Korkak | 4. Bölüm

38.6K 1.3K 37
                                    

Yorum ve oylarınızı bekleyeceğim. İyi okumalar hepinize!


“İçimden öyle geldi. Hem sözüne güvenmemem mi gerekiyordu?”
Cevaplaya bastım ve sabırsızlıkla mesaj atmasını beklemeye koyuldum.

Beklerken bir yandan içimden, lütfen düşündüklerimin aksi çıksın diye dua ediyordum. Üzülmek istemiyordum. Bu güzel sevincim ya da bu güzel rüyam bozulmasın istiyordum. Çünkü bu şey rüyamda görebileceğim kadar güzeldi. Ve asırlar boyu düşünsem, olabileceği aklıma gelmeyecek türden bir olaydı. Şu an ne hissettiğimi bilmiyordum. Bir mesajıyla havalara uçarken, bir diğeriyle tüm sevincim uçup gidiyordu. İşte bu Doruk’tu. Farklı olan. Farklı hissettiren. Düşüncelerimden sıyrılıp ekrana döndüm ve gelen mesajı okudum.

 “Hayır, içindeki sese inanıp güvenebilirsin.”

Koca bir oh çektim ve tuttuğum nefesimi geri verdim. Üstümden koca bir yük kalkmıştı, rahatlamıştım. Biraz önce tüm sevincimin uçtuğunu söylemiştim değil mi? Geri alıyorum, şu an havalara uçuyorum. Şu an her şey şaşırtıcı derecede garip ilerliyordu. neler dönüyordu, idrak edemiyordum ama olayın akışına kendimi kaptırmadan da edemiyordum. Düşünmeden mesajı cevapladım.

“Peki.”

Peki mi? Genelde trip atmak için birebir kullanışlı o kelime. Ben bile şu an, bu mesaj özürlüsü oluşumdan soğumuşken Doruk neden hala dayanıyordu, ufacık bir fikrim yoktu.  Üstelik, sıradan cevapları sevmediğini belitmiş olduğu halde. Bakın işte, ben ona göre değildim. Onun istediği gibi onu eğlendirerek sohbet kuramıyordum. Daha iyi bir cevap verebilirdim. Tanrım, neden ben samimi olmadığım insanlarla sohbet edemiyordum? Tamam, sohbet edemesem bile daha iyi cevaplar veremiyordum? Tuş kilidi kapanmış telefonumun ekranı, yeni mesajla aydınlanınca mesajı açtım.

“Kısa cevaplar verme, yoruluyorum.”

En azından konuşmayı bitirmemişti fikrini söylemişti. Haklıydı da. Doruk’la ilgili bir şey öğrenmiş olabilirdim. Kısa cevaplardan hoşlanmıyor çünkü yoruluyor. Bir dakika neden yoruluyor ki? 

“Neden yoruluyorsun?”

Yine mi soğuk olmuştu? Cidden biriyle birden tanışıp sohbet etmeye alışkın değilim ve kendimi buna hazırlamaya çalışıyordum.

Ne cevap yazacağını beklerken saniyeler bile yavaş geçiyordu sanki. Hatta geçmiyordu. Yakında meraktan ölebilirdim. Nefeslerimi tekrar düzene sokmaya çalıştım ve gönderdiği yeni mesajı açtım.

“Sen kısa cevap yazdığında, normalde sana cevap olarak yazacağım şeyi düşünürken harcadığım enerjiden daha fazlasını harcıyorum çünkü daha fazla düşünmem gerekiyor. Ve yoruluyorum.”

Bu mesajı anlamak için sesli bir şekilde tam 7 kez okumam gerekmişti. Hayır, normalde olsa hemen anlardım ama heyecanlı, kalbi saniyede sayamayacağı kadar çok çarpan, nefeslerini bazen almayı unutan, beyni durmuş bir kız vardı karşınızda.

Yoğun çabalarım sonucu anladığım bu hoş mesaja ‘seni yormak istemezdim, çok üzgünüm Dorukçuğum’ yazmak isterdim ama daha o kıvama gelmemiştim. Belki birkaç hafta sonra. Yani belki daha az zamanda kendimi bu işe adapte ederdim ama bu kadar samimi olmam için en azından bir hafta falan konuşmamız gerekirdi. Yani samimi olana kadar değil de, kendimi kendim gibi konuşturabilmem için o sıcaklığı hissedene kadar içimden geldiği gibi konuşamazdım. Saçmalamaya başladığımı anlayınca, düşüncelerimi kafamdan silip mesajı yazdım.

“Anladım, bundan sonra dikkat ederim.”

Belki de düşüncelerimi kafamdan silmeden bir cevap yazabilirdim. O zaman bu kadar kötü bir şey yazmazdım. Cidden artık bıkmıştım saçmalamalarımdan. Acaba Doruk nasıl katlanıyordu? Onun yerinde olsam sıkılır, bırakırdım. haklıydı. ben sıkıcı biriydim. Yeni mesaj geldiğinde her zamanki gibi beklemeden açtım.

“Şimdi çıkmalıyım, iyi geceler. Bana telefon numaranı mesaj atmayı unutma.”

Gülümsedim. Telefon numaramı atmayacak kadar aptal değildim. Hemen iyi geceler deyip telefon numaramı mesaj attım.

Titremesini dindiremediğim ellerimle telefonu masanın üzerine bıraktım. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Sonrasında gülümseyerek gözlerimi açtım.

Yarım saat öncesine kadar düşüncelere dalmış çizim yapıyordum değil mi? Peki o yarım saat içinde neler olmuştu? Kesinlikle hayatımı tamamıyla değiştirecek bir olay. Bir anlaşma. Aslında sır. Bizim sırrımız. Artık bize ait bir şey vardı.

Doruk ve benim. Bizim. 

Kulağa gizemli ve bir o kadar da benim açımdan harika geliyordu. Beni içinde bulunduğum sıradan dünyamdan alıp, gizemli bir dünyaya götürmesine izin vermiştim. Bunu istiyordum. Onunla konuşmak, onu tanımak. Ama onun amacı sadece eğlenmekti bunu da unutmamalıydım. Biz aslında biz değildik. Asla da olamazdık. Sadece kimseden habersiz birbiriyle arkadaşçılık oynayan iki gençtik.

Ama onun hesaba katmadığı şey, ondan hoşlanıyor olmamdı. Bunu hiç bilmeyecek olsa da, ve sonunda belki üzüleceğimi bilsem de ilk kez üzülmekten korkmadan bunu kabul etmiştim. Kendi sınırlarımı aşmıştım. Belki benim düzelmeme yardımcı olacaktı. Belki beni iyileştirecekti. Ve fark etmeden bunu yaparken beni kendine daha çok bağlayacaktı.

Çalan telefonumun sesiyle irkildim. Nil arıyordu. Yarım saattir kendimi Doruk'a kaptırdığım için onu unutmuştum. Telefonu açtım.

“Ece, iyi misin?” Endişelenmiş gibi çıkan sesi beni gülümsetmişti.

“Evet evet iyiyim. Sen?” Hiç beklemeden konuşma huyu vardı Nil’in. Çok konuşurdu. Bazen saçmalardı ama yine de tatlı olmayı başarırdı.

“Bilmem, belki  son yarım saattir attığım hiçbir mesaja cevap vermediğin için endişelenmiş olabilirim. Ve aramasam hala cevap vermemeye devam edecektin. Pardon canım da aklından ne geçiyordu senin? Beni mer-“ Daha fazla konuşursa nefessizlikten ölebilme ihtimali olduğundan ve o öldüğünde ben de onsuzluktan öleceğimden iyi arkadaş rolünü üstlenip lafını yarıda kestim. Belki çeyrekte bile kesmiş olabilirdim.

“Hey, hey tamam anladım, haklısın, özür dilerim.” Birkaç saniye boyunca hiç konuşmayınca sakinleştiğini anladım.

“Eee ne yapıyordun?”

“Ben Do-“ Ne diyordum ben? Daha ilk dakikalardan bu özel şeyi mahvediyordum. O zaman Doruk’a ne derdim? Ben ilk günden anlaşmayı bozdum, ama devam etmek istiyorum falan mı? Asla kabul etmezdi. Nil’e söylemek için can atıyordum ama yapamazdım.

“Ben çizime dalmıştım da,” diye bir yalan söyledim. Başka şansım yoktu. Yani artık en yakınlarıma yalan mı söyleyecektim? Hayır, bu yalan değildi sadece sır tutmaktı.

“Benimle ilgili olanı çiziyordum de lütfen.” Gülümsedim.

“Seninle ilgili olanı çiziyordum ve bitirdim. Bence beğeneceksin.” Sesli bir şekilde güldü. Onu sevindirmek, ya da Elif veya Buse’yi hoşuma gidiyordu. İnsanları mutlu etmek beni iyi hissettiriyordu.

“Senin elinden çıkan bir çizimin kötü olma ihtimali var mı aptal.” Güzel, Nil yumuşamıştı. Yani her şey eskisi gibi. Neredeyse.  Çünkü benim için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak da.

“Birazdan fotoğrafını atarım.”

“Bekliyorum hadi kapat merak ettim.” Güldüm ve telefonu kapatıp çizimin fotoğrafını çektim. Ve bekletmeden fotoğrafı Nil’e yolladım. Birkaç dakika sonra –sanırım birkaç dakikada ancak incelemişti- çok beğendiğini anlatan uzun bir mesaj yazdı ve bende onu çok sevdiğimi anlatan bir mesaj yazdım.
Ve göz kapaklarıma biraz daha direnirsem yarın zombi gibi görüneceğimi anlayarak yatağıma yattım.

Acaba Doruk ne zaman mesaj atacaktı? O mesaj atana kadar ben atmayacaktım. Atamazdım. İlk mesajı asla atamam. evet, bu kadar lanet biriydim. Kendinden ödün vermeyen salağın teki belki de.  Çok, çok isterim ilk mesajı atmayı ama kendimde o cesareti bulamayacağıma eminim. Bu yüzden Doruk’un verdiği söze güvenip, onun mesaj atmasını bekleyecektim.



KORKAKWhere stories live. Discover now