***

Henry şaşkınlıkla yatağın diğer tarafına bakıyordu. Sophie gitmiş miydi yani? Nasıl olurdu? Dün gece kendini ona sunduktan sonra öylece çekip gitmiş miydi? Konuşmaları gereken o kadar şey varken hem de... Henry sinirle yataktan kalktı. Bu kızın derdi neydi? Madem onunla sabahlamayacaktı ya da gitmeye o kadar meraklıydı neden dün gece kollarında istekli davranmıştı? Henry karşılaştığı şey karşısında fazlasıyla sinirliydi. Oflayarak kendisine içki koydu ve dibini bulan kadar içti. Yine de sakinleşmemişti. Sophie'yi şu an bulsa tüm sinirini ondan çıkarabilirdi ama ortada yoktu. Kıyafetlerini hızla üzerine geçirdikten sonra Sophie'nin odasına doğru yürüdü.

***

Sophie dudaklarında hala Henry'nin dudaklarının tadını hissediyordu. Eleni Teyze ve onunla çalışan kızlar bu olayın bu kadar mükemmel olduğunu söylememişlerdi hiçbir zaman. Hep bunu zorunluluk ya da iğrenç bir şey gibi anlatmışlardı ama öyle değildi. Dün gece aklına gelince gülümsedi.

***

Henry Sophie'nin odasına girdiğinde odanın bomboş olduğunu görünce yüksek sesle bir küfür savurdu. Arkasından gelen muhafızlara "Marcus'u bulun hemen." diye bağırdı.

***

Sophie sabaha karşı Henry'nin odasından çıktığında önce kendi odasına gidip bir süre yaşananları sindirmek istedi. Bir süre sonra düşündükçe daha kötü olduğunu hissederek üstünü değiştirdi ve kendini dışarı attı. Bahçede derin derin nefes aldı önce. Sonra kimsenin onu bulamayacağı bir yer bulup saklanmak istedi.

***

Marcus sinirle ahıra gelmişti. Ne zaman sinirlense morali bir şeye bozulsa buraya gelirdi. Onu gören seyis "İşler yolunda gitmiyor galiba." dediğinde Marcus her zamanki gibi başıyla onayladı. Artık seyis de alışmıştı onun bu haline. Seyis ona bakıp "Bugün herkes bir hallerde." diye söylendi. Marcus aslında adamın bıraksa tüm gün konuşacağını biliyordu ama cevap vermeyince adam sıkılıyordu bir süre sonra. Yine konuşup konuşup susacağını düşünerek cevap vermedi.

"Önce prenses sonra da kralın geçenlerde saraya getirdiği kız şu tarafa doğru gitti. Onlar da sizin gibiydi. Sarayda bir olay var da bize mi söylemiyorsunuz?" 

Marcus adamın son söylediklerine dikkat kesildi. "Prenses ne tarafa gitti demiştin?" dediğinde adam şaşkınlıkla ona baktı. 

"Beyim siz konuşuyormuşsunuz." diye şaşkınlıkla ona baktığında Marcus normal bir zamanda olsa buna kahkahayla gülebilirdi. En azından Helen ve Sophie'nin nerede olduğunu biliyordu şimdi. O sırada kralın muhafızlarından biri koşarak yanına geldi. "Kral sizi emrediyor." dediğinde Marcus kötü bir şey olduğunu düşünerek hızla yürümeye başladı.

***

Henry öfkeden deliriyordu. Sophie yatağından çıkıp gitmişti ve Marcus ortalıkta yoktu. Hepsi mi üst üste gelirdi. Sinirle odasında volta atarken Marcus hızla odaya girdi. 

"Bir şey mi oldu?" diye sordu telaşla. 

"Sophie ortalıklarda yok."  

Marcus derin bir nefes aldığında Henry onun bunu umursamadığını düşünerek daha da sinirlendi. "Senin için emirlerim saçma mı geliyor artık Marcus?" dedi sinirlerine hakim olmaya çalışarak. 

"Hayır sadece biraz önce seyis Helen ve Sophie'yi bahçede gördüğünü söylediği için rahatladım."

"Adamlarıma emir verdim ama hala ses yok." dedi kaşlarını kaldırarak. 

Marcus başıyla onayladı. "Helen'in gizli yerindeler anladığım kadarıyla."

"Gizli yer mi? Helen'in her köşesinde adam olan sarayda gizli bir yeri mi varmış?" diye sordu hayretle.

Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin