Korkak | 9. Bölüm

30.1K 1K 24
                                    

Bölüm parçası koydum. Bölüm aramıza yeni katılan gupsety için. Sevmeni ve herkesin sevmesini umuyorum.

İyi okumalar!




'Bazı şeyler biraz yolunda sanırım. Bir haftadır Doruk’la konuşuyoruz. Eğlencesine. Sadece mesajdan. Zaten bu bir hafta da parti gibi buluşabileceğimiz bir yer olmadığı için hiç birlikte görünmedik. Artık beni kim izliyorsa, her gün beni Nil, Elif ve Buse’yle görmüştür. Ondan söz açılmışken, neden not göndermiyor bilmiyorum. Ama sürekli diken üstündeyim. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi. Korkuyorum. Bir haftadır Doruk’la mesajlaştım diyorum, bu çok güzeldi. Bunun bozulmasını istemiyorum. Hiç istemiyorum.
Ona dokunamıyorum. Ona sarılamıyorum, öpemiyorum. Ama onu seviyorum. Bir nedeni yok. Bazen kötü olsa da, bu sevgimden bir türlü vazgeçemiyorum.’

Günlüğümü kapattım ve yatağımdan kalkıp banyoya koştum. Çok da uzun olmayan bir duştan sonra saçlarımı güzelce kuruttum.

Bugün okullar açılıyordu. Maalesef. Yaz tatillerini hep çok sevdim. Okul olmadığı zamanları hep çok severdim zaten. Ama bu yaz tatili de bitmişti.

Gardırobumun kapaklarını açtım ve ne giyebileceğimi düşündüm. Kolsuz kot bir gömlek ve krem rengi çok dar bir pantolon çıkardım. Çıkardıklarımı giydikten sonra banyoya gidip rimelimi sürdüm. Ve sonra krem rengi deri babetlerimi giydim. Çantamı koluma astım ve kahvaltıya gerek duymadan evden çıktım.

Okul evimize çok uzak değildi. Yürüyerek sadece beş dakikamı alıyordu. Ama bugün ilk gün olduğundan daha hızlı yürümeye çalıştım ve sadece dört dakikada okula vardım. Evet, kaç dakikada gittiğimi hesapladım. Neden hesapladığımı bende bilmiyordum.

Okuldan içeri girdiğimde hemen Nil ve Elif’i görmüştüm. Bir sene daha büyüdüğümüz için değişen sıramızda dikiliyorlardı. Okul çok kalabalıktı ve gürültülüydü. Herkes gülüşerek konuşuyordu. Nil’lerin yanına giderken Doruk’a bakındım. Ama göremedim. Sanırım daha gelmemişti. Ama Berk buradaydı.
Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim ve sırama gittim. Önce Nil’le sonra da Elif’le sarıldık.

“Günaydın kızlar. Buse nerede? Çoktan gelmiş olması gerekiyordu.” İkisi de güldü.

“Tabi ki geldi. Kantinde şu an.”  Elif’e gülümsedim. Ardından zil çaldı ve herkes sıraya girdi. Buse de yanımıza gelmişti. Ben Nil’le Elif de Buse’yle yan yanaydı. Müdür konuşmasına başlamışken Nil kulağıma eğildi.

“Anlatacaklarını sabırsızlıkla dinlemeyi bekliyorum Ece.” Ona döndüm, şaşkınlıktan irileşmiş mavi gözlerimle. O ise gülümseyerek önüne döndü. Neyi anlatacaktım ki? Ne? Ben içimde şaşırmalarımla boğuşurken öğrenciler sınıflarına girmeye başlamıştı bile. Nil’i kolundan tutup kenara çektim.

“Ne anlatmam gerekiyor?” Dudaklarını büzdüğünde merakım giderek şiddettini artırıyordu.

“Aslında bunu Buse’den değil de senden duymak isterdim Ece. Kırıldım.” Sözlerini duymak, çıldırmak istememe sebep oluyordu. Buse bizi Doruk’la görmüş olamazdı. Ve ben Doruk’u kimseye anlatamazdım.

“Nil şunu düzgünce anlat,” diye çıkıştığımda kafasını salladı.

“Buse anlattı. Partide senin arkanı toplamış. Odada kalmışsın falan. Ne oldu orada?” Kısacık duraksayıp devam etti. “Merak etme Buse’yi tembihledim, ağzını kapalı tutacak. Ama öğrenmek için can atıyor.”

“Kahretsin,” diye mırıldandım.

Ne lanet bir işti bu böyle. Ve Buse de bir hafta beklemiş şimdi mi anlatıyordu bunları? Acaba şu kimliğini bilmediğim kişi mi onu doldurmuştu. Ah, hayır. Lütfen öyle olmuş olmasın.

“Ece?” Nil’in uyarısıyla kendime geldim.

“Odada bir şey yapmıyordum.” Sözlerimi bitirdim ve okula doğru yürümeye başladım. Nil de hemen arkamdan geliyordu. Bu yalanıma inanamayacağını biliyordum. Ama daha ayrıntılı konuşana kadar bununla idare etmeliydi, tabi bu yalanın idare edilecek bir tarafı varsa.
***

Yılın ilk dersinin fizik olması kadar aptalcası olamazdı. Zaten pazartesi günü başlı başına küçük bir horror story niteliği taşırken bir de, güne fizik dersiyle başlamak eklenmişti. Aman ne güzel.

Öğretmen zaten hepimizi tanıdığından ilk on dakika biraz sohbet etmiş, şimdiyse yıl  boyunca işleyeceğimiz konulardan bahsediyordu. İlk günden bize fizik anlatmaya başlamıştı sizin anlayacağınız.

Ama fizik öğretmeni Hilmi Bey’i seviyordum. Sürekli ders işlemez arada bir espri yapardı. Ve herkes birden fizik dersine ara verir, gülmeye başlardı. Her zaman çok komik olmazdı ama genelde bizi güldürürdü. En azından fizik dersine ara veriyorduk, sıkıyorsa gülmeyin.

İç çekip camdan baktım. Biliyorum, şimdi hangi sırada oturduğumu söylediğimde şaşıracaksınız. Cam kenarı en arka sırada oturuyorum, Nil’le. Ama inanın tahta gayet güzel görünüyor.

Neyse, camdan baktım. Ve bahçede Doruk’u gördüm. Berk’le beraber okula yan yana giriyorlardı. Şimdi. Ah, Doruk.

Hayır, şimdi onu düşünmemeliyim. Yoksa saatlerce düşünürüm ve sonunda ne olur bilemiyorum. Ama belki tuvalete gidersem, belki onu daha yakından görürdüm.

Evet, bunu yapmalıydım.

Ayağa kalkıp öğretmen masasında oturmuş sınıf defteriyle ilgilenen Hilmi Bey’in yanına gittim. Tuvalete gitmek için izin aldım ve sınıftan çıktım.

Koridorda ilerlerken Doruk’un merdivenlerden çıktığını gördüm. Bana doğru yürüyordu. Tamam, burada kimse yoktu. Bizi izleyen kimse olmadığından ona bir merhaba diyebilirdim? Sadece merhaba. Hadi Ece, yapabilirsin. Kaç gündür konuşuyordunuz. Yapabilirsin.

Bana iyice yaklaşıyordu ama suratıma bile bakmıyordu. Yanımdan geçerken ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki yanımdan öylece geçip gitti. Bir kez bile kafasını kaldırmadan, sanki görünmezmişim gibi davrandı.

Aptallığımı bir kez daha fark etmemi sağlamıştı şu an.  Evet, ben aptaldım. İçinde olduğumuz oyunu beynimde salakça biçimlere sokacak kadar aptaldım. Biz sadece o isterse yan yana gelirdik. O istemediği sürece yüz yüze bakamazdık. Çünkü önüme sunduğu anlaşmanın lanet sonuçları bunlardan ibaretti.

Hızlıca lavaboya gittikten sonra yüzüme soğuk su vurdum. Su biraz da olsa kendime gelebilmeme yardımcı olmuştu.

Şu saçma anlaşmadan dolayı yıpranıyordum. Ve ben oldukça hassas ve küçük ayrıntıları kafasına takan biriydim. Bunu bilmese de öyleydim ve beni kırıyordu. Bu hep böyle gidecekti ve ben hep kırılacaktım. Artık bu duruma alışma vaktim gelmişti. Ne kadar zor olsa da bunu yapabilirdim. Yapmalıydım.

Sınıfa geri dönerken zil çalmıştı. Nil ve Elif sınıftan çıkmış bana doğru geliyorlardı. Elif gülümseyerek konuşmaya başladığında ben de gülümsemeye çalıştım.

“Bu yıl da 9.sınıflara hoş geldin partisi yapılıyor. Ama eminim her sene olduğu gibi yine en çok biz eğleneceğiz.” Güldüm. Buna cidden güldüm. Bir parti daha. Ama bu sefer benim eğleneceğim türden değil. Hiç sanmıyorum. Gidecektim, bunu kaçıramazdım ama eğlenir miydim inanın bilmiyorum. Nil Elif’i onaylarken ben hala gülümsüyordum.

“Tabi ki de öyle olacak.” Biz gülüşürken Poyraz da yanımıza gelmişti. Tek kolunu Nil’in omzuna doladı.

“Ne konuşuyordunuz?”

“Şu partiyi konuşuyoruz.”  Poyraz da gülümsememize eşlik ederken başka bir erkek sesiyle sohbetimiz bölünmüştü.

“Ece?” Kemal? Yine her zamanki cool tavırlarını kullanırken ben ona şaşkınca bakıyordum. Diğerleri ise şaşkın ve imayla. Tanrım, Nil kesin yanlış anlayacaktı. Ve diğer partide odada Kemal’le yiyiştiğimi sanacaktı. Kaşlarını kaldırdığında konuşmayı unuttuğumu fark ettim.

“Evet?” Çarpıkça gülümsedi.

“Biraz konuşabilir miyiz?” Diğerlerine baktığımda onaylamak amacıyla kafalarını salladılar, gülümseyerek. Kemal’e dönüp onaylarcasına kafamı salladım ve beraber bahçeye inip bir banka oturduk. Bahçe ilk gün olduğundan mıdır bilmem, gürültülü ve kalabalıktı. Ve Doruk.. o da bahçedeydi.  Karşımdaki bankta oturuyordu. Ona bakmamalıydım. Biz tanışmıyorduk. O beni görmezden geldiğine göre aynısını benim de yapmam gerekirdi. Kemal’e döndüm ve konuşmasını bekledim.

“Yarınki partiye benimle gelir misin?” Beklemediğim ve bir anda gelen bu soru üzerine tüm bedenimi bir şok dalagası sardı. Ah, hayır. Ne cevap verecektim ki ona?  

Düşündüğüm zaman partiye gidecek kimsem yoktu ama bu benim için bir sorun değildi. Partiydi işte. Sevgilisi olan beraber giderdi, olmayan arkadaşıyla. Ben de Doruk’la gitmek isterdim ama bu mümkün değildi. Kemal’le gidebilirdim. Evet, bunda bir sakınca falan yoktu.

"Gelirim," derken yüzüme bir gülümseme yerleştirmeyi unutmadığım için kendimi kutladım.

O da gülümsedi ve  hemen sonrasında zil çaldığı için sınıflarımıza çıktık. Tüm konuşma boyunca bir kez bile Doruk’a bakmamıştım. Bence bir tebriği hak ettiğim gerçekti.

Aslında bu gayet zordu ama yavaş yavaş alışacaktım. Onun yüzüne saatlerce bakmak istesem de yapamazdım. Anlardı. Sonuç olarak, bu durumdan nefret etsem de başka çarem yoktu.
***

Yeni kitaplarımı dolabımın rafına düzenli bir şekilde dizdikten sonra yatağıma oturdum ve telefonumu elime aldım.

Doruk’tan mesaj var mı merak ediyordum. Söylemiştim ya, bir hafta mesajlaşmıştık. İşte bu yüzden bugün daha çok üzülmüştüm. O kadar konuşmamıza rağmen suratıma bakmaya tenezzül bile etmemişti. En azından bakması bile yeterdi ama o yapmamıştı.

Fazla soğuk davranıyordu. Göz göze geldiğimizde kim anlayabilirdi ki bizim gizli bir anlaşmamız olduğunu?  Ondan nefret ediyorum. Ama onu seviyorum da. İşte en kötüsü de bu. Onu sevdiğim için yelkenleri hemen suya indiriyorum. Çünkü kolay biriyim, Doruk gibi kendinden emin biri değil.

Geceleri onu düşünüyorum, çizim yaparken ve diğer tüm zamanlarda da. Hiç aklımdan çıkmıyor. Nasıl bu kadar bağlandığımı bilemiyorum. Eğer bu kadar bağlanacağımı bilseydim anlaşmayı kabul etmezdim. Çünkü böyle sadece kendimi yıpratıyorum. Onun için, kendimi yıpratıyorum. Ve buna değer. Ne kadar hak etmese de bu kadar çok ve karşılıksız sevgiyi, vazgeçemiyorum. Hissettiklerimi kontrol edemiyor, ve o anki duygularım ne ise ona göre davranıyordum. Kalbim ne söylerse onu yapıyor ve mantığımın sesini duyamıyorudm. Sanırım ben cidden zavallılaşıyordum.

Elimi saçlarımın içine geçirdim ve telefonumu açtım. Bir mesaj vardı, Doruk’tan. Bugün suratıma bakmamıştı ama mesaj atmıştı.

İşte bu da bizim anlaşmamızdı; birbirimizi tanımıyoruz ama aslında çok iyi tanıyoruz.

KORKAKWhere stories live. Discover now