Korkak | 16.Bölüm

29.7K 986 38
                                    

Bir kerelik bir istisna yapıp bölümün ilk sayfasını Nil'den yazdım. Geçiş bölümü oldu, birazcık.
İyi okumalar herkesee.


Nil’den,

Tenefüs ziliyle birlikte kafamı sıradan kaldırdığımda Ece de ayaklanmıştı. Saçlarımı düzelttikten sonra bende onun gibi ayağa kalktım. Poyraz da yanımızda bitmişti.

“Ben kantine iniyorum gençler.” Ece’ye kafamı salladım.

“Ben buralardayım, hiç gelesim yok.” dediğimde koluma yapıştı. Israrcı işte. Poyraz da gülümseyerek bizi izliyordu. Bu çocuk zaten hep bizi izleyip eğleniyordu. Ve bu yakışıklılığıyla sevgilisi yoktu. Ya bizim okuldaki kızlar salaktı ya da Poyraz benle çıkmaz deyip şanslarını denemiyorlardı. Gerçi iki türlü de salak oluyorlardı da neyse.

“Ya, Nil niye çıkmıyorsun ki? Elif Umut’la, Buse desen 12’lerle.” Kafamı Poyraz’a çevirip onu örnek verecekken Poyraz iki elini havaya kaldırıp “Benim basket antremanım var. Hatta öptüm sizi kızlar, görüşürüz.” dedi ve gülümseyip gitti. Piç.

Ece bana masumca bakarken aklıma Kemal geldi. İki gündür beni ekip onunla takılıyordu zaten. Şimdi niye bu kadar istekliydi ki? Tamam, şu an ona trip atabilirdim ama haklıydım da. Zaten Ece’yi paylaşmayı sevmiyordum. O benim çok sevdiğim en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Elif’in sevgilisi var diye ona bir şey demiyordum. Ama Ece de Kemal’le gidince yalnız hissediyordum kendimi.

“Kemal var Ece. İki gündür onunla takılıyorsun zaten.” diye sitem ettiğimde gülümseyip yanaklarımı sıktı. Nil için yumuşama vakti. Ece’nin tatlılığı karşısında başka şansım yoktu ki zaten.

“Birileri beni mi kıskanıyormuş bakalım?” Gülümseyip gözlerimi devirdim. Ece benim kaç yıllık arkadaşımdı ve okulda başka kızlarla takılmayı istemiyordum.

“Kıskanmadım bir kere. Sadece yalnız kalmaktan şikayetçiyim ben.” Omuz silkip sırama yeniden oturduğumda sınıfın da boşalmış olduğunu gördüm.

“Özür dilerim Nil. Sadece Kemal’le arkadaş oluyoruz falan işte. O kadar.” Açıkçası rahatlamıştım çünkü benim değerli arkadaşım saf bir kızdı. Kemal onu kolayca etkileyebilirdi, iki günde bile. Ama şöyle bir şey de vardı ki, onun Doruk’tan hoşlandığını en iyi bilenlerden biriydim.

“Biliyorum Ececim. Doruk varken Kemal seni bu saflığınla bile etkileyemez.” Kaşları çatıldığında gülümseyip yanaklarını öptüm. Hemen de kızıyordu. “Ya of, tamam kızma. Şaka da mı yapmayacağım?”

Gülümsemeye başladığında bende gülümsedim. “Zayıf noktam işte, ne yaparsın.” Bu ara Doruk konusu ne zaman açılacak olsa kapatıyordu. Şu an onun hakkında uzun zaman sonra bir şeyler söylediği nadir bir andı. Neden böyle davranıyordu bilmiyordum. En kısa zamanda bir kızlar gecesi yapmalıydık ama. Ece’nin son zamanlarda bir derdi olduğunu hissediyordum ve eğer bu Doruk’la ilgiliyse ona kızardım. Doruk’la hiç konuşmamıştı onu tanımıyordu. Ah, bir de Doruk’un nasıl biri olduğunu anlasa. Doruk havalı bir çocuktu hatta şımarık bile görünüyordu. Ece ise hassastı ve Doruk ona bir bakış atsa deli gibi mutlu oluyor umutlanıyordu. Zamanla bu umutlanmalar azalmıştı ve bu onun için daha iyiydi.

“Başım ağrıyor o yüzden çıkmayacağım, çık sen hadi.” Kafasını sallayıp bana gülümsedi ve bende ona gülümsedim. Ardından sınıfta yalnız kaldım.

Oturduğum sıraya kafamı yeniden koydum. Şu koca okulda bile kimsenin dikkatini çekemiyordum. Ya da bana öyle geliyordu, bilmiyordum. Okulun neredeyse hepsi bizi tanıyordu. Ama kimse mi benimle ilgilenmezdi? Bazen kendimi bunları düşünüp kötü hissederken buluyordum, şu an olduğu gibi. Ama biliyordum, bu düşünceler yersizdi. İstesem birini bulurdum. Hatta istesem onlarca bulurdum şu okulda. Ama ben birini bulmayı değil, birinin beni bulmasını istiyordum.

En son geçen yıl, on ikinci sınıflardan biriyle çıkmıştım. Arda. Hoşlanıyorduk evet. Heyecanımız da vardı. Yakışıklıydı. Çıkmaya başladığımızda okulda dedikodumuz bile olmuştu tabi ki. Ama o mezun olduğunda ayrılmak zorunda kalmıştık. İzmir’de üniversiteye gidiyordu çünkü. Onu unutma çabalarım ise bir ayımı almıştı.

Başımı sıradan kaldırıp ayağa kalktım. Tuvalete gitsem iyi olacaktı. Önce çantamdan bir ağrı kesici alıp içtikten sonra sınıftan çıktım. Yüzümü yıkarsam açılırdım. Daha önümde girmeyi zerre kadar istemediğim ama lanet olsun ki zorunda olduğum dört aptal ders daha vardı ne yazık ki.

Tuvalete gitmek için merdivenlerden çıkarken bir bedenin bana çarpmasıyla sarsılıp dengemi kaybettim. Yere düşecekken ise sertçe beni belimden tutup doğrulmamı sağlamıştı. Güçlü kollar. Gözlerim şaşkınlıkla onunkilerle buluştuğunda yutkundum. Arda’dan sonra ilk kez bir erkekle bu kadar az mesafede duruyordum. Berk’ti bu. Doruk’un arkadaşı. Eli hala belimdeyken şaşkınlıktan geberecektim.

“Pardon, benim hatam. Acelem var da.”

Kafamı onaylar gibi salladığımda beni bıraktı ve hızlıca merdivenleri inmeye devam etti. Gözlerimi kırpıştırıp etrafıma bakındım. Birkaç kızın bana pis pis baktıklarını gördüğümde ukalaca sırıttım. Az önce okulun gözde çocuklarından biriyle çarpışmıştım ve benim düşmemi engellemişti. Aramızda az mesafe varken, gözlerinin güzelliği en çok dikkatimi çeken şey olmuştu.

Ve en önemlisi ona bir teşekkür borçluydum. Dikilmeyi keserek, üstümdeki bakışları umursamadan merdivenleri hızlı ve dikkatlice çıktım. Tuvalete girer girmez aynadaki yansımama baktım. Tamam, kısa saçlarım düzgündü, rimelim akmamıştı. İlaç etkisini göstermiş ve başımın ağrısı geçmişti. Belki de başımın ağrısını unutmuştum. Suyu açıp yanaklarımı hafifçe ıslattım ve ardından yeniden sınıfa dönmek için tuvaletten çıktım.

***


Mandalinamı alıp yemekhanede boş masa var mı diye göz gezdirdikten sonra bulduğum boş masaya oturdum. Mandalinamın kabuklarını soymayı bitirdiğimde, “Selam,” diyen Kemal’i duymuştum. Kafamı kaldırıp ona gülümsedikten sonra bende selam verdim. Ardından Kemal karşıma oturdu. Bazı meraklı gözlerin üzerimizde dolaştığını hissedebiliyordum. Kemal okulda Doruk kadar tanınan biriydi çünkü.

“İster misin?” diyerek mandalinayı ona uzattığımda gülümseyerek hayır anlamında kafasını salladı.

“Hayır, teşekkürler.” Kemal, Doruk’un aksine kibardı. Cumartesi günü buluşmamızdan sonra ona ‘beraber vakit geçirebiliriz’ yazmama pişman etmemişti beni. Evet, iki gündür yanımda dolanıyordu, beraber takılıyorduk ve eğlenceli biriydi. Bir de, bana özelmişim gibi davranması hoştu.

Ona gülümseyerek kafamı salladıktan sonra elimdeki mandalinayı yedim. Gülümseyerek sandalyesine yaslandı ve mandalinayı yememi bitirene kadar beni izledi.

“Komik olan ne?” Kaşlarımı kaldırıp ona baktığımda yaslandığı sandalyede doğrulup dirseklerin masaya koydu.

“Hiç.” Yeniden gülümsediğinde merak duygum beni ele geçiriyordu. Ve sırıtarak bana bakması merakımı daha da artırıyordu. Kaşlarımı çatıp yeniden gözlerimizi birleştirdim.

“Söyler misin Kemal?” Israr ettim çünkü benimle ilgili düşündüğü şeyi söylemiyordu. Ama ben bilmek istiyordum.

“Hayır.” Omuz silktiğinde sinirlenip ayağa kalktım. Genelde yanında olmamı istiyordu ve bu yöntemle ona düşündüğü şeyi söyleteceğimi biliyordum. Bileğimi kavradığında ona döndüm.

“Söylemiyorsan gidiyorum?” Gülümseyerek başını geriye attıktan sonra o da ayağa kalktı. Eli hala bileğimi okşuyordu. Boyu benden uzun olduğu için kafamı hafif yukarı kaldırmak zorunda kalıyordum.Kemal’in gözleri gökyüzü mavisi gibiydi. Doruk’unkiler ise biraz daha farklıydı. Okyanus mavisiydi onunkiler. Ah, şimdi Doruk’u düşünme. İç sesimi dinlemeyi tercih ettiğimde Kemal kulağıma eğilip birkaç sözcük fısıldadı.

“Sadece tatlılığına gülümsüyordum.” Kemal’in benim için söylediği tek şey tatlılıktı zaten. En başından beri bana tatlı prenses diyordu. İyide tatlı olmam komik miydi?

“Bunun neresi komik peki?” Yeniden şu havalı gülümsemesi yaptı. Yemekhanedeki kızları görmezden gelmeye çalışıyordum, çünkü herhangi birine bakacak olursam tüm kontrolümü kaybedebilirdim. Ve kontrolün kendinde olması güzel bir histi.

“Komik değil, çok güzel.” Gülümsediğimde o da yeniden gülümsedi.

“Tamam, öyle olsun bakalım.” Kafasını onaylar gibi salladığında yanımıza bir çocuk gelmişti. Kumral ve uzun boyluydu. Daha önce görmüş olabilirdim ama adını bilmiyordum.

“Kemal, Ahmet hoca seni bekliyor. Ve kızgın. Bugün de antremanı astığın için. Çabuk gel.”

Çocuk hızlıca yanımızdan uzaklaşırken Kemal’in “Siktir.” diye mırıldandığını duydum. İki gündür tüm öğle araları benimle olduğundan gidemiyordu. Benim yüzümden takımdan geri kalmasını istemiyordum.

“Benim yüzümden takımdan geri kalmanı istemiyorum Kemal.” Kafasını salladı. Gergin suratı, biraz gevşemişti.

“Senin yüzünden değil. Seninle takılmak çok güzel. Ama şu an gitmek zorundayım.”

Yanağımı öptükten sonra bileğimdeki elini çözdü ve gitti. Kemal’in yanındayken eğleniyordum. Espriler yapıp güldürüyordu ve güzel olduğumu düşündüğünü söyleyip olmayan öz güvenimi yeniliyordu.

Nil, Elif ve Buse’nin nerede olduğuna bakmak için etrafa göz attığımda Doruk’la göz göze geldim. Bu hafta onunla okulda hiç göz göze gelmemiştim ve bu ilkti. Her zamanki soğuk bakışlarını attıktan sonra, arkasını dönüp gitti. İçimi acıtıyordu. Okulda böyleydi, ama mesajlaşırken iyiydi. Etrafımızda insanlar varken başka biri, yokken başka biri oluyordu. Kemal’den hoşlanmadığını da biliyordum ama sırf o hoşlanmıyor diye Kemal’le arkadaşlığımı bitirecek değildim.

Düşen yüzümle birlikte sınıfa çıkmaya karar verdim. Doruk’un duygudan yoksun bakışları beni üzmeye yetmişti. Biliyorum, onunla ilgili en ufak şeyleri bile takıyorum. Ama onu o kadar önemsiyorum ki, bu elimde değil. Sanki bana aitmiş gibi, ama aslında bana ait olamayacak kadar imkansız. Tüm bu çelişkilerin içinde yaşamak her geçen gün daha bir zorlaşıyordu. Ama kendimi güçlü kalmaya zorluyordum bende. Çünkü başka şansım yoktu.

Sınıfa girdiğimde, sınıfın boş olması iyiydi. Üzgün olduğumda yalnız kalmayı seviyordum. Sırama oturduğumda defterimin üstünde duran beyaz kağıdı elime aldım. Merakla kağıdı açıp okumaya başladım.

“Aferin küçük hanım. Kemal’le takılmanı sevdim. Doruk’tan uzak durmanı daha çok sevdim. Sıradan olmuyorsun, güzel. Böyle devam et. Yoksa biliyorsun, okulun duyacakları şeyler senin açından pek de iyi olmaz. :)

Titreyen parmaklarımla kağıdı buruşturdum. Yanaklarıma çöken ateşi hissedebiliyordum. Neredeyse bu not gönderen varlığı unutacaktım. Ah, ama yine de şimdilik kimseye söyleyemezdi. Kim olduğunu bilmediğim bu kişiye karşı bir kozum olsa süper olurdu ama yoktu. Her zaman 1-0 yeniktim ben.

Ayrıca bu kişinin benim sıradanlığımla ne gibi bir alıp vermediği vardı anlamış değildim. Bu yüzden bu kişinin kız mı, yoksa erkek mi olduğuna karar veremiyordum. Ne lanet bir durumdaydım.

Zaten az önce Doruk tarafından yıpratılmış sinirlerimin üstüne bu not, sinirlerimi yerle bir etmişti. Her şey üst üste geliyordu ve artık ne yapacağımı ciddi anlamda şaşırmıştım. Her şeyi bir kenara bıraksam, bu anlaşma bitse daha mı kolay olurdu? O zaman mutlu olabilir miydim? Bu soruların cevapları bile yoktu kafamda. Her şey ikilemdi. Tüm dünyam sanki koca bir ikilemin üstüne kurulu gibiydi. Bu ikilemde ne yapacağımı bilememekse beni bilmediğim bir boşluğa sürüklüyordu. Ben bilmediğim şeylerden nefret ederdim.

Dirseklerimi sıraya koyduktan sonra ellerimi saçlarımdan geçirdim ve gözlerimi kapattım. Bir an önce bugünün bitmesini istiyordum. Hatta bir an önce her şeyin bitmesini isterken buldum kendimi. Hangi her şeyin diye soran iç sesime verecek yanıt bulamazken bir kez daha tüm bu kötü giden olaylara lanet okudum.

Açılan kapı sesiyle gözlerimi açtım. Hemen kendimi toparladım ve Elif gülümseyerek –her zamanki gibi- yanıma geldi.

“Yalnız ne yapıyorsun burada?” Gülümsemeye çalışarak kafamı iki yana salladım.

“Hiç. Sadece bir an önce bugünün bitmesini istiyorum.”

“O zaman sana çok iyi bir haberim var tatlım.” Merakla gözlerimin açıldığını fark ettim. Elif’in de yüzündeki her zamanki şirin gülümsemesi genişlemişti.

“Öğleden sonraki tüm derslerimiz boşmuş.” Sevinçle ellerini çırptığında ayağa kalkıp ona sarıldım. Şu an alabileceğim en güzel haberdi bu. Elif’e bunun için ne kadar teşekkür etsem azdı.

“E o zaman gidiyoruz?” Elif kafasını olumlu yönde sallar sallamaz çantamı elime aldım.

“Evet. Umut, Nil ve Poyraz da gelecek. Hep birlikteyiz yani. Takılırız.” Çantamı koluma astığımda o da kendisininkini aldı.

“Buse?”

“O gelmeyecekmiş. Annesiyle gitmesi gereken bir yer mi ne varmış. Açıkçası gelmeyeceğim dediğinden sonraki kısımla ilgilenmedim bile.”

Sözleri üzerine kahkahayla eşlik ederken sınıftan çıkmıştık.

KORKAKWhere stories live. Discover now