2. Kuralına Göre Oynamak

Mulai dari awal
                                    

Mary rahatsızca kıpırdandı. Söylemek zorunda olduğunu biliyordu ama karşısında az önce gülümseyince dünyayı daha güzel kılan bir kız vardı ve onun gülümsemesinin solması hiç hoş değildi. 

"Prensesim, kralımız ve Lord Marcus dün gece olay çıkarmışlar." Helen kaşlarını kaldırarak bakınca Mary söylediklerini toparlama gereği hissetti. "Yani halk onları yanlış anlamış ve şu an bir tüccarın evinde esirler. İnsanlar onların kral ve sağ kolu olduğuna inanmıyorlarmış."

Helen önce duyduklarını sindirmeye çalıştı. Sonra ise histerik bir kahkaha attı. "Görüyor musun Mary ikisi de bana ne kadar çok güveniyor. Gözlerini bile kırpmadan başlarını belaya sokabiliyorlar. Bazen onları gerçekten anlayamıyorum, ya gerçekten başlarına bir şey gelse? Ya bana bir şey olsa? O zaman ne olacak? İki yaramaz çocukla ilgilenmek için fazla gencim." diyerek yataktan kalktı ve Mary'ye döndü. "Abimin doğum gününe kaç gün kaldı?"

"3 gün efendim."

"29 yaşında olacak. Artık evlenme zamanı gelmedi mi?"

Mary yıllar önce küçük bir çocukken ona öğretilen bilgileri sıraladı. "Ülkemiz kurallarına göre kralın ilk oğlu kral öldükten sonra tahta çıkar ve bu oğul soyun meşru çocuklarla devam etmesi için 30 yaşına kadar evlenmek zorundadır. Eğer evlenmezse krallık varsa bir sonraki oğula yoksa en büyük kıza geçer. Kız da 30 yaşına kadar evlenmelidir. Ancak tahta onun da oğlu geçmek zorundadır."

Helen kapıdan çıkarken "Derslerinde her zaman başarılı olduğunu biliyorum Mary. Ama o kadar insan varken neden sen benim yardımcımsın biliyor musun?"

Mary hiçbir şey anlamamıştı. Bu göreve hep en iyisi olduğu için geldiğini sanıyordu. Başka bir nedeni mi vardı? Ve Helen onu şok eden sözleri söyledi. "Çünkü Marcus'un metresisin ve bu göreve gelmeni o istedi."

***

Marcus kralın onun yüzünden böyle bir yerde esir sıfatıyla bulunmasından çok utanıyordu. Nasıl olmuştu da böyle bir düşüncesizlik edebilmişti? Belki de bu gezilere son vermeliydiler. Ya da kral başka biriyle bu gezileri yapmalıydı. Neden o adama kafa tutup kavga çıkarmıştı ki? Olay belki de konuşularak çok daha kolay bir şekilde çözülebilirdi. Henry'nin kahkahasıyla kendine geldi. 

"Adama nasıl diklendin öyle Marcus?"

 Marcus omuz silkti. "Sizin hakkınızda konuşuyordu." 

Henry gülümsedi. "Sen hep beni böyle korurdun." dedi ciddi bir sesle. "Hatırlıyor musun, babam bana kızacak olsa suçu asla benim üstümde bırakmazdın. Babam da anlardı bu durumu, seni boş yere cezalandırmaya gönlü razı olmazdı."

Marcus o dönemleri hatırlayıp güldü. "Evet efendim, biz çok iyi anlaşıyorduk."

"Büyümenin en kötü yanı ne biliyor musun Marcus?" Marcus cevabı beklediğini belirtmek için başını iki yana salladı. "O zaman yaptığın şeyleri özgürce yapamaman. Mesela benimle resmi konuşarak hep aramıza bir mesafe koyuyorsun."

"Ne tuhaf buna benzer bir şeyi geçen gün prenses de söyledi." Henry kız kardeşini hatırlayınca yine güldü. "Şimdi kim bilir ne kadar sinirli bir şekilde buraya geliyordur."

"Geldim bile." sesiyle ikisi de kapıya baktılar. "Şimdi söyleyin bakalım, yine neler karıştırdınız?" dedi kızmaya çalışarak ama becerememişti. Hayatında en çok değer verdiği iki insandı onlar. Onlara nasıl kızabilirdi ki?

Henry başıyla Marcus'u gösterdi. "Hep onun yüzünden. Kavga çıkarmasaydı böyle olmayacaktı." Helen cevap vermesi için Marcus'a baktı ama cevap vermeyince "Bu sefer size yardım edemeyeceğim gerçekten." dedi.

Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang