54

31.5K 1.2K 322
                                    

ASAL

Şeytanın yarattığı bir hapishanedir kıskançlık. Kendini tutsak, kıskandığını özgür görürsün. Kaçmaya çalışırsın ama sadece saklandığını fark edersin ve kazananın belli olmadığı, sahte bir oyunun içinde olduğunu fark edersin.
Ama ben bir oyunbozandım.
Duygularımı saklamakta her zaman iyiydim. Öfkeyle, nefretle, kıskançlıkla dolduğum zamanlar kapılarımı tüm dünyaya kapatır gibi maskemi yüzüme yerleştirirdim. Kimsenin ne hissettiğimle ilgili en ufak bir fikri olmazdı. Hatta çevremdekiler umursamaz gamsız herifin teki olduğumu düşünüyorlardı ama artık yapamıyordum. Derya olan hislerimin sancısını yüreğimde hissettikçe duramıyordum. Yansıtmamak için gidiyordum ama ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım hislerimden kaçamıyordum.
''Asal.''
Kulağımın dibindeki ses patlayan bir silahtan farksızdı. Birkaç saniye, dünyadaki tüm sesler çınlamadan ibaretti. ''Ne oldu lan?'' Emre'nin temasıyla tüm sesler yerine geldi. Hafifçe başımı omzumu tutan eline çevirdim. Karşı tarafa ne hissettirdiğimi bilmiyorum ama Emre anında elini çekti. ''Ow... Senin stres paralel evrende sinire mi dönüşüyor bro. Sakin.'' Cevap vermedim. Ne diyecektim ki? Hale'yi sürekli aynı çocukla, mutlu gördüğümü ve bunun beni rahatsız ettiğini mi? Neden rahatsız ettiğini nasıl açıklayacaktım?
''İronistler.''
Kucağında tuttuğu dosyada bir şeyleri kontrol eden kadın, kısa bir süre bize göz gezdirdikten sonra ''Sıra sizde,'' dedi. ''Bir dakika içinde sahnedesiniz.'' Kulağındaki kulaklıktan direktifler alıyor gibi bir şeyleri onaylayarak yanımızdan ayrıldı. Emre deli danalar gibi etrafı incelemeye başladı. ''Hale nerede? Hale NEREDE?!'' Bakışları benim üzerimde sabitlenirken sorusunu yineledi.
''Halecibaşı gibi mi gözüküyorum?''
Gözlerini tehditkar bir havayla kısan Emre, ''Kimin başı olduğun umurumda değil. Hale'yi bulmaya gittin. Tek döndün. O'da seni bulmaya gitti. Kayboldu. Nerede bu kız?!'' diye bağırdı. Sesinin anlık yankısından sonra cılız bir ''Buradayım,'' cümlesi duyuldu. Hale lafa karışarak aramızdaki küçük boşluğu doldurdu. Emre'nin gözleri arkamdaki bir noktaya kaydıktan sonra rahatlama pırıltıları saçmaya başladı.
''Son 30.''
Hale'nin birkaç adım ötemde durduğunu hissettim. Bunu göremesem de, aldığı kesik nefeslerden rahatlıkla anlayabiliyordum. Koşmuş muydu? Emre enerji vermek istercesine ellerini birbirine çarptı. ''Emeklerimizin karşılığını alma zamanı gençler.'' Grubun geri kalan üyeleri de ayaklandı. Heyecanları her hareketlerine yansımıştı. ''Hadi millete gerçek müziğin ne demek olduğunu gösterelim.'' Diğerleri de Emre'ye ayak uydurup birbirlerini alkışlamaya başladı. O kargaşadan fırsat bulup göz ucuyla peri kızına baktım. Bizden kopuk duruyor olmasına baktığı yön eklenince merakın cezp edici çağrısı gözlerimi ondan ayırdı. Gördüğüm kişi, içimi kasıp kavuran öfkenin damarlarıma dağılmasına neden oldu. Çocuğun gülümseyen yüzüne atmak istediğim yumruğun gücü, Hale'ye cesaret vermek için yaptığını düşündüğüm hareketlerle daha da artıyordu.
''Son 5''
Geri sayıma başlandığında önüme döndüm. Yükselen sesle kendimi sahnede bulmam bir oldu. ''Karşınızda İRONİSTLER.'' Gözümü alan ışıkların ardında kalan karanlık yüzlerin kükreyişi, bizimkilerin heyecanına heyecan katmış gibi duruyordu. Ürkek bakışlarla etrafı inceleyen grup üyeleri yerini aldı. Baterinin başına geçtim. Ne zamandır sıktığımı bilmediğim yumruklarımı gevşettim. Avuç içlerime oturan kanı umursamadan bagetleri elime aldım. Birkaç vuruşla baterinin akorlarını kontrol ettim. O sırada gözlerim sırtı bana dönük olan Hale'ye takıldı. Mikrofonu boyuna göre ayarlarken alıp verdiği nefes hoparlörlerden yankılanıyordu. Fazla düzensizdi. Sanki gözlerimi sırtında hissetmiş gibi duruşunu dikleştirdi. Omuzlarını geriye doğru atan peri kızı, üzerinden başını geriye doğru çevirdi. Bakmak istediği kişiyi eliyle koymuş gibi buldu. Kızgın gözleri benimkilerle buluştu. Pardon da bu ortamda kızgın olması gereken tek bir kişi vardı.
''Hazır mısınız?''
Gözlerimi peri kızından ayırmadan başımla Emre'yi onayladım. Bagetleri öylesine sıkı tutuyordum ki avuç içlerim sızlıyordu. Vücudum elektrik hattından oluşmuş gibi hissediyordum. Dokunursam çarpardım. Konuşursam, yakardım ama en çokta ben yanardım.
Emre, Hale'nin yanına gidince göz kontağımız koptu. Gürültüden duyamadığım bir şeyler konuştuktan sonra herkes yerini aldı. En yakın arkadaşımın yüzünden okuduğum kadarıyla, güzel şeyler konuşmamışlardı. Bakışlarını yakaladığımda ne olduğunu sorar gibi göz kırptım. Başını iki yana sallarken sanki 'Sonumuz hayrolsun' diyordu. Piyanonun sesi uğultulu sesleri bastırdı. İşte başlıyorduk. Duruşumu rahatlatmaya çalışırken kulaklığı kulağıma taktım. Gözlerimi kapattım ve ritimleri duymaya çalıştım.
Piyano, keman, gitarlar...
Uyum.
Sıramın gelmesiyle parmaklarımın ucunda döndürdüğüm bagetleri olması gereken yerle buluşturdum. Şu anda içimi kıpır kıpır yapan şeysin tek bir açıklaması olabilirdi. Sanki müzik tek bir enstrümandan çıkıyordu. Provalarda yakalayamadığımız uyum, şu anda sahne üzerinde şovunu sergiliyordu. Beni bile büyülemek üzereydim. Grup varını yoğunu sahneye koyuyordu. Bir kişi hariç; Hale bir türlü parçaya girmiyordu. Hal ve hareketleri de pek hayırlı sayılmazdı. Emre'yle göz göze geldik. Başını iki yana sallayan hali, bu durumu bildiğini gösteriyordu. Ne konuşmuşlardı? Zaten çatık olan kaşlarım, sınırları zorlamaya başladı. İkinci tekrara geçtiğimiz an, Hale sağ tarafına doğru baktı. Kısa bir süre sonra sesi olması gereken yerdeydi.
Mikrofonun ucunda...
Müziğin içinde...
''Ah ne tatlı sözler hazırladım. Kim bilir kaç aydır.
Kimse seni dinlemiyorken konuşmak kolaydır.
Kafanda durmadan bağırıp çağıran bir yabancının sesi
Yüzümde kocaman bir antidepresan gülümsemesi...''
Sesi saatlerce ağlamış gibi çıkıyordu. Yine de ritimleri kaçırmıyor, çıkması gereken yerlere boğazını yırtmak istercesine yükleniyordu. Başını sahne önündeki kalabalığa doğru çevirdi.
''Böyle gitme ne olur, böyle gitme ne olur.
Biraz yanımda otur diyemedim.''
Kalabalık Model'in şarkısına eşlik edince, Hale'nin sesindeki açık biraz olsun kapandı. O sırada sağ taraftaki hareket, gayri ihtiyari dikkatimi oraya kaydı. Gördüğüm kişi, sabrımın son kurşunuydu ve kıskançlık silahı ateşledi.
''Başımı yaslasaydım omzuna, ağlasaydım.
Öpüp koklasaydım, yapamadım.''
Vuruşlarım sertleşti. Bagetler avuç içlerime öyle baskı yapıyordu ki, ellerimi hissetmemeye başladım. Uyuşmuştum ama bu ellerimden başlayıp tüm bedenime yayılan bir uyuşmaydı. Tek hissettiğim ise içimde, her vuruşumla biraz daha artan katıksız bir nefretti ve bunu müziğimizden çıkarmak istiyor gibiydim. Vuruşlarım neredeyse diğer enstrümanların sesini kısmıştı. Cayır cayır yandığımı hissediyordum. Ter içindeydim. Saçlarımdan süzülen sular davulların üzerine düşüyor, darbelerimle etrafa saçılıyordu.
Bir anda izlendiğime dair bir his içime çöreklendi. Başımı kaldırdım. Gruptakiler çalmaya devam etseler de, sırtlarını seyircilere dönmüşlerdi. Hepsi de ne yaptığımı sorguluyordu ama benim umurumda olan tek bir bakış vardı. Hale'nin şarkıya girmek için beklerken gözleri benim üzerimdeydi. Onunki sorgulamanın yanında endişe de taşıyordu. Biraz da korku. Saniyelik bir hareketle gözlerimi o çocuğun durduğu yere çevirdim. Hala peri kızına bakıyor olması, içimdeki canavarı şahlıyordu. Hale bana arkasını döndü ve başını tekrar o çocuğun olduğu tarafa doğru çevirdi. Yine mi şarkıya girebilmek için ona ihtiyaç duymuştu.
Allah kahretsin!
Nefretimi kustuğum son darbemle, baget davulun içinde kaldı. Elim boş bir şekilde havaya doğru savruldu. Olayın sıcaklığı algılarımın kapanmasına neden olsa da, görünen köy klavuz istemezdi. Baterinin bir davulu param parçaydı ve baget yarım yamalak içinde duruyordu. Dehşete kapılan Emre, çalmayı bıraktı. Diğerleri de birkaç saniye devam etti.
''Siktiminin baterisi!'' diye bağırıp diğer bageti de ileriye doğru fırlattım. Teknik bir sorun olduğunu düşünen ekip sahneye daldı. Sunucu kalabalığa durumu açıklıyor, kendi hataları olduğunu söylüyordu. 'Yuh' sesleri uğultuların içinde anlaşılan tek kelimeydi. Ayağa kalktım. O sırada teknik ekip yırtılan davulu değiştirebilmeleri için baterinin etrafına doluştu.
Kenara çekildim. Ellerimle yüzümü sert bir şekilde ovuşturdum. Sanki senelerdir yüzüme taktığım maskeyi çekip çıkarmıştım. Kıpkırmızı olduğumu hissediyordum. Ama bu utançtan değil, tamamen saf öfkedendi. Artık yürüyen bir volkandım ve patlayacağım kişiyi çok iyi biliyordum. Ellerimi yüzümden çektiğim an Hale'nin olması gereken yere baktım ama yoktu. Sahnenin arkasına doğru koştuğunu fark ettiğimde aşağı indim. Emre'nin nereye gittiğimizi soran sorularına cevap vererek zaman kaybedemezdim.
Peri kızının peşinden ilerledim. Gördüğüm manzaraya tepki olarak adımlarım yavaşladı. Öfkenin nirvanasına ulaşmış biri olarak, tepkilerimin gerilediğini hissediyordum. Başta yapmam gerekeni şimdi yapıyordum. Sorguluyordum. Neden bu çocuğun sürekli Hale'nin yanında olduğunu, hiçbir fırsatı kaçırmamasının altına ne yatan şeyi, Peri kızının buna karşılık verdiği tepkileri... Her şeyi sorguluyordum. Bu çocuk Hale'den ne istiyordu? Aralarındaki yaş farkı Kaf Dağını kıskandırırdı. Güzellik desen, ikisinin de birbirinin tarzı olmadığı belliydi. Peki bundan emin miydim? Hale açısından evet. Peki ya o çocuktan? Üzerimdeki şok halini saniyeler içinde attım. Tarzı Hale gibiler olsa bile, Hale'nin olmasına izin vermeyecektim. Adımlarım içimdekileri dışa yansıtan bir paravandı. Sert, güçlü ve bir o kadar kendinden emin.
''Hale!''
Aniden bana doğru dönen peri kızının solgun yüzüne eklenen kırmızı gözler ağladığını gösteriyordu. Yaslanacak omuz olarak bu hıyarı mı seçmişti yani? ''Sen!'' Bakışlarımı çocuğun üzerine sabitleyerek yürümeye devam ettim.
''Ellerini seviyorsan, ona dokunmayı KES!''
Söylediklerimden rahatsız olduğunu yüzünden okuyabiliyordum ama şerefsiz hala ellerini peri kızının kollarında tutuyordu. Mıknatıs tutulan demir gibi onlara çekildiğimi hissettim. ''Sana,'' Daha ne olduğunu anlamadan deri ceketinin yakalarını kavradım. ''Bir şey söyledim değil mi?'' Ellerini kollarımın üzerine koydu ama bu sadece göstermelik bir tepkiydi. Direnmiyordu. Çocuğu geri geri sürükleyerek duvara yapıştırdım. Ufak bir çığlık sesi duyuldu. Fakat bu ses, ellerimin arasındaki hıyardan gelmiyordu. Onun canının acıdığını yüzündeki saniyelik tepki ele vermişti. Büyük ihtimal ona bakmıyor olsaydım, bu anı kaçıracaktım.
''Dokunma ona.''
Dişlerimi o kadar çok sıkıyordum ki sesim merhametsiz bir tonda çıktı. Hiçbir şey söylemedi. Kendime doğru çekip tekrar duvara çarptım. Bu sefer tepki bile vermedi. Karşılık vermesini istiyordum. Bana ağzını burnunu kırmam için bir bahane yaratmasını istiyordum ama o sadece asabımı bozan bakışlarıyla bana bakıyordu.
''Asal Kara!''
Çınlamayı andıran adım, omzumun üzerinden Hale'ye bakmama neden oldu. Sesini destekleyen yüz ifadesi onda, ilk kez karşılaştığım bir şeydi ve kafamı karıştırmıştı. Bana mıydı bu tepkisi? Dövmek istediğim çocuk bu derece mi önemliydi?
''Ne yaptığını sanıyorsun sen?!''
Cevap vermeme bile izin vermeden üzerime doğru yürüdü. Artık ağlamıyordu. Onun yerine öfkeliydi. Adımlarının sertliği, yankılanan sesten ayan beyan belliydi. Yanıma geldiği gibi ellerimi çocuktan kurtardı. Hem de tereyağından kıl çeker gibi. Afallamamış olsaydım bunu yapabilmesi imkansızdı ama Hale'yi ilk kez böyle görüyordum. Özellikle bana karşı...
''Ne hakla çevremdekilere zarar veriyorsun?''
Yaşadığım şaşkınlık, kurduğu cümlenin gölgesinde yok oldu. Kaşlarımın çatıklığı eski halini alırken ''Ne hakla mı?'' diye sordum. ''Sen bu çocuğu mu koruyorsun bana?'' Burnumun dibine giren peri kızı, gözlerini bir saniye bile benimkilerden ayırmadı. Bugün bana ilkleri yaşatıyordu. Gözünü bile kırpmadan bana bakışı, buram buram cesaret kokuyordu. Bana karşı... ''Sana ne!'' Bunu, ağzındaki iğrenç bir tattan kurtulmak istermişçesine telaffuz etmişti. ''Sana ne Asal. Benim çevremden sana ne. Kimi koruduğumdan sana ne!''
''Ne zamandan beri bu herif senin çevren sayılıyor?''
''Sana ne ASAL! Seni neden ilgilendiriyor?''
''Çünkü ben senin...'' Başladığım cümleyi nasıl bitireceğimi bilmiyordum. Düşünmek için birkaç saniye sustum ama Hale'nin sessizliğe tahammülü kalmamış gibiydi. ''Çünkü sen benim ne Asal? Babam mısın? Abim misin? Yoksa başka bir şeyim misin? Önce sen benim hayatımdaki yerine karar ver.'' Cümlelerini tokat gibi yüzüme çarptı. Sanki ruhumda beş parmağının izi kalmıştı. Bir şeylerin intikamı alıyordu. Hayatındaki yerim bariz bir şekilde belli değil miydi? Neyi sorguluyordu?
Gözlerimizin bağını çözüp yanımızdaki çocuğa döndü. Özür dileyen birkaç cümle kurduktan sonra çocuğun gitmesini ima etti. Bizi yalnız bırakmak istemiyor gibi ayak diremeye çalıştı. Neyse ki yeni bir kavgaya mahal vermeden yanımızdan uzaklaştı. Tekrar bakışlarını bana çeviren Hale, aramıza etten bir duvar örer gibi, kollarını göğsünün üzerinde sıkıca başladı. Cevap bekliyordu. Hesap sorması gereken benken, o bana hesap soruyordu. Ne dememi bekliyordu ki?
''Sen bana... O çocuk için... Az önceki soruların...''
Cümleleri kafamda toparlayamadan konuşma çalışmam hüsranla sonuçlanacak gibiydi. Hale abartılı bir şekilde gözlerini devirirken ''Hala o çocuk diyorsun,'' diyerek lafa girdi. ''Neden o çocuktan rahatsız oluyorsun Asal. Bunu açıkla bana?'' Bildiğim yerden gelen sorunun dibine cevabını yaptırdım. ''Çünkü o çocuktan hoşlanmadım. Bir kere senden yaşça çok büyük, abi-kardeş gibi ve-''
Ufak bir kahkaha atan Hale ''Abi-Kardeş,'' dedi. ''Sen başka bir şey bilmez misin? Senin lugatında yan yana olan kız ve erkek, abi kardeş mi olmak zorunda? Hadi Deniz'le aramızda kan bağı olmasa da yaş farkı olduğu için böyle bir yakıştırma yaptın. Seninle ne ayrıcalığımız var ki senelerdir bu sıfatı üzerime yapıştırdın?''
Cümleleri ağzıma tıkmasından daha sinir bozucu olan şey, cevabını bilmediğim sorular sormasıydı. ''Madem beni kardeşin olarak görüyorsun, neden Masal'a tanıdığın özgürlüklerin hiçbirini bana sunmuyorsun? Oradan bakınca salak, çabuk kandırılabilen, korunmaya muhtaç biri gibi mi duruyorum?''
Kollarının bağını çözüp aramızdaki mesafeyi kapattı. ''Kafa karışıklığından başka bir şey değilsin.'' Gözlerindeki ifadeyle yanağından süzülen yaşlar tam bir tezat halindeydi. ''Beni bir şeyden korumak istiyorsan, kendinden koru Asal Kara çünkü beni kandırabilen, dengesizlikleriyle beni salağa çeviren tek kişi sensin.'' İşaret parmağıyla kalbimi delmek istercesine baskı uyguluyordu. ''Senden, hareketlerinden, üzerimdeki etkinden bıktım usandım artık. Beklemek benim sadece umutlarımı kırıyor artık. Yoruldum.'' deyip birkaç adım geriledi ve yanımdan uzaklaşmadan önce kalbim ve beynim arasındaki köprüyü yıkacak cümleyi kurdu.
''Sen benim abim değilsin Asal Kara. Benim senin için ne ifade ettiğime karar vermeden de karşıma çıkma.''
* *

* *

Sosyal medya hesapları:

Blogum:
http://yazar-cizer-tubutubu.blogspot.com.tr/

Kitabın blogu: http://veliahtlar.blogspot.com.tr/

Serinin blogu: http://karanlikaskserisi.blogspot.com.tr/

İnstagram kullanıcı adım: tubux2

Twitter kullanıcı adım: tuptubu

Snap kullanıcı adım: tubux2

Facebook kullanıcı adım: Tuğçe Aksal

Facebook grup: Wattpad / Tubutubu Hikayeleri

Facebook sayfa: Karanlık aşk - wattpad -

Facebook Yazar Sayfası: Tuğçe aksal - tubutubu


Haberler için takip etmeyi unutmayın!

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin