49

53.5K 2.5K 319
                                    

MASAL

Sayılı gün çabuk geçer derlerdi de, bu şekilde olacağından hiç bahsetmemişlerdi. Dün ile yarın birbiriyle yarışa girmiş, kabak her zaman olduğu gibi bugünümüze patlamıştı. Günlerdir hayatım replay tuşuna takılı kalmış gibiydi.
Sabah kalkıyor, okula gidiyor, ya derse giriyor ya da sınavların bana girmesi için bekliyordum. Eve döndüğümde ise saatlerce Asalların yarışma için hazırlanmalarını izlemek zorundaydım. İlk günler, bu tempo iyi gelmişti. En azından Enes'i çok fazla düşünmüyordum. O geceden sonra düşünmemem de gerekiyordu zaten. Kırgındım ama kızgınlığım bu hissi örtecek kadar büyüktü. Sebebi ne olursa olsun, bana öyle davranmaya hakkı yoktu. Aşk için gurursuz olmak gerekirdi ama gurursuzluğun bile bir sınırı vardı ve ben bunu, o egosu boyundan büyük adam için fazlasıyla aşmıştım. Bu nedenle artık onu zihnime hapsetmenin, sadece bana ait olan bir yerde, içimde saklamanın zamanı gelmişti.
Hale'ye bile Enes hakkında tek kelime etmemiştim. Hoş etsem de çok fazla umursanacağımı sanmıyordum. Zira Hale son zamanlarda gerçekten bir masalın perisi gibi ortalarda dolaşıyordu. Asal'la aralarındaki yakınlaşma gözden kaçacak gibi değildi. İkisini tanımasam flörtleştiklerini düşünürdüm ama ikizimin en yakın arkadaşıma ne gözle baktığını çok iyi biliyordum. Eğer yanında olmadığım bir anda başına sert bir darbe almadıysa...
''Masal!''
Asal'ın sesini duyduğum an irkildim. Düşünceler beni öyle bir esir etmişti ki, suyun altında olduğumu unutmuştum. Ellerimin buruşukluğuna göz gezdirirken Asal tekrar bana seslendi. Banyo kapısının tıklatıldığını duyduğum an suyu kapattım.
''Masal hala banyoda mısın?''
Cevap versem bir dert, vermesem başka bir dert... Alelacele duştan çıktım. Bornozuma doğru koşarken ayağım hafifçe kaydı. Ufak bir çığlık dudaklarımın arasından kaçtı. Biraz sendelesem de yere düşmeden dengemi sağladım. ''Masal?'' Asal'ın endişeli sesinin ardından kapı kolunun inince ''Açma!'' diye bağırdım. ''Çıplağım. Bekle geliyorum.'' Anında kapının kolu eski halini aldı. ''İyi misin?'' Sesi endişesinden bir gram kaybetmemişti. Büyük ihtimal beni görmeden de kaybedecek gibi durmuyordu. Son zamanlarda aramızdaki kardeşlik bağının güçlendiğini hissediyordum. Sanki aramıza koyduğu hayalet duvarların bir bölümünü kaldırmıştı. Eskisi gibi beni görmezden gelmiyordu. Bana karşı olan tahammül sınırları genişlemişti. Hatta benimle vakit geçirmek için zaman yaratıyordu. İlk başta bunun altında bir şey aramıştım. Asal'ın mucizevi bir şekilde insan olması, ondan beklenmeyecek bir değişiklikti ama zamanla bu davranışlarında istikrarlı olduğunu görmek benimde ona karşı olan tabularımı yıkmama neden oldu. Yalnız anlamadığım şey, fırsat bulduğu her an bana temas etmeye çalışmasıydı. Sıkıca sarılmak, kokumu içine çekerek öpmek gibi. Bazen babamla Asal'ın yer değiştirdiğini düşünüyordum. Daha sonra aklıma gelense, bunun bir Bahar etkisi olduğuydu. O kız hayatına girdiğinden beri, Asal'ın egosu yaşlanmaya ruhu gençleşmeye başladı. Hatta o kadar gençleşti ki, kundaktaki bebek gibi ota boka tebessüm eder oldu. Tamam onun tebessümü bile, dikkatli bakılmadığında anlaşılmıyordu ama ben ikizi olarak onun yüzündeki mutluluğu okuyabiliyordum.
''Fındık faresi!''
Asal'ın kırmızı alarm veren sesiyle başımı iki yana sallayıp kendimi gerçekliğe dönmeye zorladım. Bornozumu alıp hızlı bir şekilde üzerime geçirirken ''İyiyim. Ayağım kaydı sadece'' dedim. Havluyla saçlarımı sardıktan sonra dikkatli bir şekilde kapıya doğru ilerledim. İçerideki buharla birlikte kapıyı açtığımda endişeyle kaşları çatılmış Asal geriye doğru birkaç adım attı ve eliyle üzerine doğru gelen buharı uzaklaştırmaya çalıştı.
''Bunun için aşağıda hamam var zaten Masal. Kendi banyonu heba etmeseydin.''
Ha ha ha. Espri yaptı bal kabağı. Gözlerimi kısıp 'Çok biliyorsun sen' gibi baktıktan sonra elimle saçımdaki havluyu düzelttim. ''Ne istiyorsun?'' Asal sanki buraya neden geldiğini unutmuş gibi birkaç saniye yüzüme tepkisiz bir şekilde baktı. Ansızın kaşlarını çatarken gözleri kolundaki saate kaydı. Bu hiç de iyiye işaret değildi.
''Neden hazır değilsin sen? Yarışmaya geç kalacağız.''
Yarışma! Lanet olsun. Ona doğru birkaç adım attım ve saatin olduğu kolunu tutup kendime doğru çevirdim. Gördüğüm akrep ve yelkovanın konumu gözlerimin fal taşı gibi açılmasına neden oldu. Yaklaşık iki saattir banyodaydım ve yarışmanın başlamasına çok az zaman kalmıştı. ''Oh my Allah!'' diyerek giysi odasına doğru koştururken ''Neden daha önce uyarmıyorsun,'' diye bağırdım. Asal'ın ardımdan sinirle nefesini dışarı verdiğini duyabiliyordum.
''Senin hamam sefası yapacağını bilseydim, daha önce-''
Giysi odasının kapı pervazına tutunup başımı odaya doğru uzattım. ''Sefa falan yapmadım. On dakikaya hazırım.'' Asal'ın dudakları aralık kalmıştı. Söyleyeceklerini ağzına tıktığım için sinirlendireceğini biliyordum ama daha fazla söylenmeye devam ederse hazırlanma hızımı düşürecekti ve bu yarışmaya geç kalmamız anlamına geliyordu. Yarışmaya geç kalmak demek de kas yığını ikizimin sinirlenmek konusunda altın vuruş yapmasını canlı kanlı yaşamak demekti. Bu nedenle şu anda ki sinirini görmezden gelebilirdim.
Kıyafetlerimin hepsini rahatça görebileceğim bir yerde durdum. Yarışmadan sonra bir parti olacağı söylenmişti. Bir nevi kazansak da kaybetsek de hepimiz kardeşiz imajı verilmeye çalışacaktı. Bana kalırsa katılmaya gerek yoktu. Büyük ihtimal Eneslerde orada olacaktı ve ben onu yine tanımadığım bir kızla alt alta üst üste görecektim. Allah'ım düşüncesi bile midemde yumruk yemiş hissi yaratıyordu. Yine de Hale ve Emre her zaman olduğu gibi bu konuda da fazla heveslilerdi. Asal ise kazanacaklarından o kadar emindi ki, o partinin kralı olduğunu göstermek isteyecekti. Sonuç olarak o partiye katılacaktık.
Aklımı tüm hızıyla çalıştırarak, yarışmaya ve partiye uygun olacak kıyafetlerimi düşündüm. Abartıya gerek yoktu. Zaten süslenmeye de vakit yoktu. Bu nedenle dizleri yırtık siyah dar kotumu elime aldım. Havanın soğuk olacağını göz önünde bulundurarak gri kazaklarımdan birini ve siyah deri montumu kotun üzerine koydum ve koşar adım odaya döndüm. Asal'ın ortada olmaması derin bir nefes almama neden oldu. Bir de onu kovmakla zaman kaybedemezdim. Banyoya gittim. İçerideki buhar tam anlamıyla çıkmadığı için aynadaki buğuyu elimle sildim. Solgun duruyordum ama makyaj yapacak vaktim yoktu. Saçımdaki havluyu çektim ve hızlı bir şekilde taradım. Elim kurutma makinasına gittiğinde gözümün önünde tel tel kabaran saçlarım ve Enes'in o halimle dalga geçen yüzü belirdi. Günlerdir karşısına çıkmamıştım ve dönüşümün bonus bir kafayla muhteşem olacağını sanmıyordum. Sanırım saçlarımı kendi haline bıraksam fena olmazdı.
Odaya döndüğüm gibi üzerimi değiştirdim. Aynanın karşısına geçip nasıl göründüğüme baktım. O sırada gözüm duvardaki saate takıldı. On dakikanın bitmesine sadece üç dakikam kalmıştı. Öne doğru eğildim ve ıslak olan saçlarımı elimle karıştırdım. Hızla doğrulunca saçlarım sertçe sırtıma çarptı. Babamın ıslak saçla beni gördüğü an söyleyeceği cümleler tek tek kulağımda yankılandı. Bu şekilde asla dışarı çıkmama izin vermezdi. Kurutmaya, sonra da şekillendirmeye kalksam Asal yaşamama izin vermezdi. O zaman...
Yatağımın üzerinde duran çantamın içindekileri boşaltıp kıyafetime uygun bir sırt çantasının içine doldurdum. Neredeyse depar atarak odamdan çıktım. Asal'ın odasının önünde kayarak durdum. Kapının kapalı olması içeride olmadığını gösteriyordu. Çünkü o, ne zaman odasına gitse, kapıyı aralık bırakırdı. Sanırım kapı kapalı olduğunda, klostrofobisi harekete geçiyordu. Kapıyı çalma gereği duymadan içeri girdim. Aşık olduğu berelerini sakladığı dolaba doğru yürüdüm. Çekmeceyi fazla ses çıkarmadan açtım ve üzerimdekilere uygun renkteki bir bereyi alıp aynanın karşısına geçtim.
''Masal!''
Dehşetle içimi çekerken arkamı döndüm. Görünürde kimse yoktu. Ses derinden gelmişti. Kulak kesilip odanın dışındaki sesleri dinledim. Asal'ın merdivenlerden çıktığını git gide yükselen adım seslerinden anladım. Gözlerim elimdeki bereye kaydı. Bunu gördüğü an yüzünün alacağı şekil gözlerimin önünde belirdi. Daha sonra da yaşayacaklarımız... Suç mahallînde yakalanmamalıydım. Kapıya doğru koşarken bereyi başıma geçirdim. Sadece odadan çıkıp, kapıyı sessizce kapatırken yavaşladım. Nefes nefese merdivenlerin başına vardığımda Asal'la burun buruna geldik. Kıyafet olarak benzer tercihlerimizin olduğunu şu anda fark ediyordum. Gözleri baştan aşağı beni süzerken bir anda bereye kaydı. Bir anda kaşları çatıldı.
''O kafandakinin sakın benim berelerimden biri olduğunu söyleme.''
Sanki görebilecekmişim gibi gözlerimi yukarı kaldırdım. ''Tamam söylemem,'' diyerek gözlerimi tekrar Asal'a çevirdiğimde dehşetle yüzünün çarpıldığını gördüm. İşte geliyordu.
''Sen benim iznim olmadan nasıl berelerimi karıştırır-''
''İzin verecek miydin?'' diye sorduğumda birkaç saniyelik suskunluktan sonra ''Hayır!'' diye cevap verdi. Başımı anladığımı belli edercesine sallarken ''İşte bende bu yüzden izin alma gereği duymadım,'' dedim ve yanından sıyrılıp merdivenlerden seri bir şekilde inmeye başladım.
''Masal Kara. O bereyi hemen yerine bırak!''
''En son hatırladığım geç kaldığımızdı. Hadi Asal!''
''Fındık faresi!''
Asal'da benimle aynı hızda merdivenlerden inmeye başladı. Çıkardığımız sesler evin içinde yankılanıyordu. ''Bu ne gürültü?'' Çalışma odasından çıkan babama doğru koştum. Gözleri arkamdaki bir noktadan bana kaydı. Bu durumdan beni kurtaracak tek kişinin kolları arasına girdiğimde derin bir nefes aldım. Kalbim gümbür gümbür çarpıyordu. Soluklanırken omzumun üzerinden başımı arkaya çevirdim. Salonun ortasında duran Asal'ın beni öldürmek isteyen bakışlarına karşılık dil çıkardım.
''Seni Demir Kara bile kurtaramaz. Hemen çıkar o bereyi.''
Omzumu silkerek babama daha sıkı sarıldım. ''Çocuklar ne oluyor burada?'' Annemin de olaya dahil olmasıyla rahat bir nefes aldım. ''Kaç kez uyarmama rağmen, kızınız yine berelerimi karıştırmış. Yetmediği gibi bir tanesini de başına takmış.'' Başımı tekrar Asal'a çevirdim. Gerçekten sinirli görünüyordu. Bu kadar abartmasaydı belki de şu anda bereyi çıkarıp verirdim ama babamın bile beni kurtaramayacağını söyleyerek işi inada bindiren oydu. Başımı kaldırıp çenemi babamın güven dolu göğsüne yaslarım. Bakışlarımı fark ettiği an başını aşağı eğdi. Hafifçe gülümsedim. O da buna karşılık çatılmış kaşlarını gevşetti. Dudaklarının kenarı milimetrik bir şekilde kıvrıldı ve her zaman olduğu gibi sıcacık dudakları alnımla buluştu. İşte bu an, benim için fani işlerden uzaklaşıp huzura ermem anlamına geliyordu. İçimde babama karşı öyle bir sevgi vardı ki, ne boyutunu ölçebilecek bir alet, ne de yoğunluğunu anlayabilecek biri vardı. O benim nefesimdi. O olmazsa nefes almanın bir anlamı olmazdı.
''Masal neden kendi berelerinden birini takmadın kızım?''
Başımı arkaya çevirip anneme baktım. ''Asal'ın bu konuda ne kadar hassas olduğunu bilmiyor musun?''
''Anne benimkiler bu halime uymuyor,'' dediğimde Asal tıslar gibi bir kahkaha attı. ''O zaman berelerine uygun bir hale bürünseydin-'' derken bir anda sustu. Gözleri belli bir miktar büyürken kolundaki saate baktı. ''Ah! Geç kaldık,'' deyip bakışlarını bana çeviren ikizim işaret parmağıyla beresini gösterdi. ''Yalnızca bir seferlik,'' dediğinde bıyık altından gülümserken başımı tamam anlamında salladım. ''Gerekirse kendi başına bir şey getir. Bereme bir şey olmasın.''
''Asal!''
Kahramanımın sert uyarısıyla bakışları benden babama kaydı. Öfkesi bir anda farklılaştı. Ne kadar kardeşlik bağımız güçlendi desek de, babamın davranışları onu kıskançlığa itiyordu. Bakışlarını sertçe üzerimizden çekti. Anneme sarılıp kulağına bir şeyler fısıldadı. Katılmak zorunda oldukları davet yüzünden yarışmaya gelemeyecekleri için büyük ihtimal şans dilemesini istiyordu. Babama dönüp parmak uçlarımda yükselerek yanağını öptüm. ''Seni seviyorum babam.'' Ayaklarımın yere basmasıyla sıcak elleriyle yanaklarımı kavrayan eğilip alnımı öptü. Bende o sırada avuç içlerine minik birer öpücük bıraktım.
''Bende seni seviyorum kızım.''
Sanırım bu cümle, başka kimse de üzerimde böyle bir etki bırakmazdı. Gülümseyerek babama baktığımda ciddi bir şey söyleyeceğini belli eden bakışlarıyla karşılaştım. ''Dikkatli ol ve en ufak bir terslikte bana haber vermeyi unutma.''
Başımı tamam anlamında sallarken Asal'ın kapıya doğru yürüdüğünü gördüm. Onu daha fazla sinirlendirmemek için babamın elleri arasından çıkıp kendimi annemin kollarının arasına attım. Kokusu cenneti anımsatan kadının sıcaklığıyla gevşerken ''Seni seviyorum anne,'' diye fısıldadım. Saçlarımı öptüğünü hissediyordum. ''Bende seni seviyorum fındık farem.'' Annemle sarmaş dolaş kapıya doğru ilerledik. Asal'ın açık bıraktığı dış kapı, içerideki soğuk havayı eve davet etmişti. Üşüdüğümü hissedince deri montumun fermuarını çektim. ''Güzel haberlerinizi bekliyorum,'' diyen anneme gülümserken ''Şans dile,'' dedim. Babamın bahsettiği aşık olduğu gülümsemesi bu sefer benim için belirmişti. İki elini kollarıma yerleştirdi ve sıvazlarken ''Şansa ihtiyacınız olduğunu sanmıyorum,'' diye fısıldadı. Koridorun başında belli belirsiz bir tebessümle bizi izleyen babama el salladıktan sonra büyük geceye gitmek için dışarıya ilk adımımı attım.

* *

Sosyal medya hesapları:

Blogum:
http://yazar-cizer-tubutubu.blogspot.com.tr/

Kitabın blogu: http://veliahtlar.blogspot.com.tr/

Serinin blogu: http://karanlikaskserisi.blogspot.com.tr/

İnstagram kullanıcı adım: tubux2

Twitter kullanıcı adım: tuptubu

Snap kullanıcı adım: tubux2

Facebook kullanıcı adım: Tuğçe Aksal

Facebook grup: Wattpad / Tubutubu Hikayeleri

Facebook sayfa: Karanlık aşk - wattpad -

Facebook Yazar Sayfası: Tuğçe aksal - tubutubu


Haberler için takip etmeyi unutmayın!

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin