Korkak | 6. Bölüm

34.4K 1.2K 22
                                    

Korkak'ın 1000 okuyucuyu geçmesi şerefine bölümü erkenden eklemek istedim. Hepinize çok teşekkürler. Bu sefer multimedia'mız Poyraz. Okuyunca tanıyacaksınız.
İyi okumalar!

“Kanıtlama sırası sende.”
Kısasa kısas. Onun Berk’e her şeyi anlatmadığını nereden bilecektim?

Göz ucuyla Doruk’a baktığımda telefonuna baktığını gördüm. Sanırım mesajıma cevap yazıyordu. Bu kadar soğukken nasıl anlaşmadaki gibi eğlenecektik bilmiyordum. Belki şu güven sorunumuzu atlattıktan sonra her şey başlardı.

Doruk’un gözleri telefonundan çekilip benimkilerle buluştu. Yine ifadesiz bakıyordu. Mavi gözleri benimkilerle buluşmuşken hiç ayrılmasın istiyordum. Elimdeki telefon titreyince içimi eriten bakışmayı kesip telefonuma baktım.

“Bana güvenmiyor musun?” Sanki sen bana güvendin de!

Kızlar bir şeyler konuşuyordu, iki haftadır onları görmüyordum ama şu an onlardan tamamen kopmuş bir halde neyle uğraşıyordum.

“Güvenmeye çalışıyorum. Kanıtlarsan güveneceğim.”

Güzel bir mesaj gibiydi? Yani bilemiyordum işte güzel gibi bir mesajdı. En azından salakça olmadığına emindim. Bu da bir ilerlemedir. Ufak da olsa ilerlemeydi yani.

Masaya baktığımda sadece benim bardağımdaki ice tea’nin bitmediğini gördüm. Kızlara gülümseyip hiçbir fikrim olmayan konuşmalarında onları onaylıyor gibi yaptım ve şeftalili ice tea’mi bir dikişte bitirdim. Belki iyi gelirdi. Bitirdiğim bardağı masaya bıraktım.

Kızlara bunu yapacağım hiç aklıma gelmezdi. Hem onları dinlemiyor hem de onlara benim için çok önemli bir şeyi anlatamıyordum. Cidden patlayabilirdim. Mesajı görünce hemen açtım.

“Ice tea’yi bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Neyse tamam arıyorum seni.” 

Gülümsedim. En azında öyle buz gibi bir mesaj değildi. Yani beni gözlemlemişti. Bu da iyi. Hatta çok iyi. Sırıtmamak için dudağımın kenarını ısırdım.

Telefon ekranına baktığımda Doruk’un aradığını gördüm. Kızlara bakıp
“Annem arıyor da,” dedim ve telefonu açıp kulağıma götürdüm. Bu sırada kızlar yoğun sohbetlerine dönmüşlerdi bile.

İlk kez Doruk’un sesini telefondan duyacaktım. Kalbimin ritmi hızlanmaya başlıyordu.

“Şuradakiler bizim okuldan değil mi?”

Demek beni taklit ha? Ama havalı sesi.. İçimde cidden şu kelebeklerin parti başlatmasına sebep olmuştu bile. Kesinlikle çok havalıydı. Çok etkileyici. dudaklarıma yerleşen ülümsemeye engel olamadım.

Berk arkasını dönüp kızlara fark ettiremeden baktı ve sonra şirince gülümseyerek Doruk’a döndü. Cidden Berk’in çok şirin bir gülümsemesi vardı, Doruk’un gibi sert görünüşlü bir gülümseme değildi.

“Evet. Biri son sınıflardaki Umut’un sevgilisi Elif, sarışın olan Ece ve diğeri de Nil.”

Onların masasından gözümü ayırmak zahmetine girmediğim için Doruk’la bakışıyorduk. Doruk bakışlarını masamızdan Berk’e çevirdi.

“Burada takıldıklarını bilmiyordum. Bizim gibi takılıyorlardır herhalde.”

Yine taklit ha? Sırıtmamak için dudağımı ısırdığımda sanırım kanatmıştım.

“Sıradanlar. Diğer kızlar gibi.  Tamam, okulun popüler kızları olabilirler ama yine de bize uygun değiller. Eğlenceli olsalar, belki. Çocuksu gibi değil, olgun gibi görünseler ya da güçlü ne bileyim, kendinden emin görünseler, kesinlikle takılmaya değer olurlar.”

Berk’in bu sözlerine hiç şaşırmadım. Tahmin ettiğim gibi konuşmuştu. Onların bizim okuldaki kızlarla ilgilenmemesinin sebebini zaten az çok tahmin ediyordum.

Ve Doruk güvenimi boşa çıkarmamıştı. En azından buna sevinebilirdim. Asla Doruk’un takılmayacağı bir kız olduğumu öğrenme haberimi daha sonra düşünürdüm. Buradan çıkıp evime gidince. Ama şimdilik, bununla yetinmeliydim. Telefondan dıt dıt sesleri düzenli olarak tekrarlamaya başlayınca Doruk’un kapattığını anladım.

Ona baktığımda gülümsüyordu. Zafer sırıtışları. Ama kazanan sadece o değildi. Ben de kazanmıştım. Onun güvenini. Tıpkı onun benim güvenimi kazandığı gibi.
***

Şu kanıtlama olayından sonra iki saat daha kafede durup Elif ve Nil’e vakit ayırdım. Doruk ve Berk bizden bir saat önce kalktılar. Aslında kalkmaları iyi olmuştu çünkü onlar gittiğinde daha rahat hissetmiştim kendimi.

Ve şimdi, bugünden beri hayal ettiğim gibi yatağıma uzanıp düşünme vaktiydi. Nerden başlasaydım?
Hah, buldum. Doruk ve Berk’in takılacağı kız tipi. Benim asla uyamayacağım bir tipleme. Ben ve kadınsı gibi görünmek. Ben ve güçlü görünmek. Benim gibi bir korkak nasıl olur da güçlü görünebilirdi ki? İşte asla Doruk’un takılmayacağı bir tiptim.

Korkak.

Ben Doruk’un anca kimseye bahsetmeden konuşacağı bir kızdım. Adının benim gibi biriyle duyulmasını asla istemezdi. O popülerliğini benimle takılarak yok edecek kadar aptal değildi. Yine söylüyorum, ben sadece o istediği zaman onunla konuşup onu eğlendirecek kızdım. Sevgilisi olacak kız değildim. Hiç de olmayacaktım. Bu işe bulaşmamalıydım ama bir hevesle bulaşmıştım. Şimdi ise sonuçlarına katlanmak vardı.

Çalan telefonumun sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım ve telefonu açtım.

“Efendim Elif?”

“Bu gece Umut evinde küçük bir parti veriyormuş. Okulun çoğu geliyor. Ve tabi ki sen de. İtiraz istemiyorum, seni orada görmek istiyorum. Görüşürüz.”

Bir şey söylememe fırsat bırakmadan telefonu suratıma kapatmıştı. Aslında gitmek iyi bir fikirdi. Son olanlardan sonra her şeyi içime attığımı ve kimseyle dertleşemediğimi göz önüne alırsak, partide kafa dağıtmak cazip geliyordu.

Saate baktım. Altı olmuştu. Hazırlanmaya başlasam, ancak yetişirdim. Yarım saatten fazla süren bir duştan çıkıp odama  döndüm. Bornozum hala üzerimdeyken, ne giyebileceğimi düşünmeye çalışıyordum. Toz pembe mini bol bir etek, krem rengi kolsuz bir gömlek giydim ve gömleğimi eteğimin içine tıkıştırdım. Saçlarımı omuzlarımdan aşağı salık bıraktım ve kısa bir eyeliner sürdüm. Artık hazırdım. Kalan tek şey, ayakkabılarımdı. Topuklu giymezdim. Toz pembe Vanslarımı giydim.
Aynaya baktım.

Kadınsılık? Olgunluık? Yanından bile geçemezdim. Ama  ben kendimi böyle iyi hissediyordum. Böyle iyiydim.

Hazırlanmam bir saatimi almıştı. Saat sekize geliyordu. Duşa girmeden önce partiye değil de, arkadaşlarımızla toplanacağımızı anneme söylemiştim ve o da şu sıralar evde çok takıldığım için izin vermişti.

Tam çıkıyorken telefonuma mesaj geldiğini gördüm. Belki Doruk’tandır diye heyecanlanmıştım ama değildi. Poyraz mesaj atmıştı. Ondan hiç bahsetmedim biliyorum. Poyraz benim çok yakın bir arkadaşım. Nil, Elif ve Buse kadar yakın.

“Elif partiye yalnız gelme diye beni gönderdi. Ya da partiye geleceğinden emin olmak için. Neyse işte aşağıdayım :)”

Gülümsedim. Mesaj Doruk’tan gelmese de yine çok değer verdiğim birinden gelmişti. Ve partiye yalnız gitmeyecektim. Odamdan çıktım ve merdivenlerden indim. Kapıdan çıkmadan önce salona doğru “Ben çıkıyorum ve geç kalmam,” diye seslendim. Annem arkamdan onaylar gibi seslenirken onu dinlemedim ve kapıyı kapatıp bahçede beni bekleyen Poyraz’ın yanına gittim.

“Selam.” Poyraz da her zamanki gibi sıcacık gülümsedi.

“Selam,” dedi ve aynı anda arabaya ilerledik. Arabaya bindiğimizde Poyraz hızlıca çalıştırdı. O zaman dank etmişti işte. Birden bedenimi panik kaplamıştı. Engelleyemiyordum.

“Sen araba kullanmayı biliyor muydun?” İçim cidden rahat değildi. Ben kaza yapmak istemiyordum. Bir genç araba kullanmayı ne kadar bilebilirdi ki? Tüm yol boyunca korkarak gidecektim. İçimden bu duruma küfrederken bir yandan da kendimi sakinleştirmeye çalışmak çok zordu.

“Evet, sadece yaşımdan dolayı ehliyetim yok Ece korkma, sakin ol.” Poyraz korkularımı iyi bilen bir arkadaşımdı. Bu yüzden de korktuğumu anlamış, sakince konuşarak beni rahatlatmaya çalışıyordu. Bu sırada yola çıkmıştık bile.

“Tamam tamam sakinim.” Aslında değildim. Yani Poyraz’a güveniyordum ama yine de acemi bir şofördü ve kaza yapabilirdi. Gözlerimi kapattım ve kalan yolculuğa öyle devam etmeye karar verdim.
Ve düşüncelerimi başka şeylere odaklandırdım.

Partiye. Şimdi okulun çoğu orada olacaktı. Kızların gözleri yine bizde olacaktı ve her hareketimize bakacaklardı. En ufak açığımızı yakalamak için can atan bir sürü kıskanç vardı okulumuzda. Buse olmadan nasıl idare edecektik bilmiyordum. O tatildeydi ve genelde açıklarımız olduğunda kimseye sezdirmeden o kapatırdı. Bu konuda en iyimiz oydu. Pek güvenilir olmasa da, bizi kurtarıyordu.
Okulun çoğunun geleceği bir parti. Doruk. Kesin o da gelecekti. Ve biz yine birbirimizi tanımayacaktık.

Harika.

En azından ona karşı nasıl davranacağımı biliyordum. Poyraz’ın uyarısıyla düşüncelerimden sıyrılmak zorunda kaldım.

“Geldik Ece. Gözlerini açabilirsin.” Gülümseyerek gözlerimi açtım.

“Poyraz biliyorsun, seninle alakalı değil. Sadece korkularımı kolay yenemiyorum.” Poyraz anlayışla gülümsediğinde içim rahatladı. Zaten o beni yanlış anlamazdı ki.

“Bunu en iyi bilenlerdenim Ececim merak etme sen.”

Omzuna vurdum ve gülüştük. Ardından Poyraz’ın spor arabasından indik.

Umut’un bizim gibi iki katlı bir evi vardı. Ama onların bahçesi bizimkinin neredeyse 3 katı falandı. Ve havuzlu bir bahçeleri vardı. İnsanlar partiye doluşmaya başlamıştı bile. Şimdi bizim içeri girme zamanımızdı.


KORKAKUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum