Korkak | 28.Bölüm

21.3K 829 21
                                    

Diğer bölüme de gelen oylar ortalamanın altında. Ne desem bilemiyorum şu an. İyi okumalar.


“Biz bir şey plandık.” Yediğim çikolatanın biten paketini elimde top yapıp Elif’e bakışlarımı çevirdim. Ve ardından onu destekleyen Umut’a.

“Bugün Elif’le 5. Ayımız.” Ah, ne hoş, diye geçirdim içimden. Arkadaşımın mutlu olması her zaman beni de mutlu ederdi. Ama içimden ben neden hep yalnızım diye düşünmeden edemiyordum. Hepsinin yanında onlara değer veren sevgilileri varken bana iyi gelen tek şey çikolataydı.

“Vaay. Tebrikler.” Poyraz telefonundan kafasını kaldırmadan onları tebrik ettiğinde Elif güldü.

“Bu yüzden bu akşam bir cafe-bar’a gidiyoruz. Hep birlikte.” Bu sözler Poyraz’ın dikkatini çekmiş olacak ki, telefonuyla ilgilenmeyi kesip Umut’a döndü.

“Eğlenmeye mi?” Elif gülerek kafasını salladığında Poyraz “Süper. Bu akşam kopuyoruz o zaman.” dedi ve güldü.

“Hayırdır ne kopması?” Kemal’in sesini duymam ve yanımdaki boş sandalyeye oturması bir olurken “Selam bu arada,” deyip gülümsedi.

“Bu gece kutlamamız var. Elif’le 5. ayımız. Bu bahaneyle eğlenelim dedik. Gel sende.” Elif de, Umut da Kemal’e gülümseyerek bakarken ben elimde top yaptığım çikolata ambalajına somurtarak bakıyordum. Her nedense bugün pek keyfim yoktu ve akşam gitmek isteyip istemediğime emin değildim. Ama gitmezsem ayıp olacağını da biliyordum.

“Tabi, akşam görüşürüz o zaman. Şimdi gitmem gerek.” Bana döndüğünü hissedince bakışlarımı ona çevirdim. Zoraki bir gülümseme ile. “Ece, iyi misin?”

“Evet, evet. Sadece akşam ne giysem diye düşünmeye başlamıştım.” Kemal’in yüzünü tüm kızları hayran bırakabilecek bir gülüş kapladı.

“Pijamayla gelsen bile oradaki en güzel kız sen olursun.” Gülümsememi genişletmeye çalıştım.

“Görüşürüz,” deyip konuyu kapattım ve Kemal de kafasıyla beni onaylayıp yanımızdan ayrıldı.

“Ne yavşadı be.” Poyraz karşımdaki sandalyesine yayılmış bana bakarken gözlerimi devirdim.

“Of sus Poyraz ya.” Elimdeki ambalajı suratına attığımda gülmeye başladı. Oflayıp bende gülmeye başladım çünkü buna ihtiyacım vardı. Somurtmaktan sıkılmıştım.

“Sonunda güldün.” Omuz silktiğimde Nil ve Berk yanımıza gelip oturdular. Kendimi cidden fazlalık gibi hissediyordum. Bu his elimde değildi. Ben de böyle hissetmek istemiyordum ama insan istemsiz olarak düşünüyordu.

Poyraz ikisine, “Akşam kutlamadayız new couple,” dediğinde Nil anlamadığını belli ederek kaşlarını çattı.

“Elif ve Umut’un 5. aylarını bahane ederek eğlenmeye gidiyoruz,” diye bir açıklama getirdim. Umut da kafasını sallayıp devam etti.

“Ne kadar çok olursak o kadar eğleniriz.” Elif Umut’un cümlesini devam ettirircesine “İstediğinizi çağırın,” dedi.

“Tebrikler.” Nil sırıttığında Elif ona teşekkür etti. “O zaman akşam fena eğleniyoruz.” Berk konuştuğunda Nil ona bakıp gülümsedi. Çok içten gülümsemişti. Sevgisini herkese hissettirir gibi.

“Evet. Aynen öyle.” Umut Berk’i onayladığında gülüşmeye başladılar.

Sanki artık Elif ve Nil’ e daha bir uzakmışım gibiydi. Belki bu fikrim bencilceydi. Ama onları eskisi gibi hep yanımda, espri ve dedikodularla istiyordum. Tamam, onlar hala arkadaşımdı fakat uzaktık işte. İstediğimiz gibi sıkça birlikte değildik. Belki de sadece benim istediğim gibi.

***

Çok sevdiğim lacivert, eteği bol, mini ve orta kalınlıkta askıları olan elbisemin içinde gayet rahat hissediyordum kendimi. Rahatça oturup kalkabiliyor olmak bir eğlencede önemliydi.

Umut tüm müzikleri ayarlamıştı. Arkadaşlarından biri bar-cafe’nin alt katında toplandığımız yerde dj’lik yapıyordu. Ve hakkını vermeliyim, insanlar iyi coşmuştu. Bizim gibi grup halinde gelenler de vardı çünkü burada.

Berk, Atacan ve Doruk’u getirmişti. Yağız’ın neden gelmediği hakkında bir fikrim yoktu. Ve şu an, nasıl eğlenebileceğim hakkında da bir fikrim yoktu. Doruk’la aynı ortamda, başka insanlar etrafımızda olduğunda geriliyordum çünkü.

Oğuz, okuldan bir kızla gelmişti ve gecenin sonunda yiyişeceklerini biliyordum. Aptal piç. Poyraz da kendine burada eğlenecek kız bulma çabasına girmiş görüş alanımdan çıkmıştı. Uyuz piç.

Berk ve Nil birbirlerine içki içiriyorlar, Elif ve Umut gülüşüp –arada yiyişip- dans ediyorlardı. Doruk ve Atacan ellerindeki bardaklarıyla küçük yuvarlak masalarının önünde dikilip sohbet ediyorlardı.

Ve ben, sıkıntıdan patlamak üzereydim.

“İçmek ister misin?” Kemal’e döndüğümde elindeki iki bardaktan birini önüme bıraktı. İçki? Ben? Bu kadar insanın içinde yine sarhoş olup rezil olmak istemiyordum.

“Aslında..” cümlem havada asılı kalmıştı çünkü gördüklerim donup kalmama sebep olacak kadar önemliydi.

Adını bilmediğim, okulda Doruk ile gördüğüm şu kız, yine Doruk’un yanındaydı. Ona bir şeyler söylüyordu, tatlı tatlı gülümsemeye çalışarak. Müziğin şiddetli sesi yüzünden ne dediğini duymuyordum ve sinirlerim alt üst olmuştu. Beynim ve düşüncelerim dağılmış gitmişti.

Onu sadece başka kızla konuşurken görmek bile gözyaşlarımın gözlerime hücum etmesine neden oluyordu.

“…İçerim, evet. Çok iyi olur.” Havada asılı kalan cümlemi ani bir karar değişikliği ile bitirip önümdeki bardağı tek dikişte bitirdim. Ne olduğunu bile bilmiyordum. Tadı garipti ama anında hücrelerimi gevşetmişti.

“Bir tane daha?” Kemal önce şaşırsa da ona gülümsediğimde kafasını onaylar gibi salladı ve gitti.

Kız hala Doruk’un yanındaydı ve ben çıldırmak üzere olduğumu biliyordum. Aklımdan bin bir türlü düşünce geçiyordu. O kızla arasında bir şey var mıydı? Şu an ve daha önce konuştukları konular neydi? O kızı dövebilir miydim? Neden aptal gibi daha önce hiç kız kavgasına girmemiştim?

Düşüncelerimi önüme konan yeni bardağım bölünce beklemeden bardağı kafamı diktim. Tadı bu sefer daha iyi gelmişti. Ve beş kat daha gevşediğimi hissedebiliyordum.

“Yavaş, prenses.”

“Neden bana prenses diyorsun? En başından beri?” Aklıma gelenleri pat diye söylediğime pişman değildim. Hem, merak ediyordum. Kemal’in suratına şaşkınlık yerine gerçekten ona yakışan bir gülümseme yayıldı.

“Çünkü bir prenses kadar narin ve zarifsin.” Söylediği kelimeler bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor gibiydi ve gözlerim odağını bulmakta zorluk çekmeye başlamıştı.

“Bana bir bardak daha..” Telefonun zil sesi cümlemi böldüğünde bana özür diler gibi bir bakış attı ve telefonu açıp ilgilenmediğim kısa bir konuşma yaptı.

“Ece, özür dilerim ama babamın benimle önemli bir işi varmış. Gitmek zorundayım. Elif’lerin yanında dur tamam mı? Poyraz’a söyleyeceğim seni evine o bırakacak.” Tabi Poyraz piçini bulabilirsen dedim içimden. Ama ona kafamı onaylamak amacıyla sallamakla yetindim.

Eğilip yanağımı öptü geri çekildiğinde “Dikkat et. Görüşürüz,” dedi ve gülümseyip yanımdan ayrıldı.

Tabi ki Elif’lerin yanına gitmeyecektim çünkü kendimi dış kapının dış mandalı gibi hissetmekten bıkmıştım. Onun yerine kendime içki almak amacıyla barmenin olduğu tarafa yöneldim.

“Önereceğin bir şey var mı?” Barmen, yüzündeki sevimli bulduğum gülümsemeyi genişleterek başını salladı.

“Tabi var. Hazırlamamı ister misin? Hafif bir içkidir.” Kafamı sallamakla yetindim ve hazırlamasını beklerken onu inceledim. İşini uzun zamandır yaptığı belli gibiydi. Ve bar tezgahının arkasına yakışan bir tipi vardı. “Al bakalım.”

Gülümseyerek “Teşekkürler,” dedim ve bardağı dikledim. Diğer ikisinin çoktan etki ettiğini göz önüne alırsak, gecenin sonunda kusacağım kesinleşmişti. Tabi bu sefer yanımda Oğuz olur muydu, orası bilinmezdi.

“Selam Ece.” Bir yerlerden tanıdığım sese döndüğümde bir çift altın rengi göz beni gülümseme ile karşıladı.

“Atacan?” Gülümseyip yanımdaki bar taburesine oturdu ve barmene bir şey sipariş etti.

“Eğleniyor gibi değilsin.” Gözlerini gözlerimde gezdirirken, kanımdaki gevşemeyi beynimde tartmaya çalışıyordum. Ama sonuç başarısızdı. Düzgün algılayamıyordum ve ritimli müzik beni kendine çekmek istiyordu.

“O zaman eğlenelim?” Gözlerime dans edenleri işaret ettim. Önüne gelen bardağından bir yudum aldıktan sonra hafif bir gülümseme ile bana baktı.

“Dans edemem ki ben. Sen gidip insan içine karışsan?” Gözlerimi hayal kırıklığı ile devirdim. “Doruk’la git?” Bu sefer gözlerimi şaşkınlıkla iri iri açtım.

Ne göreceğimi bildiğim yere gözlerimi istemsiz olarak çevirdim. Hala konuşmaları bitmemişti süper çiftin. Hissettiğim yoğun öfkeye gerek olmadığını bilsem de hislerime söz geçiremiyordum. Alkolün bedenimi ele geçirdiğinin de bir hayli farkındaydım.

“Olmaz. Yanında kız var.” Atacan gülümsedi ve bakışlarımızı kenetledi.

“Olsun. Bu senin oraya gidip Doruk’u almana engel değil.” Omuz silktiğinde hala daha içimdeki kararsız sorular ile cebelleşiyordum.

“Of Ata ya. Zorlaştırmayıp sen gelsen olmuyor mu? Hem sohbetleri koyu görünüyor. Ayrıca Doruk o kızla konuşurken beni ne yapsın?” Kontrol edemediğim sözcükler ağzımdan döküldüğünde hiçbir şey hissetmedim. Çünkü ne yaptığımı zaten bilmiyordum. Beynimin kontrolünü hücrelerimde dolaşan alkol yönetiyor gibiydi.

“Yanlış cevap. Kendine haksızlık ettiğinin farkında mısın?” Nedenini çözemediğim göz yaşlarım birden gözlerime batmaya başlayınca onları akmadan durdurmayı başardım.

“Sanırım çok yoruldum ve eve gideceğim. Konuşmak güzeldi.” Ani kararımla ayaklandım. Atacan da oturduğu yerden bana gülümsedi.

“Seninle de öyle.” Ona gülümseye çalışıp kendi masamıza döndüm ve sandalyemin üstüne bıraktığım çantamı koluma asıp ağır hareketler ile deri ceketimi üstüme geçirdim. Saçlarımı deri ceketten dışarı çıkardım ve etrafa son bir kez baktım.

Elif, Umut, Berk ve Nil dans ediyor ve onun dışında da tanıdık birilerini göremiyordum. Doruk’a bakmama kararı almıştım. Bir kez daha elimde olmadan üzülmek istemiyordum.

Çıkışa yöneldim ve dışarı paytak adımlarımla ulaştım. Kapıdan çıkınca rüzgar vücudumu yaladı ve başımın döndüğünü hissettim. Ne yapacağımızı bilemez haldeyken tutunacak bir yer aradım. Elimle duvara sıkıca tutundum ve birkaç saniye duraksayıp düşünmedim. Gözlerim odağını zor kuruyordu. Bu halde eve nasıl gidecektim? “Kahretsin,” diye mırıldanıp elimi duvardan çektim ve dengemi sağlamaya çalıştım. Bir iki adım atmıştım ki, kaldırımı fark etmeyip takıldım ve neredeyse düşmeme ramak kalmışken kolum sıkıca kavranıp doğruldum.

“Dikkat etsene.” Toparlanıp kolumu Doruk’tan kurtardıktan sonra yüzüme yerleşen sinirli ifadeye engel olmadım.

“Sana ne?” Sözlerim üstüne güldüğünde kaşlarımı sanki mümkünmüş gibi biraz daha çattım.

“Ben olmasam bacağını kıracaktın.” Bu sefer o pis egosunun kabarmasında katkıda bulunmaya niyetli değildim. Üstelik de daha beş dakika öncesinde o kızla konuşuyor olduğunu gördükten sonra.

“Bir yerim kırılmayacaktı. Egonu şişirme bahaneleri bulma Onur.” Gözlerinden geçen şaşkınlığı görsem de kaşlarımı çatılı tutmayı başarıp ifademi bozmadım.

“Sarhoş falan mısın diye sormayacağım çünkü ancak sarhoşsan böyle konuşursun.” Gözlerimi devirip yürümek için arkamı döndüğümde yeniden önüme geçti ve kollarımı sıktı. “Bu halde,” vücudumu süzüp devam etti. “Bu saatte ve sarhoşken nereye gitmeyi düşünüyordun, kedi?”

Nefesim gırtlağıma takılı kalmıştı sanki. Kollarımdaki parmaklarının tenimi yakan bir ateş olduğunu var saymak gayet olasıydı şu an için.

“Sarhoş değilim,” dediğimde kahkaha attı. Tamam, bende ayık olmadığımın farkındaydım ama bunu ona söylemek istememiştim.

“Yalnız bir yere adımını atamazsın.”

KORKAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin