40

73.4K 3.4K 1K
                                    

ASAL

Şu anda bir şakanın içinde olmalıydım. Yoksa durakta otobüs beklememin başka bir açıklaması olamazdı. Bahar'a her baktığımda bıyık altından gülümsediğini görmek canımı sıkıyordu. Göz göze geldiğimizde dudaklarını birbirine bastırıyor, ne oldu der gibi başını sallıyordu. Ben ne istersem o olacak derken böyle bir şey kast ettiği aklımın ucundan bile geçmezdi.
''En sonunda ya...''
Bahar'ın bir adım öne çıkması düşüncelerimi bir toz bulutu gibi dağıtmıştı. Başımı onun baktığı yöne doğru çevirdim. Sarı renkli, tıklım tıklım duran bir otobüsün sokağın başında görünmesi şaka ihtimalini tamamen ortadan kaldırmıştı. Bakışlarımı tekrar Bahar'a çevirdiğimde garip bir ifadeyle etrafı incelediğini gördüm. Sanki kafasında bir şeyler hesaplamaya çalışıyordu. Ciddiydi. Ara ara gözlerini kısıyor, işaret parmağını belli bir ritimle dudaklarına vuruyordu.
''Burada,'' diyerek yürümeye başladığında ne yaptığını anlamaya çalıştığım için kıpırdamadım. Omzunun üzerinden arkasına baktı. ''Yürüsene Asal,''
''Niye yürüyoruz ya, buradan bineriz işte.''
Bahar abartılı bir şekilde gözlerini devirirken sıkıntılı bir şekilde iç çekmeyi ihmal etmedi.''Daha önce otobüs kullanmadığın ne kadar belli,'' diye sitem ederek üzerime yürüyen kız aniden elimi kavradı ve beni az önce gittiği yöne doğru çekiştirmeye başladı. Normalde olsa beni bir adım bile olsa kıpırdatamazdı ama olayın şokuyla Bahar'a karşı koyamadım. Peşinden giderken ara ara başımı çevirip üzerimize gelen otobüsü kontrol ediyordum. Bir anda birine çarpınca önüme döndüm. ''Yavaş ya. Üzerime çıksaydın bari'' diyerek kaşlarını çatan magandaya ''O zaman önümde durmasaydın,'' dedim. Gözlerini hafifçe kıstı.
''Zevkimden mi durdum. Otobüsün kapısı burada açılacak. Ne yapayım yani?''
Söylediği şeyin ne kadar saçma olduğunu fark etmesini bekledim ama ciddiyetini bozmadı. Otobüsün nerede açılacağını o nasıl bilebiliyordu ki? Şoförün aklını mı okuyordu? Bir anda duraktaki insanlar etrafımızı çevreledi. Tam acaba mı? diye düşünürken gelen otobüs tam Bahar'ın söylediği yerde durdu.Şaşkınlığımı gizlemekte zorlandığımın farkındaydım.
''Müneccim falan mısın sen?'' diye sorduğumda belli belirsiz gülen kız ''Sadece senin aksine otobüsü fazla kullanıyorum,'' diye cevap verdi. Gerçekten söyleyecek bir şey bulamamıştım.Kapı garip bir tıslamayla açıldı. Bir anda etrafımdaki insanlar iteklemeye başladı. Daha ne olduğunu anlamadan Bahar'ın arkasından otobüse bindim.Üzerimi düzeltirken kızgın bir şekilde omzumun üzerinden geriye doğru baktım. Kulağımın dibinde bir ses yankılandı. Tekrar önüme dönerken farklı tonda başka bir ses daha...
''Ne yapıyorsun?''
Bahar elindeki kredi kartına benzeyen şeyi çantasına koyarken bir şey düşünür gibi yaptı. ''Senin tabirinle otobüse gitmesi için benzin koyuyoruz diyelim.'' Benimle dalga geçtiğini anlayınca imalı bir şekilde gözlerimi kıstım. Bahar ise keyifli bir kahkaha attı.
''Hadi be kardeşim ilerlesene!''
''Ne dikiliyorsun la orada yalı kazığı gibi!''
Arkamdaki bağırışlarla Bahar'ın gözleri benden dışarıdaki insanlara kaydı. Eğlenir gibi görünen hali saniyesinde yok olmuştu. Bunu yüzündeki tebessümün silinmesiyle anlamıştım. Kime bağırdıklarını anlamak için arkama dönüyordum ki, Bahar tekrar elimi kavradı ve beni balık istifi gibi sıralanmış insanların içine doğru çekmeye başladı.
''Yalı kazığı diye bana mı dedi o?''
Otobüsün sesi ve insanların uğultusu sanki sesimi yutmuştu.Gerçekten çok kalabalıktı ve sıcak... İnsanlar ter içindeydi.Mide bulandırıcı bir koku her adımda daha da yoğunlaşıyordu ve kimse bu kokudan rahatsız gibi durmuyordu. Nefesimi bir yere kadar tuttum ama daha fazla nefes almaya ihtiyacım olduğu ve derin nefes alırken ciğerlerime bu pis havayı doldurduğumu fark ettim. Allahtan parfümümün yoğun bir kokusu vardı. En azından bir süre beni idare edebilirdi.
''Arkalara doğru ilerleyelim, boşlukları dolduralım!''
Kulaklarımdaki uğultuyu bile bastıracak güçteki gür sesle şaşkınca etrafıma bakındım. Boşluktan kastı, insanların birbirine değmemek için bıraktıkları mesafeyse, yok denecek kadar azdı. Allah aşkına, insanların mahrem mesafesine tecavüz eden bir araçta bu insanlar bu kadar rahat nasıl yolculuk edebiliyorlardı.
Bahar nasıl bu kadar rahattı? İnsanların arasından yılan gibi sıyrılıyor, yarattığı boşluktan benim geçmem için çekiştiriyordu ama ben onun kadar kıvrak ve ufak olmadığım için, yolumun üzerinde kim varsa çarpıyordum. Üzerine bir de damak şaklatmalar eşliğinde azar işitiyordum. Sanırım hayatımda hiç bu kadar ''Kusura bakmayın, affedersiniz, özür dilerim,'' kelimelerini arka arkaya sıralamamıştım ve buna karşılık kınayan bakışlarla karşılaşmamıştım. Ne hoş...
En fazla orta kapıya kadar ilerleyebildik. Bahar bana doğru döndükten sonra etrafa bakındı ve yanımızdaki direkteki bulduğu ufak bir yere tutundu. Bende kendim için bir yer aradım ama maalesef tutamaç denilen şeylerin hepsi doluydu. Zaten fazlasıyla pis görünüyordu. Kim bilir benden önce kaç kişi bunları tutmuştu.
''Yavrum kaldır kollarını, teslim ol etrafın sarılı.''
Bakışlarımı Bahar'ın muzur suratıyla buluştururken ''Böyle bir ortamda nasıl bu kadar eğlenebiliyorsun?'' diye sordum. Yüzündeki gülümseme biraz daha derinleşirken ''Ufo gören masum köylü gibisin, nasıl eğlenmeyeyim,'' diye cevap verdi. Kaşlarımı çatarken araç birden hareket etti ve onun etkisiyle geriye doğru savruldum. Allah'tan nefes alacak kadar bile yer yoktu ki, sadece insanlara çarpmakla yetinmiştim. Kulaklarım cıklayan seslerle uğuldarken Bahar kıkırdamaya başladı.
Ciddi bir ifadeyle ''Gülme,'' dedim. Onun yüzünden bu haldeydik. Keyifli gülümsemesini bastırmaya çalışmak için boğazını temizledi. Bir öğretmen edasıyla başını kaldırdı. ''Otobüste sarsılmadan durmanın birinci kuralı, güçlü bacaklardır. Sörf falan yapmadın mı sen Allah aşkına?''
Bana sorduğu şeyi kulakları duyuyor muydu acaba? Tek kaşımı havaya kaldırırken ''Sen çok yaptın sanırım?'' diye sordum. Bir yandan da dengemi sağlayabilmek için çaktırmadan ayaklarımı aralamıştım. ''Çoook,'' diyen Bahar boştaki elini salladı. ''İstanbul deniz, trafiği dalgadır. Bizim gibi insanların da sörf tahtası işte burasıdır.'' Tam dolmuş şoförü olacak kızdı. Otobüsün nerede duracağını bildiğine şaşmamak gerekiyordu. Sıkıntıyla soluk verirken gülmemek için kendini zor tutan Bahar ''Tamam tamam. Kızma hemen,'' deyip yukarıdaki yatay boruyu gösterdi.
''Sana boşuna şarkı söylemedim. O kaslı kollarını kaldırıp, tut o boruyu.''
Söylediğini yapıp ellerimi kaldırıp tepedeki boruya asıldım. Dengelenmiştim. En azından kimseye çarpmıyordum. ''Kasına kuvvet.'' İzlendiğimi hissedince etrafı kolaçan ettim. Sağ arka çaprazımdaki ve sol önümde bulunan birkaç kişilik kız grubunun gözlerinin benim üzerimde olduğunu gördüm. Bunun hoşuma gitmesi gerekiyordu ama bu ortamda nefes almak ve düşmemek için o kadar stresliydim ki başka bir şey hissedemiyordum.
''İkinci kural,'' diyen Bahar'a döndüğümde aramıza çantasını koyup bana iyice yanaştığını fark ettim. ''Çantana, cüzdanına, telefonuna sahip çıkmalısın. Yoksa her an yokluğuyla boşluğa düşebilirsin.'' Bu insan ziyanlığında, neredeyse kirpiklerimi bile kıpırdatacak boşluk yokken, insanlar ellerini mi çalıştırıyorlardı yani? Tıslar gibi gülüp ''Hadi oradan,'' dedim. Bahar ise ciddi bir ifadeyle ''Cüzdanın, telefonun ve o şahane varlığın anahtarı nerede?'' diye soru. Kesinlikle otobüsle ilgili fazla tecrübesi vardı. Bir an tereddüt etsem de ''Bir tek cüzdanım arka cebimde, diğerleri deri montumda,'' diye cevap verdim. Anladığını belli eden maganda önce deri montumun fermuarlı ceplerine baktı. Daha sonra da bana daha çok yaklaşıp elini arkama doladı.
''Ne yapıyorsun?''
Tereyağından kıl çeker gibi cüzdanımı eline alan Bahar, ''Sana bir iyilik yapıyorum,'' dedi ve aramızdaki çantasını açıp cüzdanı içine koydu. Şu anda hiçbir yere tutunmuyordu ve bir santim bile kıpırdamıyordu. Ben ise, şu boruyu bıraktığım an bu cüsseyle yaprak gibi savrulacağımı biliyordum. Oysa dediği gibi sörfte ve snowboard da iyi olduğum söylenirdi ama burası gerçekten bambaşka bir yerdi. ''Eminim ki annemin maaşı kadar bir meblağı yanında taşıyorsundur.''
''Abartma,'' desem de cüzdanımın içinin para dolu olduğunu hatırladım. Bu otobüs için fazlaydı. ''Neyse ne, sonuçta ilk otobüs yolculuğunda kapkaça uğramanı istemeyiz.''
Ufak bir kahkaha atıp ''Buradakiler sadece kapar, kaçabileceklerini sanmıyorum,'' dedim. Emin misin? der gibi tek kaşını kaldırdı.O bana böyle davrandıkça söylediğim hiçbir şeyden emin olamıyordum. Bu kalabalıkta gerçekten bu kadar kolay hırsızlık yapılabiliyor muydu?
''Üçüncü kural, bu daha çok kızlar için geçerlidir. Arkanı kolla. Her an bir el seni fortlamak için hazırda bekliyor olabilir.''
Dehşete kapılmış bir yüz ifadesiyle ''Şaka yapıyorum de,'' dedim. Erkekler bu kadar adileşemez, yani... Ah! Yoksa onunda başına böyle bir olay...
''Benim başıma gelmedi ama, gelen kızları çok gördüm.''
Az da olsa rahatlamıştım. Madem bu kadar problemli bir yer neden benim arabamla gitmiyorduk ki?
''Artık neden burada olduğumuzu söyleyecek misin?''
Sesim sitemimi belli ederken Bahar ukala bir tavırla dudaklarını büzdü. ''Halkın arasına karış istedim Demir Kara'nın biricik oğlu.'' Kaşlarımı çatıp ne dediğini anlamaya çalışırken gözlerini devirdi. ''Diyorum ki, Kaf dağının zirvesi eminim ki güzeldir ama seni ayakta tutan şey etekleri.''
Bukızı gerçekten anlamak zordu. Söylediği şeylerle burada olmamızın hiçbir bağlantısını kuramamıştım. Duyan da benim herkese tepeden baktığımı sanacak. Allah aşkına beni ne sanıyordu bu kız?
''Zengin bebesi,'' Doğru duyup duymadığımı anlamaya çalışırken kaşlarımı çattım.
''Seni zengin bebesi sanıyorum, aslında sanmıyorum. Baya ayan beyan ortada.'' Ortam yeterince sıcaktı ve Bahar'ın yaptığı ithamlar sinirden daha da ısınmama neden oluyordu. Sakinleşmek için derin bir nefes aldım. Yoğun ter kokusu beynime bir şeyleri dank ettirmişti. Sırf, arabayla gidelim konusunda ısrarcı olduğum için bunu yapmıştı. Belki de kulüpte onu sürüm sürüm süründürdüğüm için bu yolla öç alıyordu ya da geçen gün onu yalnız bıraktığım için... Ama yemeyecektim. Madem beni cüzdanımla vurmaya çalışıyorsun, bende senin ağzını o yolla kapatırım.
''Arabası olan biri, otobüsü tercih etmez. Bunun zenginlikle alakası yok. Eğer imkanın varsa, kullanırsın. Bu kadar basit.''
''İşte herkesin imkanı yok. Bunu göstermeye çalışıyorum.''
Sesimiz git gide yükselirken çevredeki insanların bizim konuşmamıza kulak kabarttığını hissediyordum.''Bunu zaten biliyorum ki ben.''
''Sadece bildiğini sanıyorsun. Anlamaya çalışsan...''
Cümlesini tamamlamadı. Sinirimi dizginlemek için bir nefes daha alıp ''Anlamaya çalışsam ne?'' diye sordum. Söylemek istediklerini içinde tutamayacak biri olduğunu biliyordum. Sadece biraz gaza ihtiyacı vardı. ''Devamını getiremeyecek kadar korkaksan, o ağzı hiç açmayacaksın.''
''Ben korkak değilim.'' O da sinirlenmeye başlamıştı. Güzel, en azından hislerimiz karşılıklıydı artık. ''O zaman söyle.''
''Anlamaya çalışsan, bindiğimizden beri insanlara hastalıklıymış gibi yaklaşmazsın.''
Böyle bir şey demesini beklemiyordum. Ben mi insanlara hastalıklıymış gibi bakıyordum?Tamam ilk kez girdiğim ortamı garipsemiş olabilirim ama bu insanları küçük göreceğim anlamına gelmezdi. Beni tanımadan nasıl böyle bir şeyle yargılardı? ''Ben, buradaki insanlara hastalıklı gibi bakıyorum öyle mi?'' diye sorunca Bahar alaycı bir kahkaha attı ve ardından ''Ben bakıyorum da sana suçu atmaya çalışıyorum,'' dedi.
''Ben sadece ortamı-''
''Bir ortamı içindekiler oluşturur. Yani buradaki insanlar-''
İşte şimdi tepem atmıştı. Yaptığı ithamlara bile sakin cevaplar vermeye çalışırken o utanmadan benim sözümü kesmişti. Hem de neden? Sadece yabancı olduğum bir ortamda istem dışı tepkiler verdiğim için. Ayrıca ben neden kendimi açıklamak zorundaydım ki... ''Bahar!'' diye uyardığımda kısa bir an çevremdeki herkes sustu. Sırtımda onlarca göz hissediyordum. Gözlerimi Bahar'ın griliklerinden ayırmazken ''Haddini aşma,'' diye devam ettim. Sustu. Söyleyecek çok şeyi olduğunu gözlerinden görebiliyordum. Sözünü kesmemden dolayı öfkenin onu alev alev yaktığının farkındaydım ama o ağzını bıçak açmadı. Söylemek istediklerini zar zor bastırıyor ve rahatsızlığını belli ediyormuşçasına hafif ve gırtlaktan gelen bir homurtu çıkarıyordu.
Birden ne olmuştu da bu hale gelmiştik anlamıyorum. İkimizde birbirimize öldürücü bakışlar atarken birkaç durak geçtik. Şoförün yaptığı ani frenle sendeleyen Bahar'ı yere düşmeden önce kolundan yakaladım. Belli ki tartışmamız dikkatini dağıtmıştı. Yoksa imkanı yok bana ders veren kız sendelemezdi. Ya da Allah'ın sopası yoktu işte...Gözlerimin içine bakarken az önceki hiddetinin yerini minnet duygusunun aldığını hissettim. Bu kız dengesiz miydi? Modu nasıl bu kadar kolay değişebiliyordu?
''Daha ne kadar yolumuz var?'' diye sorduğumda başını tepede asılı olan ekrana çevirdi ve gözlerini kısarak bir şeyler saymaya başladı. ''10 durak sonra ineceğiz,'' dediğinde ''Güzel,'' dedim ve tekrar düşme tehlikesi yüzünden elimi beline yerleştirip kendime çektim. Bu hareketime şaşırsa da o da elini sırtıma koydu.
''11. Durağa kadar tıp oynuyoruz.''
* *
Kapıların açılmasıyla kendimizi dışarı attık. Sanki ciğerlerim oksijene açmış gibi beni sürekli nefes almamla ilgili zorluyordu. Nefesimi tutmaya çalışmaktan başım ağrımaya başlamıştı. Gerçekten bu otobüs yolculuğu benim için ilk ve sondu. Yürümek bile daha sağlıklıydı.
Vapur iskelesine doğru ilerlerken deniz taksi çağırmayı düşündüm ama daha sonra aklıma otobüsteki kavgamız geldi. Yine Bahar'ın ağzına pay vermemek için peşinden ilerledim. Bir süre beklediğimiz vapura bindiğimizde en üst kata çıkıp, kendimize açık havada güneşli bir bank bulduk. Yolumuz uzundu. Neyse ki, burada havasız kalma gibi bir şansım yoktu. Bahar çantasından cüzdanımı uzattıktan sonra ''Hemen geliyorum,'' diyerek yanımdan ayrıldı. Cüzdanımı arka cebime sokarken telefonumun titrediğini hissettim. Kimin aradığına bakmak için cebimden çıkardım. Ah be! Emre'yi nasıl unutmuştum?
''Emre ya. Pardon-?''
''Neredesin lan sen?!'' Bağırışıyla telefonu kulağımdan uzaklaştırdım ama buradan bile söylediklerini net bir şekilde duyuyordum. ''On iki kere! Tam tamına on iki kere aradım lan! O rüzgar sesi ne? Araban burada? Uçarak mı ayrıldın okuldan?''
''İşim vardı Emre.''
''Ne demek işim vardı? Ne zamandan beri işin vardı? Şimdi mi söylüyorsun bunu?''
Daha fazla saçmalıklarını çekmemek için akşama bize gelmesini söyleyip telefonu yüzüne kapattım. Vapur hareket etmeye başladı. Telefonu cebime koyarken Bahar'ın nerede kaldığını merak edip etrafa bakındım. Elinde bir tepsiyle uzayda yürüyormuş gibi adım atan kız gözlerini tepsideki şeylerden ayırmıyordu. Bardakların içinde sallanmaktan çay kalmamıştı. İyi ki bu kızı garson olarak işe almadık diye düşünürken ayağa kalkıp yanına gittim ve tepsiyi elinden aldım.
Tepside neredeyse boş yer yoktu. Gözlerimi aburcuburlardan Bahar'a çevirdim. Ne soracağımı anlamış gibi hemen cevaplamaya koyuldu.
''Kahvaltı etmeye fırsatım yoktu. Acıktım ve tost aldım. Ne kadar düşünceliyim ki bir yerin şişmesin diye sana da aldım. Diğer çikolataları falan da yolluk gibi düşünebilirsin. Yolumuz uzun.''
Cevap vermedim. Ne diyecektim ki? Boşan da semerini ye mi? Yerimize oturduk ve Bahar karnını doyururken ben onu izledim. Bu kız bu kadar şeyi yiyip nasıl kilo almıyordu anlamıyorum. Yaşamak için yemek yiyenlerden değildi. Kesinlikle zevk için yiyordu. Sanki günlerdir aç bırakılmış kadar iştahlıydı ve yemek yerken itici olmak yerine, sevimli gözüküyordu.
''Yesene,''
İrkildim. Bahar bakışlarıyla elimde tuttuğum buz gibi olmuş tostu işaret etti. ''Ha,'' diyerek kağıdını düzelttiğim tostan bir ısırık aldım. Hafifçe gülümseyen Bahar çayından bir yudum aldıktan sonra ''Güzel değil mi?'' diye sordu. Onun aksine konuşmak için lokmamı bitirmeyi bekledim.
''Fena değil.''
Gözlerini kısıp ''Güzel desen şaşardım,'' dedi ve çikolatalardan birini eline aldı. Alt tarafı bir tost, nesine güzel diyecektim ki? Paketini heyecanla açıp bir ısırık aldıktan sonra gözlerini kapatarak onu çiğnedi. Çıkardığı zevk sesleri aklıma başka şeyler getirirken etrafıma bakındım. Neyse ki birkaç kişi hariç kimse bu rüzgar da dışarı çıkmamıştı. O birkaç kişinin de bizi duyduğundan süpheliydim. Yine de işimi şansa bırakamazdım.
''Bahar,'' dediğimde gözlerini aralayan kız başını bana doğru çevirdi. ''Şu sesleri çıkarmayı kesmezsen, çikolataları denize atarım.'' Hafifçe tek kaşı havaya kalktı.Kısa bir an çikolataları kestikten sonra bakışlarını bana çevirdi. Yapamazsın der gibi bakınca ''Ciddiyim,'' diye devam ettim. Gözleri fal taşı gibi açılırken tüm çikolataları bir çırpıda kucağına aldı. Bunun beni durduracağını mı sanıyordu? Gerçekten bu kız beni hiç tanımıyordu.
''Seninle beraber denize atarım.'' Alaycı bir kahkaha atıp ''İşte bunu yapamazsın,'' dediğinde meydan okurcasına kaşlarımı kaldırdım.
''Emin misin?''
Aynı şekilde karşılık verirken ''Eminim,'' dedi. İnatlaşmayı sevdiğini biliyordum ama beni sinir ederse neler olabileceğini öğrenmesini de istiyordum. Ufak bir göz dağından zarar gelmez diyerek ''Görürsün yapar mıyım yapamaz mıyım,'' deyip ayağa kalktım. Bahar ilk saniyeler tepki vermedi. Büyük ihtimal blöf olduğunu düşünüyordu.Beklemediği bir anda onu kucağıma almamla gözlerini kıstı. Korkuluklara doğru birkaç adım attım. ''Yapamazsın,'' dese de boynuma daha sıkı sarılmıştı. Gülmemek için kendimi zor tutarken ayaklarını dışarıya gelecek şekilde tuttum. ''Yapamazsın,'' deyince biraz daha bedenini dışarı çıkarttım. Birkaç çikolata kucağından kayıp hırçın dalgaların arasına karıştı. Korkuyla dalgalara bakan Bahar dehşetle iç çekti ve çığlık çığlığa boynuma sarıldı.
''Yaparsın. Ne olur yapma...''
Korkmuştu. Ufak bir kahkaha atıp geri çekildim. Bahar çırpınmayı kesti ama hala sıkı sıkı sarılıyordu. Amacıma ulaşmanın verdiği haklı gururlar banka oturdum. Kucağımdaki Bahar yavaşça benden ayrıldı. Yüzündeki şaşkınlık iç çatışmasının gölgesinde yok oldu. Hiddetle bana bakmaya başladı. Gri gözleri sanki siyaha dönmüştü. ''Şu anda ağzını burnunu kırmak istiyorum Asal Kara,'' dediğinde tekrar kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Buna daha çok sinirlenen Bahar inledi ve ''Çok!'' deyip koluma bir tane yumruk attı. Bu hareketi birkaç kere daha tekrarladıktan sonra ''Çok kötüsün!'' diye bağırdı.Ben ise daha yüksek sesle kahkaha atmaya başladım. Gözlerim yaşardı. Aynı şekilde Bahar'ın da gözlerinin dolmaya başladığını fark ettim. Vicdanım yavaş yavaş harekete geçerken keyifli yüz ifadem silinmeye başladı.
''Ödüm koptu,'' Titreyen sesiyle yanağından bir damla yaş süzüldü. Başını öne eğdi. Hemen ciddi bir yüz ifadesine bürünerek ''Hey,'' deyip çenesinde akmak için bekleyen yaşı elimin tersiyle sildim. ''Bana bak,'' diyerek çenesinden tutup başını kaldırdım. Gözlerimin içine bakmasını sağladıktan sonra ''Gerçekten seni aşağı atacağımı düşünmüş olamazsın değil mi?'' diye sordum. Bir anda dudaklarının kenarı keyifle kıvrılan kız, ''Gerçekten bu yüzden ağlayacağımı düşünmüş olamazsın değil mi?'' deyip kalan üç çikolatayı eline aldığı gibi kucağımdan indi. Burnunu çekip gözlerini açıp kapatırken ''Blöf böyle olur Asal Bey,'' diyerek yanıma oturdu. Resmen blöfünü yemiştim. Çikolatasını açarken yüzünde hala muzur bir gülümseme vardı. Tekrar bir ısırık aldı ve bu sefer ses çıkarmadan çiğnedi. Belli ki o da benimkini yemişti.
* *

Sosyal medya hesapları:

Blogum:
http://yazar-cizer-tubutubu.blogspot.com.tr/

Kitabın blogu: http://veliahtlar.blogspot.com.tr/

Serinin blogu: http://karanlikaskserisi.blogspot.com.tr/

İnstagram kullanıcı adım: tubux2

Twitter kullanıcı adım: tuptubu

Snap kullanıcı adım: tubux2

Facebook kullanıcı adım: Tuğçe Aksal

Facebook grup: Wattpad / Tubutubu Hikayeleri

Facebook sayfa: Karanlık aşk - wattpad -

Facebook Yazar Sayfası: Tuğçe aksal - tubutubu


Haberler için takip etmeyi unutmayın!

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin