0.7

10.9K 1.1K 302
                                    

Medya: 5 Seconds of Summer - Youngblood

Yorum yapıp oy vermeyi unutmayın lütfen :3 Keyifli okumalar!


***

İnsanoğlu hata yapmaya meyillidir. Tanrının yarattıkları arasında, sırf bu özellikleri yüzünden bana göre en kusurlu olanıdır. Alınan kararlar eylemleri, yapılan eylemler kararları şekillendirir. Sonu ya mutlulukla, ya üzüntüyle ya da öfkeyle sonuçlanır. Bazen de pişmanlıklarla. Bu her zaman böyledir. Ve ben bir kez daha yapacağım şeyden pişman olacağımı hissediyorum.

Aynanın karşısında kendime bakarken içerden seslenen Jin hyunga gözlerimi devirdim. Onun yüzünden oraya bir daha gidiyorduk ve ben bunun için ona kızamıyordum bile. Tüm öfkemin hedefi aynadaki yansımamdı. Çünkü bu boka kendim bulaşmıştım.

Şu an başıma ne geliyorsa ve gelecekse hepsinin suçlusu tamamen bendim.

"Jimin! Eğer 2 dakika içinde buraya gelmezsen oraya gelip o kıymetli kıçını dışarı çıkarmanı kendi yöntemlerimle sağlarım. Ağaç oldum burada, hadi!"

"Tamam hyung geldim patlama." Son kez aynada kendime baktım. Bugün tamamen siyahlara bürünmüştüm. Siyah, dar kotumun üstüne yer yer yırtıkları olan siyah kazağımı giymiştim. Hava soğuk olduğu için taktığım atkıyı bile siyah seçmiştim. Gerçi çok fazla bir seçeneğim olduğu da söylenemezdi ya, neyse.

Odadan çıkıp kapıya ilerlediğimde Jin Hyung elinde kabanımla beni bekliyordu. Yanına vardığım gibi kabanı giymem için tuttu. Ardından siyah postallarımı da önüme bıraktı. Gerçekten de gitmek için sabırsızlanıyor olmalıydı. Çünkü normalde asla giyinmeme yardımcı olmazdı. Ben botlarımı giyerken o her zamanki gibi söyleniyordu.

"Bir gün bu yavaşlığın beni gerçekten öldürecek Jimin. Kızlar bile senden daha hızlı hazırlanıyordur emin ol."

"Hyung bir yanlışın var. Normalde bekleten taraf hep sen olursun. Ama bugün nedendir bilinmez gideceğimiz yer için biraz fazla hevesli olduğun için gerçekliğini hala sorguladığım bir hızda hazırlandın." Sinir olacağını bilerek alaycı bir tavır takınmıştım. Onunla eğlenmek hoşuma gidiyordu. "Vay canına! Oraya gitmek için gerçekten de can atıyor olmalısın."

Kafama vurmasıyla inledim. Şerefsizin eli kürek kadar olduğu yetmiyormuş gibi üstüne bir de ağırdı.

"Seni velet! Ne demeye çalışıyorsun? Heveslisiymişim gibi konuşma."

"Hyung hadi dürüst olalım." dedim ciddi bir ifadeye bürünerek. "Seni azıcık da olsa dürüst olmaya davet ediyorum."

Gözlerinin içine baktığımda çatık kaşları iyice çatıldı önce, sonra bakışlarını kaçırdı. Yutkunduktan sonra konuştu.

"Tamam belki. Ne olmuş yani? Merak ediyorum ve bu zamana kadar tek başıma gitmeye götüm yemedi." İtirafıyla birlikte gülümsemiş, kaşlarımı kaldırıp indirmiştim. "Şimdi birlikte gidiyoruz, merakımı gidereceğim ve tek olmayacağım bırak da heyecanlı olayım."

Teslim olurmuş gibi ellerimi havaya kaldırdığımda gülüyordum. Bir şeyleri itiraf ederken utandığında çok şirin oluyordu.

"Tamam hyung bir şey demedim. Hadi gidelim de daha fazla artmasın şu merakın."

"Dur bir dakika. Beren nerede senin? Bere takmadan çıkamazsın. Hava çok soğuk."

"Hyung bulamadım. Çok gerekli değil hem hadi gidelim."

"Olmaz Jiminie, bekle beni."

Odasına girdikten bir dakika sonra elinde siyah bereyle yanıma geldiğinde vakit kaybetmeden bereyi kafama geçirdi. Diyorum ya Jin hyung benim abim gibiydi, hiç sahip olamadığım ailemdi.

True Blood // Yoonmin ✓Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ