2.4

6.4K 623 265
                                    

Medya: The Weeknd - Devil May Cry

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.


***



"Hey, Jimin."

Gözümün önünde sallanan el ile gözlerimi daldığım yerden kurtarırken bana merakla bakan iki çift göze döndüm. Tae ve Kook endişeli bakışlarını üzerimde gezdirirken onlara iyi olduğumu göstermek için genişçe gülümsedim. Ancak tabi ki onlar benim arkadaşımdı ve bunun yalandan bir gülümseme olduğunun farkındalardı.

"İyi misin?" diye sormuştu Kook. Kafamı onaylar biçimde sallayıp "İyiyim." dedim. Ama açıkçası bok gibiydim. Ve dediğim gibi, onlar nasıl hissettiğimi anlayacak kadar yakın arkadaşlarımdı ve iyi olmadığımı gayet net bir şekilde anlamışlardı.

"Neyin var Jimin?" demişti ardından Tae. "Bize karşı iyiymiş gibi davranmak zorunda değilsin."

"Evet hyung." dedi Jungkook. "İyi görünmüyorsun. Anlat bize, rahatlarsın hem."

Derin bir nefes alıp başımı masaya yasladığım ellerimin arasına koydum. Okulda, kafeteryada oturmuştuk. O ikisi sohbet ederken ben bir süredir gelmediğim, gelemediğim, için geri kaldığım derslerin açıklarını kapatmaya çalışıyordum ve bilirsiniz, üniversitenin acıması yoktu. Biriken ödevler, yaklaşan sınavlar ve toplamam gereken notlar üç gündür beynimi yemişti ve bu işleme de devam ediyordu. Tam üç gündür kendimi derslerime vermiştim ve tam üç gündür Yoongi'yi görmüyor, ondan bir haber alamıyordum.

Belki de bu yüzden normalde çok da umrumda olmayan derslere bu kadar odaklanmıştım. Belki de aklımı ondan uzak tutmak, onu düşünmemek için derslerime kafayı takmıştım. Eh, sonuçta başarılı sayılırdım.

O gün.. yani o sabahtan sonra Seokjin'den mesaj almıştım ve bu Yoongi'nin duş isteğinin önüne geçmişti. Mesajda evin tadilatının bittiğini ve beni eve çağırdığını, aynı zamanda okul için de izin süremin dolduğunu ve o gün okula gitmem gerektiğini söylemişti.

Yoongi, hayalleri yıkılmış olacak ki, homurdanarak yataktan kalkmış ve hızlı bir duş aldıktan sonra benim de duşa girmemi söylemiş, daha sonra bana kendi kıyafetlerinden vermişti. Onun kıyafetleri içinde, onun kokusunu soluyarak bir araba yolculuğu gerçekleştirmiştik. Beni evime kadar bırakmış, arabadan inerken tekrar şehvetle birleştirmişti dudaklarımızı.

Ve şimdi, o öpüşmenin üstünden tam üç gün geçmişti ve ben ondan en ufak bir haber dâhi alamıyordum.

Ciddi anlamda kendimi ona bağımlıymış gibi hissediyordum ve bu bir noktada bana kendimi sorgulatıyordu. Ben böyle değildim. Birine ya da bir şeye bağımlı hale gelmek bana göre değildi. Benim ilişkilerimin süresi belliydi, tek gecelikti ve en uzunu iki gün falandı. Bir kere sevişirdim ve tek gecelik okşardım karşımdakinin dudaklarını. Sürekli görmek istediğim insanlar da belliydi ve onlar da zaten uzun süredir hayatımda olan arkadaşlarımdı.

Min Yoongi ise hiç hesapta olmayan bir detaydı. Bir anda hayatıma dahil olmuş ve tüm yörüngemi altüst etmişti. Dokunuşlarından uzak kalmak zor geliyordu. Tenime işleyen sıcaklığından mahrum kalmak çok zor geliyordu. Gözleri gözlerime değsin ve hatta yine boynumda, hiç şaşmayan o noktada hayat bulsun istiyordum. Liseli ergenler gibi davranıyordum belki ancak durum bu hâle gelmişken, yani her şey artık inkar edemeyeceğim bir boyuta ulaşmışken, başka türlü de davranamıyordum.

Sikeyim, ben nasıl olduğunu bilmeden ona tutulmuştum. Ben Min Yoongi'ye çok fena tutulmuştum ve bu çok fenaydı. Çok ama çok fenaydı.

Aşk ya da sevgi adı her ne ise, kitaplarda veya masallarda anlatıldığı kadar güllük gülistanlık değildi. Kendimi iyi hissetmiyordum ya da midemde oradan oraya hareket eden kelebekler yoktu. Kelimenin tam anlamıyla bok gibi hissediyordum. Midemde yakıcı bir tat vardı ve boğazıma kadar yol izlemesi yetmiyormuş gibi ona bir de iki büklüm olmamı sağlayacak bir kasıntı eşlik ediyordu.

True Blood // Yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin