Hugh, dikkat çekmeden elinde telefonuyla oynuyormuş gibi yaparak, karşı masadaki iki güzelin, bir çok fotoğrafını çekmişti yine. Carlos bu işten hiç hoşlanmayacaktı, bu kızlar kesin birbirlerine deli gibi aşıktılar. Bu ne aşk-ı muhabbetti böyle, birbirlerinden başkasını görmüyorlardı. Halbuki genç garsonların biri gidip biri geçiyordu yanlarından dikkatlerini çekmek için, hatta yan masalarda oturan erkek müşteriler bile bakışlarını onlardan ayıramıyorlardı.

Carlos'un bu bücür kızla neden ilgilendiğini de hala anlayamamıştı Hugh. Bücür diyordu ama çok da güzel bir bücürdü. Sadece şöyle bir bakınca Carlos'un dengi değildi, daha çocuk görünüyordu bu, "Her halde başka bir sebepten araştırıyorum ben bunu, yoksa Alberto ya da Adriano için mi araştırıyorum bu kızları." diye düşünmekten de kendini alamıyordu. "Neyse ne, bana ne." Bu kızın Carlos'un dişine göre olması için, kırk fırın ekmek yemesi gerekirdi önce. Ekmek deyince kıza tekrar baktı ve "Yok bu kız kesinlikle ekmek yememeli zaten tombul." dedi içinden keyiflenerek. Koltuğuna daha da bir kurularak bacaklarını ehli keyif uzattı, oturduğu yerden onları izlemeye devam etti. O sırada bir yandan da çektiği fotoğrafları iletilmesi gereken kişiye, Carlos'a gönderiyordu.

Denizin rengi başka mı güzeldi ne, birden bir çift mavi göze bakıyor gibi hissetti Serap Ayça. Beynine kazınmış gibiydi sanki o haşin bakışlı, öfkeli mavi gözler. "Aklımdan hiç çıkmıyor, niye bu kadar beynimde yer etti anlamıyorum." dedi kendi kendine . Hemen atıldı iç sesi, "Aptallaşma, ne yer etmesi, ne etkilemesi, sen ona gıcık oldun o kadar. Kendine gel bakayım, hıncını alamıyorsun sadece o yüzden, anladın mı?" diyerek kendisiyle atışıyordu adeta. Ondaki tuhaflığın farkına varan Şeyma elindeki fincanını bırakıp, arabada genç kızın elinden kaptığı dergiyi çantasından çıkardı ve orta sayfayı açtı.

Daha az evvel adamı beyninden kazımaya çalışıyorken ve onu öfkesinin derin kuyularında boğmaya çabalıyorken, olacak şey miydi şimdi bu? Burnunun dibine ne diye sokuyordu ki Şeyma bu adamı? Bocalayıp durduğunu anlayamıyor muydu en yakın arkadaşı. Dergiyi çevirip kendi önüne çekti. Hayran bakışlarla süzdü önce, derginin içinden çıkmış ve karşısına dikilmiş gibi capcanlı görünen adamı bir kadın gözüyle görmek istedi Serap Ayça.

Adamın karizmatik ve ihtişamlı otoriter bir duruşu, herkesin saygınlığını hak edecek kadar da soylu bir yüzü, bir bakışı vardı. Bir kartal kanadı gibi kalın siyah kaşları ile bütünleşen o deniz mavisi gözleri, zoraki bir tebessüm kondurduğu kaya gibi sert yüzünde okyanusların derinliğinde buz tutmuş soğuk sular gibi bakıyordu yine. Bu adamın yüzü gerçekten gülmez miydi? O bakışları hep böyle karşısındakini delip geçiyormuş gibi keskin ve acımasız mıydı? Üzerindeki gece mavisi şık ve pahalı takımın içinde tüm ihtişamıyla ne kadar mükemmel görünüyordu oysa, o soğuk ve şeytani bakışlarına rağmen üstelik. Genç kız birden adamın kameraya değil de sanki kendisine baktığını zannetti ve baktıkça da hipnoz olmuş gibi genç adamın büyüsüne doğru çekilmeye başlamıştı.

Farkında olmadan Şeyma'yı tamamen unutmuş bir halde, duyup duymadığını umursamadan sesini kısık tona ayarlayarak "Ama Allah var şimdi, yiğidi öldür hakkını yeme demişler, bayağı yakışıklı öyle değil mi?" dergiyi eline alıp, onu ilk gördüğü andan beri aslında yapmak istediği şeyi yaptı ve adamın dudaklarına kocaman derin bir öpücük kondurdu. Otuz iki dişini birden göstererek, "Sana bir Biskrem versem bana bir öpücük verir misin? Yok öyle değildi, nasıldı o küçük kızın söylediği reklam, tamam hatırlamıştı. "Seni bizim eve götürsem, benimle gelir misin? Ellerimden tutup damatlıklar içinde benimle evlenir misin? Kaç yaşında bu?" derken dudaklarından dökülenlerin farkında olmadan, bir hayal balonunun içinde melül melül kalbinde kelebekler uçuşmaya, kulaklarında en romantik aşk şarkıları ritim tutturmaya başlamıştı.

Yanındaki yılan bakışlı dilberi es geçip, kendini adamın kollarında hayal etti. O davette yan yana kol kola, iki aşık sevgili gibi birbirlerinin kollarında eriyorlardı. Yakışıklı adam onu kollarıyla sarmış, ona gözlerinde aşk kıvılcımlarıyla, arzuyla bakıyordu. Herkesin hayran bakışları altında dans ediyorlardı. Dansın sonunda aşık olduğu adam onu dudaklarından şehvetle öpüyorkeeenn... Adam eğilmiş, dudaklarını "Mucck!" yaparak Serap Ayça'yı tam öpecekken kol düğmesi kızın uzun saçlarına takılmaz mı? Serap Ayça saçlarını ayırmaya çalıştıkça daha çok canı yanıyor, saçı daha çok çekiliyor, "Ayyy!" çekiliyooorduuu. Yüzünün can acısından aldığı şekil görülmeye değerdi. Gözleri hafif kısılmış vaziyette kapalı, kaşları havaya kalkmış gözlerinin üstünde yay şeklini almıştı. "Ayyy, ayyy!" diyerek kafası geriye doğru çekiliyordu gerçekten. Başının üzerinde oynaşan hayal baloncuğu birden patladı ve booomm! Gözlerini açtığı anda saçlarını tutmuş çeken bir Şeyma buldu karşısında. "Heyy noluyor kızım kendine gel, hangi alemlere gittin. Şurda sana iki saattir bir şey anlatmaya çalışıyorum sen adamla rüyalar alemine dalmışsın çoktan."

Onların bu hallerine oturduğu yerden sessiz kahkahalarla gülen Hugh, "Bu kızlar çok eğlenceli, hiç olmazsa canım sıkılmadı onları izlerken. Sessiz sinema izliyor gibiyim. Heyecanlı takiplerim olmuştu fakat, hiç bu kadar eğlencelisi olmamıştı." diyerek yakışıklı yüzüne yayılan gülümsemesine hala engel olamıyordu.

"Aşk olsun Şeyma ya! En heyecanlı yerinde çekip aldın beni, ne güzel öpüşecektik biz, oldu mu bu yaptığın şimdi?" Şeyma'nın gözleri fal taşı gibi açılıverdi, ne diyordu bu kız? Daha şimdi adamı yerle bir etmeye çalışırken, ne zaman adama hayal kuracak kadar tutuldu bu şaşkın, aklı karışmış arkadaşı? Serap Ayça ne dediğini fark ettiği anda "Sus sus, seni edepsiz, ne diyorsun bakayım." dercesine ağzına birkaç defa vurdu. Aldığı darbelerden kabaran pembe dudakları, daha da öpülesi bir hale geldi ki, değil etraftakiler Hugh bile hayranlıkla bakakaldı o dudaklara...

Şeyma'nın sert bakışlarına maruz kaldığından mı, yoksa adamın yanındaki sarı çıyanın gözünün önünden silinmiş görüntüsü tekrar yerine oturduğundan mı bilinmez, kendini toparladı birden Serap Ayça. "Öhöö, ıhıım, Öhöö!" diye genzini temizleyerek kendini ciddiyete davet etti. Üstünü başını, saçını şöyle bir düzeltip, eteklerini küçük hanımefendi gibi yayıverdi koltuğunun kenarlarına.

Şeyma kararlı bir sesle onun bu ciddiyetine hakimiyetini koydu. "Haydi şimdi başlıyoruz. Öncelikle senin onunla tekrar karşılaşman lazım, ona gününü göstermen için onun müdavimi olduğu bir yerde işe girmen lazım." Şeyma'nın dedikleriyle kendine gelen genç kız, "Neee?" diye neredeyse yüksek sesle bağıracaktı.

Aniden etrafına bakınıp tekrar Şeyma'nın bir kaşını kaldırmış halde, sinsi sinsi gülen yüzüne baktı. "Sen ciddisin! Doğru mu duydum, peki ne yapacağım, nasıl ona yakın olacağım?" diye art arda merakla sorularını sıralarken, Şeyma patladı birden. "Sus be kızım ahretlik soruları gibi adamı sıkboğaz etmesene, söyleyeceğim tabi, bak şöyle bir fikrim var benim." diyerek fazla merakta bırakmadan anlatmaya başladı.

{@5C{W4{'0p4

UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAPWhere stories live. Discover now