2

241K 8.8K 1K
                                    

ASAL

Kuryeymiş. Göstereceğim ben sana kuryeyi...
''Cem baba ben çıkıyorum,'' dediğimde amcam bana doğru gelirken ''Nereye genç?'' diye sordu. ''Masal ve Hale'nin elbiselerini kuaföre götürecekmişim,''
''O.. kuryelik mi?'' dediğinde Masal'ın Cem amcanın kızı olma ihtimalini düşündüm. Yüzümün aldığı ifadeye kahkahalarla güldükten sonra yanıma geldi ve elini omzuma koydu. ''Sana bir sır vereceğim yeeeğeen'' Ezel dizisindeki Ramiz Dayı'yı sesiyle taklit ettiğini fark ederken ''Söyle Haydar Dayı'' dedim. Cem Baba sanki çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi etrafı kontrol etti. Daha sonra beni kendine doğru çekip kulağıma fısıldadı.
''Dayak buldun ye, kadın gördün kaç!''
Elbise olayıyla ilgili bağlantı kurmaya çalışırken ''Kızlarda ise direk ölü taklidi yap,'' diye devam etti. Gece ve Mavi'den sürekli şikayet ettiğini bildiğim için gülümsedim. ''Neyse ben artık gideyim Cem baba. Görev beni bekler.''
Yürümeye başladığımda Cem baba ''Açaydım kollarımı!'' diye bağırdı. Duraksayıp arkamı dönerken ''Git gideceksen bekleme evlat!'' diye devam etti. Yine bir sözü kendince çevirmişti. Belli belirsiz gülümseyerek ''Görüşürüz Cem Baba,'' dediğimde yüzünü hoşnutsuz bir şekilde buruşturdu.
''Aman babasının oğlu,'' dediğinde yüzümdeki var olan gülümseme de sonlandı. Kulüpten çıkıp motora atladım ve son sürat teyzemlere gittim. Rezidansın önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Klostrofobisi olan biri için bu kadar yükseklikteki binalar tam anlamıyla işkenceydi ve benim düşüncesiz ikizim bu durumu bildiği halde beni buraya göndermişti. Merdivenleri çıkmaya başladım. Bir yandan da Masal'dan bunun acısını nasıl çıkaracağımı düşünüyordum. On ikinci kata geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Zili çalıp soluklanırken teyzem kapıyı açtı. Yüzü bembeyaz, gözlerinin etrafı kıpkırmızıydı. Ağlamış mıydı? Belli ki beni görmeyi beklemiyordu. Şaşkınlık içeren bir seslenişle ''Ne işin var burada?'' diye sordu.
''Hale ve Masal'ın kıyafetlerini almaya geldim.''
''Burada hazırlanıp kulübe geçeceklerdi,'' dediğinde omuz silktim. ''Bilmiyorum. Masal hanım sadece getirmemi emretti.'' Melek Teyze'nin gözleri fal taşı gibi açıldı. ''Sana mı?'' Teyzemde bana kimsenin emir veremeyeceğini, verseler bile asla yapmayacağımı biliyordu. Şu anda nasıl burada olduğumu sorgularken ''Gelsene içeri,'' diyerek kenara çekildi. ''Yorulmuş görünüyorsun. Bir şeyler ikram edeyim sana.''
''Böyle iyi. Bir an önce elbiseleri alıp gitsem iyi olur.''
Teyzem beklememi söyleyerek yanımdan ayrıldı. Her çıkışın bir inişi olurdu. Bu yüzden merdiven basamaklarına oturup enerjimi toplamaya çalıştım. Kısa bir süre sonra elinde eşyalarla yanıma gelen Melek Teyze, ''Keşke içeri geçseydin canım ya,'' dedi. Korkuluktan destek alarak ayağa kalktım. Elindeki iki büyük, üç küçük torbayı bana uzatırken neyle geldiğimi sordu. Annemin motorunu aldığımı söylediğimde poşetlere bir kere daha baktı.
''Götürebilecek misin?''
Başımı evet anlamında sallarken poşetleri aldım. ''Akşama görüşürüz,'' diyerek merdivenleri inmeye başladım. İniş, her zaman çıkıştan daha kolaydı. Yine de on kat inmek beni tekrar nefes nefese bırakmıştı. Motorun yanına geldim. Elimdeki poşetleri nasıl götüreceğimi hesaplamaya çalışırken kaskımı koyduğum yere üç küçük torbayı sıkıştırdım. Sanırım bunlar ayakkabı ve çantalardı. Buruşma ihtimali olmayacağı için içim rahattı. Elbise olduğunu düşündüğüm iki poşeti motorun kollarına taktım. Kaskı başıma geçirdikten sonra motora binip yola koyuldum. Daha önce birkaç kere gittiğim kuaförün yerini hatırlamaya çalışırken insanların bana garip bir şekilde baktığını gördüm. Neyse ki çok dolaşmam gerekmeden gösterişli duran mekanı bulmuştum.
Motordan ustaca inip kaskı çıkardım. Ellerimle saçlarımı karıştırırken arkamdan bir ses yükseldi. ''Aman Allah'ım. Bir meteor düştü kapımızın önüne!'' Sanırım öve öve bitiremedikleri kuaför bu olmalıydı. Poşetleri elime alırken ''Koşun çocuklar, alın elindeki poşetleri yakışıklının. Kasları yorulmasın,'' diyen adam biraz daha konuşmaya devam ederse kusacaktım. Kuaföre doğru yürüdüm. O sırada benden birkaç yaş büyük gibi duran bir kız bana doğru koşmaya başladı. Gözlerindeki hayranlık yabancı olduğum bir şey değildi. Herkes yaşımı göstermediğimi söylüyordu. Ben üniversiteli gibi dururken Masal daha ilk okuldan çıkamamıştı.
''Geç kaldın!''
Elimdeki poşetleri kıza uzatırken bir hışımla gelen Masal'ı fark ettim. Saçlarındaki garip şeylerle dışarı çıkmaya utanmamış mıydı? ''Geldiğime şükret,'' dediğimde abartılı bir şekilde ellerini iki yana açtı. ''Allah'ıma şükürler olsun.'' Aklı sıra benimle dalga geçmeye çalışıyordu. Acaba aynadaki haline bakmış mıydı?
''Başka bir emriniz yoksa matmazel. Ben artık gideyim.''
Masal'ın ifadesi birden ciddileşti. ''Hale'yi görmeyecek misin?'' diye sorduğunda tek kaşımı kaldırdım. ''Görmem mi gerekiyor?''
''Yani en azından bir selam verebilirsin.''
''Borçlu çıkmayalım,'' derken gözlerini kısan ikizim ''Sır bir kere daha konuşmak için kredi çekmek zorunda kalmada,'' dedi. O sırada kapıda beliren kişiye gözlerim istemsizce kaydı. Sanırım ne demek istediğini şu anda anlıyordum. Hale, o çocuksu ifadesinden silkelenmiş, genç bir kadına dönüşmüştü. Uzun sarı saçları anlam veremediğim şekilde parlak gözüküyordu. Dalgası, şampuan reklamlarından fırlamış gibiydi. Makyaj yaptırmıştı. İlk kez! Mavi gözleri siyahla birleşince nefes kesici bir bakış elde edilmişti. Sürdükleri mor renkli ruj dudaklarını daha dolgun göstermişti. Farklı görünüyordu. Hale gibi değildi. Şaşkınlığımı gizlemekte zorlanırken Hale bize doğru yürümeye başladı. Masal nereye baktığımı anlamak için arkasını döndü. Tekrar bana döndüğünde yüzünde çapkın bir gülümseme belirmişti.
''Ben sana demiştim,'' diye fısıldayıp kuaföre doğru yürümeye başladı. Hale'nin yanından geçerken duraksadı. Ne yaptıysa, kızın utangaç bir şekilde gülümsemesine neden olmuştu. Yaklaştıkça bakışlarındaki burukluğu fark ettim. ''Selam,'' dediğinde başımla selam verirken ''Kötü mü olmuşum?'' diye sordu. Başımı hayır anlamında sallarken bunu nereden çıkardığını düşündüm. ''O zaman neden kaşlarını çatıyorsun?'' Hale söyleyene kadar kaşlarımı çattığımı fark etmemiştim. Yüzümü gevşetmeye çalışırken ''Nasılsın?'' diye sordum. Kısa bir nefes aldı. Dili ne kadar iyiyim dese de iyi olmadığını belli edecek bir nefes...
''Bir sorun mu var?''
Damağını şaklatarak başını hayır anlamında salladı. ''Emin misin?'' diye sorduğumda gözlerini kaçırıp ''Evet,'' dedi. ''Bana ne zamandan beri yalan söylemeye çalışıyorsun?'' Hale'nin bakışları bana çevrilirken ''Dikkat edersen, çalışıyorsun diye soruyorum. Çünkü yalan söyleyemiyorsun,'' dedim. ''Ne oldu?''
''Yok bir şey Asal. Ben artık içeri döneyim. Akşama görüşürüz.'' Hale arkasını dönmek için hamle yapınca kolunu yakaladım. O bunu yapmamı beklemiyormuş gibi bana bakarken gözyaşları tam da bu hareketi bekliyormuş gibi yanaklarından süzüldü. Dudaklarından kaçan ufak bir hıçkırıkla onu kendime çekip sarıldım. Bisikletten düşüp, dizini parçaladığında bile gözünden tek bir damla yaş süzülmeyen kızı neyin ağlattığını merak ediyordum. Sessizce ağlıyordu. Ara ara iç çekmese büyük ihtimal ağladığını bile fark edemeyecektim.
''Hale makyajın akacak,'' Buruk bir kahkaha ile benden ayrılan kız ''Umurumda mı sanıyorsun,'' diyerek gözlerinin altını silmeye çalıştı. ''Umurunda olmalı ama,'' dediğimde başını iki yana salladı. Gözyaşları yanaklarında yol yapmıştı. ''Neden?'' diye sorduğumda titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Gözlerimin içine bakamaması kafamda felaket senaryoları oluştururken ''Biri sana bir şey mi yaptı?'' diye sordum. Neyi kast ettiğimi anlayan kız, buğulu gözlerini bana çevirip ''Hayır,'' dedi. ''Yani evet ama doğrudan değil.''
Kafam iyice karışmıştı. ''Allah aşkına Hale, neler oluyor?'' diye sorduğumda derin bir nefes aldı. ''Aramızda kalacağına söz verirsen-'' diye bağladığı cümleyle kaşlarımı çattım. Hemen geri vitese alarak ''Söylemeyeceğini biliyorum ama,'' derken ''Yine de emin olmak istiyorsun,'' deyip sözünü tamamladım. Başını evet anlamında salladığında ''Söz, kimseye tek bir kelime bile etmeyeceğim,'' dedim. Elinin tersiyle yanaklarını sildi. ''Annem ve babam,'' dedikten sonra gözlerini tekrar benden kaçırdı. ''Boşanıyorlar.''
''Ne?!''
O kadar çok bağırmıştım ki, kuaförün önünde bekleyen birkaç kişi bize doğru döndü. ''Sen ne dediğinin farkında mısın?'' diye fısıldadığımda titrek bir nefes aldı. ''Şaşırdın değil mi? Normal. Dışarıdaki insanlara o kadar güzel rol yapıyorlar ki, her sabah ve her akşam kavgalarına tanık olmasam ben bile mutlu olduklarına inanabilirdim.''
Hiçbir şey anlamıyordum. Teyzem ve amcam, dünyanın en ideal çiftiydi. En azından öyle gözüküyorlardı. Hale yaklaşık bir senenin özetini ve kuaföre gelmeden önce duyduklarını anlattı. Sesi gittikçe alçalıyordu. Annesi ve babasının yaşattıklarının altında eziliyormuş gibi duruyordu.
''Doğum günümden sonra bana boşanacaklarını söyleyecek bir ailem varken, bu gecenin umurumda olması komik olmaz mı?''
Burukça gülümsedi. Tırnaklarına işkence yapmasını durdurmak adına elimi ellerinin üstüne koydum. Birden kasıldı. Boştaki elimle çenesini tutup başını kaldırdım. Gözleri benimkilerle buluştuğunda dudakları aralandı. Ona daha önce bu şekilde yaklaşmadığım için şaşırmıştı.
''Her şeyin düzeleceğini biliyorsun değil mi?''
Üzerindeki şoku attıktan sonra başını iki yana salladı. ''Ben bir şey yapmadığım sürece, hiçbir şey düzelmeyecek.'' Kaşlarımı çatarken ''Bu durumda sen ne yapabilirsin ki?'' diye sordum. Bir süre düşündü. Sanki aklından geçeni bana söylemek istemiyordu. ''Hale,'' diye uyardığımda sıkıntıyla iç çekti. ''Sanırım kaçacağım,'' dediğinde gözlerim fal taşı gibi açılırken ''Ya öyle bakma!'' dedi. ''Eğer ortadan kaybolursam, bu geceki konuşma hiçbir zaman olmaz. Onlar benim derdime düşerler ve ayrılmayı unuturlar.''
''Bir süreliğine,'' dediğimde omuz silkti. ''Ne kadar birlikte kalırlarsa, kardır.'' Hale'nin ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştım. Bakışlarımdan rahatsız olan Hale ''Öyle bakma dedim,'' diyerek gözlerini kaçırdı. ''Saçmaladığını fark ettiğinde ne tepki vereceğini merak ediyorum.''
''Saçmalamıyorum!'' diyerek benden birkaç adım uzaklaştı. ''Saatlerdir bu konu hakkında bir çözüm bulmaya çalışıyorum,'' dediğinde ''Belli,'' diyerek alay eden bir ifadeyle dudaklarımın kenarını kıvırdım. ''Fön makinasının sesinden mantığının söylediklerini yanlış anlamışsın.''
''Ha ha ha. Böyle zamanlarda olmasa, Masal'la ikiz olduğunuzu unutacağım.''
Bu tepkisi yüzümdeki gülümsemeyi daha samimi bir hale dönüştürdü ama Hale hala ciddi bir ifadeyle duruyordu. ''Kaçmanın çözüm olmadığını sende biliyorsun Hale. Birkaç saat içinde seni bulurlar.''
''Tamam, belki annem ve babamın ayrılığına bir çözüm değil,'' deyip derin bir nefes aldı. ''Ama en azından bu geceyi kurtarabilirim. Ben onlar gibi değilim Asal. Rol yapamam, o kadar insanın odak noktasıyken, sırf bildiklerimi başkaları da öğrenmesin diye eğleniyormuş gibi davranamam. Bu gecenin benim gecem olmasını istiyordum. Tanımadığım bir Hale'nin değil.''
Kendimi onun yerine koydum. Böyle bir olay başıma gelse, ne yapacağımı düşündüm. Büyük ihtimal bende herkesten uzaklaşmak isterdim. Kafamı dinlemek, tek bile olsam mutlu olmak. Ama Hale tek değildi. Sırrını anlatarak beni de derdine ortak etmişti. O zaman omuzlarındaki yükü paylaşmalıydım ve onu mutlu edebilecek bir şeyler düşünmeliydim.
Bir süre aramızda sessizlik oldu. Sadece Hale'nin iç çekişleri bu sessizliği bozuyordu. Aklıma gelen fikirle Hale'nin elini tuttum. Bakışları kenetlenmiş ellerimizden bana kaydı. ''Gel benimle,'' diyerek motora doğru yürüdüm. ''Nereye?''
''Bu gece rol yapmana gerek kalmayacak her hangi bir yere,'' diyerek motorun üzerindeki kaskı elime aldım. ''Saçın falan bozulacak ama, umurunda değildi değil mi?'' Hale şaşkınca bana bakarken kaskı kafasına dikkatlice geçirdim. Motora binip çalıştırdım. Hala kıpırdamadan bana bakıyordu. Kaçmak istiyorum derken blöf mü yapmıştı? Yoksa ona yardım ettiğim için afallamış mıydı?
''Hadi,'' diyerek elimi uzattığımda belli belirsiz gülümseyerek elimi tuttu. Motora binmesine yardım ettim. Ellerini iki yanıma koydu. Dokunuşu çekingendi. Hızla bileklerini tutup onu kendime doğru çektim. Sırtıma çarpmasıyla hafifçe inledi.
''Böyle daha iyi''
Ellerini bedenime doladım. Omzumun üzerinden Hale'ye baktığımda kasktan gözüken kısımlarının kızardığını fark ettim. ''Hazır mısın?'' diye sorduğumda başını evet anlamında salladı. ''Ay inanmıyorum! Düğünden kız kaçırıldığını görmüştüm ama, doğum gününden kaçıranı ilk kez görüyorum!'' Az önceki adamı umursamadan motoru pedalından indirdim ve ''Sıkı tutun,'' diyerek gazı kökledim. Hale çığlık atarken bana daha çok sarıldı. Saniyeler içinde kuaförü arkamızda bırakmıştık. Hava o kadar güzeldi ki, nereye gideceğimizi biliyordum.
* *,

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin