Bir Yatak, Bir Hayal, Bir Rüya 77

6.2K 370 133
                                    

       Hugh otelden çıkınca İstanbulun gecelerine şöyle bir akmak istedi, Taksim meydanını  gelişi güzel turladığında cumhuriyet anıtının altında duran insanlara baktı, burada da insanlar kendi ülkelerindeki gibi gece hayatını seviyordu belliki

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

       Hugh otelden çıkınca İstanbulun gecelerine şöyle bir akmak istedi, Taksim meydanını gelişi güzel turladığında cumhuriyet anıtının altında duran insanlara baktı, burada da insanlar kendi ülkelerindeki gibi gece hayatını seviyordu belliki. Cumhuriyet anıtının altına kadar gidip kalabalığın içine girdi. İnsanların dilini anlamıyordu ama arada bir İngilizce konuşmalar da duymuyor değildi. Turistlerin ilgi alanına giriyordu bu anıt. Buraya gelmeden önce şöyle kısaca İstanbul hakkında araştırma yapmıştı ve Dünyanın en eski şehirlerinden biri olduğunu, ülkenin en kalabalık, sosyal ve kültürel yönden en önemli şehri olduğunu öğrenmişti. Otele gidince buraları hakkında internetten daha detaylı araştırma yapacaktı, ama daha sonra tekrar gelecek her yerini karış karış gezecekti bu şehir buram buram tarih kokuyordu. Şu anda bulunduğu meydana baktı. Burası İstanbul'un önemli bir meydanı olmalı diye düşündü, çok fazla kalabalıktı çünkü. Şehrin gürültüsü akşam trafiğinin de etkisiyle daha da yoğundu sanki. Güldü Hugh, "Bu şehir fazla kalabalık gerçekten." diye düşündü. Sanki bu koskoca İstanbul dedikleri şehir, artık bu kalabalağı kaldıramayacakmış gibi, isyanlardaymış gibi görünüyordu şuan gözüne, önündeki kalabalık yığına bakarak. Burasının önemli olaylar için kullanıldığını anlayacak kadar farkına varmış ve fazla kalabalığın başa bela olduğunu tecrübelerinden bildiği için ağırdan ağırdan uzaklaşmaya çalışmıştı, onda ki kötü şans burada da devam ederse eğer, başını olmadık işlerin içine sokabilirdi. Kendisi daha erken saatlerde buraları sakinken dolanacaktı. Hugh gezisine devam ettikçe, bu meydanın ve çevresinin kültür, eğlence ve büyük alışveriş merkezleri ile dolu olduğunu anladı. Çok sayıda mağazalar, sinemalar ve tiyatro salonlarına rastladığı gibi, barların, diskoların, kafelerin de çoğunlukta olduğunu gördü. Gece kulüpleri çekti en çok dikkatini, bizim Star Nıght'ımıza benziyorlar mı bir bakmalıyım diye aklından geçirirken karnının acıktığını hissetti. "Burada bana uyacak neresi var acaba?" diye etrafına bakınırken, "Bu kadar çeşit gidilecek yer içinden farklı bir mekan bulmalıyım ilgimi çekecek." diye diye meydanın ilerisinde duran taksilere doğru ilerledi.

          Tam karşıya  taksilerin olduğu yere geçecekti ki, önünde sarı bir taksi ani bir frenle durdu ama azıcık ucundan da Hugh'a dokunmadan edemedi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

          Tam karşıya taksilerin olduğu yere geçecekti ki, önünde sarı bir taksi ani bir frenle durdu ama azıcık ucundan da Hugh'a dokunmadan edemedi. Tüm gün sinirlerinin gerginliğinden aklı dalgın olan Aziz önündeki adamı fark etmeseydi ezip geçecekti resmen. Yüreği ağzına gelen Aziz, "Hey Allahım ya, nedir bugünkü gündür beni mi sınıyon nedir? Gün yetmedi de benim için geceye de mi sakladın rabbim ya, isyandan sayma ama bi dur desen, bi dur desen artık , bu Aziz kulunun da bir sabrı var biliyon, en sonunda dayanamayıp çatlayacak." Ona diş bilediği için üstüne üstüne gelen Fiko, bir yandan yakasından düşmeyen Tülay Aziz'i iyice bunaltmış, bütün gün sinir küpüne döndürmüştü. Hemen toparlanıp kendi kendine söylenerek hızla arabadan indi. Kendi kadar boylu ve yapılı adamın burnunun dibine sokuldu. Adamın tipine baktı bir yandan adamı inceliyor nedir necidir diye, bir yandan da üstünü başını yokluyor hasar tespiti yapmaya çalışıyordu. " Bir şeyin yok dimi bey abicim, az daha gidiyodun ha tahtalı köye, gitmekle kalmayacak beni de yollayacaktın peşinden mapusanenin demir parmaklıklarına... Ne diye önüme atlıyon ki akşam akşam talihsizin talihsiz piyangosu gibi anlamadım ki bey abicim... Ecelin kapısını şöyle bir çalsam mı dedin nedir? Hadi sen kapıyı çalıyonda beni niye sürüklüyon makus talihime , daha mühür gözlüme kavuşamadan, çoluk çocuğa karışamadan daha olur mu ya..." hem söyleniyor hem adamın elini kolunu yokluyordu hala, bir yerinde bir şey var mı diye. Hugh bu adam ne söylenip duruyor diye bakakalırken onun bu inceleme işine de artık bir son vermeliydi. Kendini adamın ellerinden kurtararak, "it's not important, I'm fine. ( Önemli değil ben iyiyim.) diyerek iyice kendini geri çekti. Sarı arabanın bir taksi olduğunu anlayan Hugh gülerek adamın koluna vurdu, kendi dilinde içebileceği ve karnını doyuracağı değişik bir mekan olup olmadığını sordu. Aziz İngilizce bilmiyordu ulu urta söylenen " yes, no, tenk yu 'nun ve arabasında sıkça rastladığı radyoda "ay lav yu ay lav yu, du yu lav yu, yes ay du" ,"ayem sori ne sori güzelim sana nolii 'nin dışında tabi.

UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin