3.0

4.7K 496 83
                                    

Medya: Coldplay - Yellow

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen :33 Keyifli okumalar!


***


Min Yoongi

Bir şeyleri çok fazla düşünmezdim. Bir şeylerde çok fazla takılı kalmaz veya bir şeyleri çok irdelemezdim. Detaylara inmek, onları önemsemek bana göre değildi. Ben yüzeysel takılırdım. Anı yaşardım ve olur biterdi. Bir şeyleri umursamamam gerektiğini öğrenecek kadar uzun yaşamıştım ve yaşamaya da devam ediyordum. En azından öyle düşünüyordum. Fakat Park Jimin, detaylarından kaçamayacağım kadar işlemişti zihnime, tenime, her bir köşeme. İrdelemeden duramayacağım kadar sahiciydi.

Kaç saattir yanı başına çektiğim sandalyede öylece oturup, benimkilerin yanında küçücük kalan elini avuçlarıma sakladığımı ve sık sık avuç içine kelebek öpücükleri kondurduğumu bilmiyordum. Delirmiş gibiydim. Sürekli konuşuyor, ona bir şeyler anlatıyordum ve sanki bana cevap veriyormuş gibi hareketler sergileyip, çoğunlukla haklısın der gibi kafa sallıyordum, ara sıra kahkahalar atıyordum. Delirmiş gibiydim. Hayır, kesinlikle delirmiştim.

"Uyandığında," dedim bir elimi alnına düşmüş, birazcık dibi gelmiş turuncu saç tutamları arasında gezdirirken. "Uyandığında saçlarını boyayalım. Siyah seni oldukça ateşli gösterirdi." Söylediğim şey komikmiş gibi kıkırdadım. "Sanki bu halinle yeterince ateşli değilmişsin gibi."

Saatler öncesine göre daha sıcak olan avucunu yanağıma yasladım. Gözlerim huzurla kapanırken parmaklarının yüzümde gezindiğini hayal ediyordum. İki gün dolmak üzereydi. Gözlerini görmediğim, sesini duymadığım saatlerin toplamı iki güne eşit olmak üzereydi.

"Sensizlik sinir bozucu." diye fısıldadım gözlerimi açmazken. "Sesini duyamamak, gülüşüne şahit olamamak, o derin gözlerinde kaybolamamak sinir bozucu."

"Lütfen uyan." Elini tekrar iki elim arasına alıp alnıma yasladığımda gözlerimde biriken yaşlarla mücadele ediyordum. "Lütfen uyan, Jimin-ah."

Ben öylece eli avuçlarımın içinde ona yalvarırken demir kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Dönüp bakma zahmetine girmedim çünkü gelen Hoseok'tu. Kokusundan tanımıştım. Yanıma gelip ayakta öylece dikildiğinde bile dönüp bakmamıştım. Odaklandığım tek şey Jimin'in ellerimin arasında kaybolan eliydi.

"Taehyung aradı." dedi yanı başımdaki arkadaşım. "Ne olduklarını bilmeseler de Jimin için çok endişeleniyorlar."

"Açmamalıydın." diye mırıldandım. "Telefonu açmamalıydın. Ne söyledin? Geçerli hangi bahaneyi sunabiliriz?"

"Yoongi-"

"Arkadaşlarını bana emanet ettiler ve ben onu kendi ellerimle ölüme yaklaştırdım." Jimin'in eline tekrar ufak öpücükler kondurmaya başladım. "Kalbimi," Öpücük. "kendi ellerimle," Bir öpücük daha. "ölüme götürdüm." Son bir öpücük ve avucunu burnuma yaslayarak derin bir soluk çektim içime. "Emanetlerini mahvettim."

"Kendine bu kadar yüklenme. Bilerek yaptığın bir şey değil." dedi Hoseok omzumu sıvazlarken. "Hem Doktor Jane iyileştiğini söyledi. Yakında gözlerini açacaktır, endişelenme."

"Bunun beni daha mı iyi hissettirmesi gerekiyor?" Bakışlarımı benden yukarıda duran bakışlarına çıkardım. Yüzümde alaycı bir gülüş yer edinirken eğer uyanmazsa, kendime yapacağım şeyleri düşünüyordum. "Eğer öyleyse işe yaramıyor. Aksine, kendimi daha da berbat hissediyorum."

"Her neyse," dedim bakışlarımı tekrar Jimin'in güzel yüzüyle buluştururken. Uyurken bile o kadar güzeldi ki, ister istemez her haliyle mi bu kadar güzel yoksa sadece bana mı bu kadar güzel görünüyor diye merak ediyordum bazen. Tercihim ikincisinin olmasından yanaydı. Ondaki güzelliği benden başkasının görmesi pek de istediğim bir şey değildi. "Ne söyledin Taehyung'a?"

True Blood // Yoonmin ✓Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu