Her Şey Çok Güzel - Bölüm 92

Start from the beginning
                                    

 Masanın baş köşesinde oturan Manuel Sebastiano, misafirlerine büyük bir keyifle eşlik ediyor, yüzündeki mutluluk ise  gözlerinin canlılığını daha da ortaya çıkarıyordu. Çocuklar gittiğinden beri, Hana ona çok iyi bakmış biraz daha toparlanmasını sağlamıştı. Melih Bey'e ve Nazlı Hanım'a gelini Serap Ayça'yı övüyordu, onun gibi değerli bir genç kızı yetiştirdikleri ve oğlu Carlos ile evlenmelerine izin verdikleri için onlara teşekkür ediyordu. Tabi onun bu sözlerini çeviren ise Şeyma'dan başkası değildi. Şeyma özlediği Melih Amcasını ve Nazlı Teyzesini görmekten mutlu olmuş, onlarla uzun süredir görüşmediği için aklına takılan ne varsa iciğini biciğini sorup duruyordu, özellikle de damatlarıyla  ve düğünle ilgili ne düşündüklerini öğrenmeye çalışıyordu Şeyma. Bu sırada Zeynep'ten ayrılamayan ve ülkeye dönmeyen Berto hariç ailenin geri kalanı da nihayet gelmişlerdi.

 Serap Ayça ve Carlos önde ilerlerken, arkalarında ise Carmita, Tao ve Adriano  onları takip ediyordu ama ah evet tabi onlarında arkasından gelen hemşire Emma'yı da unutmamak gerekiyordu, artık o da aileden olmuştu çünkü. Manuel'in hemşiresi, danışmanı, arkadaşıydı o, yani kısaca sağ koluydu demek daha doğru olabilirdi.

Gelenleri görünce masadakilerin hepsi birden ayağa kalktılar. Çünkü Carlos ve Serap Ayça daha çiftliğe yeni gelmişlerdi ve ancak üstlerini değiştirip yanlarına uğrayabilmişlerdi. Gelinini merakla bekleyen Hana, nihayet geldiklerini görünce sevinçle onlara doğru yaklaştı. Hana'nın uzağı görmeyen gözleri Serap Ayça'ya yaklaştıkça kocaman açıldı ve ağzından büyük bir feryat çıktı. "Dona Freda! İnanamıyorum bu nasıl olur?" Çok şaşırmıştı, hala gözlerine inanamayarak Serap Ayça'ya bakıyor, elleriyle dokunarak emin olmaya çalışıyordu. 

Hana gördüğü bu benzerlik karşısında kaşları ağlamaklı çatılmış bir halde,gözleri dolu dolu olmuştu. Titreyerek pınarlarını boşaltan gözlerinden akan yaşlar, çatlak çizgilerden yolunu bularak damla damla süzülüyordu artık kırışık yanaklarından.

 Carlos onun yaşadığı şokun bilincinde, destek olmak için hemen yanına gidip sarıldı. "Hana sevgili Hana, işte sana gelinini getirdim. Karım Serap Ayça. Şaşırdın değil mi? Bu benzerliği senin de görür görmez fark edeceğini biliyorduk, o yüzden de sana sürpriz yapmak istedik Hana." Diyerek Serap Ayça'ya uzattı elini. Yaşadığı şoktan iyice sersemlemiş olan Hana, düşmemek için Carlos'a sıkıca tutunuyordu, eli ayağı boşalmıştı. Yıllar önce kaybettiği değerli arkadaşı Freda'yı karşısında capcanlı ve gencecik bulunca dizlerinin dermanı kalmamıştı. Carlos'un da dediği gibi bu olağanüstü benzerlik bir tesadüftü belki ama Hana kadere inanan biri olarak bunun tanrıdan gelen bir lütuf olduğunu düşünüyordu. Carlos'un çektiği onca sıkıntılarının, çabalarının ve azimle başarmasının ödülüydü bu.

 Hana aklındakileri bir yana bırakıp genç kıza kollarını açtı. "Hoş geldin kızım, yaşadığım şaşkınlığa aldırma sen, bu kadar benzerliğe şok olmaktan başka elimden bir şey gelmezdi kızım. Karşımda seni görünce, tıpkı Freda'nın ikiziymişsin ve sanki onun gençliğiymişsin gib geldi bana." Serap Ayça yaşlı kadının sevgiyle açtığı kollarına sığınırken Hana'nın artık kim olduğunu bildiğinden ve bir süre önce yaptığı ahmaklığı hatırladığından içindeki mahcubiyeti saklayarak, Hana'ya sıkıca sarıldı. "Asıl siz benim kusuruma bakmayın, kendimi tanıtmakta geciktim. Biliyorum Carlos'un annesine çok benziyorum, bunu ben de buraya gelince öğrendim. Sanırım bu bir kader olmalı,  beni buraya, Carlos'u da bana çeken ve bağlayan bir kader." 

Sanki gizli bir sır verirmiş gibi iyice yaşlı kadının kulağına eğilerek, "Benim size anlatacaklarım var ama çok sonra baş başayken anlatırım." Hana genç kızı sevgiyle öptü ve "Tamam seve seve beklerim ama çok merak ettim doğrusu." Sır olduğunu düşündüğünden Carlos'a çaktırmadan "Aramızda merak etme sen." Dedi ve Serap Ayça'ya göz kırparak, ikisine birden tekrar sarıldı. "Tebrik ediyorum sizi çocuklar benim bu yaşlı kalbimi çok mutlu ettiniz, çookk." derken o sırada Carmita'nın küskün bakışları ile karşılaştı yaşlı gözleri, "Benim canım Carmita'm neden bana öyle bakıyormuş bakayım, gelsene kollarıma." Küskün bir çocuğun ilgiye muhtaç sevinciyle hemen koşup sarıldı dadısına Carmita. 

UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAPWhere stories live. Discover now