8.Bölüm -Telepatik Arzular ve Öpüşmeler (Düzenlendi)

17.3K 975 207
                                    

       Carlos, Sebastiano Group of Companies (Sebastiano Şirketler Grubu) binasının en üst katında, kendi odasındaydı. Boydan boya cam olan penceresinin önüne özellikle ışığından yararlanmak ve dışarıyı rahatça görebilmek için çapraz bir şekilde yerleştirilmiş masasında sabahtan beri çalışıyordu. Önünde bulunan araştırma raporlarından başını kaldıramamış, tüm dikkatini bu işe vermişti. Vaktin nasıl geçtiğinin farkında olmamıştı bu yoğunluğun arasında.

        Birazdan yeni bir girişim için toplantıya katılacak, etkisi altına alması gereken katılımcıları avucuna toplayacaktı. Her şeyin eksiksiz ve mükemmel olması için uğraşıyordu. Carlos'un hedefi her zaman en iyisi olmak, zirvede kalmak için çalışmak ve başarmaktı. Tüm çalışanlarının da bu yolda kendisine aynı titizlikle eşlik etmesini isterdi. Her şeye, her adıma dikkat edilmeli sonuçları kaldırılamayacak durumlara düşülmemeliydi. Bu titiz huyu diğerlerini rahatsız etse de, hiçkimseye taviz vermez, kendisinden başka kimseye de tamamen güvenmezdi, her zaman tetikte olurdu Carlos. Çünkü onu başarılara götüren, disiplinli, otoriter, güçlü kişiliği iş dünyasının dehası Carlos'u dorukta tutan tek gerçekti.

         Gelen mesajlara fırsat bulup bakamamıştı, son duyduğu mesaj sesi ile telefonuna uzandı. Aniden, aklından çıkmayan, gözlerinin önünden gitmeyen o iri ela gözlerle karşılaştı. Uzun siyah saçları dağılmış, gözlerinin önüne bir gölge gibi düşmüştü. Fotoğrafı yakınlaştırınca kızın kabarmış pembe dudaklarının arasından beyaz ön dişlerine takıldı bakışları, dudaklarını uzatmış sanki "Öp beni!" diyordu. Carlos kızın dudaklarına baktıkça, denizin derinliklerinde kaybolmaya meyilli, girdaba kapılmış gemi misali içine çekildikçe çekiliyordu. Ne yaptığının farkında olmadan ani bir hareketle telefonu kendi dudaklarına yaklaştırdı ve sanki gerçekten karşısındaymış gibi kızın şuh dudaklarına yapışıverdi birdenbire.

         Yaptığına hayretle baktı, telefonun ekranının soğuk ve sert temasını dudaklarından çekip alarak minik bir kuşa benzettiği kıza "Pajarillo! (Küçük kuş!) neler yaptırıyorsun bana böyle?" diye sinirlendi ve elini yakıyormuş gibi fırlattı telefonu masanın üzerine. Bu kız gerçekten ona hiç akıl karı olmayan şeyler yaptırıyordu. Masadan hırsla kalktı ve bütün şehri ayakları altına seren dev pencereye doğru gitti.

        Bu dev pencereden her baktığında tüm şehir ayaklarının altındaymış gibi hisseder, tüm kainatın sahibiymiş gibi en tepeden şehri izlerdi. Bu egosu onu hiç rahatsız etmezdi. Aksine, kurduğu otorite sayesinde gerçekten kainatın değilse bile, neredeyse Yeni Zelanda'nın yarısına sahip olmaktan ve hakimiyetini elinde bulundurmaktan oldukça gururluydu Carlos.

        Şu an aklını kurcalayan şey, sadece o pembe dudaklar, ay taşı büyüklüğündeki, ayın en parlak renginde olan o ela gözlerdi. Kızın kendisine çarptığı ve bedenine yapışıp kaldığı görüntü geldi aklına. O yumuşacık iri göğüslerini karnının biraz üstünde, kendi bedeninde hissettiği anı ve o güzel yüzünün masum bakışlarını tekrar canlandırdı gözünde. İçi nasıl da titremişti, kollarına dokunduğu parmaklarından nasıl da elektrik akımı geçmiş gibi olmuştu, kızın elleri gövdesine temas ettiğinde bedeni nasıl da uyanmıştı. Bu kız nasıl onu böyle etkilemişti, neden aklına yerleşmişti hala anlayamıyordu.

         Son zamanlarda bedeninin ihtiyaçlarını görmüyordu. Belki de o yüzden bu kadar etkilenmişti. Evet belki de o nedenleydi. Başka bir kadın da olsa belki aynı tepkiyi verecekti, öyle olmalıydı ama bundan gerçekten emin olamadı Carlos, çünkü aslında bu tür ilişkilerden usanmıştı. Kulüplerde olsun, davetlerde olsun, gece hayatının vazgeçilmezi olarak koluna taktığı ya da çıktığı kadınlar yoruyordu genç adamı. Yüzsüz, arsız kadınlara artık tahammülü kalmamıştı, en cazibelisini bile artık yanında görmekten bıkmıştı, bu yüzden de ara vermişti gece hayatına.

UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin