57

29.5K 1.6K 387
                                    

HALE

Tartışma ve kavga arasında çok bariz bir fark vardır. Tartışma genelde tek başına yapılan bir şeydi. Çoğu zaman karşı taraf karşılık vermez ve genelde başladığı gibi çabucak biterdi. Peki ya kavga? İki tarafın da karşı karşıya geldiği savaşın bir parçasıydı. Bir muharebeydi. Bedelini iki tarafta öderdi.
Sabrımı selametle ödüllendirmek istesem de, artık dayanamıyordum. O kadar doluydum ki son yaşadıklarım, taşmama neden olan sadece minik damlalardan ibaretti. Sürekli Asal'ın etrafında dolaşan kız, şimdi de en yakın arkadaşımın yanını mesken tutmuştu ve buna çanak tutan, aşık olduğum insandı. Beni görmezden geldiği yetmiyormuş gibi, yanımda olan insanları da bir bir uzaklaştırıyordu. Yalnızlıktan korktuğumu bilmesine rağmen...
Ne hakla?
Taksiden inip eve doğru ilerledim. Annemlerin yemekte oldukları aklıma gelince, anahtarımı alıp almadığımı kontrol ettim. Dış kapının şifresini girerken cama bir suret yansıdı. Kalbim anlık görevini unutmuş gibi durdu. Bunca senedir dengesizlikleriyle nam salmış biri, bu kadar kısa zamanda bir karar vermiş olamazdı değil mi?
Belki de onu dinlemeden çekip gittiğim için sinirliydi ve kusmak için beni takip etmişti. Ben daha içimdekilerin yarısını bile dışa vurmamıştım. Onun fitili beni ateşlerdi. O zaman bu aramızdaki durumu kavgaya dönüştürürdü ve bedeli ikimiz içinde ağır olurdu. Belki de sonsuza kadar, sonsuzluğumu kaybetmeme neden olurdu. Bunu, bu gece kaldırabileceğimi sanmıyordum. Eve girersem, beni koruyacak olan kaleme sığınmış olacaktım. Olabildiğince hızlı bir şekilde içeri girdim. Asal'ın merdivenleri çıkacağını bildiğim için asansöre yöneldim. Kabine girdiğim an çıkacağım kata bastım ve kapıların hızlı kapanması için düğmeye işkence etmeye başladım. Kapıların hareket etmesiyle rahat bir nefes alıyordum ki, bir el tekrar açılmasına neden oldu.
''Benden kaçıyor musun?''
Asal, asansör kabinin içine girdi. Gözlerim yuvalarını zorlarken etrafa bakındım. Tamam rezidansın asansörü bir oda büyüklüğündeydi ama kapalı alandı. Asal bunun farkında olmayacak kadar mı sinirlenmişti yani?
''Asal sen...''
Asansör yukarıya doğru hareket etti. Asansörün hızı ve evimizin yüksekliği tezat içindeydi. Umarım bu uzun yol boyunca Asal'ın siniri onu güçlü tutmaya yeterdi. ''Burada ne mi arıyorum?'' Aslında tam olarak merak ettiğim soru buydu. ''Asıl senin burada ne işin var?'' diye sorduğunda kaşlarım çatıldı. Tam 'Burası benim evim,' diyecektim ki ''Sana ümit bağlayan herkesi yarı yolda bırakıp çektin gittin,'' deyip kelimeleri ağzıma tıktı. ''Diskalifiye edildik.'' Bunun için mi gelmişti yani? Kaybetmemizin suçunu bana yükleyebilmek için mi? Bu sefer izin vermeyecektim. ''Normal,'' dedim kolumdaki çantayı düzelterek. ''Adamların baterilerini kırdın. Sana altın madalya mı vermelerini bekliyorsun?'' Kollarımı göğsümün üzerinde bilmiş bir edayla bağladım. Asal'ın yüzündeki anlık şok kırıntılarına gülmemek için yanağımı dişledim.
''Eğer o çocukla.''
Dilinin ucuna gelen kelimeleri son anda tuttu. Harika. Yine konu Deniz'e gelmiş ve yarım kalmıştı. Ne demeyi planlıyordu? O çocukla görüştüğün için davulu patlattım mı? Kafamda çakan ışıklar aklıma gelmeyen bir şeyi getirdi. Asal beni kıskanmış olabilir miydi? Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı. Konunun üzerine gitme...
''Eğer o çocukla ne Asal Kara? Bir cümleyi bitirme cesaretin yoksa, hiç başlamayacaksın.''
Hafifçe kaşlarını çatan Asal hiçbir şey söylemedi. Sadece gözlerimin içine baktı ama belli ki bir şeyler düşünüyordu. Belki kuracağı cümleleri toparlamaya çalışıyordu. Belki de yaptıklarına tekrar kılıf bulmaya...
Dengesiz her zaman dengesizdi.
''Evet?'' diyerek onu konuşmaya teşvik etmeye çalıştım. Nefesini sert bir şekilde yüzüme üfleyen Asal'ın derinlerden gelen bira kokusu sorgular bir biçimde kaşımın seğirmesine neden oldu. Buraya gelme cesaretini alkolden mi bulmuştu yani?
''Konuşmayacak mısın?''
''Hale üzerime gelme.''
Sesini yükseltmişti. Gerçekten gergin görünüyordu ama bu sefer düşünceli taraf olmak istemiyordum. ''Buraya neden geldin Asal?'' Beklemediği bir yerden soru gelmiş gibiydi. Oysa düşününce uyduracak çok fazla cümlesi vardı. O zaman neden susuyordu?
Sıkıntıyla nefesimi dışarı üflerken hangi katta olduğumuza baktım. Neyse ki bir kat sonra inecek, bu işkenceye ikimiz içinde son vereceğim diye düşünürken garip bir ses duyuldu. Asansörün ışıkları kısa bir an gidip geldi ve hafifçe sallandı. Ufak bir çığlık atıp kabinin duvarına yapıştım. Hareket etmeyi kesen asansörün ışıklar tekrar gitti. Her yer zifiri karanlıktı. Kalbim yerinden çıkacak gibi çarparken aklıma düşen kişi kendi korkumu unutturdu.
''Asal.''
Derin bir sessizlik asansörün içine hakimdi. Şu anda Asal'ın bağırması ve yardım çağırması gerekiyordu ama onun nefes alış verişini bile işitmiyordum. Bir şey olmuş olmalıydı. Çantamın içinde telefonumu aradım. Kahretsin! Bahar'la Asal'ın sarılmasını gördüğüm an yere düşürüp kırmıştım. Asansörün acil durum düğmesi aklıma geldi. Temkinli adımlarla ilerledim. Parmak ucuma değen tuşlardan hangisi olduğunu bilmiyordum. Hepsine aynı anda basmaya ve bağırmaya başladım. ''Kimse yok mu?! Biri bize yardım etsin.'' Bizi duymamaları sinirimi bozmaya başladıkça tuşları yumruklamaya bir yandan da asansör kabinine vurmaya başladım. ''Asansörde kaldık. Biri bize yardım etsin. İmdat!'' Allah'ım, normal zamanda iniş çıkışındaki seslerini bile odamdan duyuyordum. Peki neden şimdi kimse bizi duymuyordu? Yardım çağırmayı bırakıp arkama döndüm. Karanlığa biraz olsun alışan gözlerim, Asal'ın olduğu tarafı taradı. ''Asal iyi misin?'' Cevap vermedi. Cevap vermediği gibi yaşam belirtisi de vermiyordu. Gözlerim yanmaya başladı. Şu ortamda ağlamak en son isteyeceğim şeydi ama kalbim sıkışıyordu. El yordamıyla olduğu tarafa doğru ilerlemeye çalıştım. Ayağımın bir şeye takılmasıyla olduğum yere çöktüm. Hiçbir şey görememe rağmen Asal'ın ne halde olduğunu tahmin edebiliyordum.
''Asal yalvarırım bir cevap ver.''
Ellerim önce omuzlarında dolaştı. Daha sonra yüzüne kaydırıp yanaklarını kavradım. Ter içinde olmasına rağmen buz kesilmişti. ''Asal,'' diyerek yanaklarını tokatladım. Havadaki tüm oksijeni yutmak istermiş gibi derin bir iç çekti. ''Çok şükür,'' diyerek rahat bir nefes aldım. ''C-cep telefonun yanında mı?'' Başını onaylarcasına sallayınca bir elim yanağında diğer elim pantolonunda dolaştı. Telefonunu her zaman aynı yere koyardı. Bu yüzden şıp diye buldum. Zar zor kotunun cebinden çıkardıktan sonra ekranına baktım. Çekmiyordu ama şarjı bir süre bizi idare ederdi. Flaşını açıp yanımıza koydum. Artık Asal'ın yüzünü seçebiliyordum.
''Asal yalnız değilsin. Ben buradayım tamam mı? Birazdan gelecekler.''
Tekrar kabinin duvarını yumrukladım. Asal yanağındaki elimi tutup göğsüne doğru indirdi ve elimi kalbinin tam üstünde durdurdu. Avucumun altında atan kalp, öylesine hızlıydı ki birazdan durabilecek olması aklıma geliyordu.
''Asal sakin olmaya çalış ne olur.''
''Ne fes a la mı yo rum.''
Kelimeleri heceleyerek çıkarmıştı. Zorlanıyordu. ''Konuşma, yorma kendini. Sadece nefes almaya odaklan tamam mı?'' Tekrar kabin duvarını yumruklamaya başladım. ''Kimse yok mu? Yardım edin!'' Çaresizliğim gözlerime vurmuştu. Yaşlar yanaklarımdan süzülürken sesim çatallaşmaya başladı. Elimin altındaki kalp hızından hiçbir şey kaybetmemişti. Korkmaya başladım. Bu kadarına dayanabilir miydi bilmiyordum.
''Lütfen biri bizi duysun.''
Kesik nefeslerime eklenen yaşlar kelimelerimi yutuyordu. Asal elimi daha sıkı tutunca bakışlarımı ona çevirdim. Tekrar nefes alamadığını söylediğinde dudaklarımın arasından kısa bir hıçkırık kaçtı.
''Biliyorum. Biliyorum ve kahretsin ki elimden bir şey gelmiyor. Ne olur dayan Asal. Yalvarırım.''
Zar zor yutkundu. Dili damağı kurumuş gibi duruyordu. Nefesleri hırıltıya dönerken ''Nefes alamıyorum,'' dedi. ''Ama nedeni ne burası, ne şu anda bulunduğumuz durum.'' Yaşlar yanaklarımdan süzülürken kaşlarım çatıldı. Neyden bahsettiğiyle ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Allahım o kadar çok nefesini tutmuştu ki, beynine oksijen gitmemiş olmalıydı. Yoksa şu andaki durumu neden görmezden gelsin ki?
''Yarışmada da, açık havada da, buraya gelmeden önce de, nefes alamıyordum. Seni o çocuğun yanında gördüğüm her an, elim ayağım buz kesiyor. Sana dokunduğuna şahit olduğum zaman kalbim bu hızla çarpıyor. Ona gülümsediğini fark ettiğimde nefes alamıyorum.''
Dudaklarım yavaşça aralandı ve 'Ha' gibi bir ses dışarı kaçıverdi. Donakaldım. Sadece bir saniye sürdü ama Asal'ın konuşmasının nereye gideceğini anladığım çok uzun bir saniye... ''Nedenini çok düşündüm. Bulduğum cevaplar hep bir noktada birleşiyordu ama ben onu inkar edersem... Görmezden gelirsem... Gerçek olmayacağına inanıyordum.'' Sanırım artık benimde kalbim Asal'ınkiyle aynı hızla çarpmaya başladı. Nefes alışverişimin de ondan kalır yanı yoktu. ''Ben... Sen... Biz olmazdık. Olamazdık Hale. Bu yaşımıza kadar kardeş gibi büyütülmüşken, sana o gözle bakarsam... Sende bana o gözle bakarken... Yapamadım işte.'' Yaşadığım şok yüzünden mi algılamakta güçlük çekiyordum yoksa Asal her zaman ki gibi kafa karıştırıcı mikser görevini mi almıştı? Buna birde zor konuşması eklenince iş iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. ''O yüzden seni kendimden uzak tutmaya çalıştım ama ben senden uzak duramadım. Bunu fark ettiğimde sen benden uzaklaş istedim. Kardeşlik diye vurguladım aramızdaki bağı, başka başka insanlar soktum hayatıma-''
Burukça gülümserken ''Bahar gibi,'' dedim. Yutkunmaya çalışırken başını hayır anlamında salladı. ''Bahar'a karşı... Düşündüğün gibi hiçbir şey hissetmedim ben.'' Öksürmeye başladı. Elimin altındaki kumaş parçası şırkıslaktı. Flaşın aydınlattığı yerlerden boncuk boncuk ter süzülüyordu. Allahım hangi koşullarda olduğumuzu bir an unutmuştum. Yıllardır beklediğim konuşmanın devamını merak etsem de sevdiğim adamın sağlığı her şeyden önemliydi.
''Boşver bunları şimdi, konuşarak yorma kendini lütfen,'' deyip tekrar dizlerimin üzerine kalktım. Kabin duvarına vurmak için elimi kaldırdığım gibi Asal kavradı. ''Bahar'ı yarışmaya ben çağırmadım.'' Duyduğum, gerçek olmasını dilediğim şeyle olduğum yere çöktüm. ''Ama... Sizi gördüm. Sonra sen iyi ki geldi dedin.'' Başını belli belirsiz evet anlamında salladı. ''İyi ki geldi.'' Derin bir iç çekmeye çalıştı. ''Çünkü o gelmeseydi, Masal o kalabalığın içinde bir başına kalacaktı ve ben... Giderdim Hale. O orada yalnızken ben yarışmaya odaklanamazdım. Zaten o noktadan sonra yarışma benim için dünyanın en önemsiz şeyi gelirdi.'' Suçluluk duygusu içime çöreklenirken ''Yani sen çağırmadın ve Masal mecburiyetten Bahar'la beraberdi,'' dedim. Oturuşunu düzeltmeye çalışan Asal ''Mecburiyet olmamalı,'' dedi nefes nefese. ''Hak ettiği yer bizim yanımız. O da aileden biri, seneler sonra aramıza katılması senden benden farklı olduğu anlamına gelmez.'' Öksürükleri konuşmasını yarıda keserken kucağıma doğru eğildi. Ne yapacağımı bilmeyerek sırtını sıvazladım.
''Biri bize yardım etsin artık. İMDAT!''
Sesim çaresizlikten çığlıkvari çıkmıştı. Asal tekrar geriye yaslanırken gözlerinin kan çanağına döndüğünü fark ettim. ''Hani dengesiz diyorsun ya bana, bunun nedeni sensin. Sol yanıma fazla dokunuyorsun.'' Artık ağzım beş karışla kıyaslanacak kadar açıktı. Amcamın teyzeme kurduğu cümleyi, sevdiğim çocuğun ağzından duymayı ömrüm boyunca beklemişken, hazırlıksız yakalanmış gibi hissediyordum.
''Ne yaparsam yapayım pes etmedin be peri kızı.'' Gözlerimin acı bir tık daha arttı. Yanaklarımdan süzülen damlaların mutluluktan mı yoksa çaresizlikten mi olduğunu ayırt edemiyordum. Ellerimin altındaki soğuk bedendeki ara ara kasılmalar daha da korkmama neden oluyordu. O sırada dışarıda duyduğum tıkırtılarla umut tekrar içimde filizlendi.
''Buradayız! Yardım edin!''
Kabin duvarına yumruklarımı geçirdim. Sesler daha da yaklaşınca Asal'a döndüm. Terle kaplı yüzünü ellerimin arasına alırken ''Sende pes etme Asal. Bak birileri duydu bizi. Kurtulacağız. Sadece nefes al,'' dedim.
''Ben... Senin aşık olunası gözlerin... Bana... Sadece bana baktığında... nefessiz kalmaya... kalmaya da... Razıyım. Babam... Anneme hep bir şey söyler.'' Boğuluyormuş gibi sesler çıkarmaya başlayan Asal elimi tekrar kalbinin üzerine koydu ama bu sefer ki tutuşu hiç bırakmak istemiyormuş gibiydi.
''Nefes gibi muhtacım sana Hale Erdem''
Kaskatı kesildim. Bu bir rüya olmalıydı. Bu bir rüyaysa burada yaşamaya razıydım. Yeter ki uyanmayayım. Asal'ın nefes alışverişi farklılaştı. Gerçekten boğuluyordu. Kapıyla uğraştıklarını duyuyordum ama sonsuz aşkımın dayanabileceğinden emin değildim.
''Asal,'' diyerek bana bakmaya zorladım. Göz kapakları kapanmak üzereydi. Bayılacak mıydı?
''Nefes al'' Aklıma söyledikleri gelince alması gereken nefesin ben olduğumu düşündüm ve bir anda, sonuçlarını sorgulamadan, hayallerimi süsleyen anın ilk adımını attım. Asal'ın dudaklarına kavuştuğum an gözlerimi kapattım. İç güdülerime dayanarak, tüm sevgimle öpmeye başladım. Birkaç saniye sonra karşılığını almak belli belirsiz gülümsememe neden oldu. Garip bir huzur içime doluyordu. Hayal ettiklerimden çok daha yoğun duygular içime işliyordu.
Bir anda ortam serin bir havayla doldu. Gözlerimi araladığımda ortamın karanlığından sıyrıldığını fark ettim. Gördüğüm yüz, şükürlerimin sebebiydi. Gözlerindeki mutluluk tarifsizdi. Bu sefer öpmek için öne atılan o oldu ama aramıza giren bir ses vardı.
''Hale... Kızım.''
''Baba.''
* *

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin