Melih Bey'in Son Kararı

5.7K 435 267
                                    

      Serap Ayça bir hışımla içeri girdiğinde, bir de ne görsün, Kasım amca, eşi Fahriye Hanım ve Alper tam da babasının karşısında oturuyorlardı, onlar yetmemiş mahallenin en hatırı sayılır eskilerinden Haşim Dede ve onun ayrılmaz emektar arkadaşı Hasan Dede'yi de almışlar yanlarında getirmişlerdi. Grup oturmuş babasıyla havadan sudan konuşuyorlardı, daha konuya girilmemiş gibiydi. Bu ortamın bir kız isteme geleneği olduğu ise orta sehpanın üzerinde duran çiçek buketi ve kocaman çikolata kutusundan anlaşılıyordu sadece. Serap Ayça holün kapısında dikili kaldığı için arkasındakiler de onun omuzundan doğru içeriye bakıyorlardı. Carlos Alper'i içeride gördüğü anda ters bir şeyler olduğunu anlamıştı, bu insanlar neden buradaydı onu anlayamamıştı. Onların kapıda dikildiklerini ve içeriyi gözetlediklerini ilk fark eden Alper olmuştu. Alper Deniz Kulübünden öfkeyle ayrıldığında, arabasına atladığı gibi soluğu Şehrin en makbul olan İstanbul Pastanesinde aldı soluğu, özenle en iyi çikolata paketini hazırlatıp, oradan da bir çiçekçiye uğradı ve çok özel süslemeli bir çiçek buketi yaptırdı. Arabada babasını arayarak ona detayları sonra anlatacağını ama vakit kaybetmeden Serap Ayça'yı hemen bu akşam istemeye gideceklerini, bir iki aile büyüğünü de alarak hazırlanmalarını istedi. Aile büyükleri değilse bile mahallenin iki büyük insanı gelmişti onlarla. Babası şaşkın oğlunun bu acelesini anlamamıştı ama birazdan anlayacaktı nasıl olsa. Dudakları sinsice kıvrıldı, "Az bekle Serap Ayça, seni kolayca bırakmayacağımı anlaman için şimdi iyi izle." İçinden geçirdikleri ile Carlos'a kindar bakışlarını dikmişti. "Seni yıllarca beklemişken, kimseler alamaz benden." diyerek Melih amcasına dönüp, sevimli bir gülücük bağışladı .

      Melih Bey çiçek ve çikolatadan ne amaçla geldiklerini tabi ki anlamıştı, ama renk vermiyor yılların dostuna ve beraberindekilere saygısını esirgemiyordu. Serap Ayça nihayet yanlarına doğru ilerledi. "Hoş geldiniz deyip büyüklerin ellerini öptü Alper'e ise çok kötü baktı. Bakışları zehir olarak akıyordu sanki Alper'in gözlerine, ama o istifini bozmadan imalı ve sinsice bakıyordu Serap Ayça'ya. Alper'in annesi Fahriye Hanım genç kıza sarılıp, "Ne güzel olmuşsun sen kızım biz görmeyeli, bizim deli oğlanın neden acele ettiğini şimdi anladım, seni kaçırmak istemiyor elinden belli ki benim koç oğlum. Baksana sen şu güzelliğe." derken kollarını saçlarını okşayıp yanına oturttu genç kızı. Kendince genç kızla konuşup ağzını aramak istemişti bir yandan Fahriye Hanım. Serap Ayça "Hah, koçmuş, olsa olsa çıngıraklı yılan denir buna be, çıngıraklarını çalıp benimle oynadığından haberin yok tabi, yerin dibine batasıca engerek yılanı, pis sürüngen." Bütün yılan türlerini sıralayacaktı neredeyse içinden. Serap Ayça'nın ardından Carlos ve kardeşleri de içeri girmişler, usul ve erkanı bilmediklerinden gelenlere sadece bakarak boş buldukları yerlere oturmuşlardı. Carlos delici bakışlarını Alper'den ayırmıyor, bunun altından ne çıkacak diye pusuya yatmış yırtıcı bir kaplan gibi bekliyordu. Melih Bey onlara da "Hoş geldiniz." dedi İngilizce. Artık curcuna kopacağını o da anlamıştı ve ortamı yumuşak tutmak için, sakin olmaya çalışıyordu. Serap Ayça'nın Yeni Zelanda'dan gelen arkadaşları olarak misafirlerini tanıttı komşularına. Kasım Efendi bu işte bir bit yeniği olduğunu, oğlunun neden acele ettiğini şimdi anlamıştı. Bu delikanlıları görünce oğlu telaşe kapılmıştı demek ki. Oğlunun aklına uyup arkadaşını kendisine karşı mahcup ve zor durumda bıraktığı için üzülmüştü. Bu sırada Nazlı Hanım yapmış olduğu çay ve böreklerden, tatlılardan bir tepsi hazırlamış içeriye önlerine doğru koymuştu tepsiyi. Serap Ayça kalkıp hemen oval zigon sehpaları hazırladı ve tabakları ikram etti büyüklerine.

          Daha sonra annesinin peşinden mutfağa gidip çayları hazırlamaya geçti. Annesine sarılıp "Anne neler oluyor beni istediler mi yoksa, babam hayatımın kabusu olan, o serseriye mi verecek beni? Anne ne olur izin verme, ben kahrımdan ölürüm yoksa." diyerek gözlerinden pınarlarını akıttı boncuk boncuk. Annesi gözyaşlarını elleriyle silip, kızına sarıldı. " Baban o kadar anlayışsız biri mi ki böyle bir şey yapsın kızım. O sana kıyamaz elinden gelse ne Carlos'a, ne de Alper' e verir seni." Serap Ayça ümitsizce, "Ama Kasım Amcayı kıramaz ki onun en iyi arkadaşının oğlu, onun hatırına verir beni, işte o zaman hayatımı kabusa çevirir babam benim, kıyamaz diyorsun ama, birazdan kendi elleri ile kıyacak şimdi kızına." diye hepten ağlamaya başladı. O sırada kızı ile konuşmak için, mutfaktan içeri giren Melih Bey, kızının bu sözlerini duyunca içi sızladı. Demek kızı babasına inanmıyordu, yılların dostu diye arkadaşını geri çevirmeyeceğini düşünüyor, kendi babasını sığınacak liman, halinden anlayacak biri olarak görmüyordu. İçi yandı, usulca yaklaşıp kızının omuzuna elini attı. Ona sevgiyle sarılmak istedi. "Sen beni, babanı hiç tanımadın mı kızım. Biricik kızımın mutluluğunu umursamadan, hemen arkadaşımın oğluna vereceğimi mi düşündün." Serap Ayça babasına dönüp, "Babacığım." diye sarıldı ve bu sefer babasının göğsünde ağlamaya devam etti. "Sana yıllarca, Alper'in bana yaptıklarını anlattığımda hiçbir şey yapmamıştın, lise bitene kadar Alper benim korkulu rüyam olmuştu ve ben sana her anlattığımda inanmamıştın bana, onu savunmuştun hep. Baba lütfen, sakın bunu yapma, beni hayatımın kabusuyla karşı karşıya getirme, onun gel git dengesiz tavırlarıyla başa çıkamam ben, lütfen baba. Ben Carlos'u seviyorum, onunla evlenmek istiyorum." 

UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin