Soğuk Rüzgarlar - Bölüm 100

634 52 20
                                    


"Seven yanılmış, Sevilen yabancılaşmıştı." -Nazım Hikmet'ten bir alıntıyla bölümümü sizlerle paylaşıyorum sevgili arkadaşlarım, keyifle okuyun inşallah...

Yaşadıkları ve duyduklarına karşı Serap Ayça'nın tepkisi kendini her şeye, herkese karşı kilitlemek olmuştu. Onun için endişe duyan ve hastanede hiç yalnız bırakmayan ne Carlos'u, ne anne babasını, ne Şeyma'yı, ne de diğerlerini.... Hiç birini görmedi, konuşmadı. Bütün dünyaya kilit vurmuştu kendi içinde.

Söylediklerine göre hastanede bir haftadır yatıyordu. Bu süre içinde başta Carlos olmak üzere herkese küsmüştü. Aslında hayata küsmüştü Serap Ayça. Dünyası nasıl böyle birden bire allak bullak olmuştu anlayamıyordu. Daha dün bebeğinin varlığına ve sevgili kocasına olan inancıyla sevinç içinde mutluluktan uçarken, şimdi canından çok sevdiği eşinin bir cani, bir katil olduğunu öğrenmiş ve adeta yıkılmıştı. Daha bu olanları kabullenememişken, asıl onun ağzından kulaklarıyla duydukları ise onu kahretmişti.

 Serap Ayça o anı aklından silmek ister gibi başını iki yana salladı. Olmaz, olamazdı. Carlos'un bir insan hayatına nasıl kastettiğini ve duyduklarını aklından çıkaramıyordu bir türlü. Çok derinden sarsılmış, yaralanmıştı. Kahrolasıca Rich'in açtığı fiziksel yaralar ruhunda açılan derin yaraların yanında hiç kalmıştı. Kocasının gerçek yüzünü bu şekilde öğrenmek ağır bir darbe olmuştu Serap Ayça'ya. Şimdi ne yapmalıydı? Carlos'u ne görmek, ne de konuşmak istiyordu. Kocası, o çok sevdiği adam kendini haşa, Tanrı yerine koymuştu ve kötü, hayırsız ya da yararsız diye sınıflandırdığı insanları cezalandırmayı, hatta ölümlerine bile karar vermeyi görev bilmişti.

Birden aklına Carlos'un Maui ve ailesiyle kendisini tehdit edişi geldi. Siyah giyimli bir sürü adamıyla çalıştığı yeri basıp, eğer onunla gitmezse o insanlara ve işyerlerine zarar vermekle tehdit etmemiş miydi Serap Ayça'yı? Böylece o dağ evine onu zorla götürmemiş miydi? Serap Ayça'yı en çok yıkan, bütün bunları zamanında idrak edememiş olmasıydı. Her şeyi nasıl toz pembe görmüş ve kabullenmişti, yaşadığı bu renkli rüyadan nasıl uyanamamıştı? 

Evet, artık daha iyi biliyordu ki; Carlos sandığı ya da bildiği kocası değildi, o herkes için bir tehlikeydi, hatta kendisi ve ailesi için bile.

"Tanrım bütün bunlar gerçek mi? Ne olur yardım et bana Allah'ım! Yardım et! Beni bu kabustan kurtar! Ne yapmalıyım, nasıl etmeliyim?" Bu düşünceler ve sorular içinde boğuşarak çaresizliğe teslim olan Serap Ayça, karnındaki bebeğin ve kendisi için ...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Tanrım bütün bunlar gerçek mi? Ne olur yardım et bana Allah'ım! Yardım et! Beni bu kabustan kurtar! Ne yapmalıyım, nasıl etmeliyim?" Bu düşünceler ve sorular içinde boğuşarak çaresizliğe teslim olan Serap Ayça, karnındaki bebeğin ve kendisi için en doğru olanın Carlos'tan mümkün olduğunca uzak durması olduğuna karar verdi sonunda. Uygun bir zamanda da ondan ayrılarak, ülkesine dönmeyi düşünüyordu.

Uykusuzdu, artık ne yapması gerektiğini düşünmekten helak olmuş, sabahı zor etmişti. Dün akşamki kontrolünde doktor taburcu olacağını söylemişti. Demek oluyordu ki, Carlos birazdan onu almaya gelirdi. Öyleyse o gelmeden üstünü değişip onu hazır beklemeliydi, onun yanında giyinmek oyalanmak istemiyordu. Dolaba onun için bırakılan kıyafetlerden rastgele bir kot ve bir bluz aldı giyindi. Çantası da oradaydı, birden iç sesi "Hadi ne bekliyorsun? Çık git, bir daha da dönme buralara" diye fısıldadı. Ama bunu yapacak ne dermanı, ne de cesareti vardı. Kendini daha iyi hissettiğinde harekete geçecekti, doğrusu buydu, bekleyecekti biraz.

UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin