Korkak

154K 2.2K 270
                                    

Merhaba. Bu hikaye fanfiction değil ve ilk kez fanfiction değil de normal bir hikaye yazıyorum. Yani eksik bazı şeyler olabilir. :D

İyi okumalar dilerim! :')

Her gece istisnasız yaptığım nefis ve daireler halinde sıcacık buharları çıkan kahvemden bir yudum alıp masaya bıraktım. Şu sıralar kahveyi şekersiz içmeye alışmaya çalışıyordum. Benim için zordu çünkü bu zamana kadar hep şekerli içerdim. Alışkanlıklarımdan vazgeçmem diğer insanlara göre daha fazla zaman alıyordu, böyle küçük konularda olsa bile.

Siyah keçeli kalemimi, bardağımı bıraktıktan sonra tekrar elime aldım ve çizimimi kaldığı yerden boyama devam ettim.

Evet, her gece kahve içmek dışında çizim de yapardım. Çünkü gün içinde yaşadığım stresi, siniri, duygu karmaşamı bu yolla kolayca atıyordum. İçimi rahatlatarak iyi hissetmeye çalışıyordum. Çizerken sorunlarımdan uzaklaşıyor, hayallerimle baş başa kalıyordum.

Hayallerim. Benim, içinde kendimi sonsuz mutlu hissettiğim en iyi yer. İçinde istediğimi yaptığım, özgür olduğum, korkmadığım, korkak olmadığım yeni dünyamda iyi hissettiğim, korktuğum şeyleri korkmadan yaptığım, bazen en sevdiğim ünlüyle çimenlere yatıp yıldızlara baktığım, bazen hoşlandığım çocukla guitar hero'ya gittiğim, bazen hiç okul olmadığı, bazen sevgilimle Amerika'da heavy metal bir bara gidip dağıtıp eğlendiğim, bazen dünyayı dolaştığım, bazen de sesimin güzel olduğu ve istediğim gibi şarkı söylediğim bir yerdi hayallerim. Masumdular.

İşte hayallerime ulaşmak için çiziyordum, tabi bir de müzik eşliğinde. Çok, çok gergin olduğum zamanlarda çizim yapıyorsam Megadeth, kızgınken çizim yapıyorsam Metallica, sakinleşmek için çizim yapıyorsam kesinlikle kızıl tanrı Ed Sheeran, biraz gülümsemek için çizim yapıyorsam Oasis, eğlenmek için çizim yapıyorsam beş şebek One Direction, iyi hissetmek için çizim yapıyorsam Scorpions bana eşlik ederdi. Tabi ki bunların haricinde de birçok güzel şarkıcı ve grubu dinliyordum, bunlar genellemeydi. Mesela şu an genellemenin dışında olarak 80'lerin en iyileri arasında olan The Cure'den Love Song'u açmıştım. Kırmızı keçeliyle işim bittiğinde onu bırakıp yerine bardağımı aldım ve son kahve yudumumu da içtim.

Uykum yoktu. Geceleri kendimi daha iyi hissederdim. Gürültüden uzak, sessiz ve hiçkimse olmuyordu. Evdekiler uyurken kendimle vakit geçirip istediklerimi yapmak; gündüz kardeş ve akşama doğru işten gelen anne-baba ikilisiyle vakit geçirmekten daha cazipti. Her benim yaşımdaki gence de bu böyle gelirdi eminim.

Bu beni iyi hissettiren gececi günlerimin bir ay sonra biteceği aklıma geldiğinde suratımı astım. Belki de daha az kalmıştı. Yani okulların açılmasından bahsediyorum. Yeni bir sene. Ağırlaşan dersler.

Çalışmam gereken sınavlar. Çalışmak bir kuraldı. Ama ben çoğunlukla bu kurala uymamıştım. Sadece derste dinler, sınava öyle girerdim. İki yıldır da her dönem belge alarak eve gelmiştim. Ve bu yıl 3. senem olacaktı okulumda. Ama ben her öğrenci gibi bu güzel tatilimin bitmesini istemiyordum.

Keçeli kalemlerimin yanında duran telefonumu elime aldım. Her gece Nil'le konuşurduk. Nil benim en yakın arkadaşlarımdan ki zaten okulda en yakın olarak takıldığım 3 kişi var. Biri Nil, diğeri Elif ve sonuncusu da Buse. Lise başladığından beri hep beraber takıldığımızdan, tüm okul bunu benimsemişti. Evet, tüm okul bizi tanıyordu. Buse'nin ilk seneden takıldığı birçok büyük sınıf vardı biz de onun sayesinde tanışmıştık. Şu an en eğlenceli ve en sevdiklerimizin mezun olduklarını saymazsak okul hala biz olduğumuzdan güzeldi.

Dışarıdan bakıldığında çoğu kişinin bize imrendiğini görebilirdiniz. Dört tane birbirleriyle çok iyi anlaşan ve popülariteye sahip arkadaş. Ama biz de onlar gibi sıradandık. Herkes gibi. Ve aramızda sorunlar yaşıyorduk. Örneğin bazı zamanlarda grup buluşmalarımızı bazen Buse'den gizli yapıyorduk. O çok iyi bir kızdı ama pek güvenilir sayılmazdı. Sıra arkadaşımsa hep Nil olmuştu. Onu gerçekten çok seviyorum. Elif'i de. Tamam, Buse'yi de seviyorum tabi ki. Onların dışında Poyraz vardı birde. Sırdaşım ve kesinlikle dost kelimesinden daha fazlasını hak eden biri. Onu da çok seviyordum.

Telefonumu elime alıp mesajlarıma baktım. Nil daha mesaj atmamıştı. Şu an ona çizim yapıyordum ve beğenip beğenmeyeceğini merak ettiğimden heyecanlıydım. Her çizim yapmak için kalemimi parmaklarımın arasına aldığımda aynı tatlı heyecan içimi kaplıyordu. Bana kalırsa bu çizim tam onu anlatıyordu. Gülümsemesinden o çok severek içtiği ice tea şişesine kadar. Beğeneceğine emindim ve onu gülümseteceğim için ben de gülümsedim.

Telefonumun menüsünde dolanırken aklıma gelen bir fikirle, uzun zamandır girmediğim facebook zırvalığı hesabıma girdim. Ana sayfada dolanırken aklıma geçenlerde çekildiğim bir fotoğraf geldi ve onu facebooka koydum. Çok saçma bir fotoğraftı -iki kareye ayırdığım fotoğrafın birinde dil çıkarmıştım diğerinde de gülümsüyordum- ama eğlenceli diye eklemiştim. Ve fotoğrafı koyar koymaz yirmi beğeni gelmişti.

Ana sayfayı yenilediğimde yeni bir mesaj gördüm. Aslında mesajın kimden geldiğini görene kadar her şey gayet yolundaydı. Ama kimden geldiğini görünce kalbimin duracak gibi olduğunu hissettim. Ellerim titremeye başladı. Kaybedecek neyim var? Diye düşünüp eklediğim ve aynı zamanda hoşlandığım çocuk mesaj atmıştı. Doruk.

Doruk. Mesaj. Atmıştı. Hem. De. Bana.

Mavi gözlerine her baktığımda içimin eridiğini hissettiğim, hayallerimin çoğunu işgal eden çocuk bana mesaj atmıştı. Ve buna hala kendimi inandıramıyordum. Onun bana mesaj atması imkansızdı benim için. Fazla imkansızdı hem de. Titreyen parmağımla mesaja tıkladım.

"Lütfen iyiyim de."

Uzun bir şok dalgasının üzerimden geçişini hissettim. Ben ondan gelecek mesajı hiç böyle hayal etmemiştim. Hem de hiç. Selam falan yazması gerekirken bu da neyin nesiydi ki şimdi? Şoktan durmuş beynimi çalışmaya ve bir sebep bulmaya zorladım. Ama olmuyordu. Beynim uyuşmuş ve çalışmıyordu.

Ne cevap yazacaktım? İyiyim mi diyecektim? Bu yalan olurdu. Çünkü hiç iyi değildim. Şu an ne hissettiğimi bilmiyordum ama iyi olmadığım kesindi. Mesaj atmasına sevinmeliydim ama an itibariyle şaşkınlıktan gebermek üzereydim.

Aylarca onun bana bir adım atmasını beklemişken şimdi mesaj atmıştı. Ve yazdığı şey.. sanki dalga geçer gibiydi. Ya da endişelenmiş gibi. Neler olduğunu öğrenmeyi deli gibi istiyordum.

KORKAKWhere stories live. Discover now