18

140K 5.6K 2.7K
                                    

HALE

Eksiklik sadece fiziken olmazdı. Ruh her zaman aşkla tamamlanmazdı. Özlemin büyüklüğünü kavuştuğun an anlardın da, çoğu zaman iş işten geçerdi. Özlemiştim. Çok özlemiştim. Günlerdir eksik olduğumu Masal'ın sıkılaşan kollarıyla anladım. İlk kez birbirimizden bu kadar uzak kalmıştık. İlk kez yabancılaşmıştık kardeşliğimize. Bu suçun büyük bir payı, benim yüzümdendi. Aşkım ve kardeşim arasında kalmış, her zamanki gibi kalbim, beynime hükmetmişti. Kardeşimin sırrı dudaklarımdan dökülmüştü. Bu da yetmezmiş gibi yapmamam gereken bir şeye ortak olmuş, Asal'a yardım etmiştim.
Peki elime ne geçmişti?
Yalnızlık! Her şey ortaya çıkmış, Masal'ı kaybetmiştim. Onu kazanmak için attığım geri adımla Asal'ı kaybetmiştim. Aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık modundaydım. Kendimi o kadar suçlu hissediyordum ki... Asal'la konuşmak istiyor, gururum yüzünden kendimi engelliyordum. Masal'a karşı gurur yapmak istemiyor, sarılıp berbat hissettiğimi söylemek istiyordum amakendimi onun yerine koydukça, yaptığım şey aklıma geldikçe onun arkadaşlığına layık olmadığımı düşünüyordum.
Araftaydım.
İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Depresyonun bir çeşidini yaşıyormuşum gibi sadece uyumak, uyumak, uyumak istiyordum. Bu halime üzülen annemin sürekli Masal'la bizi bir araya getirmeye çalışması takdire şayandı. Fakat benim Masal'ın yüzüne bakacak cesaretim yoktu. En iyisi ondan bir adım beklemekti ama onunda kardeşliğimizi geri kazanmak için yaptığı hiçbir şey yoktu. Hatta işleri zora sokmakta bir numaraydı. Bana kızgın olduğunu değil de kırgın olduğunu düşünmek daha da kötü olmama neden oluyordu. Nika Teyzemlere gelirken içimde Masal'la barışacağımıza dair en ufak bir umut kırıntısı yoktu ama şu anda kardeşim dediğim kişi kollarımın arasındaydı.
''Seni çok özledim bal surat.''
Rahatlamış bir nefes alarak ''Özlemim boyut atladı be bal böceği,'' dedim. Konu Asal olduğunda ben nasılsam, o da Enes'te öyleydi. Şu anda kendini savunmasız hissettiğini bildiğim için onu kendime daha çok çektim. İşte şimdi tamamlanmıştım. Bir süre olduğumuz yerde kıpırdamadan durduk. İkimizde aramızdaki sessizliği doldurma ihtiyacı duymadık. Gerekte yoktu zaten. Varlığı yeterdi...
''Bana kaderimin bir oyunumu bu...''
Orhan Baba duysa, müzik hayatına tövbe ederdi. Masal melodik bir şekilde benden ayrıldı. ''Şaka gibi ya, koskoca İstanbul'da, zilyon tane Migros varken, ben Enes'in semtindekinden alışveriş yapıyorum. Bu da yetmezmiş gibi sakarlığımı konuşturuyorum ve dinleyen tek kişi en olmaması gereken insan oluyor. Enes!'' Masal az önceki olayın şokunu üzerinden atamadan telefonu çalmaya başladı. Arka cebine sıkıştırdığı telefonu zar zor eline aldı ve teyzemin aradığını söyleyerek kulağına götürdü.
''Kraliçe arım.''
Tam olarak duyamasam da nerede kaldığımızı sorguladığını ''Geliyoruz,'' demesiyle anladım. ''Evet yanımda.'' Bana bakıp gülümseyen bal böceği ''Tamam,'' deyip telefonu kapattı. Tekrar telefonu kotunun arka cebine sokarken ''Sen kasaya ilerle, ben sütü alıp geliyorum,'' dedi ve cevap vermemi beklemeden koşar adım yanımdan uzaklaştı. Alışveriş arabasını alıp kasaya doğru ilerledim. Enes'in gidip gitmediğini kontrol ederken ''Gitmiş değil mi?'' diyen ses irkilmeme neden oldu. Masal'da benim gibi etrafı kolaçan ediyordu. ''Gitmiş gitmiş. O yalı kazığını nerede olsa görürüm.'' Belli belirsiz gülümseyerek başımı iki yana salladım. Alıştığım Masal buydu işte. Öfkesi saman alevi gibi yandığı gibi sönen, hayatına kaldığı yerden devam eden bir fındık faresi...
* *
Alışverişi tamamladık ve yolu uzatmadan teyzemlere gittik. Yol boyunca kaybettiğimiz zamana dair ikimizde tek kelime etmedik. Sanki o zamanları yaşamamış gibi, marketteki süt faciasını konuşup güldük. Evdekilerin bizi gördüğü an gözlerindeki mutluluk tarifsizdi. Sanki tüm dünya daha renkli bir hal almıştı. İşte bu, Masal etkisiydi. Deli dolu tavırlarıyla hayatı daha çekilir hale getiren bal böceği.
''Barıştığınıza göre, bizimle vakit harcamazsınız diye düşünüyorum.''
Nika teyze çayından bir yudum alırken Masal'la aramızda göz gezdirdi. Bakışlarını yakaladığım an göz kırpıp ''Bence halletmeniz gereken bir iş daha var,'' diye devam etti. Neyden bahsettiğini anladığım için kaşlarımı çattım ama belli ki Masal konunun ne olduğunu adı gibi iyi biliyordu.
''Hayatta o kas yığınının ayağına gitmem. O bana bir adım atsın ki bende ona atayım.''
Kaşlarım aynı hızla havaya kalktı. Benim içinde mi böyle düşünmüştü. Ya markette onu savunmasaydım. O zaman ben adım atana kadar köşe kapmaca oynamaya devam mı edecekti? Öte yandan aramızdaki sorunun ne olduğunu herkes biliyor muydu? Asal'la barışmamız gerektiğini nereden anlamışlardı? Hoş, aynı evde yaşıyorlardı. Belli ki Elif Teyze çocuklarının arasındaki soğuk savaşı fark etmişti. Oradan da Nika Teyze'ye...
''Kardeşler arasında olur böyle şeyler. Sen olgun bir-''
''Ben?!''
Düşüncelerimi Masal'ın ciyaklayan sesi böldü. Kendini gösterirken şok olmuş gibi duruyordu. ''Ben ve olgunluğu aynı cümle içinde mi kullanacaktın az önce sen teyze?'' Alaycı bir kahkaha kahvaltı masasını inletti. ''İlahi çok güldüm ya.'' Masal patates kızarmalarından birkaçını ağzına tıktı. ''Bir gün olgun olacak bile olsam, bunu asla Asal için kullanmayacağım.'' Ağzındakini bitirmeden konuştuğu için sesi boğuk çıkmıştı. Elif Teyzem derin bir nefes aldı. Sanki içten içe sabır diliyordu.
''Çay isteyen?''
Annem çaydanlığı almak için masadan kalktı. Nika Teyze'nin gözleri bana kaydı. Hiçbir şey söylemese de bakışlarından bu barışma işinin benim üzerime kaldığı belliydi. İçimi rahatlatmak istercesine derin bir nefes aldım. Tamam anlamında başımı belli belirsiz salladım. Nika Teyze'nin dudağında ufak bir tebessüm belirdi ve tek yudumluk kalan çayını içmek için bardağı dudaklarına götürdü. Masal'a baktım. Asal konusunda dünya yansa hasırı tütmeyecek gibiydi. Onları nasıl bir araya getirebileceğimi düşündüm. Getirsem bile nasıl barışmalarını sağlayacaktım ki?
Aklım tüm hızıyla çalışıyordu. Asal, Masal'ı canından çok seviyordu. Onu kötü görmek istemediği için bu işlere kalkışmıştı. Bal böceğinin fark etmediği şey buydu. İkizinin ona olan sevgisi... Ona bu sevgiyi göstermem gerekiyordu ama nasıl? Asal gibi biri ölse bu konuda bana yardım etmezdi. O sevgisini göstermekten aciz, zavallı... Neyse. Haberinin olmadan olaylar gelişmeliydi. O sırada gözüm masada masum bir şekilde duran fındık ezmesine takıldı. Aklımda beliren fikir hayra alamet değildi. Gözlerim Masal'a kaydı. Nutellayı kaşıklayan bal böceği bakışlarımı hissettiğinde bana döndü. Ağzındaki kaşıkla hafifçe gülümserken 'Ne var?' gibi başını salladı. Dozunu ayarlayamazsam en yakın arkadaşımın katili olabilirdim ama işe yararsa, birbirlerini ne kadar sevdiğini ikisinin de görmesini sağlayacaktım. Hiç der gibi başımı salladım.
''Afiyet olsun,''
Masadan kalkarken ''Nereye?'' diye soran Masal'a ellerimi yıkayacağımı söyledim. Mutfaktan çıkar çıkmaz telefonumu elime aldım. Hızlı bir şekilde mesajlara girdim.
Gönderilen: Emre
Asal yanında mı?

Telefonu cebime koyup banyoya gittim. Ellerimi yıkarken beklenen ses geldi. Hızla ellerimi kurulayıp mesajı okudum.

Gönderen: Emre
Evet. Ne oldu?

Beklemeden nerede olduklarını sordum. Okulda olduklarını söylediğinde, Asal'a bir şey belli etmemesini, Masal'la barışmaları için bir planım olduğunu söyledim. İlk sorduğu şey, 'Siz Masal'la barıştınız mı?' olsa da planımı dinlemek için aradı. Suyu tekrar açıp kısık sesle konuşmaya başladım. Planı anlattıktan sonrasanki bilmiyormuşum gibi tehlikeli olduğunu söyledi. Biliyordum ama hatırladığım kadarıyla ufak bir dokunuş sadece kızarmasına neden oluyordu. Birkaç saat içinde de o kızarıklık ortadan kalkıyordu. Birkaç saat ikisinin de birbiri için önemini anlamaya yeterdi.
''Pek içime sinmedi.''
''Senin içine sinmesini bekleyecek zamanımız yok Emre. Bugün bu işi halletmeliyiz.''
''Hale, öyleymiş gibi-'' Arkadan zilin çalmasıyla söylediklerinin tek bir kelimesini bile anlamadım. Sadece sonunda ''Tamam mı?'' dediğini duydum. Neyden bahsettiğini bilmesem de ''Tamam,'' dedim. ''Yardım edecek misin?''
Derin bir iç çeken Emre ''Gazamız mübarek olsun Hale Erdem,'' dedi. ''Tamam. Ne yap et, Asal'ın telefonu açmasını sağla.'' Telefonu kapatıp cebime koydum. Tekrar ellerimi yıkayıp kuruladım. Banyo kapısını açmamla Masal'la burun buruna gelmem bir oldu. Bakışlarından ilk etapta beni duyduğunu sandım. Daha yeni barışmışken tekrar küsmek istemiyordum.
''İşkembe mi yıkadın kızım? Minicik ellerin var. Yarım saattir banyodasın.''
Çaktırmadan nefes alırken ''Tuvaletimi de yaptım,'' deyiverdim. Kaşları hafifçe havaya kalktı. Banyoda oyalanmayı sevmediğimi bildiği için buna da inanmış gibi durmuyordu. Yine de ''İyi,'' deyip yanımdan banyoya geçti. Ellerini yıkamak için musluğu açarken kendini incelemeyi ihmal etmedi. ''Size gidelim mi?'' Bakışları aynadan bana kaydı. Sorgulandığımı hissederken ''Bence ayrı geçirdiğimiz günlerin üzerini kapatmayalım,'' dedim. Tek kaşı hafifçe seğirdi. ''Zaten Güneş'in de uyanacağı yok,'' diyerek zoraki bir tebessümü yüzüme yerleştirdim. Bir süre daha, ne olduğunu anlamaya çalışırmış gibi yüzümü inceledi.
''Tamam.''
''Harika,'' diyerek derin bir nefes aldım. ''Ben annemlere haber vereyim.'' Hızlı olmalıydım. Masal banyoda işini halledene kadar planımın ilk adımını gerçekleştirmem gerekiyordu. Salona gidip çantamı aldım. Koşar adım mutfağa girince annemlerin dikkatini çektim. Üçü de merakla yüzüme bakıyordu. ''Teyzemlere gidiyoruz biz,'' diyerek masadaki ekmeklerden birini elime aldım. Olabildiğince hızlı bir şekilde fındık ezmesini üzerine sürmeye başladım.
''Kızım sen doymadın mı?''
Annem yaptığım hareketi sorgularken ''Yolluk yapıyorum anne,'' dedim. Bıçağı bırakıp ekmekten bir yudum ısırdım. ''Hadi görüşürüz,'' diyerek mutfaktan çıkmak için arkamı döndüm. Masal banyodan çıkarken kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Göz göze geldiğimiz an tüm planım dudaklarımdan dökülecek gibi oldu. Bunu engellemek için ekmekten bir ısırık daha aldım.
''Yuh kızım. Az önce sofradan kalkmadın mı?''
Ağzımdaki lokmayı zar zor çiğnerken gülümsedim. Havayı koklayan Masal ''Fındık ezmesi mi o?'' diye sordu. Donakaldım. Yüzünü buruştururken ''Benden uzak tut,'' dedi ve yanımdan geçip mutfağa girdi. Stresten kurdeşen dökecekmiş gibi hissediyordum. Alelacele çantamdaki sakız kutusunu çıkardım. İçindekileri ekmeğin üzerinde kalan fındık ezmesine sürdükten sonra belli olmayacak şekilde temizledim. Sakızları tekrar kutuya koyup çantama attım.
''Hadi gidelim.''
Zamanlamam gerçekten harikaydı. Yaşadığım adrenalinden kalbim deli gibi çarpıyordu. Elimdeki kalan parçayı ağzıma tıktım. Masal bu hareketimle tekrar yüzünü buruşturdu. Fındığı sevdiğini biliyordum ama alerjisi yüzünden sevmiyormuş gibi yaparsa herşeyin daha kolay olacağına inanıyordu.
Evden çıktık. Yaşadığım gerilimden dolayı taksiye binene kadar ağzımı bıçak açmadım. Sanki tek bir kelime edersem tüm her şeyi berbat edecekmişim gibi hissediyordum. Kalbimin atışı dur durak bilmeden artıyordu. Çantamı o kadar sıkı tutuyordum ki Masal'ın dikkatini çekti.
''Ne oldu sana?''
İrkildim. ''Ne olmuş bana?'' Kaşlarını çatan bal böceği ''Rengin falan mı attı senin? Kitlenip kaldın mı kızım, rahat bıraksana çantanı,'' dedi. Taksici dikiz aynasından bana doğru kısa bir bakış atıp tekrar yola döndü. Terlediğimi hissediyordum. Bir şey uydurmalıydım yoksa stres ve heyecan karışımından kusmak...
''Midem bulanıyor.''
Masal'ın kaşları daha çok çatıldı. ''Son fındık bükücü, o ekmeği yemeyecektin.'' Zoraki bir tebessümle ''Yok, araba sallanıyor ya sanırım ondan,'' dedim. Suçladığım adam tekrar aynadan bana baktı. Bu sefer gözlerinde telaş vardı.
''Aman abla. Kusacaksan sağa çekeyim. Arabayı yeni yıkattım.''
Utana sıkıla gerek olmadığını söyledim. ''Koyun can derdinde kasap et. Arabanı düşüneceğine yavaş git az.'' Masal her zamanki gibi korumacı tavrıyla adamı azarladı. Ters bakışlarını üzerimizden çekene kadar adamdan gözlerini ayırmadı. Daha sonra bana dönüp ''Çok mu kötüsün?'' diye sordu. Başımı evet anlamında salladım. Uzanıp camımı açtı. ''Bastıracak bir şeyler var mı çantanda?'' diye sordu. O an rastgele söylediğim şeyin farkında olmadan planımın bir parçası olduğunu gördüm.
''Naneli sakız var çantamda,'' diyerek çantamı kurcalamaya başladım. Sakız kutusunu elime alıp birkaç tanesini ağzıma attım. Fındık ezmesi yediğim için sakızlarda o tadın fark edilip fark edilmediğini anlayamıyordum. Masal'a kutuyu uzattığımda istemediğini söyledi. Aklım tüm hızıyla çalışıyordu.
''Alsana bal böceği. Ağzın sucuk kokuyor.''
Ciddi olup olmadığımı soran Masal elini ağzına götürüp nefesini kokladı. Sonuçtan memnun olmamış olacak ki elimdeki paketi alıp ağzına tüm kutuyu boşalttı. Bu iyi değildi. Tamam belki de çoğuna fındık değmemişti ama bu bir riskti. Stres tüm vücudumu sarmaya başladı. Ağzındakileri zar zor çiğnemeye çalışırken yüzünü buruşturdu. Boş paketi incelemeye başladı.
''Sakızlar bozulur mu?''
Ağzındaki sakız kümesini boş kutunun içine atarken öğürdü. ''Tadı çok iğrenç,'' deyip kutuyu bana uzattı. ''Sende çıkar. Bozuk bence.'' Neyse ki fındık tadı ağzında çok fazla dolaşmamıştı. Rahatlamış bir şekilde nefes alırken ağzımdakini çıkarıp kutunun içine koydum. Şimdi alerjisinin ne zaman hortlayacağını beklemekten başka çaremiz yoktu.
Yol boyunca Masal'ı kontrol ettim. Ara ara kaşınıyordu. Eli sürekli boğazında dolaşıyordu. Sanki gittikçe enerjisi emiliyordu. Stres korkuya dönüşürken aklıma arkadaşımın katili olabilme ihtimalim geliyordu. Teyzemlere geldik. Masal zar zor kendini arabadan attı. Ayaklarını sürüyerek eve ilerlerken öksürmeyi ihmal etmiyordu. Bu hali korumaların bile dikkatini çekmiş olacak ki iyi olup olmadığını sordular. ''İyiyim. Teşekkürler.'' Koşarak bal böceğine yetiştim. ''Gerçekten iyi misin?''
Başını yavaşça hayır anlamında salladı. ''Sanırım rüzgar çarptı.'' Koluna girip yürümesine yardım ettim. Eve girmemizle daha da hantallaştı. Kendini un çuvalı gibi salondaki koltuklara bıraktı. Bir yandan kaşınıyor diğer yandan boğazında bir şey varmış gibi temizlemeye çalışıyordu. Yanına gittiğimde yüzünde belli yerlerin kızardığını fark ettim. Kaşıdığı için mi bu kadar kırmızı gözüküyorlardı yoksa fındığın dozu mu fazla gelmişti. Korku yerini endişenin gölgesine bıraktı.
''Masal iyi misin?''
''Taksiden beri boğazımda bir his var. Geçmiyor. Yavaş yavaş beni boğuyor sanki. En son böyle olduğumda fındık-''
Konuşmayı kesti. Bakışları donuklaştı. Telaşla iç çekince bakışları bana döndü. ''Ellerini yıkamamıştın,'' dediğinde gayri ihtiyari ellerime baktım. ''En son fındık ezmesi yedin ve ardından ellerini yıkamadın.'' Sanki böyle bir plan yapmamışım gibi panikle ellerimi dudaklarıma götürdüm. ''Sakızları elledin sonra. Allah kahretsin ya!'' diyerek yattığı yerden doğrulmaya çalıştı. Elim ayağıma dolaştı. Kalkmasına yardım ederken ''Beni banyoya götür hemen,'' dedi. Bu durumda soğuk kanlı olması gereken kişi bendim ama panik düşünme yetimi kaybettirmişti.
Hızla Masal'ı banyoya attım. O üzerindekileri çıkartırken soğuk suyu açtım. Küvete oturmasına yardım ettikten sonra koşarak salona döndüm. Telefonumu sehpanın üzerinden alıp Asal'ın numarasını tuşladım.
Çaldı. Çaldı. Çaldı.
Salonda volta atarken bir yandan tırnaklarımı kemiriyordum. Benimle konuşmak istemiyordu ama bu önemli değildi. Şu anda ona ulaşmam gerekiyordu. Telefonu açmadı. Tekrar ararken Masal güçsüzce bana seslendi. Banyoya koşarken aşık olduğum ses telefonun ucunda duyuldu.
''Ne oldu Hale? Dersten apar topar çıkarttın.''
''Asal!'' Banyoya girmemle ufak bir çığlık atmam bir oldu. Masal'ın her tarafı madeni para büyüklüğünde kızarmıştı. Kustu kusacak gibi durmasının yanında bir yandan da titriyordu.
''Hale? Ne oldu? Hale!''
''Asal... Masal...''
''Ne oldu Masal'a? Hale ne diyorsun?''
Hızla bal böceğinin yanına gidip diz çöktüm. Telefonu kulağıma sıkıştırıp soğuk suyla yüzünü yıkamaya çalıştım. ''Masal fındık yedi. Asal yetiş.''
''Ne? Ne fındığı?''
''Asal çok kötü. Sizdeyiz-'' Bir anda telefon kayıp suyun içine gömüldü. Panikle elime aldım. Ekran aramada donmuştu. Kulağıma götürdüm. Ses gelmiyordu. Telefonu kenara bıraktım. Masal'ı kendine getirmek için soğuk suyu her yerine tutuyor, yaptığım salakça plan yüzünden kendime küfrediyordum. Ona bir şey olursa yaşayamazdım. Ağlamaya başladım. Burnumu çekmemle baygın bakışlarını bana çeviren Masal ''Ağlama,'' dedi güçsüz bir sesle. ''Senin suçun yok.'' Bu cümle kadar hiçbir şey canımı acıtamazdı sanırım. Tüm suçlu benken, senin bir suçun yok diyen kalbinden öpeyim seni...
''Ağlama Hale. İyiyim ben.''
İyi hissetmem için yalan söylüyordu. O da bana yalan söylemişti ama kendi için değil. Benim için...
''Çok özür dilerim Masal.''
Hıçkırıklar konuşmamı mühürledi. Masal sesini çıkarmadan suyun altında oturdu. Ara ara öğürmesi ve titremeleri olmasa yaşadığından kuşku duyacaktım. Kızarıkları biraz daha normal gözükmeye başlayınca derin bir nefes aldım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama arkamdan gelen ses, soğuk duşu ben alıyormuşum gibi bir etki bıraktı.
''Masal! Hale!''
''Buradayız!''
Asal'ın ayak sesleri daha güçlü bir şekilde duyuldu. Nefes nefese banyoya girdi. Önünden çekilmek için kenara kaydım. Bana bakmadı. Hiçbir şeyi umursamadan kır kardeşinin yanına, küvetin içine girdi. Dizlerinin üzerine çöktü. Beline kadar su olan Asal, üzerine gelen soğuk suyu umursamadan ellerini Masal'ın yanaklarına yerleştirdi. Gözlerinde sanki kendi acı çekiyormuş gibi duran bir ifade vardı.
''Nasıl oldu bu?''
Yüzünü incelerken hızlıca olanı biteni anlattım. Kısa bir an bakışları bana kaydı. Gözlerinde suçlayıcı bir ifade görmek istemediğim için bakışlarımı kaçırdım. ''Fındık faresi'' Kaçamak bir bakış attığımda Asal'ın ilgisinin tekrar ikizinde olduğunu gördüm. Kollarını sıvazlıyor. Yüzüne su vurmaya çalışıyordu. Gözlerini yarım yamalak açan bal böceği ''Kas yığını,'' diye cevap verdi.
''Yine fareliğini yapmışsın.''
Burukça gülümsedi. Gözleri kız kardeşini taradı. Kızarıklıkları yok denecek kadar azalmıştı. Artık öksürmüyordu. Yine de halinin pek olduğu söylenemezdi. ''Hale, oradan bir havlu uzatır mısın?'' Sesinde suçlayıcı bir ton olmaması neden içimi rahatlatmamıştı? Ayağa kalkıp havlu dolabına ilerledim. O sırada suyun kapandığını duydum. Temiz bir havlu aldıktan sonra arkamı döndüm. Asal ayağa kalkmış, her yerinden dökülen suları umursamadan küvetten çıkmıştı. Islak kıyafetler tüm vücudunu gözler önüne seriyordu. Okul formalarının hiç bu kadar seksi olabileceği aklıma gelmezdi.
''Hale,''
Bana seslenmesiyle irkildim. ''Havluyu versene kızım.'' Telaşla yanına gittim. Masal'ın etrafına havluyu sardı ve kucakladı. ''Kayarsınız.'' Beni dinlemedi. Dikkatli bir şekilde banyodan çıktılar. Ürkek adımlarla peşlerinden ilerledim. Ağır ağır merdivenleri tırmanırlarken ikisinin arasında nadiren gördüğümüz kardeşliği fark ettim. Masal ikizine sıkıca sarılmış, Asal da dudaklarını ikizinin alnına yaslamıştı. Onların gözden kaybolmasıyla merdivenlere yöneldim. Kaymamaya dikkat ederek tırmandım. Masal'ın odasının önüne geldiğim de içeriden gelen cümleyle duraksadım.
''Çok korkuttun beni fındık faresi. Çok.''
Bu cümleden önce ne konuştular bilmesem de Masal'ın buna ne cevap vereceğini merak ediyordum. Umarım saçma inadına devam edip cevap vermemezlik yapmazdı. Parmaklarımı çapraz yapıp bu kadar aksiyonun işe yaraması için dua ettim ve kısa bir süre sonra beklenen cevap, zafer kazanmış bir edayla gülümsememe neden oldu.
''Benden bu kadar kolay kurtulacağını sanıyorsan, avucunu yalarsın kas yığını.''
Şimdi yüreklerde tek bir soru vardı. Bu olaydan sonra Asal benimle nasıl barışacaktı?
* *

* *

Sosyal medya hesapları:

Blogum:
http://yazar-cizer-tubutubu.blogspot.com.tr/

Kitabın blogu: http://veliahtlar.blogspot.com.tr/

Serinin blogu: http://karanlikaskserisi.blogspot.com.tr/

İnstagram kullanıcı adım: tubux2

Twitter kullanıcı adım: tuptubu

Snap kullanıcı adım: tubux2

Facebook kullanıcı adım: Tuğçe Aksal

Facebook grup: Wattpad / Tubutubu Hikayeleri

Facebook sayfa: Karanlık aşk - wattpad -

Facebook Yazar Sayfası: Tuğçe aksal - tubutubu


Haberler için takip etmeyi unutmayın!

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin