0.8

11K 1.1K 640
                                    

Medya: The Neighbourhood - How

Yorum yapıp oy vermeyi unutmayın lütfen :3 Keyifli okumalar!


***


Dünya nüfusunun çok büyük bir kısmını aptallar oluşturuyordu bana göre. Dünya üzerinde aklı başında insan sayısı çok azdı. Bunlar da zaten bilim insanı falandı. Ya da gerçekten başarılı siyaset adamları. Sonuç olarak işi grafiğe döktüğümüzde aptallara ayrılan kısım daha fazlaydı ve o aptal kesimin büyük çoğunluğunu da ben oluşturuyordum.

Evet, kesinlikle böyle düşünüyordum. Aksi taktirde az sonra yaşayacağım şeyin olma ihtimalinin yüksekliğini tahmin etmem gerekirdi.

Jin hyung ve Jackson aralarındaki sohbete devam ederken tuvalete gideceğimi söyleyerek yanlarından ayrılmıştım. İşeyeceğim falan yoktu. Sadece Min Yoongi'nin göz hapsinden kaçmak ve ondan birkaç dakikalığına bile olsa uzaklaşmak istiyordum.

Bar tezgahının yan tarafındaki yolu gösteren tuvalet işaretini takip ederken gerginlikten terleyen ellerimi kotuma silmiştim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde bu kadar kalabalık bir mekanın böyle temiz ve boş, gerçekten boştu, bir tuvaletinin olması açıkçası şaşkına çevirmişti beni.

Lavaboya ilerleyip suyu açtım, yüzüme birkaç kere su çarptım. Tanrım, bakışları içime işliyordu ve sanki tüm vücudumu kendine esir ediyordu. Neden böyle oluyordu en ufak bir fikrim dahi yoktu ama inkar edemeyeceğim kadar somut bir gerçekti üstümdeki etkisi. Ve ben kendisini tanımıyordum bile. Sadece bir kere seviştiğim,bana zevkin doruklarında gezinme imkanını vermiş biriydi.

Lanet herif beni tek bir bakışıyla etkileyebiliyordu ve ben daha şimdiden bundan nefret etmiştim.

Son kez yüzüme su çarpıp aynadaki aksimi inceledim. Gözlerime içkinin getirisi olarak hafif bir kızarıklık düşmüştü. Dans edişimden dolayı yanaklarım hafif kızarmış, turuncu saçlarım dağılmıştı. Hem terlediğim için hem de yüzüme çarptığım sudan dolayı siyah göz kalemim iyice dağılmış, görüntümde asi bir hava yaratmıştı. Yer yer vuran ışıkla yüzümün parlamasını sağlayan su damlaları güzel bir görüntü oluşturuyordu.

Tanrım, güzel görünüyordum. Belki de bu yüzden öyle bakıyordu?

Açılan kapının sesiyle gözlerimi aynadan çekip de kapıya çevirdiğimde içimden küfrettim. Kalbim korku ve heyecan karışımı bir duyguyla çarparken yüzümü sabit tutmayı başarıp onu umursamadım ve sanki buraya bunun için gelmişim gibi tuvalet kabinlerine doğru ilerledim.

Ama atladığım şey herifin lanet bir vampir olduğuydu.

Ben daha kabinin kapısına varamadan, beynimin kabullenmekte zorlandığı bir hızda yanıma ulaştı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan kendimi duvara yapışmış bir vaziyette buldum. Yüzüme doğru eğilirken beni öpeceğini sandığımdan kalbim artık iyice çığrından çıkmıştı. Ama o beni yanıltarak boynuma yöneldi ve burnunu nabzımın üstüne dayayarak derin bir nefes çekti içine.

Sanki benden almıştı o soluğu. Sanki benden almıştı da ben o yüzden nefesimi tutmuş, soluklanamaz olmuştum.

Vücudumdan bir titreme geçerken dişlerini nabzımın olduğu yere sürtmüş ve oraya öpücük kondurarak dudaklarını çekmeden konuşmuştu.

"Park Jimin." demişti kısık ama hırıltılı bir sesle. Şimdi fark ediyordum da, sesi etkileyiciydi. Ses tonu gerçekten etkileyiciydi. Sadece ismimi söyleyerek bile bacaklarımı titretebilecek kadar etkileyici. "Bu kadar kısa sürede karşılaşacağımızı düşünmemiştim."

True Blood // Yoonmin ✓Where stories live. Discover now