Korkak | 8. Bölüm

32.5K 1K 31
                                    

Merhabaa. Bu bölüm birazcıcık geçiş bölümü gibi oldu. Multimedia Ece. İyi okumalaar!


Şaşkın ve ürkekçe Kemal’e bakarken, o ise yüzündeki anlam çıkaramadığım sırıtışla bana bakıyordu. Gülümsemeye çalışıp bozuntuya vermemeye çalıştım. Becerebildiğime dair  bir fikrim yoktu. Ama bir şey demeden yanımızdan ayrıldı. Tamam, bir iki dakikadır orada olabilirdi. Bir sorun yoktu? Lanet olsun! Doruk’la kısacık iyi vakit geçirmemin bedeli bu muydu yani? Sürekli diken üstünde olmaktan cidden bıkmıştım. Ben bu işin böyle sonuçları olacağını bilseydim.. ah, hayır cidden tüm bunlara değecek kadar mutlu olmuştum, dakikalar öncesinde.

Buse’yle aşağı inince onun yanından ayrılıp Poyraz’ı buldum hemen. Ve an itibariyle yapabileceğim en iyi şeyi ona söyledim.

“Ben eve gidiyorum.” Poyraz şaşkın bakışlarını bana yollarken ben çantamı koluma asıp kapıya yöneldim. Lanet parti o kadar kalabalıktı ki her önüme gelene çarpıyordum. Kapıya ulaşana kadar cidden çarpmadığım insan kalmamıştı.

Tam taksi çevirecekken birinin kolumu kavradığını hissettim. Doruk olmasını dilerdim ama herkesin içinde yanıma ölse gelmezdi. Poyraz’dı bu.

“Yalnız dönmene izin vereceğimi sanmadın herhalde?” Beni kolumdan çekeleyip arabasına bindirmesine izin verdim. Şu anki saçma ruh halimle yanlış bir şey yapmaktansa, Poyraz’la olmayı tercih ederdim.
***

“Bıraktığın için sağol.”  Poyraz’a gülümsedim ve elimi ‘hoşça kal’ anlamında salladıktan sonra bahçeyi geçip evin kapısının önüne geldim.

Tam anahtarı paspasın altından çıkarmak için eğilmişken, eski gibi duran bir zarf buldum. Üstünde Ece’ye yazıyordu. Şaşkınlığımı bir kenara bırakıp önce zarfı, sonra anahtarı aldım.

Eve girince koşarak odama çıktım ve yatağıma oturup zarfı açtım. İçinden beyaz bir kağıt ve bir fotoğraf çıkmıştı. Fotoğraf.

Lanet.

Fotoğrafta Doruk ve ben vardık. Açık kalan balkon kapısından biz görünüyorduk. Doruk tam gitmeden önce alnı alnıma yaslıyken çekilmişti. İyi de kim yapmıştı ki bunu?

Kağıdı bir çırpıda zangır zangır titreyen ellerime rağmen aldım ve okumaya başladım.

“Doruk? Hani bizim her kızı arkasından koşturan Doruk ve sen? Düşündüm de bu birlikteliği herkes bilmeli bence, cidden hoş olur. Hani sen okulun en şirin kızlarındansın, Doruk da senin gibi okul ortalamasında ilk ona girebilecek biriyle takılıyor, son yılların ve bu yılın bombası olur.

Hem senin böyle çocuklarla takıldığını öğrenen hayranların vardır, onlara da şans tanımış olursun. İstemez misin? Ama belki sana bir şans verebilirim, Doruk karşılığında. Onun peşini bırak. Ona istediğini verme. Sıradan olma. Benimle anlaşma yap. Bu arada, bu sadece ikimizin arasında, unutma.

Bir dahaki notuma kadar, her şeyi yoluna sok.  Seni izliyor olacağım. :)


Yutkundum. Sonra bir daha yutkundum. Derin bir nefes aldım. Kağıt titreyen ellerimin arasından kayıp yere düşmüştü bile. Biri görmüştü. Bizi.
 
Şimdi her şey bozulacaktı işte. Tüm o güzel şeyler. Tamam, her şey güzel olmayabilirdi ama bana göre Doruk’un benimle diyaloga geçmesi bile güzeldi. Peki ya şimdi ne olacaktı? Biri bizi görmüştü ve anlaşma bozulmuştu. Kısmen bozulmuştu. Bunu birine ben söylememiştim. Ama yine de bizi birlikte gören biri olmuştu.

Hangi lanet olası insan(!) bunu yapıyordu ki bana? Doruk’la daha yeni iletişime geçmişken, onu benden almak isteyen kimdi?

Aklıma gelen yeni bir fikirle kafamın karışması da bir olmuştu. Bu kişinin kız olduğu ne malumdu? Ama Doruk’u istiyordu, bu bir kızdı.  Fakat sıradan olma diyordu,  erkek de olabilirdi. Beynimin bulandığını hissettim ve çözüm yolu aramaya çalıştım.

 Ne yapabilirdim ki?

Doruk’la mesaj haricinde görüşmemeliydim. Nasıl olsa bu notu yollayan aptal bizim Doruk’la bir anlaşmamız olduğunu bilmiyordu. Doruk’la yüz yüze asla görüşmezdim, sadece anlaşmadaki gibi mesajlaşırdık. Böylece iki taraf da mutlu olurdu. Ben hariç. Sanırım bana mutlu olmak cidden haram falandı.

Bunu nasıl yapacaktım bir fikrim yoktu. Doruk’la yüz yüze gelmeden. Üstelik daha dakikalar öncesinde elleri vücudumda gezinmişken. Beni daha önce hiç olmadığım kadar iyi hissettirmişken. Belki tüm kızlara yapıyordu bunu ama yine de ben farklı hissetmiştim. Bir daha istiyordum bana dokunmasını. O kadar güzeldi ki. Parmaklarının tenimde gezmesi.. Sanki ona aitmişim gibi. Tüm dünya bizim etrafımızda dönüyormuş gibi. Bunları sadece ben hissediyor olsam bile bitmesi fikri beni dehşete düşürüyordu. 

Kim gördüyse ve bana bunu yapıyorsa ona içimden lanetler okumaya başladım. Ben burada ne yapacağımız bilemez halde ellerim titrerken, kim bilir kendisi neler yapıyordu. Her kimse bunu bana yapmaya hakkı yoktu. Beynimi saniyeler içinde bir sürü ihtimal doldurmuş, göğüs kafesim bu duyguları taşıyamayacağının sinyallerini sıkışmakla veriyordu. Başıma  iğrenç bir ağrı saplandığında derin bir nefes aldım.

Ne suç işlemiştim de bunlar başıma geliyordu ki? Hayatımı şöyle bir gözden geçirdiğimde gördüğüm tek şey karıncayı bile incitmeyen bir kızdı. Böyle bir kız kimseye zarar vermiş olamazdı, ki zaten kimseye öyle kötü bir şey yapmamıştım.

Bundan Doruk’a bahsedersem benimle konuşmayacağını adım gibi biliyordum. Her şey biterdi. Ve ben her şeyin bitmesinden deli gibi korkuyor, asla istemiyordum. Ama Doruk’la benim haberimin çıkmasından da korktuğum koca bir gerçekti. İnsanların arkamdan sürtük demesi, asılsız iftiraların konuşulması, hayatımda isteyeceğim en son şey bile olma niteliği taşımıyordu. Kesinlikle taşımıyordu.

Bu lanet şeyi hangi yaratığın yaptığını şu an düşünmek istemediğimi fark ettim. Ne kadar düşünürsem düşüneyim sonuç kocaman bir boşluk oluyordu her zaman. Bilinçsizliğe sürüklendiğimi hissettiğimde gözlerimin dolduğunu fark edip göz yaşlarını geri yolladım.

Hızlıca üstümü değiştirip rahat bir şeyler giydim ve kendimi yumuşak yatağıma attım. Beynimde oluşan paniği yok etmeyi deniyordum. fakat kaybetme duygusu aklımdan tek bir saniye bile çıkmıyor, sanki boynum o duydu içinde boğulma hissi yaşıyordu. Ardından rahatlamak için elime bir defter ve kalem aldım. Beni rahatlatacak başka bir şey bulamamıştım. en iyi yol çizmek ve notaların ahengine kendimi bırakmaktı. Kulaklıklarımı taktığımda, sanırım rahatlamaya başlıyordum.  Oasis’ten Champagne Supernova’yı açtım ve çizmeye başladım.

Göz çizmek hoşuma gidiyordu. O ayrıntıları kağıda aktarmak bana zevk veriyordu. Uzun sürüyordu ama çizmek gerçekten çok güzeldi.

Müziğin etkisiyle kalem kağıtta özgürce kayıyordu. Ve ben de yavaş yavaş hayallerime dalıyordum. Hayallerimin tamamı artık Doruk’la başlıyordu. Bizi beraber hayal etmek iyi hissettiriyordu.

Onunla kendimi Venedik’te hayal etmek istedim. Bir gondola binmiştik. Sevgili olarak. Etraf müthiş görünüyordu ve sessizdi.  Bana özel hissettirmeye devam ederken güzel sevgi sözcükleri kullanıyordu. Ve sonunda beni öpüyordu.

Evet, sanırım hayatımın aşkının beni Venedik’te öpmesini istiyordum. Bu harika olurdu. Gerçekleşemeyecek olsa da, güzeldi. Düşünsenize, Doruk gibi egoist biri, bana aşık oluyor. Ah, bu cidden koca bir hayaldi. Hayaldi ama güzeldi de. Zaten kurduğumuz her hayal güzel olmaz mıydı?

Hayal etmek mutlu hissettirdi her zaman. İstemsizce suratımda gülümsemeler oluştururdu. Korkaklığımdan ve zayıflığımdan sıyrıldığımdan, kendimi çok iyi hissediyordum. Tabi, hayallerimde. Terapi gibi bir şeydi hayal kurmak, sadece hayal kurarken beni iyileştiren bir terapi olsa da.

Yarım saatin sonunda iki güzel ve Doruk’a ait göz çizimim bitmişti. Nasıl bu gözleri Doruk’a benzetmiştim bilmiyordum. Sadece hayallerime daldığımda çizmiştim ve şimdi fark ediyordum.
Zaten genelde böyle olurdu. Hayallerime daldığımdan diğer dünyayla ilişkimi keserdim.

Defteri kapattım. 

Bununla birlikte, tüm hayallerim beynimden uçtu ve yerine yine o aptal not geldi. Neler olacak bir fikrim yoktu. Ama benim istediğim hiçbir şeyin olmayacağından emindim. Fakat bunun Doruk’la konuşmamda bir engel olmasına izin vermeyecektim.

KORKAKWhere stories live. Discover now