46. Bölüm - Haru'nun Planları Ne?

8.7K 593 103
                                    

Mango Cafe bugün hiç olmadığı kadar kalabalıktı. Akşamın en güzel saatleri yaklaşmış, gökyüzünün kızıllığı kararmaya yüz tutmuş, eşsiz bir tablo gibi tüm muhteşemliğini sergilemeye başlamıştı. Şeyma bu romantik manzara eşliğinde el ele oturan çiftleri gördükçe derin bir iç çekti. Şu kısacık birkaç günde Serap Ayça'nın varlığına ne çabuk alışmıştı ama şimdi, birdenbire boşluğa düşmüştü. Derin bir iç çekerek toparlandı. Masaları kontrol edip yeni gelenlere bir şey isteyip istemediklerini sormak için deniz kenarındaki masalara yaklaştı. Tam bir masanın siparişini alıp dönmüştü ki karşısında Haru'yu buldu. Haru selam verip köşede bir yerde kafenin camlı duvarına bitişik duran bir masaya yönelip oturdu. Şeyma siparişleri hazırlatıp ilgili masaya servis ettikten sonra doğruca Haru'nun yanına gitti ve karşısına oturdu. Haru umutla Şeyma'ya bakıp "Haber var mı?" diye sordu. Şeyma başını sallayarak "Evet." dedi. "Serap Ayça, Carlos Sebastiano'nun çiftliğinde, bundan sonra orada kalacak. Bugün tüm eşyalarını gelip aldılar ve üstelik ancak Carlos Sebastiano isterse onunla görüşebileceğimi öğrendim, yani ben de Serap'a ulaşamıyorum. İnan ne diyeceğimi bilemiyorum Haru." Daha Şeyma'nın ilk söyledikleriyle içindeki öfkesi deli dalgalar gibi kabaran Haru'nun sert bakışları Şeyma'yı bile korkutmuştu. Birden masaya hızla yumruk attı. "Bunu yapamaz, onu kaçırdı, polise şikayet edelim, sen arkadaşısın, onun kaçırıldığını bildirebilirsin. Hemen polise haber verelim." diyerek Şeyma'yı sert bir hamleyle ayağa kaldırdı ve kolundan çekerek yanında sürüklemeye başladı.

Şeyma etrafın dikkatini çekmekten de çekinerek Haru'yu sakinleştirmek için kollarına asıldı ve onu durdurdu. Bu sefer başını olumsuz salladı. "Hayır Haru bilmen gereken bir şey var. Bunu sana söylemek benim için çok zor ama bilmelisin. Serap'ı kaçırdığı doğru ama o çiftlikte Serap Ayça kendi isteği ile duruyor. Zorlama yok Haru, inan beni aradığında maalesef kendisi söyledi bunu. Yani onlar gazetelerde gördüğümüz gibi gerçekten birlikteler." Bu duydukları Haru'nun içini parçalasa da, inanmadı, inanmak istemedi ve Şeyma'nın üzerindeki elini yavaşça bıraktı. Gözlerinin ateşi sönmüş bir halde, "Bu nasıl olur, biz birlikte kahvaltı hazırlayacak kadar yakındık. Biz birlikte özelimizi paylaşacak kadar samimiydik. Hayır inanmıyorum, onu bulup getireceğim. O benim geleceğim, onu bana gök tanrısı Ranginui getirdi. Onu o adama bırakmam. Onu geri alacağım, göreceksin. Hoşça kal." diyerek hızla uzaklaştı oradan. Şeyma ne yapacağını bilemeden bakakaldı arkasından.

Haru hızlı hızlı yürüyor, bir yandan da kafasında planlar kuruyordu. Serap Ayça'yı o çiftlikten bir yolunu bulup çekip alacaktı, onun gönüllü gittiğine inanmıyordu. O sırada arkasından koşturan genç kızı fark etmiyordu bile. Awa, Haru'ya olan tutkunluğunu bir türlü bastıramayınca onu görebilmek için okulun kapısında Haru'yu beklemişti. Onun çıktığını gördükten sonra yanına gitmeye cesaret edememiş arkasından takip etmişti. Şimdi onun öfkeli ve hızlı yürüyüşüne ayak uydurmaya çalışıyor, peşinden koşturuyordu. Haru tam büyük bir binanın köşesinden dönmek üzereyken Awa hızla Haru'nun önüne atlayıp onu durdurmak istedi. Ama beynindeki bin bir planla gözleri kararmış olan Haru, onu göremeyip kötü bir şekilde çarpışmaya sebep oldu ve bu çarpışmanın etkisiyle Awa kendini sırt üstü yerde buldu. Kalkmak istese de kalkamamış, başını sertçe yere vurduğundan kendinden geçmişti. Neler olduğunun farkına ancak varan Haru, yerde yatan Awa'yı görünce bir küfür savurdu. "Seni baş belası, ne arıyorsun benim önümde, şu haline bak" diye söylenerek onu yerden kucağına alarak kaldırdı ve yerdeki aşırı kan Haru'yu çok korkuttu. Hızla oradan geçen bir taksiyi durdurup hastaneye götürmek üzere hareket etti. Awa'yı kucağından bırakmamış, başının arkasından akan kanı durdurmak için cebinden telaşeyle çıkardığı mendille tampon yapmaya çalışıyordu. Bir eliyle de Awa'nın nabzını ölçmek için bileğini tutup kontrol etti. Nabzı biraz yavaş atıyordu ama iyi görünüyordu. Kızın bir şeyi olmadığına kendini ikna etmeye çalışıyordu Haru. Bir yandan da söyleniyordu, "Ne işin vardı da önümdeydin ha? Madem önümdeydin bari seslenseydin. Ah şimdi ne olacak başımın belası, şimdi ne olacak, umarım bir şeyin yoktur, Haru onun aldığı darbe nedeniyle travma geçirmesinden korkuyordu.Ya hiç kendine gelemezse? O böyle olumsuz şeyler düşünürken, Awa acıyla inledi ve kıpırdadı. O anda Haru onun yüzüne odaklandı. Biçimli kaşları acıyla çatılmış, dolgun ve geniş dudakları inlemeyle aralanmıştı. Haru onun bu acı dolu yüz mimiklerine tuhaf bir şekilde bakarken, Awa gözlerini açtığında karşısında ona endişeyle bakan, tutkunu olduğu kahverengi gözleri bulmuştu. Toparlanmak isteyip kendine gelmeye çalışsa da vücudunda bir ağırlık, halsizlik ve ağrı hissetmişti. Haru onun kucağından kalkmaya çalışmasına izin vermeyerek, "Şiişt uslu dur, fazla hareket etme, kırığın çıkığın olabilir. Başını fena çarptın o yüzden başını da kıpırdatma öylece dur." diyerek onu sağlam tutabilmek için biraz daha kucağında kendine yaslandırdı.

UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin