34

62.1K 3.5K 506
                                    

HALE

Aşk dediğimiz şey, belki de böyle son buluyordu. Sevdiğin el oluyor, kalbin o anda duruyordu. Bunun kabus olmasını diliyordun ya da kötü bir şaka. Ama gerçeğin ta kendisiydi. Hayatında o yoksa, yaşamak anlamsız gelir yahani. 'Kalbim atmasa da olur' dersin.Atar ama,durması için dua ettiğin kalp, eskisinden daha çok sevdiğini haykırarak atar. Canını yakar, ruhunu sıkar ama yine de atmaktan vazgeçmez ve sen her nefesinde ölmeyi dilediğin bir hayatı yaşamaya mahkûm edilirsin.
Neden mi?
Çünkü karşılıksız bir aşkın bekçisisindir.
Bazen keşke doğmasaydım diyordum. Ya da on yedi sene boyunca her hücreme ilmek ilmek işlediğim Asal'ı hayatıma hiç sokmamış olsaydım veya aşık olmamış... Şu andaki durumu kabullenebilmemin tek yolu bu olurdu. İlk ve sonsuz aşkımın, benim kanımdan biriyle birlikte olması...
O kızı gördüğüm ilk andan itibaren içimi kaplayan bir huzursuzluğun nedenini şimdi anlıyordum. O; bizim hayatımızı tepe taklak edecek olan bir depremdi. Beni hayallerimin altında ezip, kırıklarının ruhumu kanatmasına sebep olacak bir afet. O benim hiç tanımamış olmayı dilediğim kuzenimdi ve Asal Kara, aldığım nefeste bile adını sayıkladığım adam onu seçmişti ve ben bu iki durumu da kabullenmek zorundaydım.
Ve işin en acı yanı, ben bunu yapabilecek kadar güçlü bir kız değildim.
Telefonumun çalmasıyla ne zamandır aktığını bilmediğim gözyaşlarımı parmak uçlarımla sildim ve yatağımın bir ucunda olan telefonu uzanıp aldım. Yanıp sönen ışığın altındaki fotoğraf hafifçe gülümsememi sağlamıştı. Numarasına zorla kaydettirdiği bu fotoğraf, her seferinde bana iyi hissettirmeyi başarıyordu. Masal'ı daha fazla bekletmemek için burnumu çekip derin bir nefes alarak telefonu açtım.
''Bal böceğim.''
Kısa bir an telefonun diğer ucunda sessizlik oldu. ''Ağladın mı sen?'' Masal'ın beni bu kadar iyi tanımasından nefret ediyordum. ''Hayır.''
''Bana yalan söyleme bal surat. Az daha zorlasan sesin babanla yarışır.''
Boğazımı temizledikten sonra ''Tamam boş ver beni. Hayırdır?'' deyip saate baktım. ''Şu anda derste olman gerekmiyor muydu?''
''Evet,'' deyip anlayamadığım şekilde bir şeyler söyledi. ''Anlamıyorum bal böceği.''
''Bal surat sana bir şey gönderdim. Aşağı inip taksiden alır mısın?''
Kaşlarım çatılırken ''Ney? Ne diyorsun Masal sen ya?'' diye sorduğumda ''Sorgulama ve dediğimi yap,'' diyen arkadaşım telefonu yüzüme kapattı. Birkaç saniye olanları algılamaya çalışarak telefona baktım. Yine ne işler karıştırıyordu bu Masal? Yataktan kalktım ve üzerime ince bir hırka geçirip evden çıktım. Aşağı inip, rezidanstan çıktığımda giriş kapısının önünde bir taksinin beklediğini gördüm. Bana ne göndermiş olabilirdi ki?
Koşar adım taksiye doğru ilerledim. O sırada arka kapı açıldı ve tanıdık bir yüz arabadan inmeye kalktı. Daha doğrusu inememeye... Dışarı sarkıttığı ayağındaki sargı dikkatimden kaçmazken duraksadım. Ne olmuştu? Masal'ın gözleri benimkilerle buluşurken ''Orada ne duruyorsun kızım?'' diye bağırdı. ''Gelip malını teslim alsana.''O zar zor ayağa kalktığını görünce koşarak yanına gittim. Masal'ın kollarından tutarak onu tek ayağının üzerinde dengeledim.
''Ne oldu sana? Düştün mü? Amcamların haberi var mı? Neden buraya geldin? Doktora gösterdin mi?''
Soru yağmurumla yüzünü buruşturan Masal ''Beynine oksijen gitmesini istiyorsan arada nefes almayı da dene,'' dedi. ''Çünkü soruların gittikçe saçmalamaya başladı.'' Tek eliyle bana tutunup arkasını dönen Masal diğeriyle taksinin kapısını kapattı. Taksi yanımızdan ayrılırken ''Yukarı çıkalım, her şeyi anlatacağım,'' dedi. Dediğini de yaptı. Bana sıkı sıkı tutunarak seke seke vardığımız evde, odaya girer girmez bugün yaşadığı her şeyi anlattı. Emre'nin ne kadar çaresiz olduğunu, ona yardım etmek için yine üniversiteye gittiğini, Enes'e yakalanmasın diye birkaç basamaktan atlayıp bileğini döndürdüğünü, aşık olduğu adamın onu nasıl revire götürdüğünü, doktor bileğiyle uğraşırken acı duymaması için Enes'in onu nasıl öptüğünü...
''Ne?! Enes seni öptü mü?''
Masal derin bir iç çekti ve sanki düşteymiş gibi ''Hem de ne öptü?'' dedi. Boş bulunup elimi bana doğru uzattığı sargılı ayağına geçirdim. Bir anda olduğu yerde zıplayıp acıyla inledi. Saniyesinde pişmanlık beni vicdanıma esir ederken özür dilemeye başlamıştım. Masal gözleri sulanmış bir şekilde ayağına bakıyordu.
''Düşene tekme değil, Osmanlı tokadı atıyor bu kız.''
''Özür dilerim dedim ya.''
''Seni haber programlarına söyleyeceğim. Sakat birine nasıl davrandığını görsünler de, tüm Türkiye seni ayıplasın.''
Abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim. Masal biraz daha bileğini ovalayarak söylenmeye devam etti. Bense hala ilk öpücüğünü nasıl bu kadar kolay verdiğini düşünüyordum. Bir an aklıma yazın oynanan şişe çevirmece geldi. Az kalsın bende, orada hiç tanımadığım birini öpmek zorunda kalacaktım. Hoş Enes'le o çocuğu karşılaştırmak yanlış olurdu. Masal, neden ve nasıl olduğunu anlamadığım şekilde kendinden en az beş yaş büyük birine aşık olmuştu. İlk aşk gerçekten doğru insanları bulmak konusunda biraz kördü sanırım. Bir an kendimi en yakın arkadaşımın yerine koydum. Aynı olay benim başıma gelse, Asal beni öyle bir atmosferde öpse, sanırım ben Masal'dan daha fazla tepki verirdim. Acaba Asal nasıl öpüşüyordu?
''Yaşayarak öğrenirsin.''
Masal'ın cevabı karşısında silkelenip kendimi gerçekliğe döndürmeye çalıştım. Düşüncelerimi sesli bir şekilde dile mi getirmiştim. Allah'ım yanaklarımın alev alev yandığını hissediyordum. ''Çünkü benim anlattıklarımla anlayabileceğin bir şey değil. Ne kitaplarda okuduğumuzda gözümüzün önünde canlananlara benziyor, ne de filmlerde izlediğimizde hissettiklerimize. Çok farklı, çok özel, çok-''
''Tamam. Yaşayarak öğrenmeyi tercih ediyorum. Sus lütfen.''
Daha anlatılanları dinlerken utandığım şeyi, yapmayı hayal bile edemiyordum. Masal hülyalı hülyalı tavanı izliyordu. O sahneyi kim bilir kafasında kaç milyon kez tekrarlayacaktı.
''Ee öpüştünüz falan. Sonra ne oldu?''
Masal suratını buruşturarak ''Ne kadar basit bir şeymiş gibi söyledin öyle,'' dedi. ''Aşkla yanan dudaklarınızın tutkuyla kavuşmasından sonra nefeslerinizin birbirini söndürdüğünü hissettiğiniz an-''
''Masal!''
''Aman iyi be,'' diyerek duruşunu düzelten bal böceği, daha sonra yaşadıklarını anlatmaya başladı. Enes'in hukuk fakültesinde okuduğu, tıpkı Masal gibi benimde en son düşündüğüm şey olurdu. Deniz denen çocukla aralarında geçen olayları anlattığında bende yarışmaya katılacak olmalarına bağlamıştım. Sonuçta hiç tanımadığın biri, yazdığın iki üç cümleyi görse ne olurdu ki?
''Sonra o afeti devran geldi. Akşam gideceğimiz yerden bahsetti-''
''Akşam gideceğimiz yer derken?'' diyerek sözünü kestim. Birkaç saniye gözlerini bana dikip baykuş gibi baktım. Cümlesi yarıda kaldığı için kal mı gelmişti yoksa bir şeyler mi düşünüyordu. ''Hah buldum!'' diye bağırmasıyla irkildim ve başparmağımı damağıma dayayıp üç kere geri ittim. ''Adı Darkness'dı.'' Elimi küt küt atan kalbimin üzerine koyarken ''Ne işimiz var kızım bizim bilmediğimiz etmediğimiz yerde,'' dedim.
''Benim bir görevim var bal surat,'' Yarışmadan bahsettiğini düşünerek ''Sadece var sayımlar üzerine oraya gidemezsin,'' dedim. Sonuçta katılıp katılmayacaklarını bilmiyordu. Sadece tahminde bulunup, kendi kendimize çıkarım yapmıştık.
Dudakları pis bir sırıtışla kıvrıldı. ''Görevimin o olduğunu söylemedim,'' dediğinde 'Neymiş o görevin?' der gibi tek kaşımı kaldırdım. Gözleri kısılarak gülümsemesi daha çok yüzüne yayıldı.
''Karaçalı gibi gireceğim Darkness'a. Al Enes'i koy çuvala, al o kızı koy çuvala. Salla salla vur duvara. Salla salla at bir kenara.''
* *
MASAL

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin