Korkak | 36. Bölüm

21.6K 867 59
                                    

Yorum oy ikilisini görmek ciddi manada mutlu ediyor. Teşekkürler ve iyi okumalar. :)


İçimdeki Ece’ler ikiye bölünmüştü. Bir taraf deli gibi mutlu iken bir diğer taraf deli gibi tedirgindi. Kendime rahat olmam gerektiğini söyleyip duruyor ve aklıma anneannemi getiriyordum. Ama bunlar yine de tedirginliğimi içimden söküp atmama yaramıyordu.

Her zaman detayları düşünen biri olmuştum. En ufak bir olayda dahi acaba insanlar hakkımda ne der diye düşünmek artık bende alışkanlık haline gelmiş bir huydu. Poyraz buna aşırı derece sinir olurdu ve bana bunu dile getirdiğim her saniye bağırıp çağırırdı. Haklıydı da. Ama insanların alışkanlıklarından kurtulması zaman alan bir şeydi.

Öte yandan Doruk ile sevgili olarak ilk kez insan içine çıkacaktık ve arkadaşlarım bizim sonunda biz olabildiğimizi ilk kez göreceklerdi. Yüzlerindeki şaşkınlık ifadesini görmek için heveslenmek bir yana deliriyordum.

Üçüncü denediğim beyaz tişörtü giymekte karar kıldığımda telefonuma gelen mesaj bir olmuştu. Dakikliğim için kendimi kutlarken mesajı açtım.

“Aşağıdayım. Günaydın öpücüğümü bekliyorum.”

Ekrana aptal aptal sırıtarak bakmaya başladığımı çok sonra fark edip açık ağzımı kapadım. Kalbimde tepişen su aygırıları ne zaman havai fişek patlatır olmuştu? Bu sorunun cevabını bulmayı bir kenara bırakarak sevgilimi bekletmemek amacıyla evden çıktım. Şanslıydım ki, annem ve babam işe çoktan gitmişlerdi.

Doruk’un yanına heyecanımı doruklarda yaşadığımın kanıtı olan bacaklarımla ulaştığımda, güne onun gülümseyen tatlı suratı ile başlamanın ne kadar iyi hissettirdiğini anladım.

“Geldim,” deyip Doruk’un yanağını öpüp geri çekildiğimde hoşnutsuz bir suratla karşılaşmak hayal kırıklığına sebep olmuştu.

“Ben bu öpücüğü daha farklı hayal etmiştim ama.” Ne dediğini kavradığımda gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibi bana bakmaya başladığında daha fazla bu masumluğu(!) üzmemek için dudağına uzanıp minik bir öpücük kondurdum. Minik olsa da bu öpücük benim için güzeldi. Muzipçe sırıtırken elimi kavrayıp yürümeye başladığımızda “Evet işte bundan bahsediyordum,” dedi ve bu heyecandan kalbimin bir kez ve bir kez daha sıkışmasına sebep oldu.

Biraz yürüdüğümüzde “Gerginim,” diye bir itirafta bulundum.

“Saçmalama. Ben yanında olacağım. Seni bir saniye bile yalnız bırakmayı düşünüyorum.” Onun bana aşıladığı güven bana ne kadar yetecekti bilmiyordum fakat bu duyguyu hissediyor olmak bana bahşedilmiş bir lütuf gibiydi.

“Tamam. Deniyorum.”

“Dene tabi ki,” dediğinde okula yaklaştığımızı fark ettim. İster istemez avuçlarım heyecanlanmaktan terliyordu ve bu hiç hoş değildi. Hiç.

“Oooo. Yeni çiftimize ilk günaydın benden.” Poyraz’ın sesini duymamız ile yanımızda bitmesi bir olmuştu. Ona gülümseyip “Sana da günaydın,” dedim.

Doruk da gülümseyerek diğer yanımdaki Poyraz’a “Günaydın dostum,” demeyi ihmal etmemişti.

“Yalnız bırakayım sizi? Okula yalnız girin falan?” Gülmeye başladığımda “Ne?” diye şaşkınlığını ortaya koydu.

“Çok tatlısın,” deyip hızlıca devam ettim. “Sorun değil zaten Nil’ler hemen yanımızda bitecekler. Bize destek olursun.”

Kafasını olumlu anlamda sallarken okula girdik ve üzerimize çevrilen gözler yerin dibine girmek istemem için mükemmel bir sebep oldu. Ve şu an tek istediğim Harry Potter’ın yanıma gelip ihtiyacım olan görünmezlik pelerinini bana hediye etmiş olmasıydı. Doruk’un parmakları parmaklarıma sıkıca kenetlendiğinde derin bir nefes almaya çalışıp yürümeye başladım.

Olabildiğince etrafıma daha az bakmaya çalışsam da içimi kemiren köstebekler bana adeta ‘şunlara bak, şu kızlara bak’ diye bağırıyordu. O an, merak duygumu derimden yüzmek istediğim tek andı. Gözümü sağa kaydırdığımda üç kızın bize bakış atarak fısıldaştığını gördüm ve tüm o kendimi rahatlama zincirlerim kırıldı. İlk engelde tökezleyip düşen biri olmam güçsüzlüğümün kanıtıydı.

“Ece?” Nil’in sesi beni kendime getirdiğinde okulun bahçesinde beklemediğim kadar ilerlemiş olduğumuzu gördüm. Nil sabahtan beri deli gibi merak ettiğim hayret ifadesiyle bizi süzerken kısa süreliğine de olsa beynimdeki diğer düşünceler uçup gitti.

“Nil?” Şaşkınlığını gizlemeye gerek duymadan kahkaha attığında gülümsedim.

“Siz şimdi? Yani işte siz?” Kafamı olumlu anlamda salladığımda coşkuyla bana sarıldı ve sonra kendini toparlayıp geri çekildi.

“Evet Nil.” Cümlemi bitirmem ile Elif’in koşarak yanımıza gelmesi yüzündeki yoğun hayret duygusunun belirmesi bir oldu. Ağzını açıp bir şeyler söyleyecekken Poyraz atılıp “Evet Elifçiğim evet. Onlar artık okulun en iyi çifti, kıskanmaya başlayabilirsin,” deyip hepimizin gülmesini sağladı. Elif ise sevinçle beni kucakladı ve geri çekilirken “Çok sevindim Ece,” dedi ve duraksadığında Umut yanımıza gelmişti. Elif, Umut’un elini tutarak “Ama kusura bakmayın, en iyi çift konumumuzu kimseye kaptırmayacağız. Değil mi Umut?” dediğinde gülümseyerek Umut’a baktık. Umut olayı saniyeler içinde kavrayıp “Tabi ki,” dedi ve Doruk ve bana dönüp “Tebrik ederim,” demeyi ihmal etmedi.

“O kadar emin olmayın.” Doruk ilk kez konuştuğunda Poyraz’dan bir ‘ooo’ yükselmiş ve benim yanaklarım kıpkırmızı kesilmekte geç kalmamıştı.

Poyraz beni utandırmayı kesip herkes gülümserken “Haklı,” dedi ve bakışlarımı Doruk’a çevirdim. Güneşin yansımalarıyla harika bir elmas gibi görünen gözlerinin gülümsediğini görmek içimi bir huzurun kaplamasına sebep olurken kalbimden bir mutluluk tılsımı daha geçti. Yanımda olduğunu hissetmenin bu kadar, bu denli harika hissettireceği aklımın ucundan geçmezdi.

“Şimdi Ece’yi biraz alabilir miyiz?” Nil’e döndüğümde Doruk elimi bırakıp “Özletmeyin,” dedi ve ona gülümseyip Nil ve Elif’in yanına geçtim.

“Emriniz olur.” Nil’in son sözlerinin ardından okula girdik ve sınıfımızın olduğu koridordaki bir kalorifer kenarına gidene kadar sadece gülüştük.

“Bize anlatman gereken sence de bir sürü şey yok mu?” Elif’in  sakince yönelttiği soru karşısında yutkunmaya çalışıp kafamı aşağı yukarı salladım.

“Doruk’la nasıl sevgili olmaya başladığınızdan başlayabilirsin mesela.” Nil gülümseyerek bunu söylediğinde kafamı salladım.

“Partiden sonraki sabah oldu. Anneannemde kalmıştım çünkü utançtan yerin dibine girmiş gibiydim, kimseyi göremezdim.” Elif lafımı böldüğünde sustum.

“Başına bir şey geldi diye o kadar çok korktuk ki. Neyse ki ertesi sabah iyi olduğunu öğrendik. Ama Poyraz rahatsız etmeyin dediği için bir şey yapmadık.” Gülümsedim ve Elif’in kolunu sıvazladım. Ardından devam ettim.

“Anneannem beni kendime getirmeyi başardı ve bende kafamı biraz dağıtmak için sahile gittim. Poyraz, Doruk’a sahilde olduğumu haber verince Doruk da gelmiş. Parti gecesini konuşup her şeyi açıklığa kavuşturduğumuzda beni öptü ve tataam. Sevgiliyiz.” Bazı ayrıntıları okulda olduğumuzdan atlamış olabilirdim fakat bu detayları onlara okul dışında yalnız kaldığımızda anlatacaktım. 

“O kadar tatlısınız ki.” Elif’in sözleri üzerine mutlu olup ona sarıldığımda Nil de bize eşlik etti. Tabi onun gözünden hiçbir şey kaçmadı için sorgu işlemine devam etti.

“Sen bize özetin özetini geçtin ama Ece.” Sarılmayı bıraktığımızda onaylamak amacıyla kafamı salladım.

“Onları okulda anlatamayacağım için,” dediğimde beni anlayışla karşıladılar.

“Şimdi benim Berk’in yanına gitmem lazım. Yeni gelmiş okula. Görüşürüz.” Nil neşeyle giderken Elif ve ben kalmıştık.

Sınıfımızın kapısından İngilizce öğretmeni çıkıp “Elif gelebilir misin?” dediğinde Elif gitmek zorunda kalmıştı. Elif’in İngilizcesi, İngilizce öğretmenimizi solda sıfır bırakacak türdendi ve kadın da bunun gayet farkındaydı.

Tek kaldığımda Doruk’un yanına gitmeye karar verip koridor boyunca yürümeye başladım. Tek başıma olmak beni fazla germeye başlamış, elim ayağım titremeye yüz tutmuştu. Tökezlemeden yürüyebiliyor olduğum için kendimi şanslı sayacakken duyduğum sesler şanssızlığımın kesin kanıtıydı.

“Masum görünenlerden korkacaksın kızım.” Benden bahsettiklerini anlamam uzun zamanımı almamıştı çünkü okulun gündemi bendim. Duvarın kenarına sinerek duyduklarımı sindirmeye çalışacakken onlar beni görmeden konuşmalarına devam ediyorlardı.

“Çocuğu gizliden götürüyormuş haberimiz yokmuş.” Kocaman kahkaha atmak isterken bulmuştum kendimi. Dışarıdan bakılınca böyle mi görünüyordu?

“Neden gizli ilişki yaşıyorlardı ki acaba?” İnsanların ağzını dikmek neden mümkün değildi?

“Sebep açık değil mi? Bence her gece sevişmişlerdir.” Midem ağzıma geldiğinde sert bir erkek sesi kusmamı engelledi çünkü ilgim oraya kaymıştı.

“Salak salak konuşmayı kesip kendi işinize bakın!” Oğuz’du bu. Duvarın köşesinden onlara baktığımda kızların ürkerek kaçıştığını gördüm. Güçsüzce ortaya çıktığımda Oğuz arkasını dönüp beni görünce gözlerinden geçen umutsuzlukla bana koştu ve sarıldı. “Duydun değil mi?”

Kafamı sallarken ince birkaç gözyaşının yanağımdan süzüldüğünü hissettim. Bunları hak edecek ve yapmadığım şeyleri yaptı gibi görünecek kadar alçak biri gibi miydim? Şu an beni bir arabanın önüne atsalar gıkımı çıkarmayacağımı biliyordum. Hassastım ve bu kadarını kaldıracak gücü kendimde bulamıyordum.

“Hepsine hadlerini bildireceğim.” Oğuz öfkeyle bir iki adım attığında koşup onu durdurdum.

“Oğuz hayır. Bu bir şeyi değiştirmez.” En azından mantıklı olmaya çalışıyordum o kadar.

“Bir şey mi oldu?” Doruk’un sesi kulaklarımı doldurduğunda ikimiz de ona döndük. Sanırım bakışlarım ona her şeyi anlatıyordu. “Ne oldu Ece?”

“Birkaç salağın söylediklerini takıyor sadece.” Doruk Oğuz’a bakmaya başladığında bu halimle de olsa ortamı yumuşatma görevini benim üstlenmem gerektiğini açıkça biliyordum.

“Bu Oğuz. En yakın arkadaşlarımdan,” dedikten sonra Oğuz Doruk’a tanışma amacıyla elini uzattı ve kısaca tokalaştılar. 

“Ne söylüyorlardı? Gidip onlarla konuştun mu?” Derin nefes almaya çalıştım. Neyse ki Oğuz beni konuşma işkencesinden kurtarmıştı.

“Dedikodu uyduruyorlardı. Ve hayır, Ece konuşmadı. Ben susturdum.” Doruk’un gözlerinden geçen öfkeyi fark etmek kalbime hiç iyi gelmiyordu. Zaten yeterince gergindim. Mavi gözler donukça bakarken ne diyeceğimi bilemedim. Elimi kavradı ve parmaklarımızı birbirine kenetledi.

“Bugün elimi bırakmayacaksın.” Yutkunup kafamı aşağı yukarı salladığımda bile gözlerindeki anlamını bilmediğim öfke yerinden kıpırdamamıştı.

***

Ellerimi yıkayıp peçeteyle sildikten sonra tuvaletin kapısını açıp dışarı çıktım. Beni bahçedeki çardakta bekliyorlardı. Aslında Doruk tuvalete gelmeyi de teklif etmişti ama bu teklifi hemen geri çevirmiştim. Çünkü öğleden önce geçen dört ders bana kendim olmam gerektiğini ve anneannemi hatırlatmış, her ne kadar mümkün olmasa da arkamdan söylenen şeyleri ve yargılayıcı aptal bakışları düşünme korkaklığını daha az hissetmeme sebep olmuştu.

Gerçeklerden kaçmaya çalışan ve yaptığım her harekette insanlar bunun için ne der diye düşünmekten kendimi bitirdiğimi farkına vardığımda her şey için çok geçti. Olan olmuştu ve benim önüme bakmam gerekiyordu. Bunu deneyebilirdim en azından. Kendim için değil, Doruk ve benim için. Biz olduğumuz için.

Bahçeye çıktığımda daldığım düşüncelerimi Marsta tek başıma kalsam bile yardımını istemeyeceğimi bildiğim insanın sesi böldü.

“Ece? Beni dinler misin? Konuşmalıyız.” Hala daha karşıma geçip ismimi söyleyebildiğine gerçekten inanamıyordum. Hiç mi utanç duymuyordu bana yaptığı o rezil olay yüzünden? Bu kadar mı kalbini hırs bürümüştü?

“Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok Kemal,” deyip önünden geçtiğimde yeniden bana yetişti.

“Ece yemin ederim o fotoğrafları herkesin göstermesine karşı çıktım.” Göz yaşlarım gözlerime hücum ettiğinde bu kadar narin oluşuma lanet okudum ve öfkemin bedenimi ele geçirmesine izin verdim.

“Ne değişti peki?!” Bu kadar bağıran kız ben miydim? “İnsanlar benim arkamdan atıp tutuyor Kemal, senin değil. Konuşacak bir şey varsa o da sen ve o kızın piçliğidir.” Etrafıma bakma cesareti gösteremiyordum çünkü insanların bize baktığını biliyordum.

Belimi saran kolları hissettiğimde yeni olsa da çok tanıdık o güven duygusu kalbimdeki yerini aldı ve Doruk’a tutundum. Poyraz ve Oğuz’u diğer yanımda görmüştüm. Muhtemelen diğerleri de buradaydı.

“Özür dilerim. Lanet olası her şey için özür dilerim, tamam mı?!” Doruk bir anda beni bırakıp Kemal’e doğru bir adım attığında hızlıca onun önüne geçtim. Bir olayı daha kaldıracak gücüm yoktu.

Doruk bana bakmadan Kemal’e “Siktir git,” dediğinde Poyraz Doruk’u geri çekmeye çalışıyordu.

“Özür dilerim.” Kemal hala özür dilemekte ısrarcı davranırken gözlerindeki samimiyetin gerçekliğini bir an olsun sorgulamak istedim.

“Masum bir kızın başına getirdiğiniz olaylardan sonra kimsenin senin özrüne ihtiyacı yok.” Bu söyledikleriyle Poyraz’ın kendini sakinleştirmeye çalıştığının farkındaydım.

“Bir daha kimse sevgilim hakkında ileri geri konuşmayacak. Duyarsam buna pişman ederim. Dağılın şimdi!” Etraftakiler dağılırken Doruk elini belime yerleştirip beni kendine çekti.  Eğer o olmasaydı ben bugün bu kadar olayın altından nasıl kalkardım bir fikrim yoktu.

Kemal’in küfrederek gittiğini göz ucuyla gördükten sonra kafamı Doruk’un göğsüne yaslayıp göz yaşlarımın dinmesini bekledim. Altından kalkamadığım her olay için bir gözyaşı döküyor gibiydim. Ama her şeye rağmen imkansızımın kolları arasındaydım ve onun koruyucu kolları etrafımda olduğu sürece hiç kimsenin bana ulaşamayacağını biliyordum. Bunu biliyor olmak çok farklı bir mutluluktu.

“Gitmemizi ister misin?” Saçlarımla oynarken bana sorduğu sorunun gayet mantıklı olduğunu düşünüp kafamı yasladığım göğsünden kaldırdım ve ona baktım.

“İsterim,” dediğimde bana bir gülümseme hediye etmesi içimdeki üzgünlüğün çoğunu götürmüştü.

“Akşam bizim çaldığımız kafeye gelin,” dedi Doruk bizimkilere doğru. Heyecanımı gizleyememiş ve kaşlarımı hayretle kaldırmıştım.

“Olur. Uyar bize.” Oğuz konuşurken diğerleri de bir sakınca olmadığını belli etmek amacıyla kafalarını salladılar. O halde akşam yine hep birlikteydik.

“O zaman görüşürüz,” dedikten sonra Doruk elimi kavradı ve okuldan hızlıca çıktık.

“Neden çağırdın onları akşam?” Bir sokağa girdiğimizde ilk konuşan ben olmuştum. O ise hala düşünceli görünüyordu.

“Mutlu olman için.” Uzanıp yanağına bir öpücük kondurduğumda düşünceli gözleri bir an için gülümsedi.

“Teşekkür ederim,” diye saçma bir cümle kurdum. Aslında saçma değildi. Sadece teşekkürdü işte.

“Etme,” diye emir verdiğinde anlamayan gözlerle ona bakmaya başladım bir taraftan evime yaklaşırken. “Çünkü teşekkür edilecek bir şey yapmıyorum.”

“Peki tamam,” dedim ve sessizce yürümeye devam ettik. Ne düşündüğünü deli gibi merak etsem de bu sessizlik bana konuşmamamı nasihat eder gibiydi.

Birkaç dakika içinde evimin önüne geldiğimizde “Akşam seni alırım,” dedi. Kafamı onaylamak amacıyla sallayıp “Tamam. Akşam görüşürüz o zaman,” dediğimde yanağıma yumuşak bir öpücük bıraktı ve gülümseyip “Hadi eve gir,” dedi. Onun dediğini yaptım ve eve girip direk banyoya koştum. Bu günün ardından bana gelecek en iyi şeyin bir duş olduğunu biliyordum.

KORKAKWo Geschichten leben. Entdecke jetzt