25

80.8K 2.9K 483
                                    

BAHAR

Düşünmeden yaptıklarımın bedeli her zaman ağır olmuştu. Mahallede babasızlığımla ilgili dalga geçen çocuğun saçına sakız yaptırdığım için, kafasını sıfıra vurdurtmak zorunda kalmıştı. Sırf böyle bir şey tekrarlanmasın diye annem de belime kadar olan saçlarımı, acımadan kısacık kestirmişti. Hem de neden böyle bir şey yaptığımı dinlemeden... Günlerce ağlamıştım. Evden kaçmaya kalkmıştım. Atladığım birinci kattan ayağımı kırarak geri dönmüştüm. Şimdi de bir kız yüzünden bir arabayı parçalamış, bir kulübün mutfağında borcumu ödemeye mahkûm olmuştum. Her şey iyi güzeldi de, bu işi annemden gizli yürütmek tam anlamıyla işkenceydi. Neyse ki, mutfak kısmındaki iş saat 22.00'da bitiyordu. Aradaki zaman farkını kapatmak için de resim kursuna yazıldığımı söylemiştim. Annem de mucizevi bir şekilde inanmıştı. Normal bir zaman olsa, kursun yerini kendi gözleriyle görmeden izin vermezdi ama son günlerde fazla dalgındı. Sürekli nöbete kalıyor, o yorgunlukla eve gelmesine rağmen uyumadan sabahı ediyordu. Bir ara bu kadar değişmesini, kulüpteki insanlara bağlamıştım. Çünkü ona bahsettiğim günden sonra annem farklı birine dönüşmeye başlamıştı. Kim olduklarını merak ediyordum ama anneme soramazdım. Sadece nesi olduğunu sorduğumda bile beni saçma şeylerle geçiştirmişti. O adamları nereden tanıdığını söyleyeceğini hiç sanmıyordum. Öte yandan bu işi kurcalamam, dikkatini çekebilirdi ve kulüpteki işimi öğrenebilirdi. İş başa düşmüştü. O adamların kim olduğunu kendim öğrenecektim ama Asal'ın emirleri yüzünden iki haftadır, mutfaktan dışarı adımımı bile atamamıştım.Tepemdeki usta sayesinde kulübün gizli sırları yerine anca yemeklerin püf noktalarını öğrenebiliyordum.
Sorumlulukların omzuma yüklediği ağırlıklarla okuldan çıktım. Birinin beni durdurmasını istercesine ağır adımlarla otobüs durağına doğru yürüdüm. Hoş kim durduracaktı ki...
Uzun bir bekleyişten sonra gelen otobüse binip balık istifi gibi dizilmiş insanların arasına karıştım.Araç o kadar sıcaktı ki, daha ilk dakikadan su damlaları alnımdaki yerini aldı. Yavaş yavaş hareket eden otobüste nefes alamıyordum. Resmen oksijensiz hava sahasıydı. Aralık olan pencereden içeri sızan rüzgar, bana ulaşamadan yok oluyordu. Bir de tüm bunlar yetmezmiş gibi yanımdaki adam tutunmak için kol değiştirmişti. Bir an gözlerim karardı. Midem çalkalandı. Son teneffüs yediğim her şey hazır ola geçti.
'Hayvan öldürüp kanını parfüm diye mi kullandın be adam!'
Resmen koltukaltlarından asit salgılıyordu ve yüzümün yarısı yanmaya başlamıştı. Bir an nefes almamayı düşündüm ama birkaç saniyeden sonra daha derin bir nefes almak zorunda kaldım. O iğrenç koku burnumdan sızdığı gibi kusuyormuş gibi ses çıkarmam bir oldu. Adam iğrenmiş bir tavırla bana baktı.
'Benim kusmuğum bile senin koltuk altından daha hijyeniktir ayı!' demek istesem de sustum. Çünkü konuştukça daha çok nefes ihtiyacı duyuyordum. Boynumdaki fuları burnuma kadar çektim. Bir nebzede olsa kendime temiz kokan bir alan yaratmıştım.
Kulübe yaklaştığıma bu kadar sevineceğimi düşünmemiştim. En yakın durakta inmemle temiz havayı ciğerlerime doldurmam bir oldu.Saate baktım. Şu zamana kadar hiç gecikmemiştim. Bir gün için azar işitmem nasılsa diye düşünerek ağır ağır kulübe doğru yürüdüm. Bu sırada da sık ve derin nefesler aldım.
Arka kapıdan içeri girdim. Üzerimi değiştirdikten sonra mutfağa geçtim. Ustanın görünürde olmaması şaşılacak bir durumdu. Miskin adımlarla yürüyüp buzdolabını açtım. Gözüme ilk çarpan dün yaptığımız çilekli cheesecakenin kalan yarısıydı. Hafifçe geriye doğru eğildim ve etrafı kolaçan ettim. Kimsenin olmadığını görünce, cheesecake tabağını elime alıp, popomla buzdolabını kapattım. Çekmeceden bir çatal aldım ve tezgaha koyduğum tabağın içindeki pastayı mideme indirmeye başladım. Kulüpte eğlenmeye gelen birinin incecik bir dilimi için 45TL ödeyeceği pastanın hepsini yedikten sonra ''Oh be!'' dedim ve hafif şişen karnımı okşadım. ''Mutfağın en sevdiğim yani, sınırsız yemek!'' Tabağı suya tutup makinaya koydum. Daha sonra bir bardak suyu tek dikişte içtim. Yakala ağzımın suyunu silerken ustanın hala ortada olmaması kaşlarımı çatmıştı. Önceden olsa, şu anda beni yüz kere basmış bin kere bir şeyler yediğim için azarlamıştı ama şu anda görünürde yoktu. Belki de bu benim için bir işaretti. Sır perdesini aralama, patronların kim olduğunu öğrenme zamanım gelmişti.
Temkinli adımlarla mutfaktan çıktım. Olabildiğince sessiz bir şekilde koridorları geçtim. Kulübün içine geldiğimde bir an geri dönmeyi düşündüm. O kadar büyük ve bir o kadar da loştu ama sanırım araştırma yapmak için bundan daha iyi bir fırsat bulamazdım. Parmak uçlarımda ilerledim. Herkes nereye kaybolmuştu. Bir an gördüğüm karartıyla, kendimi localardan birine attım. Asal'ın ilk gün kesinlikle girmemem gerektiğini söylediği yerden biri çıkmıştı ve yüzünü tam olarak seçemiyordum. Adam çıkardığım sesle duraksadı. Olduğum yere sindim.Adamın adım seslerini duymuyordum. O zaman hala oradaydı. Allah'ım bu adam kesin Demir Kara'ydı. Bu kulüpte ondan başka kimse bu kadar dikkatli değildi.
Adım sesleri duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Merdivenlerden çıktığını duyduğumda derin bir nefes aldım. Kulüpten çıkana kadar bekledim. Hala görünürde neden kimsenin olmadığını düşünüyordum. Yavaşça ayağa kalktım. Önce merdivenlerin ucuna sonra yasak olan koridora baktım.
Yasaklar her zaman çekici gelirdi. Bana da öyle olmuştu. Parmak ucunda koridora doğru ilerledim. Eminim ki, içeride işime yarayan bir şeyler bulurdum. Olabildiğinde hızlı ve sessiz bir şekilde koridorda ilerlerken çalışma odasının kapısının açık olduğunu gördüm. Nasılsa buraya kimse girmiyor diye rahat davranmış olabilir miydi? Demir Kara gibi biri... Hiç sanmıyorum.
Tam kapıya yaklaştım. Görüş alanıma Asal girdi ve ben geri kaçamadan beni çivi gibi olduğum yere çakan bir cümle duydum.
''Bahar senin kızın mı?''
Birkaç saniyelik nefes almayı unutmuştum. Güç bela kapının pervazına tutunurken Asal'la göz göze geldik. Dehşetleri büyüyen gözlerine bakarak ''Hangi Bahar?'' diye sordum. Daha doğrusu sormayı düşünmüştüm ama dilim benden önce davranmıştı. Cem Bey, panikle bana doğru döndü. Asal elindeki kağıdı saklamaya çalışırken azarlar gibi ''Senin burada ne işin var?'' dedi ama ben onu umursamayacak kadar şok olmuş bir haldeydim.
''Hangi Bahar sizin kızınız?''
Cem Bey'den gözlerimi ayırmadım. Yavaşça ayağa kalkan adamın hareketlerini kendisi kontrol etmiyor gibiydi. Sanki zaman kazanmak istercesine susuyordu. İnkar etmek ve etmemek arasında kalmış gibiydi. Her yanım uyuşmaya başladı. Bacaklarım titriyordu. Büyük ihtimal tutunmasam yere kapaklanacaktım. Doğru düzgün düşünemiyor sadece Cem Bey'e bakıyordum. Ben daha doğmadan beni kaderime teslim eden adam o olabilir miydi? Küçükken bir gün karşıma çıkacağına inandığım ama büyüdükçe ondan vazgeçtiğim babam... O olabilir miydi?
''Gel otur şöyle.''
Cem Bey, Asal'ın elinden kağıdı aldı. Sanırım bahsettikleri kişi bendim. Bir an arkamı dönüp, koşarak buradan uzaklaşmak istedim ama sanki tam tersini düşünmüşüm gibi kendimi deri koltukların üzerinde bulmuştum. Cem Bey karşıma oturdu. Asal bizi yalnız bırakmak için kalkmaya çalıştı ama Cem Bey ona oturmasını emretti. Kalbim çaresiz bir kuş gibi kanat çırpıyordu.
''Nereden başlayacağımı bilmiyorum,'' dediğinde gözüm parmaklarının arasında işkence yaptığı kağıda kaydı. ''Bakabilir miyim?'' Başını eğip elinde tuttuğu kağıda bakan Cem Bey, ''Önce beni dinle, sonra bakarsın.'' dedi. İçinde ne yazdığına artık emindim. O Bahar bendim. Cem Adanan'ın altıncı çocuğu...
''Anneni nereden tanıdığımı sormuş-'' dediğinde alay eder gibi bir kahkaha attım. ''Gerek yok. Ben cevabımı aldım.'' Cem Bey'in kaşları çatılırken ''Sözümü kesme!'' diye bağırdı. ''Bu durum yeterince güç zaten...''
Etraf buğulanmaya başladı. Derin bir nefes alıp, kirpiklerimi kırpıştırdım. Ben güçlü bir kızdım. Ağlamayacaktım. Önce her şeyi adam akıllı dinlemem gerekiyordu. Bir detayı bile kaçırmak istemiyordum. Nasılsa daha sonra ağlayacak bolca zaman bulurdum. ''Seneler önce annenle bir ilişkimiz oldu. Annen, benim ilk aşkımdı.'' En azından bir aşk meyvesiydim. Peki neden daha sonra istenmeyen çocuk ilan edilmiştim.
''Sonra beni bir kaza geçirdim Bahar. Annenin geçmişinin neden olduğu bir kaza... Ama öte yandan onun sevgisine tutunmasaydım, yaşamayacağım bir kaza.'' Annemin geçmişinde neler vardı ki? Bana sürekli hayatla ilgili ders veren annem, her şeyi yaşayarak mı öğrenmişti yani? ''Bu kaza sonucu asla çocuk sahibi olamayacaktım. Baba olmam için çok küçük yüzdelerden bahsediliyordu. Anlayacağın imkansızdı.'' O zaman ben nasıl olmuştum. Beni geçtim bu adam beş çocuğa nasıl sahip olmuştu. ''Annen çocukları çok sevdiği için tedaviye başladım. Ufak bir ihtimal bile olsa, baba olmak için her şeyi yapacaktım. O sıralar yakınlaşmalarımızda korunma gereği duymadık. Zaten çocuğum olmayacaktı. Aşkımı dilediğimce hissetmek istemiştim.'' Bir anda gözümün önünde annem ve Cem Bey uygunsuz bir şekilde belirdi. Başımı iki yana sallayarak bu iğrenç manzarayı aklımdan çıkarmaya çalıştım.
''Bazı nedenlerden dolayı ayrıldık. Onu bir daha görmek istemediğimi söyledim. Birkaç kere benimle konuşmaya çalıştı ama hiçbirinde onu dinlemedim. Dinlemediğim gibi karşıma çıkma cesareti gösterdiği için onu ölmekten beter ettim.'' Annemin babamı sorduğunda gözlerinin dolma nedenini şimdi daha iyi anlıyordum. Neden o soruları geçiştirildiğini, sırf baba yokluğu çekmemem için neden extra çaba gösterdiğini...
''Yıllar sonra sen çıktın karşıma. Önce siman tanıdık geldi. Sonra soyadın, annenin adı... Ne yapacağımı bilemedim. Yaşın birlikte olduğumuz zamanlara denk geliyordu ve içime bir kuşku düşmüştü. Başta aldatıldığımı sandım. Annenle yüzleştim. Senin kızım olduğunu söyledi. İnanmadım ama bu sefer başka bir kuşku yüreğime düştü. Olmaz denilen olmuş olabilir miydi? Düşündüm, işin içinden çıkamayınca DNA testi yaptırmaya karar verdim. Yani o gün, hastaneye gittiğimiz o gün, bunun içindi. Sonuç... İmkânsızı mucizeye dönüştüren bir kızın babası olduğumu öğrendim.''
Cem Bey'in basın açıklamasına benzeyen soğuk cümleleri tüylerimi diken diken yapmıştı. Söylediği son cümle histerik bir kahkaha atmama neden oldu. ''Baba?'' deyip kahkahamı bastırmaya çalışırken ''İmkansızı mucizeye dönüştüren Bahar'ın babası ha?'' diye devam ettim. Gözlerini kaçırdı. Şu uzun konuşma boyunca ilk kez gözlerini gözlerimden ayırmıştı. ''Nasıl hissettiğini biliyorum,'' diye cümleye başladığında ''Bilemezsin!'' diye sözünü kestim. Artık konuşma sırası bendeydi. İçimdekileri çok bile tutmuştum. ''Siz benim nasıl hissettiğimi hiçbir zaman bilemezsiniz.''
Dişlerimi kırmak istercesine sıka sıka konuşurken etraf tekrar buğulanmaya başladı. ''Neden biliyor musunuz? Çünkü siz daha doğmadan terk edilmenin nasıl bir şey olduğunu bilemezsiniz. Dışarı çıktığında boşta kalan elinin üşümemesi için cebine sokulmasının verdiği acıyı anlayamazsınız. Hele karşıdan bir elinde annesi diğerinde babası olan çocuk gelir ya... Bir şey saplanır bedenine, ne çekip çıkarabilirsin... Ne onunla yaşayabilirsin.'' Yaşadığım anılar gözlerimin önüne geldiğinde gözyaşlarımla kazanamayacağımı bilsem de bir savaşa girdim. Yutkunmak zordu, konuşmak daha zor. ''Babasızlıktan her nefeste insanın gözlerinin yaşla dolmasını bilir misiniz? Peki gölgelere saklanarak bu yaşların sessizce dökülmesinin verdiği hissi? Asla rahatlayamazsınız. Bağıra bağıra ağlamak istersiniz de ancak sessiz bir çığlık dökülür dudaklarınızdan.''
Yanağımdan süzülen yaşı sertçe elimin tersiyle sildim. Başımı dikleştirip güçlü durmaya çalıştım ama daha önce hiç bu kadar zorlanmamıştım. ''Sonra büyümeye başlarsınız. Çocukken hissettiğiniz şeyler kabuk bağlayan yaralar gibi kalır içinizde. Hiç geçmeyen yaralar, en ufak bir olayda kanayan yaralar... Canın yanarda etrafa belli etmemek için gülümsersin. İşte ben hep güldüm çünkü her saniye canım yandı benim. Acının üstüne yürür gibi can kulağıyla dinledim arkadaşlarımın babalarıyla yaptıklarını. Kavgalarını bile... Hayaller kurdum o anlarda. Bir babam olsa nasıl davranacağımı düşündüm. Kavga etsem neler söyleyebileceğimi... Sonra hayatla kavga etmeye başladım. Neden biliyor musunuz? Çünkü benim kavga edecek bir babam yoktu!''
Asal'a bakışlarımı çevirdim.''Belki o yüzden bu kadar hırçınımdır. Kim bilir?'' dediğimde acıyan ifadesine miniminnacık bir tebessüm eklendi. ''Çünkü,'' deyip tekrar babam olduğunu iddia eden adama döndüm. ''Benim korktuğumda sığınacağım kimsem yoktu. Annem vardı evet... ama hangi anne babanın yerini tutabilir ki? Hiç biri. Belki bir sevgili kol kanat gerebilirdi ama oda olmadı. Çünkü herkes babası gibi birini arardı ve benim babam yoktu. Ben nasıl birine sığınacağımı bilmiyordum ki...''
Yanağımdan tekrar süzülen birkaç damla yaşla ayağa kalktım. Ağladığımı görmelerini istemiyordum. Sözü kısa kesme zamanı gelmişti ve gitme vakti... Cem Bey de benimle benim aksime yavaşça ayağa kalktı. ''Anlayacağınız o ki Cem Bey. Benim ne hissettiğimi hiçbir zaman anlayamazsınız. O yüzden boşuna uğraşmayın. O elinizde tuttuğunuz kağıtta yazanları da ciddiye almamanızı öneririm. Benim için 'Baba' kelimesi yıllar önce anlamını yitirdi. Tıpkı babam olan kişinin artık benim için bir şey ifade etmemesi gibi...''
''Bahar... Kızım''
''Sakın,'' dediğimde içimdeki nefreti dizginlemeye çalışıyordum. ''Sakın bir daha bana o şekilde seslenme. Ne sen baba kelimesini ne ben senin söylediğin kızım kelimesini hak ediyorum.''
Başka bir şey söylemesine izin vermeden koşar adım odadan çıktım. Ardımdan gelen sesleri duymamak için adımlarımı hızlandırdım. Daha sonra koşmaya başladım.Hızlanan nefesim kulaklarımda uğulduyordu. Merdivenlerden hızla tırmanıp kulüpten dışarı çıktım. Temiz havanın yüzüme vurmasıyla iç çektim. Kapının koluna sıkı sıkı tutunurken kapıdaki korumaları fark ettim. Gözlerimdeki buğudan yüzlerini seçemesem de bana baktıklarını anlayabiliyordum. Allah kahretsin, bir an önce buradan uzaklaşmalıydım. Yoksa bu kadar adamın önünde, ağlamaya başlayacaktım. Güç bela kendimi kapıdan ittim ve yürümeye başladım. Ayaklarım bedenimi taşıyamadığı için sürüyordum.
''Bahar!''
Arkamda duyduğum sesle olduğum yerde dururken sallandığımı hissettim. Aldığım kesik nefesler aniden sonu yokmuş gibi olan gözyaşlarına dönüştü. Arkamdaki adım sesleriyle dizlerimin üzerine çökerken bir kolun beni tutmaya çalıştığını hissettim. Artık etraf ayırt edilemeyecek bulanıktaydı. Asal önümde diz çökerken elleriyle yüzümü kavramıştı. Durdura bilme imkanı varmış gibi yaşlarımı silerken hayatımda bir ilk yaşadım. Birine sığınabileceğimi hissettim. Asal'a sıkıca sarılırken kimseyi umursamadan bağıra bağıra ağlamaya başladım.
* *


* *

Sosyal medya hesapları:

Blogum:
http://yazar-cizer-tubutubu.blogspot.com.tr/

Kitabın blogu: http://veliahtlar.blogspot.com.tr/

Serinin blogu: http://karanlikaskserisi.blogspot.com.tr/

İnstagram kullanıcı adım: tubux2

Twitter kullanıcı adım: tuptubu

Snap kullanıcı adım: tubux2

Facebook kullanıcı adım: Tuğçe Aksal

Facebook grup: Wattpad / Tubutubu Hikayeleri

Facebook sayfa: Karanlık aşk - wattpad -

Facebook Yazar Sayfası: Tuğçe aksal - tubutubu


Haberler için takip etmeyi unutmayın!

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin