17

138K 4.5K 1K
                                    


MASAL

İçim içimi yiyordu ve ben günlerdir bu yüzden hazım problemi çekiyordum. Doluya koysam taşıyor, boşa koysam dolmuyor, Hale'nin nasıl hala barış çubuğu uzatmadığını anlamıyordum. Bu zamana kadar birbirimizle konuşmadan bir saat bile dayanamazken, neredeyse bir haftadır tek bir kelime dahi etmemiştik. Tamam, konuşmak istemediğini söyleyen kişi bendim. İçimdeki kazık yüzünden de ilk günler bunun doğru bir karar olduğuna emindim ama Hale'ye yanlış gelmesi gerekiyordu. Suçunu affettirmek için bir şeyler yapmalıydı. En azından ilk adımı atıp ufak bir mesaj gönderebilirdi, ya da barışmak istediğini belli eden herhangi bir şey...
Hayatımızdaki sayılı kavgalarımızdan biri, fakat en büyüğüydü. Aramızın bu kadar açılmaması gerekiyordu. Suçunu bilen Hale, benim bal suratım aramızdaki bu mesafeden rahatsız olmalıydı. Belki de rahatsız değildi. Belki de benim kardeşliğimize verdiğim önemi, O artık vermiyordu. Bu sessizliğin başka bir açıklamasını bulamıyordum. Gerçi neden versin ki zaten? Senelerdir arzuladığı kişiyle sıkı fıkıydı artık. Arkamdan iş bile çeviriyorlardı birlikte. Yoksa bu zamana kadar Asal'a yakın olmak için beni mi kullanmıştı?
Saçmalama Masal!
Salak saçma düşünceleri bertaraf edebilecekmişim gibi başımı iki yana salladım. Sanki bu hareketimle varlığını bana armağan eden baş ağrım yerini hatırlattı. Baş uçumda duran telefonu alıp saati kontrol ettim. Bir haftadır olduğu gibi alarmımın çalmasına yarım saatten fazla vardı. Müptelası olduğum uyku bile, Hale'yle aram böyleyken bana haramdı. Büyük ihtimal de baş ağrım bundan kaynaklanıyordu. Her şeyin çözümü bir sarışına bakıyordu. Yine de bu kadar beklemişken bir şeyleri düzeltmek için çabalayan taraf ben olmak istemiyordum.Elbet yokluğum onu rahatsız edecekti. Umarım...
Yavaşça yataktan doğruldum. Alışkanlık haline getirdiğim soğuk duş için banyoya doğru ilerledim. Sadece demir gibi su, derimin altına işlerken düşünmeyi kesiyordum. Hoş, soğukluk deyince akla ilk gelen isim hayatımın boktan dönemine neden olan kişiydi ama sudan daha çok canımı yakmıyordu. En azından ilk etapta...
Soğuk işkenceden kaça kaça yaptığım banyodan sonra bornozuma sarıldım ve titreye titreye yatağıma doğru ilerledim. Her zaman olduğu gibi ilk olarak telefonumu kontrol ettim. Saçlarımı kurularken, üzerimi giyinirken gözüm sürekli telefonun ekranındaydı. Mesaj geleceği yoktu ama insan bekliyordu işte. Sıkıntıyla iç çekerek çantamı elime aldım. Bugünün günlerden ne olduğunu, hangi derslere gireceğimi hatırlamaya çalıştım. Yine Hale'yle yan yana gelmemek için köşe kaçmaca oynayacaktım. Okul yeterince çekilmezken, aramızın kötü olması işleri daha da yokuşa sürüyordu. Ne dersten bir şey anlıyordum, ne teneffüsten...
''Masal,''
Omuzumdaki elle sıçradım. Panikle anneme dönerken ödümün bir yerlerde benden kopup gittiğini hissediyordum. ''Sakin ol bir tanem, benim.'' Göz göze gelmemizle yüzündeki rahatlatıcı gülümseme yerini endişeye bıraktı. O muazzam kaşları hafifçe çatılırken yüzümdeki ifade çoktan incelenmeye alınmıştı.
''Erkencisin diyecektim ama sanırım uyumamışsın.''
Bunu nereden biliyordu. Annelerin her şeyi hissettiği söylenirdi ama radarları bu kadar açık olmamalıydı. ''Yoo, uyudum.'' deyip çantamı hazırlamaya devam etmek bahanesiyle gözlerimi kaçırdım. Ama annem benden hızlı davranıp beni kendine doğru çevirdi ve tekrar kaçmamı engellemek ister gibi ellerini kollarımda tutmaya devam etti. ''O zaman yeteri kadar uyumamışsın diyelim.'' Sanırım daha fazla direnmenin anlamı yoktu. Sonuçta o Elif Kara'ydı. İstesen de istemesen de ne olduğunu bir şekilde öğrenirdi.
''Yaşayacak kadar uyudum diyelim,'' diyerek omuz silktim. Annem hafif bir tebessümle kollarımı yavaşça sıvazladı. ''Hala barışmadınız mı?'' Hale'yle aramızdaki sorunu anneme anlatmamıştım. Çünkü bu durum, bal suratla benim aramdaki meseleydi ve başka kimsenin konuya dahil olmasını istemiyordum. Fakat bu düşüncemde de yalnız olduğumu, boş boğaz arkadaşımın annesine her şeyi dökülmesiyle anlamıştım.Teyzemde sağ olsun vakit kaybetmeden anneme yetiştirmişti. Sonuç; tüm aile Hale'yle küs olduğumuzu biliyordu. Allah vere gerçek nedenini bilmeseler...
Hayır anlamında başımı salladım. Sıkıntılı bir şekilde iç çeken annem ''Gel buraya,'' diyerek beni kendine çekti. Saniyeler içinde huzur dolu kollar beni sıcak bir bedene sabitledi. Sırtımda dolaşan şefkatli eller ağlamak istememe neden oluyordu. Çünkü babam sığındığım limansa, annem beni dalgaların şiddetinden koruyan gemimdi.
''Bugün teyzene gideceğim.''
Yavaşça annemden ayrılırken kaşlarım hafifçe çatıldı. Yine Melek Teyze'yle birleşip bizi barıştırma planı yapmalarını istemiyordum. ''Sende gelmek ister misin? Hem belki Güneş birazda olsa kafanı dağıtmana yardımcı olur.'' Çatık kaşlarım saniyeler içinde gevşedi. Annemin Nika Teyze'me gideceğini öğrenmek garip bir şekilde rahatlatmıştı. Kafamın içindeki hassas terazide durum değerlendirmesi yaptım. Sürekli uyuyan, uyumadığı anlarda da sadece ağlayan bir bebek kafamı gerçek anlamda dağıtmama neden olabilirdi ama en azından okuldaki ortamdan daha iyi geleceği kesindi.
''Kulağa fena fikirmiş gibi gelmiyor,'' deyip gülümsemeye çalıştım. ''Harika,'' diyen annem geri geri yürürken ''O zaman sen üzerini değiştirirken ben babana haber vereyim. Sonra hazırlanıp çıkarız,'' dedi.
''Okula gitmediğim için kızmayacak mı?'' diye sorduğumda kapı eşiğinden bana bakan annem ''Ben hallederim,'' deyip göz kırptı. Sanırım her zamanki gibi Elif Kara'nın cazibesine güvensem iyi olacaktı.
* *
Kahvaltıyı teyzemlerde yapacağımız için evde fazla oyalanmadan yola koyulduk. Annemin araba kullanmasına hayrandım. Hele de motor sürüşüne... Onun gibi birinin kızı nasıl bu konuda bu kadar beceriksiz olurdu anlamıyorum. Babama çektiğimi düşünsem, Allah'ı var bu konuda annemle aşık atabilecek tek kişi Demir Kara'ydı. Asal tam onlara yaraşır bir evlat olmuştu. Ben ise... Evlatlık olabilir miydim acaba?
''Ne düşünüyormuş benim fındık farem?''
Başımı anneme doğru çevirdim. Dikiz aynasından yolu kontrol ettikten sonra o da bana doğru döndü. Gözlerinden, burnuna, hatta yüz hatlarına kadar klonlanıp hafif bir yaş eklenmiş halimdi. Evlatlık olma ihtimalim imkansızdı. O zaman beceriksizdim. Sanırım bu daha can sıkıcı bir durumdu.
''Hiç,'' diyerek başımı yola doğru çevirdim. ''Sanırım hiçbir zaman senin gibi yetenekli olamayacağım.'' Alaycı olmayan ama bir o kadar keyifli bir kahkaha arabada süzüldü. ''O nereden çıktı?'' Omuz silkip emniyet kemerimle oynamaya başladım.
''Sen çok yeteneklisin,'' dediğinde tıslar gibi bir gülümseme dudaklarımın arasından kaçtı. Annem ise az önceki söylediğinin arkasında durduğunu belli eden bir tonda ''Ciddiyim,'' dedi.
''Mesela ne konuda yetenekliyim anne?'' Bilmiş bir şekilde kollarımı göğsümde bağlayarak anneme baktım. Düşündüğünü belli eden sesler çıkarırken ''Mesela,'' dedi a harfini uzatarak. ''Mesela dansta çok iyisin.'' Arabadaki müziği bile bastıracak güçte bir kahkaha attım. Dalga geçiyor olmalıydı. ''Dansta,'' diyerek annemin ağzından çıkan kelimeyi kulağının duymasını sağladım. Geçen günkü dans çalışmamızı unutmuş olması imkansızdı. Zira o figürler, tarihin tozlu sayfalarına bile silinen mürekkeple yazılır, nesilden nesile aktarılması engellenirdi.
''Yeni öğrenen birine göre gayet-''
''Boşuna zorlama anne,'' diyerek acınası durumumu daha fazla gözüme sokmasını engelledim. ''Dansta falan iyi değilim. Sesimde güzel değil, bir enstrüman da çalamıyorum. Yemek bile yapamıyorum. Benim hiçbir konuda yeteneğim yok.''
''Kendine haksızlık ediyorsun.''
Bakışlarımı yola çevirirken ''Haksızlık eden biri varsa, o da hayatın ta kendisi,'' dedim. Bir süre arabanın içine sessizlik hakim oldu. Bizimle yarışırmış gibi duran arabaları incelerken sıkıntıyla iç çektim. ''Patende çok iyisin,'' diyen annem kucağımda duran elimi tuttu. Bu hareketiyle bakışlarımı ona çevirdim. ''Aslında düşününce tüm kayma sporlarında bir numarasın.'' Sanırım birazda olsa haklılık payı vardı. Oldum olası paten kaymayı çok seviyordum. Babamın, daha doğrusu Duru Hala'mın anılarının vesilesiyle başladığım hobide gün geçtikçe kendimi geliştirmiştim. Kaymak eğlenceli gelince de tüm sporlarla ilgilenmeye başlamıştım. Profesyonel olmasam da çevremdekilere göre iyi sayılırdım.
''İşte beklediğim gülümseme.''
Beni düşüncelerimin içinden tereyağından kıl çeker gibi çekip çıkaran annem ''Hayatın sana haksızlık ettiğini düşünmek yerine, onu nasıl haksız çıkaracağını planla,'' dedi. ''İyi olduğun şeyleri keşfetmek için önünde kocaman bir ömür var. Acele etmene gerek yok.''
Elimi güven verircesine sıkan anneme samimi bir gülümsemeyle karşılık verdim. ''Ayrıca saydığın şeylerin bir çoğu öğrenilebilir.'' Elimi bırakıp direksiyonu tutan annem ''Dans etmeyi, araba kullanmayı, yemek yapmayı sana öğretebilirim,'' dedi. Gözlerim fal taşı gibi açılırken anneme döndüm. Kaçamak bir bakıştan sonra yola dönen annem ''Ne?'' dedi. ''Ne bakıyorsun öyle?''
''Öğretebilirsin tabi ki anne ama öncelikle yemek yapmayı senin öğrenmen gerekiyor.''
Kalın dudakları yavaşça aralanan annem ufak bir kahkaha attı. ''Bak şu fındık faresine, büyümüşte annesinin yemeklerini beğenmiyormuş.''
''Küçükken de pek beğendiğim söylenemez.''
''Masal!'' diyerek hayret dolu bir bakışı bana gönderdi. Kıkırdarken tanıdık bir sokağa girdiğimizi fark ettim. Teyzemlerin apartmanının otoparkına girerken gözüm tanıdık bir araca takıldı. Bulunduğum yerden plakayı seçemesem de, arka cama yapıştırılan sticerda ne yazdığını çok iyi biliyordum.
''Anne!''
Annemin kılı bile kıpırdamadı. Belli ki böyle bir tepki vereceğimi adı gibi iyi biliyordu. ''Sakın bana bunun teyzemle planınız olduğunu söyleme.'' Arabayı boş bulduğu yere park eden annem ''Tamam söylemem,'' dedi. Her şey düşündüğüm gibiydi. Yine Melek Teyze ile kafa kafaya vermiş, Hale'yle bizi nasıl barıştıracağımızı planlamıştı. Bunun için lousa bir kadını ve el kadar bebeği kullandığı için kendinden utanmalıydı.
''Sana inanamıyorum anne,'' diyerek sinirle kollarımı göğsümde bağladım. İki gram mutluluğumu da elimden almıştı. Arabayı durduran annem ''İnanılmaz bir kadın olduğumu hatırlatmana gerek yok bebeğim,'' dedi. Bir de alay ediyordu. ''Hadi in,'' diyerek kapısını açtı. ''Ben gelmiyorum,'' deyip rest çektim ama annem hiç umursamadan kapıyı suratıma çarptı. Hayretler içinde annemi izliyordum. Arka koltuktaki çantasını almak için kapıyı açtığında önüme döndüm. Yine hiçbir şey söylemeden alacağını alıp kapıyı kapattı. Birkaç saniye içinde benim kapım açıldı. Bakışlarımı odakladığım ağaçtan ayırmasam da kulağıma gelen soluk alışverişi, annemin sabrının taşmak üzere olduğunu gösteriyordu.
''Hadi Masal,'' deyişindeki ses tonu da buna destek çıkmıştı. Ağır hareketlerle kemerimi çözdüm. Annem derin bir nefes aldı. Çok nadir sinirlenen kadının gazabını çekmemek için hızla arabadan indim. Kapıları kilitleyen annem 'Düş önüme' der gibi bakınca sıkıntıyla iç çektim ve yürümeye başladım. Sanırım bu olayı büyütmeye gerek yoktu. Ne kadar kötü olabilirdi ki? Ha okul ha teyzemler...
''Hoş geldiniz...''
Yukarı çıkana kadar tek kelime etmeyen annem, güneşi görmesiyle birkaç dakika önceki keyifli haline döndü. Mutfaktan gelen seslere ve kokulara bakılırsa Melek Teyzem çoktan kahvaltı hazırlıklarına girişmişti. ''Hale mi geldi?'' Derinlerden gelen soruya ''Hayır Elifler,'' diyerek cevap veren Nika Teyzem, kızını anneme verdi. ''Hoş geldin prensesim,'' diyerek beni karşılarken Melek Teyze'm ellerini kağıt havluya silerek mutfaktan çıktı.
''Masalcığım daha yeni geldin ama seni markete göndersem olur mu?'' Tam ayakkabılarımı çıkartacakken duraksadım. Olur anlamında başımı sallayınca teyzem çantasına doğru ilerledi. ''Ne eksik Melek?'' diye soran Nika Teyze'ye sütün yetmediğini söyleyen teyzem cüzdanıyla yanıma geldi.
''Hale'ye söylemeyi unuttum. Telefonunu da masada unutmuş. İki tane süt alır mısın?'' Başımı tamam anlamında sallarken uzattığı parayı aldım. Tam kapıdan çıkmak için adım atmıştım ki Nika Teyzemin de bu barışma planının içinde olduğunu anlamama neden olan cümle kulaklarıma çalındı.
''Hale eğer almadıysa iki tane de çekirdekli simit alın olur mu?''
Duraksadım. Bu Migros'ta Hale'yi bulmam ve onunla konuşmam anlamına geliyordu. İlk adımı benim atmam anlamına... Asla!
Derin bir nefes aldım. Hiçbir şey söylemeden aşağı indim. Birkaç sokak ötedeki markete yürürken konuşmadan çekirdekli simit alıp almadığını nasıl soracağımı düşündüm. Migros'a girmemle gözlerim radar gibi çalışmaya başladı. Alışveriş arabalı bir sarışın kasada olmadığına göre hala içeride bir yerdeydi. Sütlerin olduğu kısma doğru ilerlerken Hale'yi aramaya devam ettim. İki sütü kucağıma alıp unlu mamullerin olduğu kısma yürüdüm. İşte oradaydı ve dananın kuyruğu şimdi kopacaktı. Ağır adımlarla yanına ilerledim. Sanırım en mantıklısı fırında çalışan kişi vesilesiyle sorularımı yöneltmek olacaktı. Sonuçta elçiye zeval olmazdı.
''Kolay gelsin.''
Hale'ye bakmamak için önümde duran kadına odaklandım. ''Yanımdaki kıza sorar mısınız? Çekirdekli simit almış mı?'' Göz ucuyla bal surata baktım. Aval aval bana baktığını gördüm. Tıpkı karşımdaki kadın gibi...
''Anlamadım?''
''Masal ne saçmalıyorsun?''
''Pardon hanımefendi yanımdaki kıza saçmalamadığımı söyler misiniz?'' Şaşkın bir gülüş sesi çıkaran Hale ''Ciddi olamazsın,'' dedi. Duruşumu bozmadan ''Ciddi olduğumu da söylerseniz sevinirim,'' dedim. Yaptığı işi bırakan kadın gözlerini bir benim bir Hale'nin üzerinde dolaştırdı.
''Masal bizi rezil ettiğinin farkında mısın?''
''Kendi adına konuşması gerektiğini söyler misiniz?''
''Masal!''
''Nika Teyze'nin almadıysa iki tane çekirdekli simit almasını istediğini iletirseniz de sevinirim. İyi günler.'' Arkamı dönüp ilerledim. Hale'nin ve kadının gözlerini sırtımda hissediyordum. Umurumda mıydı? Hayır. Hala ilk adımı atmamıştım ve bununla gurur duyuyordum. Abur cubur reyonlarının arasından geçerken midemin kazındığını hissettim. Gözüm çikolatalara takılınca eve gidene kadar bir tanesini gömebilirim diye düşündüm. En sevdiğim çikolatayı ararken en üst rafta, gerilerde olduğunu fark ettim. Zaten beni uğraştırmasa şaşardım. Sütleri tek kolumla vücuduma sabitleyip parmak uçlarımda rafa uzandım. Ulaşamayınca biraz daha uzandım. Parmak uçlarıma değen paketle heyecanlanırken zıplarsam alabileceğimi düşündüm. Düşünmediğim şey ise, o esnada sütlerden bir tanesinin kolumdan kayıp yüksek bir sesle patlayacağıydı. Marketteki tüm gözlerin üzerime toplandığını hissediyordum. Rezil olduğum yetmiyormuş gibi leş gibi de olmuştum. Her yerim sütle kaplanmıştı.
''Allah kahretsin ya!''
Sinirli bir inleme sesiyle ''Özür dilerim,'' diyerek başımı kaldırdım.Aynı benim gibi pantolon paçalarının dize kadar süt olduğunu gördüğüm Enes, gözlerimin fal taşı gibi açılmasına neden oldu. Bu nereden çıkmıştı şimdi? Burada ne işi vardı? Bakışlarını kıyafetlerinden bana çevirdi. Nefret göz bebeklerinden bana kadar ulaştı. O panikle kolumdaki diğer sütü de yere düşürdüm. Diğerinden daha az ses çıkarsa da daha fazla sütü üzerimize sıçratmıştı. Bu şaka olmalıydı. Lütfen şaka olsundu.
''Ne şakası lan?''
Sesli mi düşünüyordum ben? Allah kahretsin. ''Sen benim başıma bela mısın lan?'' Gerçekten sinirlenmişti. Tıpkı İRON'daki gece gibi bana öfkeyle bakıyordu. Paniklemiştim. ''Sana karşıma çıkma demedim mi ben?'' Cevap vermek istiyordum ama sanki dilim mühürlenmişti. Enes'in bağırışları yüzünden artık bakmayanların da ilgisi bizim üzerimizdeydi. Görüş alanıma Hale girdiğinde gözlerim dolmaya başladı. Şu anda hiç olmadığı kadar ona ihtiyacım olduğunu hissediyordum.
''Sen hala beni mi araştırıyorsun?''
Bakışlarım tekrar Enes'e kaydı. O ise bana doğru kocaman bir adım atmıştı. İstemsizce birkaç adım gerilerken başımı hayır anlamında salladım. ''Beni mi takip ediyorsun?'' diyerek aramızdaki mesafeyi tamamen kapattı. Etraftaki insanlara kaçamak bir bakış attım. Rezil olduğum yetmezmiş gibi biraz daha sessiz kalırsam, herkes benim sapık olduğumu düşünecekti.
''Ne alakası var ya!''
Tam aramıza mesafe koyacakken kolumu tuttu. ''Oturduğum semti nereden biliyorsun?'' Burada mı oturuyordu? Ben böyle rastlantının...
''Ne yapıyorsun sen ya?''
Hale, kolumu Enes'in elinden kurtardı. Her zamanki gibi zor anımda beni yalnız bırakmamış, benim yapamadığımı o yapmıştı. ''İşimiz gücümüz yok seni mi takip edeceğiz?'' diyerek beni arkasına aldı. Bu korumacı tavrı rolleri değişmişiz gibi hissettirdi. Şu anda Hale'yi daha iyi anlıyordum. ''Alışveriş yapmaya geldik biz,'' diyerek dolu alışveriş arabasını gösterdi. Enes gösterdiği tarafa bakma gereği duymadan ''Alışveriş yapacak başka yer mi bulamadınız?'' diye sordu. Allah'ın ukalası!
''Sen kendini ne sanıyorsun ya?'' diyerek öne çıkan Hale, ''Oturduğum semtte alışveriş yapacağımız yeri sana göre mi belirleyeceğiz,'' dedi. Yalan söylemişti. Bu sefer benim için yalan söylemişti. Enes hiçbir şey söylemedi ama bir şeyler düşündüğü belliydi.
''Şizofren mi ne?''
Hale bana doğru döndü. Gözleri yüzümü taradı. İyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu. Benim için endişeleniyordu. Tıpkı eskisi gibi... Enes bir hışımla yanımızdan geçerken ''Sakın tekrar karşıma çıkma ufaklık. Yoksa bu sefer arkadaşının seni kurtarmasına izin vermem,'' diye fısıldadı. Tüylerim diken diken oldu. Hale o etkiyi geçirmek ister gibi kolumu sıvazladı. Hiçbir şey söylemedi. Gözlerimin buğulandığını görünce beni kendine doğru çekti ve sıkıca sarıldı. Sanırım bu yaptıkları ilk adım olayını fazlasıyla aşmıştı. Aramızdaki soğukluğu sarılmamızın sıcaklığıyla eritmek ister gibi kollarımı sıkıca bedenine doladım.
''Seni çok özledim bal surat.''
''Özlemim boyut atladı be bal böceği.''
* *

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin