23

126K 5.4K 1.5K
                                    

MASAL

İkizim kelimenin tam anlamıyla sinir bozucuydu. Sırf kendi korkuları yüzünden, grup arkadaşlarının önünü kesiyordu. Hale ve Emre somurtarak oturuyor, Asal ise bu durumu hiç umursamıyormuş gibi duruyordu. Her geçen saniye ikizimi öldürme planlarım daha da vahşileşiyordu. Arkadaşlarımın üzülmesini engellemek için bir şey yapmalıydım ama ne? Tahtada saçma matematik soruları çözen kadını kontrol ederek telefonumu çıkardım ve çaktırmadan mesaj yazmaya başladım.

Gönderilen: Emre
Yarışma için ne gerekiyor?

Gönder tuşuna bastıktan sonra omzumun üzerinden arkama baktım. Çaprazımda oturan çocuk bir anda irkildi. Etrafı kontrol ederken telefonunu cebinden çıkardı ve masanın altına soktu. Hocayı kontrol ettikten sonra başını eğdi. Mesajı okuduğunu önce bana sonra Asal'a bakmasıyla anladım. Yakalanmamak için önüme doğru döndüm. Bir dakika geçmeden telefonum titredi.

Gönderen: Emre
Sadece bir form doldurup teslim ediyorsun. Grubun adı, hangi okul olduğu iletişim bilgileri falan...

Kaçamak bakışlarla mesajı okudum. Aklım tüm hızıyla çalışmaya başladı. Kazanma ihtimallerinin yüksek olduğu bir yarışmaya salak saçma nedenlerden dolayı katılmamalarına izin veremezdim. Kaydı onlar yaptırmazsa, ben yaptıracaktım. Belki bana kızacaktı ama başladığı işi bitirmesiyle meşhur olan ikizim, kayıt yaptırıldıktan sonra kaçamayacaktı ve o yarışmayı kazanmak için canla başla çalışacaktı. Hale'ye göz göze geldik. Ne olduğunu sorar gibi başını salladı. Dudaklarımı oynatarak 'Yok bir şey,' dedim ve hızla mesaj yazmaya başladım.

Gönderilen: Emre
Kayıtlar nerede yapılıyor?

Mesajı gönderdikten sonra yine Emre'ye baktım. Yüzü mutlak şaşkınlıkla çarpılmışken, bakışlarını bana kaydırdı. Dudaklarını oynatarak ciddi olup olmadığımı sordu. Başımı evet anlamında sallarken izlendiğimi hissettim. Çaktırmadan arkamdaki Asal'a baktığımda dikkatinin Emre'de olduğunu gördüm. Yakalanmanın verdiği panikle önüme döndüm. O sırada zil çaldı. Sanki şalter kaldırılmış gibi sınıfta sesler yükseldi. Öğle arasıydı ve sınıf yaklaşıp on saniyede boşalmıştı.
Kafamdaki planı harekete geçirmek için bundan iyi zaman olamazdı. Eşyalarımı çantamın içine tıkarcasına doldururken Hale nereye gittiğimi sordu. Ona da toparlanmasını söylediğimde arkamdaki bir ses duraksamama neden olmuştu.
''Nereye?''
Asal'ın ne zamandır tepemde dikildiğini bilmiyordum. Yavaşça başımı kaldırdım ve sorgulayıcı ifadesine bakarak ''Teyzemlere,'' dedim. Gelişi güzel verdiğim cevabın ne kadar inandırıcı bilmiyordum ama sanırım ufak kuzenimi kullanmak akıllıcaydı. ''Güneş'i özledim,'' deyip ayağa kalktım. Asal inanmadığını belli eden bakışlarıyla bana bakmayı sürdürdü. Hale'de toparladığı çantasıyla ayağa kalktı.
''Okuldan sonra görebilirdiniz,'' dediğinde Asal'a döndüm. ''Sizden bana fırsat kalmıyor ki. Şimdi gidip, kimse yokken doyasıya seveceğim kuzenimi.''
''Uzaktan.'' Asal ukala bir gülümsemeyle bana bakarken ''Seni sevdiğim gibi işte,'' dedim. ''Uzaktan...'' Afallamış bir halde bana bakarken arkamı döndüm ve Hale'nin koluna girip yürümeye başladım. Bal surat hiçbir şey anlamasa da, benim hızlı adımlarıma ayak uydurdu. Bahçeye çıktık, okulun çıkışına doğru yürüdük. Yoldan geçen bir taksiye el edip durdurdum. Apar topar bindik. Emre'nin son attığı mesajı okuyup taksiciye İTÜ Maslak Kampüsüne gideceğimizi söyledim.
''Ne?!''
Hale çığlıkvari bir sesle kulağımın dibinde bağırdı. Yüzümü buruşturarak kapıya doğru kayıp aramıza mesafe koydum. ''Biz Güneş'i görmeye gitmiyor muyuz?''
Başımı hayır anlamında sallarken ''Yarışmaya kayıt yaptırmaya gidiyoruz,'' dedim. Gözleri dehşetle büyüyen kız ''Asal yarışmaya katılamayacağını söyledi,'' deyince yapmacık bir ifadeyle şaşırırken ''Gerçekten mi? İyi ki söyledin. Bilmiyordum,'' dedim. Hale bozulmuş bir şekilde bakarken gözlerimi devirdim.
''O katılmak istemezse, bizde onu mecbur bırakırız. Biliyorsun, sırf adı orada yazıyor diye o yarışmayı kazanmak için çabalayacak.''
''Asal'ın arkasından iş çevireceğiz yani,'' dediğinde rahatsız olduğu her halinden belliydi. Asal'la ortak olup benim arkamdan iş çevirirken her şey güzeldi de, şimdi mi sorun olmuştu.
''İntikam soğuk yenir Hale'ciğim. Bu sefer de bana yardım edersin diye umuyorum.''
* *
Yol git git bitmezken, yine bir kırmızı ışığa takılmıştık. Allah'ım bu Maslak trafiği, öğlen saatlerinde bile kalabalık olmayı nasıl başarıyordu. Oflayarak başımı cama dayadım ve yandaki duran arabaların içindeki insanları izlemeye başladım. O sırada duyduğummotor sesleriylebaşımı arkaya çevirdim. İki motorlu, araçların arasından geçiyordu. Nedense bir heyecan dalgası bedenimi kapladı. Yanımızdan geçmeleriyle önüme döndüm. Biraz ilerde durdular. Nedense arkadaki iri yapılı adam tanıdık gelmişti. Kask taktığı için kim olduğunu anlayamamıştım. Gözlerim motoruna kaydığında dudaklarım yavaşça aralandı. Plakaya baktım. Enes'in plakasını andırıyordu. Tekrar motorcuya alıcı gözüyle baktım. Fiziken hatırladığım gibiydi. El yordamıyla Hale'yi bulup dürtmeye başladım.
''Hale, Enes... Enes değil mi?''
Bir ip ucu görmek umuduyla gözlerimi motorlu adamdan ayırmadım. Hale üzerime doğru eğilip, kimden bahsettiğime bakmak için camdan dışarıyı inceledi. Başını sertçe motorlulara doğru çevirdim. Acıyla inleyen kız ''Masal,'' diye bağırdı. ''Boynumu kıracaksın.''
''Bak orada işte!''
Hale tek eliyle boynunu ovalarken gösterdiğim yere baktı. ''Bal böceği, adamların kafasında kask var. Enes olup olmadığını götünden mi anlamamı istiyorsun?'' Gözlerimi fal taşı gibi açarak Hale'ye döndüm. Küfür ettiği zamanlar, sanki dünyanın en kötü şeyini yapıyormuş gibi hissediyordum. O derece ağzına yakışmıyordu. Hoş, göt demek çok da küfür sayılmazdı. Bir dakika ya, o götünden Enes olduğunu anlayabilir miydi? Benim sevdiceğimin hangi ara o kalkık poposunu incelemişti de...
Arabanın hareket etmesiyle yeşil ışık yandığını anladım. Motorlular saniyede gözden kaybolurken ''Abi, şu motorluları takip et!'' dedim. Sanki tam tersini söylemişim gibi sağa yanaşan adama ''Yahu sana dur mu dedim ben?'' diye sordum. Durdu. Şaka gibi, adam beni umursamayıp arabayı durdurmuştu. ''Abi sen benimle dalga mı geçiyorsun?''
Taksici dörtlülerini yakıp arkasını döndü. ''Geldik,'' dediğinde dışarıyı inceledim. Resmen Enes aklımı başımdan almıştı. ''İçeri girilmiyor mu?'' diye sorduğumda ilerideki kapıyı gösterdi. ''Taksiyle içeri girmemiz için, dolaşmamız lazım kardeşim. Değişim saati yaklaşıyor. Bak şu kapıdan içeri girdiğin an kampüstesin.'' Resmen paramla rezil oluyordum. ''İyi,'' diyerek borcumu sordum ve adama parayı uzattım. ''Üstü kalsın!'' Arabadan öfkeyle indim. Hale'nin taksiciden özür dilediğini işitiyordum. Kapıyı kapatıp yanıma gelmesiyle gaza basan adam, saniyede gözden kayboldu.
''Bunu az önce yapsaydın ya!''
Ardından avazım çıktığı kadar bağırdım. Yanımızdan geçen birkaç kişi bana doğru döndü. Hale utanmış bir şekilde susmamı işaret etti. ''Ne sus ya? Göz göre göre Enes'i kaçırdık.''
''Daha Enes olup olmadığını bile bilmiyorsun bal böceği.''
''Oydu!'' diye bağırarak ayağımı yere vurdum. Hoş, yakalasak ya da nereye gittiğini öğrensem ne yapacaktım. Onu araştırdığımı düşündüğü için beni az kalsın öldürecek olan adamın karşısına çıkacak halim yoktu ya. Yine de, beni dinlemeyen taksici yüzünden tüm tepe tüylerim hazır ola kalmıştı.
''Oysa o. Okuldan Enes'i takip etmek için mi kaçtık biz?''
Hale haklıydı. Resmen çocuk aklımı başımdan almış, buraya neden geldiğimizi unutturmuştu.Son kez, gittiği yöne doğru baktım. Hale gözlerini devirerek koluma girdi ve beni çekiştirmeye başladı. Taksicinin söylediği kapıdan girdik. Güvenliklere kimliğimizi bırakırken, yarışma kaydının nerede yapıldığını sorduk. Anlattıkları yönlerle kafamda kroki çizerken teşekkür ettim ve turnikelerden içeri girdik. Söyledikleri tarafa doğru yürürken ağaçlı bir yol bizi karşıladı. Sanki üniversitede değildik, ormanda gezintiye çıkmıştık. Üniversitelerin bu kadar güzel olduğunu bilseydim işi baştan sıkı tutardım.
Kampüs o kadar büyüktü ki yürü yürü bitmiyordu. Merdivenden in, sağa dön yürü, tekrar sağ yap yürü yürü... Sanırım burada okusam, bir yerden bir yere gitmek için araba öğrenmeyi düşünebilirdim. Nihayet söyledikleri meydan gibi yere geldiğimde küçük dilimi yutmamak için kendimi zor tuttum. Resmen kampüsün içine, ayrı bir şehir kurulmuştu. O kadar kalabalıktı ki, iğne atsak yere düşerken birkaç saat geçerdi. Yerdeki çimler bile, insanlardan görünmüyordu. Gözüm büyük bir afişin önünde duran masaya takıldı. Hale'nin koluna girip, o yöne doğru yürümeye başladım. Peşimde yaprak gibi savrulan kız ''Masal yavaş!'' diye bağırdı. ''Zaten herkes bize bakıyor, koşarak dikkatleri daha çok üzerimize topluyorsun.'' Yine haklıydı. Okula girdiğimizden beri, yanımızdan geçen herkes bir kere bizi baştan aşağı süzüyordu. Keşke kolej formalarıyla gelmeseydik, belki o zaman çok fazla dikkat çekmezdik. Neyse, olmuşla ölmüşe çare yoktu. Bu bakışlardan kaçmak için işimizi çabuk bitirmemiz gerekiyordu.
Kayıt yapılan masanın önünde durduk. Kendi aralarında konuşan bir grup genç bizi fark etmeyince kibar bir şekilde boğazımı temizledim. Kızlardan biri bana doğru dönünce elimi kaldırıp ''Selam'' dedim. Kız baştan aşağı beni süzdükten sonra ''Evet?'' diyerek karşılık verdi. Yanındaki arkadaşları da bize doğru dönmüştü. Nedense gerildiğimi hissettim.
''Biz... Ee... Yarışmaya kayıt yaptıracaktık.''
''Siz mi?'' Ukala ses tonuyla gözlerim kısıldı. Şimdi kavga etsek, boşuna işleri yokuşa sericektim. O yüzden sessiz kalmayı tercih ettim. Kız önünde duran formlardan birini uzatırken ''Bunu doldurun yeter,'' dedi.Elinden yırtarcasına kağıdı aldım. Hale gerginliğimi anlamış gibi koluma girdi ve ''Teşekkürler,'' diyerek beni çekiştirdi. ''Tişikkirlir! Ne teşekkür ediyorsun ya. Görmedin mi nasıl alay etti bizle?''
''Alay etti diye kız kavgası gibi saç baş dalalım istersen. Sen karşıdaki meslek liselileri çok izliyorsun sanırım. Hadi formu dolduralım. Kayıt olalım ve şu üzerimizdeki gözlerden uzaklaşalım.''
Hale yine, yeni, yeniden haklıydı. Biz buraya kavga için gelmemiştik. Kavga edeceksek bile müziğimizle edecektik. En azından onlar edecek bende 'Yörüyün be!' diyerek tezahüratta bulunacaktım. Kalem çıkarırken ''Dön arkanı,'' dedim ve Hale'nin sırtında formu doldurmaya başladım.

Grup adı: İronistler
Katıldıkları okul: Gezer Koleji

İletişim bilgilerini de yazdıktan sonra ''Tamamdır,'' dedim. ''Hadi bitirelim şu işi.'' Tam arkamı dönüp birkaç adım atmıştım ki, bir şeyin bana çarpması ve kendimi iki seksen yerde bulmam bir oldu. İlk şoku attıktan sonra refleks olarak eteğimi düzeltmeye çalıştım.
''Masal!''
Endişeyle yanıma eğilen Hale bir şeyimin olup olmadığını sorarak yattığım yerden doğrulmama yardım etti. O sırada önüme uzanan elle başımı kaldırdım. Bir meteor parçası mahcup bir şekilde bana bakıyordu. ''Sen ne yapıyorsun ya?!''
''Çok özür dilerim. Ben seni fark etm-''
Elimin tersiyle çocuğun eline vurdum ve Hale'nin yardımıyla ayağa kalktım. ''Demek ki akıl yaşta falan değil, başta. Üniversiteli olmuş ama...''
''Özür diledim dedim ya.''
Üzerimi düzeltirken aklıma gelen şeyle ''Form!'' diyerek etrafa bakınmaya başladım. Gördüğüm manzarayla ''Sen ne yapıyorsun ya?!'' diye bağırdım. Çocuğun şaşkınlıkla alnı kırışırken Hale'ye baktı. ''Kafasını fazla mı sert çarptı? Belli bir saniyeden sonra tepkilerini tekrarlıyor sanırım.''
''Ayağını kaldırsana be!'' Çocuk başını eğdi ve dehşetle iç çekerken ''Çok özür dilerim. Ben fark etmedim,'' deyip geri çekildi. ''Kafanı da çarpmadın ama. Belli bir saniyeden sonra tepkilerini tekrarlıyorsun sanırım.'' diye söylenerek yerdeki kağıdı aldım. ''Of ya! Resmen damga gibi 42 numara ayakkabı izi çıkmış ya!''
''Tamam Masal uzatma. Yanlışlıkla olmuş işte. Yenisini doldururuz.'' Bıkmış bir şekilde nefes aldım. Az önceki kıza doğru yürüdüm. Formu gösterip ''Yeni bir form alabilir miyim?'' diye sordum. Kız sinir bozucu bakışlarıyla bana döndü ve elimdeki ayak izli kağıda baktı.
''Formlar sayılı canım.''
Alt tarafı bir form doldurup gidecektik ama evren resmen bizimle dalga geçiyordu. Acaba Asal'ı dinleyip kayıt yaptırmaktan vaz mı geçseydim? Pes etme Masal. Buraya kadar gelmişken pes etme! Sakin kalmak için derin bir nefes aldım.
''Hepsini ver demiyorum zaten. Bir tane daha istiyorum sadece'.''
''Üzgünüm veremem.'' Bu seferki nefesimi sabır diler gibi almıştım. ''O zaman böyle kabul etmek zorundasınız.'' diyerek masaya koyduğum formu elinin tersiyle itti. ''Bu form zarar görmüş. Böyle kabul edemeyiz.'' Dişlerimi sıktım. Onun verdiği acıya odaklanarak dikkatimi dağıtmaya, gerilmemek için bu acıya odaklanmaya çalıştım. Arkamı döndüğümde Hale'nin endişeyle beni izlediğini gördüm. Yanındaki çocuk daha da sinirlenmeme neden olurken ''Yaptığını beğendin mi?'' diye bağırdım. ''Senin yüzünden yarışmaya katılamıyoruz!''
''Masal sakin olur musun?''
Dişlerimi sıka sıka kesik nefesler aldım. Sakinleşemeyeceğimi anladığımda tek ayağımın üzerinde arkamı dönüp ellerimi sertçe masaya vurdum.
''Sen benim kim olduğumu biliyor musun?''
O kadar yüksek sesle bağırmıştım ki, çevremizdeki herkesin odak noktası olmuştuk. O kadar sinirliydim ki titriyordum. Yumruklarımı sıktım. Kız masadan destek alarak ayağa kalktı . ''Hayır,'' diyerek kollarının göğsünün üzerinde kavuşturdu. Ukala bakışlarıyla beni süzerken ''Kimmişsin?'' diye sordu. Bir an masanın üzerinden atlayıp kızın saçını başını yolmak istedim. Daha sonra Hale'nin meslek liseli benzetmesiyle olduğum yerde durdum. Gözlerimi kapatıp içimden ona kadar saymaya başladım. İşe yaramasını umuyordum. Tam ona geldiğimde derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Cevap vermek için ağzımı açıyordum ki, duyduğum kalın ses nefesimin kesilmesine neden oldu.
''Masal Kara. Demir Kara'nın biricik şımarık kızı''
Başımı Enes'e doğru çevirdim. Az önceki motorlulardan biri olduğu, üzerindeki kıyafetten belliydi. Burada mı okuyordu yani? Acaba hangi bölüm? Olsa olsa, egoistoloji okurdu bu! Yüzündeki tanıdık ifadesizliği görünce rahatladım. En azından en son gördüğüm gibi bana bakmıyordu. Şımarık mı demişti o bana? Bana, bana, Masal'ına...
''Uzatma Ceyda. Bir formdan bir şey olmaz. Benim hatamdı.''
Ne demek benim hatamdı. Kızın yüzü sinirden kıp kırmızı olmuştu. Hışımla aldığı kağıdı kafama atarcasına bana uzatırken ''Dikkatli ol. Bir tane daha vermem,'' dedi. Ah haspam. Sanki ben bir tane daha doldurmaya çok hevesliydim. O yaptığın atarı şu yanımda duran kas yığınına yapsana. Sonuçta formu mahveden o. Beni bu zor durumdan kurtaran da o, şimdi benim ona teşekkür mü etmem lazım?
''Teşekkür etmene gerek yok.''
Lanet olsun sesli mi düşünmüştüm ben! ''Etmeyeceğim zaten. Formumu mahvettin. Şu kızla tekrar muhatap olmama neden oldun. Beni sinir krizine soktun. Bir de bunun için teşekkür mü edeceğim?Hiç işim olmaz yürüyen lego!''
Bu cesur cevabımın üzerime gelmesine neden olacağını düşündüm. Onu rahatsız edeceğini. Ters ters ona bakmayı sürdürerek söylediklerimin arkasında olduğumu gösterdim. O ise başını iki yana sallayarak öne eğdi. Gülüyor muydu o?
''Formunu ben değil de en yakın arkadaşım mahvettiği için teşekkürün yanında sanırım artık özür de dilemen lazım.''
Gözlerimi Hale'nin yanındaki meteora çevirdim. Demek ki diğer motorlu buydu. Allah'ım bu çocuğun neden kendi gibi arkadaşları vardı. Hepsi taş, hepsi kaya...
Çocuk yanımıza geldi. Enes'e kaçamak bir bakış atıp elini uzattı. Kendini tanıtırken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
''Adım Deniz.. Deniz Kaya.''
* * * * *

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin