Korkak | 14.Bölüm

27.9K 1K 31
                                    

İyi okumalar.


On dakika kadar beklediğimde, sokağın başında onu gördüm. Ve hemen yanına yürüdüm. Annem ya da babam uyanıp kapıya çıkacak diye korkudan diken üstünde bekleyip on dakika boyunca serin havada yazdan kalma pijamalarımla beklemiştim. evimiz sıcaktı ve daha eylül ayındaydık, bu yüzden kalın giyinmiyordum.

Onun yanına gittiğimde kendimden pek emin olmayan bir sesle "Selam." dedim.

Sokak lambası ortalığı çok fazla aydınlatmadığından yarım yamalak görebiliyordum onu sadece. Ama siyah bir tişört ile siyah bir kot pantolon giyiyordu. Ve daha yanına adımımı attığım anda kalbim göğüs kafesimi delercesine atmaya başlamıştı. Düzelteyim, onu sokağın başında gördüğüm anda.

"Geceleri dışarı hep böyle mi çıkarsın sen?" Yavaşça beni süzdüğünde ellerimi göğsümde birleştirdim. Tamam, böyle söylemesi hoşuma gitmişti ama şu an konumuz bu muydu?

"Aceleyle evden çıktım."

Kafasını salladı ve ellerini kotunun cebinden çıkardı. "Gel, oturalım." dedikten sonra arkamızdaki bankı gösterdi. Birkaç adım ötemizdeki banka yöneldiğinde arkasından onu takip edip yanına oturdum. Yutkundum. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ama sormazsam da anlatmayacağını biliyordum.

"Hala anlatmak istiyorsan, ben dinlemeye hazırım." Kafasını salladığında merakla ona bakıyordum. Onun yüzündeki ifade ise çözemeyeceğim kadar garipti. Öfkeli desem değil, üzgün desem değil. Belki ikisi birden, belki hiçbiri, bilmiyordum.

"Ailevi bir mesele." Onaylar gibi kafamı salladım. Ama sanki sadece bu konu değildi şu an onu üzen. Başka bir şeyler vardı. Belki de sadece paranoyaklık yapıyordum, ki muhtemelen öyleydi.

"Peki, anlıyorum. Ama şu an sadece buna moralin bozuk değil, değil mi? Anlatabilirsin."

Onunla olmanın en güzel yanlarından biri de, bana dokunmuyor olmasına rağmen ve serin geceye rağmen ellerimi terletebilen sıcaklığını hissetmekti. Gece yarısında, üzerimdeki incecik pijamalarla da olsam onun sayesinde üşüdüğümü hissetmiyordum. Ne harika şeyler yapıyordu bana böyle.

"Çok meraklısın."

Benim moralim bozuk olduğunda, birine anlattığımda rahatlardım. Ona da bunun iyi geleceğini düşünmüştüm ve meraklı olmuştum. Aman ne hoş.

"Anlatmak her zaman bana iyi gelmiştir, bu yüzden söyledim. Denemelisin." Gülerek kafasını salladı. O her güldüğünde ben eriyip bitiyordum içten içe. Ve o bunun farkında bile değildi.

"Öğrenmeden susmayacaksın değil mi?" Gülümsedim. O gülümsediği için. Çünkü onun gülümsemesi, içimde öyle güzel hisler uyandırıyordu ki, mutlu oluyordum en basitinden. Kafamı onaylar gibi salladım.

"Gel buraya." Belimi kavrayıp bankta beni kendine çekti ve başımı göğsüne yasladı. Ardından kollarını bana sardı. Bana dokunması inanılmazdı. Yanaklarıma ateş çökmüştü ve yutkunamıyordum. Nefeslerim fazla düzensizleşmiş, kalbim kaburgama sığmamaya başlamıştı.

Ve kokusu.. hayatımda kokladığım en ama en mükemmel kokuydu. Yani artık, hiç koklamadığım kokusunu özledim deyip ergen ve acınası hale bürünmeyecektim. Hayatımda tanıdığım en güzel kokuyu özleyecektim o yanımda değilken.

"Uzun şeyler anlatabilirim, üşüme." Üşümeyeyim diye kollarını bana sardı. Ben cidden rüya falan görüp görmediğimi sorgulama ihtiyacı hissettim. Midemdeki kelebekler bile o kadar coşmuşlardı ki, boğazıma kadar tırmanıyorlardı.

"Teşekkürler. Ve, dinliyorum." Sıcak parmakları koluma dokunurken, kafam onun göğsüne yaslıyken ve eşsiz kokusu burnuma dolarken nasıl aklımı başka şeylere odaklayabileceğim hakkında şimdilik bir fikrim yoktu. Ama deneyecektim.

"Abim vardı. Benden iki yaş büyük. Anıl. Ona abi demiyordum ve buna kızıyordu." Son cümlesiyle abisine çok değer anladım. Kardeşiydi sonuçta, tabi ki çok sevecekti. Sesindeki duyguları ne yazık ki çözümleyemiyordum. Üzgün olduğu kesindi ama. Kafamı onaylar gibi salladığımda devam etti.

"Ben altı yaşındaydım. Annem ve babamın büyük kavga ettiğini hala dün gibi hatırlıyorum. Annemin sinirden fırlattığı tabakların duvara çarpıp kırıldığında çıkardıkları ses bile kulağımda."

Ah, bu çok kötüydü. Hele de küçük bir çocuk için. Kabustu. Kocaman berbat bir kabus. Tüm psikolojisi alt üst olmuş olmalıydı o zamanlar. Küçücük bir çocukken annemin ve babamın ettiği birkaç kavgayı bende hatırlıyordum. Ama onun söylediklerinden anladığım kadarıyla, annesi ve babasının kavgası onda kocaman bir yer etmişti. İçim burkulurken konuşmaya devam etti.

"Her neyse. Devam etmeyeceğim. Bunları neden anlatmaya başladığıma da bir anlam veremiyorum zaten." Kollarının arasında kıpırdandım. Neler olduğunu deli gibi merak ediyordum. Ama o yarıda kesmişti. Halbuki anlatsa rahatlayacaktı. Bir kez olsun gergin olmayacaktı. Belki de duygularını birine açsa iyi bile hissedecekti. Kollarından sıyrıldığımda kızgınlığını bir kenara atıp şaşkınca bana baktı. Bense omuz silktim.

"Anlatmayacaksan çok kalmayacağımızı düşündüm." Kendisi demişti anlatacaklarım uzun olabilir üşüme diye. Madem anlatmıyordu, kollarının arasında kalmamın da bir anlamı yoktu. Aslında kollarının arasında kalmak mükemmeldi ama her şey de tadında kalmalıydı.

"Olsun, burada oturacağız daha sıkılmadım. Ama üşümeye razıysan sen bilirsin." Doruk sıkılana kadar. Yine sıkılmak ve biz. Sanki tüm ilişkimiz(?) buna bağlıymış gibiydi. Ve o ne isterse o oluyordu.

Ama şu an bunlara takılamayacak kadar sersemlemiştim. Kalbim ağzımda veya vücudumun başka bir yerinde atıyordu.

Ya aramızda kalmış birkaç santimi kapatıp yanına sokulacak ve hayatımın en güzel anını yaşacaktım, ya da korkaklığımı konuşturup olduğum yerde kalacak ve donup hastalanacaktım.

Derin bir nefes aldım ve sonra verdim. Sonra bir daha aynı işlemi tekrarladım. Sonra bir daha. Tamam, yapabilirsin? Yapabilirsin. Sadece yanına sokulacaksın, ne var ki bunda? Platonik aşkının yanına sokulmakta mı ne var? Haha! İç sesimin uyarısıyla ona sinirlendim ve aramızdaki mesafeyi kapatıp Doruk'un göğsüne kafamı koydum. Anında kolları bedenimi sarmış ve dokunuşları vücudumu yakmaya başlamıştı.

Bunu nasıl yaptığımı, hangi cesaretle yaptığımı bilmiyordum, bir anda olmuştu. Ben! Ben Doruk'un o sözlerinin üzerine bir şey demeden gidip kolunun altına girmiştim. Buna kendim bile inanamıyordum. Belki de bir rüyaydı? O zaman istediğim şeyleri sorabilirdim?

"Hiç aşık oldun mu Doruk?" İşte böyle de saçmalardım. Ama merak ediyordum. Onun hakkında her şeyi merak ediyordum. Sadece onu daha iyi tanımak istiyordum. Bu sözlerimle aklıma Taylor Swift'le, her kötü oluşumda şarkıları ve kusursuz sesiyle beni iyileştiren Ed Sheeran gelmişti. Onların şarkılarından bir sözdü bu. Ve şu anki hislerime tercümanlık etmişti. Bu sırada Doruk'un o güzel sesini duymamla düşüncelerimi ona odakladım.

"Ben aşık olmam." Tabi ya. Doruk ve aşk. Doruk ve tatlı sevgili ilişkisi. Birbirine tamamen uzak birçok kavram. Doruk gibi sert bir çocuk nasıl aşık olabilirdi ki? Bunu bildiğim halde gidip saçma bir soru yöneltmiştim ona. Ben hiç akıllanamayacak mıydım? Özellikle de onun yanında. Bu da bana bahşedilmiş bir lanetti belki de. Doruk'un yanında saçmalamak.

"Tabi, doğru, biliyorum." Ağzımda gevelediğim birkaç şeyden sonra güldü. Ne diye gülüyordu ki şimdi? Kollarının arasında doğrulup yüzüne bakmaya çalıştım. Evet, sadece çalıştım çünkü aramızda azıcık bir mesafe vardı. Yutkundum. Ne diyecektim ben? Dudaklarına yapışmak istediğimi mi? Ah, ne saçmalıyorum yine? Tamam. Derin bir nefes alıp gözlerine baktım. Gülüyordu. Kaşlarımı hafifçe çatıp ona bakmayı sürdürdüm.

"Niye gülüyorsun?" Gözlerimin içine bakması bile bana işkence ediyordu, kalbimin atış hızına daha doğrusu.

"Paniklediğinde daha eğlenceli oluyorsun." Kaşlarımı istemsizce daha fazla çattım. "Ve şu anda olduğu gibi sinirlendiğinde." Bu sefer şaşkınlıkla kaşlarım havaya kalkmışken yeniden gülümsedi.

"Sinirli değilim ben." Bunu söylerken somurtup kaşlarımı çattığımı fark edememiştim tabi. Küçük bir kahkaha attığında yüzüm yumuşamıştı. Onun karşısında, o bana gülümserken yumuşamamak elimde değildi maalesef.

Gülümsedim. Şu an onun yanında kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissediyordum. Doruk'un kolları arasında olmak nasıl bir duygu bunu tadıyordum. Ve bu duygu kesinlikle tarif edilemezdi. Bana ne söylerse söylesin, bir şekilde iyi geliyordu bana. Bu tuhaf bir duyguydu kesinlikle, kabul ediyorum. Doğrusu ben de nasıl böyle olduğuna dair bir anlam yükleyemiyordum şimdilik.

"Sen aşıksın." Yutkundum. Evet, deli gibi aşık hissediyordum kendimi. Dünyanın en aptal aşığı gibi. Ve ona aşıktım. Onu seviyordum. Ama aşık olduğumu yine de nasıl anlayabilirdi ki?

Tüm vücudum şüpheyle gerilirken yüzümün ifadesiz kalması için dua ettim. Belki de tüm hislerimi anlamıştı. Eğer öyle olursa, onun suratına dahi bakamazdım. Hatta belki bir delilikle okulumu bile değiştirirdim, o derece. Tamam, şu an ne kadar saçma davranıyor, düşünüyor, bu kız koca bir aptal diyorsunuz biliyorum. Ama böyle düşünmek beni ben yapan şey. Korkaklık. Üstüme yapışmış kalmış ve hiç çıkamayacak olan aptal nitelik.

"Ne demek sen aşıksın?" Kaşlarını kaldırıp birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra konuştu. O saniyeler bile beynime ve kalbime işkence ediyordu.

"Sadece blöf yaptım. Herneyse. Sen aşık oldun mu?" Sözleriyle birlikte derin bir oh çektim. O ise omuz silkmişti.

Sorun yok iletilerimi kendime gönderdikten sonra düşünmeye koyuldum. Ne söyleyeceğim hakkında. Doğruyu söyleyecektim. Kim olduğunu söylememe gerek yoktu zaten. Doruk'un da soracağını sanıyordum. Benimle ilgili bir şeyi merak etmezdi. Yani, sanırım.

"Evet." Kafasını onaylar gibi salladığında, sana aşığım ben, demeyi çok isterdim. Ama asla kendimde o cesareti bulamayacaktım. Hiçbir zaman.

"Aşk aptallar içindir." Kaşlarımı çattım. Böylesine kırıcı ve aşağılayıcı bir cümle beklemediğim ortaydaydı. Asıl aptal kendisiydi bir kere! Karşısındaki kıza, daha doğrusu kollarındaki, aptal diyordu. Düşüncesiz. Ve yüzsüz. Hem aşk aptallar falan için değildi. Aşk sevmeyi bilenler içindi. Ve aşık olmayı kontrol edemezsiniz, kime aşık olacağınızı seçemediğiniz gibi. Eminim Doruk egoisti de, bir gün yanıldığını anlayacaktı. Ama şu an kalbimi kırmıştı ve sinirlendirmişti beni.

"Hayır. Aşk sevmeyi bilenler içindir. Senin gibi korkaklar için değil." Hızlıca kollarından sıyrıldığımda yüzümdeki ifadesizliği korumayı başardım. Omuz silkip ayağa kalktığımda bir şey söylemeden evime yürümeye başladım.

Arkamdan gelmeyeceğini biliyordum. Zaten gelmesine gerek yoktu. Çünkü ona sinirliydim. Hadi ama, bana aptal diyordu. Üstelik özür bile dilemeden gitmeme izin veriyordu. Onun gözünde bu kadar mı değersizdim acaba?

Onun gözünde kimseyle görülmek istemediği biriyken değerli olabileceğini düşünmek, aptalca. Onun dediği gibi.

Bu düşünce kalbimi acıtmaya yetiyordu da artıyordu zaten. Onun gözünde hiçbir şey olmak.. Bu acımasızcaydı. Ve berbat bir histi.

Fakat bir gerçek daha vardı ki, korkak olan oydu şu durumda. Sevmekten korkuyordu. Ben aptaldım tamam, ama o da aptaldı. Bir kere sevse ne kadar güzel bir şey olduğunu hissedecek ve yanıldığını anlayacaktı.

Sessizce kapıyı açıp merdivenleri parmak ucunda çıktım. Odamın kapısını bilerek aralık bırakmıştım, kolayca odama girdim ve yatağımın içine sokuldum. Komidinin üstündeki telefonun titreme sesi ahşapta ses çıkardığında telefonumu elime aldım. Doruk mesaj atmıştı. Şaşkınlıkla gözlerim irileşirken kalp atışlarım hızlanmıştı. Hemen mesajı açtım.

"İyi geceler Ece."

Yüzüme söylemediği şeyi mesajla yazıyordu. Olsun, en azından bunu yapmıştı. Aslında hiç beklemiyordum bunu. Son konuşmamızdan ve benim ona çıkışmamdan sonra tanıdım Doruk mesaj atmazdı. Belki de bilerek atmıştı. Beni vicdanımla sınamak için. Diğer mesajı benim atmam için. Aklı sıra oyunu devam ettiriyordu. Kendi isteğine göre yön çiziyordu olaya. Ve benimde buna uymaktan başka çarem yoktu. Var mıydı? Olsa bile şu an bu çarenin ne olduğunu bilemeyecek kadar fikirsizdim.

"İyi geceler Doruk." yazıp gönderdim ve telefonuma yeni bir mesaj daha geldi. Bu gece uyuyamayacak mıydım ben?

Yeni mesaj Kemal'den gelmişti. İkinci kez gözlerim şaşkınlıktan irileşirken mesajı açtım.

"İyi uykular, prenses."

Ah, Doruk'unkine göre daha içten bir mesajdı, kabul. Kafamı iki yana sallayıp mesajını cevaplarken neden Doruk'la onu karşılaştırdığımı düşündüm. Saçmaydı.

"İyi uykular Kemal." Kemal'in mesajını da cevapladıktan sonra artık telefonumu tamamen kapattım ve yerine bıraktım. Cidden uykum vardı.

Kafamı yumuşak yastığıma koyup geniş yatağıma yayıldım. Sanırım en sevdiğim yer yatağımdı. Ya da düzelteyim, Doruk'un kollarının arasından sonra en sevdiğim yer yatağımdı.

Doruk, bana her ne kadar aptal deyip kalbimi kırmış ve beni sinirlendirmiş olsan da, seni seviyorum. Ne dersen de, yine seveceğim. Ama sen bunu hiç bilmeyeceksin.

KORKAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin