10

241K 10.1K 1.7K
                                    


 MASAL

Şansım yaver gitmişti ve kimseye yakalanmadan barlar sokağına gelmiştim. Bir sokak hiç mi boş olmazdı ya. İnsanlara değmemeye çalışarak artık yolunu ezberlediğim mekana doğru yürüdüm. Umarım yine Enes'i orada bulabilirdim. Siyah giyimli insanların artmasıyla bara geldiğimi anladım. Derin bir nefes aldım. Elbisemi düzelttim.Üzerimdeki birkaç bakışı umursamadan içeri girdim.
Loş mekanda çok fazla insan vardı ve çıkan ses alevlerin kükremesine benziyordu; seslerin tizleşip kalınlaşması, yaklaştıkça yükselen o tanıdık, durduran bilmeyen uğultuya bir de yüksek sesli müzik eşlik ediyordu. Tam bir işkenceydi ama katlanmaktan başka çarem yoktu. Mekanı kısa bir taradıktan sonra Enes'in her zamanki gibi barda olduğunu gördüm. Resmen bir barmene gönlümü kaptırmıştım. O kadar yakışıklıydı ki, hele o gülümsemesi... Bir dakika ya, o içkisini verdiği kıza gülümsüyor muydu?
Burnumdan sert bir nefes vererek ayağımı yere vurdum. Sinirlenmiştim ve bunu belli edercesine yürümeye başladım.Beni fark eden bir barmen Enes'i dürtüp başıyla beni işaret etti. Yüzündeki gülümseme tanıdık bir ifadesizliğe dönen Enes bana doğru yürüdü. Barın önüne geldiğimde zar zor tabureye çıktım. Enes ise kalın kollarını iki yana açıp barın tezgahına dayadı. Kasları resmen dövmelerle kapı teninin altında yer değiştirmişti. Kısa bir an tüm kolunu kaplayan dövmeye baktım. Bu kadar yakınımda olmasına rağmen neden üzerindeki şekilleri tam olarak anlayamıyordum.Yine boynunda aynı ip gözüküyordu. Allah'ım bu çocuk o kolyeyi hiç çıkarmıyor muydu ya?!
''Yine mi sen?''
Bakışlarımı kahverengi gözlerine kaydırdım. ''Ne istiyorsun?'' diye sorduğunda gözüm az önce güldüğü kıza kaydı. Hoşnutsuz bir şekilde bizi izlediğini gördüğümde kibarca sırıttım ve Enes'e döndüm.
''Şu kıza verdiğin hizmetin aynısını,'' dediğimde hafifçe kaşları seyirdi. Kimden bahsettiğimi anlamak için omzunun üzerinden arkasına baktı. Kızın anında ifadesi yumuşadı ve gülümsedi. Başımı hafifçe eğip Enes'in de ona gülümseyip gülümsemediğini görmeye çalıştım ama o sırada bana döndü. Yüzünde artık bir ifade vardı. Öfke...
''Aynısını isteyeceğini sanmıyorum,'' dediğinde onların nasıl bir ilişkisi olabileceğini düşündüm. Aklıma gelen gerçekle yanaklarımın ısındığını hissettim. Allah'ım adamdan gülümsemesini isterken orospu gibi mi davranmıştım yani.
''Ee şey,'' deyip gözlerimi aşağı çevirdim. Ne diyecektim ki, sadece gülümsemeni istemiştim diyerek ondan hoşlandığımı mı belli edecektim. Buraya geçen gün için özür dilemeye geldin Masal! Tamam seni çok etkileyebilir ama sana yaptıklarını unutma ve hormonlarına sahip çık!
''Lanet olsun!''
Enes'in neden böyle bir şey söylediğine anlam veremeyerek başımı kaldırdım. Çatık kaşları bana döndü ve beklemediğim bir anda uzanıp kollarımı sıkıca kavradı. Öfkeyle beni tutan ellerine bakarken bir anda havalandığımı hissettim veçığlık atarak bar tezgâhının üstünden kayarak Enes'in yanına geçtim. Ayaklarımın yere basmasıyla ellerini ittirdim. Acıyan kollarımı sıvazlayarak ''Ne yapıyorsun sen ya?'' diye bağırmamla elini ağzıma kapatması bir oldu. Birden kendimizi yerde bulduk. Olaylar o kadar hızlı ilerliyordu ki hiçbir şey anlamıyordum. Enes başını kaldırıp arkadaşlarına baktıktan sonra bana bir bakış attı ve sadece bir an için onun sıcak kahverengi gözlerine kapıldım. Bir saniyeden kısa bir süre içinde orada tanıdık şeyler bulmuştum. O da telaşlanabiliyordu.
''Elimi ağzından çekeceğim ve sen tek bir kelime bile etmeyeceksin. Anlaştık mı?''
Başımı onaylarcasına salladım. Enes yavaşça elini dudaklarımdan çekti. ''Polisler geldi. Kimlik kontrolü yapacaklar. Eğer yaşının tutmadığını görürlerse bu mekânı kapatırlar ya da yüklü bir ceza yazarlar. Seni de karakola götürürler. O yüzden sesini çıkarmadan bekle ve ben çık diyene kadar burada kal!'' Neredeyse soluk almadan konuşmuştu ve cevap bile vermemi beklemeden ayağa kalktı. Müzik sesi bıçak gibi kesildi. Bir anda ışıklar yandı. Etraf ışıl ışıl olunca refleks olarak gözlerimi kıstım. Bu mekânı ilk kez bu kadar aydınlık görüyordum.
''Polis. Herkes kimliklerini hazırlasın.''
Duyduğum kalın erkek sesi, düşüncelerimden şu ana dönmemi sağladı. İçeride polisler vardı, benim yaşım bu mekan için yeterli değildi ve tüm bunları geçtim burada olduğumdan kimsenin haberi yoktu. Yakalanıp, karakola gittiğim an olacakları düşünmek bile istemiyordum. Resmen bir ses olayın ciddiyetini anlamamı sağlamıştı.
Eğlenceleri yarıda kalmış insanların homurtularını duyuyordum. Enes'e baktığımda soğuk kanlılığını koruduğunu fark ettim. Sanki benim varlığımı unutmuştu ve her zamanki rutin kontrolün bitmesini bekliyormuş gibiydi. Sanırım Enes böyle bir insandı; hislerini istediği gibi dizginleyebilen, aklından geçenleri karşı tarafın okumasına izin vermeyen biri. Belli ki birinin yüzüne bakıp, gözünü bir kere bile kırpmadan yalan söyleyebilirdi. Bu düşünce nedense iyi hissettirmişti. Belki de benim varlığımdan da düşündüğüm kadar rahatsız olmuyordu ya da bana söylediği her şey aslında hissettikleri değildi. Hoş, bana ne hissediyordu ki...
''Sen,''
Az önceki sesin çok yakından geldiğini duyunca, sırtım bir yere çarpana kadar geri geri süründüm. ''Barın kontrolünü yapacağım. Giriş nereden?'' Buraya geçtiği an beni görecekti. Enes'e baktım, yumruklarının sıkılı olduğunu fark ettim. Panik bedenimi ele geçirmeden önce düşünmeye çalıştım. Aklım bütün hızıyla çalışıyordu. Polisin beni görmemesi için ne yapabilirdim? Bu saatten sonra kaçamazdım. O zaman.. Saklanmalıydım ama nereye? Telaşla etrafa bakındım. Adım sesleri yaklaşırken arkamda aralık olan dolabı fark ettim. Yavaşça kapısını açtım. Tozlu birkaç şişe haricinde boştu. Zar zor sığabileceğimi düşünerek içene girdim. İçerideki toz birden havalandı. Öksürmemek için ellerimle ağzımı burnumu kapattım. Allah'ım ya. Tamam dolabı kullanmıyor olabilirsiniz ama insan arada bir tozunu alır ya!Kesin burada örümcek, kara Fatma falan da vardır. Düşüncelerimle ürperdim. Resmen tüylerim diken diken oldu.
''Bu dolaplarda ne var?''
Kalbim daha hızlı çarpmaya başladı. Sanki sakinleşmek nedir bilmiyordu. Adam tek tek dolapları kontrol etmeye başladı. Her sert dolap kapanışında irkiliyordum. Benim olduğum yeri açtığında ne yapacaktım? Bu kız neden burada dese 'Şarap gibi kızım, yıllanmayı bekliyorum.' diyecektim. Kapağın hafifçe açılmasıyla dehşetle iç çektim. Tüm toz ciğerlerime doldu. Öksürmemek için elimi daha sıkı bastırdım ama nefes alamıyordum.
''Baş komiserim, sokağın başında bir olay varmış. Şimdi bildirdiler.''
Gözlerim bulanmaya başladı. Daha fazla dayanamayıp nefes aldım ve bu hareketimle toz daha da ciğerlerime doldu. Sanırım havasızlıktan ölecektim. Allah'ım yardım et diye dua ederken kapak kapandı ve adım sesleri hızla uzaklaştı. Müziğin tekrar başlamasıyla kendimi dışarı attım. Kulağıma dolan yırtılmaya benzer sesi umursamadan öksürmeye başladım. Sanki ciğerlerimi kusmak istermiş gibi sesler çıkarıyordum. Nefes alma çabam başka bir öksürükle kesiliyordu. Soğuk soğuk terlemeye başladım. Bedenim titriyordu. Ellerimi yumruk yapıp sabit bir pozisyonda durmaya çalışırken öksürmeye devam ettim.
''Sen oraya nasıl girdin?''
Enes ne zamandır bu pozisyondaydı. Resmen önümde çömelmiş, elleriyle yüzümü kavramaya çalışıyordu.Arkadan birilerinin su uzattığını gördüğümde bakışlarımı merakla beni izleyen barmenlere çevirdim. Allah'ım rezil olmuştum.
''İç şunu,'' diyerek ağzıma dayadığı bardaktan yudum almaya çalıştım. ''Enes, olayın asparagas olduğunu anladıklarında tekrar gelecekler biliyorsun.'' Ne yani, sokağın başındaki olay oyun muydu? ''Biliyorum.'' Enes'e baktım. Yoksa bu oyun onun başının altından mı çıkmıştı. Bir anda bakışları benimkilerle buluştu. Kaşları hafifçe çatılırken yanağımdaki eli saçıma kaydı. Ne yaptığını anlamaya çalışırken saçlarımın arasından bir şey aldı. Örümcek! Çığlık atıp hızla saçlarımı silkelemeye başladım. Bir yandan da ''Başka var mı?'' diye bağırıyordum.
''Oho... Yuva yapmışlar,'' dediğinde tekrar çığlık attım ve daha hızlı bir şekilde saçlarımı karıştırdım. Duyduğum kahkaha sesiyle duraksadım. Enes'in o beyaz dişlerini göstererek güldüğünü gördüm. Kesin küçükken diş teli takmıştı. Yoksa bu kadar düzgün olmasının bir açıklaması yoktu. Ona dikkatli baktığımı görünce kahkaha atmayı kesti. Yüzü öyle hızlı ifadesizleşmişti ki, duygularını kontrol edebilmesine hayran kaldım.
''Polisler tekrar gelmeden, git.''
Her yanım toz içindeydi ve yavaş yavaş kaşınmaya başlamıştım. Öte yandan kalçamda bir soğukluk hissediyordum. Başımı arkama çevirdiğimde elbisemin yırtıldığını gördüm. Hızla çıktığım dolaba baktım. Lanet olasıca çiviler...
''Bu halde mi?''
''Halinde bir şey yok. Biraz tozlusun. Eve gidip yıkanınca bir şeyin kalmaz.''
Bunu o kadar umursamaz söylemişti ki sinir vücuduma dalga dalga yayılmaya başladı. ''Eve nasıl gideceğimi de söyle de tam olsun,'' Ne dediğimi anlamadığını hissedince utanarak elbisemin yırtık kısmını gösterdim. ''Enes, geliyorlar.'' Arkadaşının uyarısıyla ayağa kalkan çocuk hızla kollarımdan tutup beni tek seferde ayağa kaldırdı. Ellerim istemsizce yırtığın olduğu yere gitti. O sırada Enes, arkadaşının belinden çıkardığı önlüğü bana doladı ve ''Yürü,'' diyerek kolumu tuttu. Mekanın arkasına doğru ilerlerken ''Canımı acıtıyorsun,'' dedim ama o bana bir cevap vermek yerine sadece elini makul bir ölçüde gevşetti.
Arka kapıdan dışarı çıktığımızda buranın ufak bir otopark olduğunu gördüm. Enes kolumu bırakıp ceplerinde bir şey aramaya başladı. Bense bir yandan kaşınıyor bir yandan da oksijene açmış gibi temiz havayı ciğerlerime doldurmaya çalışıyordum. Enes'in bir yöne doğru yürüdüğünü görünce peşinden ilerledim. Park halinde duran bir motorun önünde durduğunda duraksadım. Belki kullanmasını bilmiyordum ama gerek annem ve babamın sevgisi gerekse Asal'ın ilgisi yüzünden motorlarla ilgili bilgim vardı ve bu motor kesinlikle barmenlikle alınabilecek fiyatta değildi.
''Motora mı bineceğiz?''
Bıkkınca arkasını dönüp ''Evinize kadar kucağımda mı taşımamı isterdiniz küçük hanım?'' diye sordu. Ev mi? Beni eve mi bırakacak? Bu haldeyken eve nasıl girecektim? Bir an kapıda babamlarla karşılaştığımı düşündüm. Bu işin ne peşini bırakırdı ne de beni rahat...
''Ev olmaz,'' dediğimde sorgulayıcı bir şekilde tek kaşı havalandı. ''Bu halde eve gidemem. Babam,'' diyordum ki alayla güldü. ''Seni öldürür,'' diyerek cümlemi tamamlamasıyla başımı salladım. Sıkıntıyla iç çeken Enes, ellerini belinin iki yanına koydu. Kaşıntım arttıkça tırnaklarımı daha sert bastırıyordum. Resmen her yanım kırmızı çizgilerle doluydu ve biraz daha zorlarsam kanaması an meselesiydi.
Enes düşünceli bir ifadeyle beni izledi. Sonra arkasını dönüp motordan kaskını aldı ve ''Kaşınmayı bırak,'' diyerek bana uzattı. Bir kaska bir Enes'e baktım. En sonunda kaskı kucağıma fırlattı. Neyse ki tutmamı gerektirecek bir durum olmadı ve kask kendiliğinden kucağıma düştü.
''Beni eve götürmeyeceksin değil mi?''
Kaskı başıma takarken Enes motora binip, çalıştırdı. Yine soruma cevap vermemişti. Kendi kaskını taktıktan sonra ''Atla hadi,'' deyince bir motorun yüksekliğine bir de üzerimdeki elbiseliğin kısalığına baktım. Enes sinirli bir iç çekerken ''Çattık,'' dedi ve elini sertçe uzattı.
''Bak ayağını şuraya koyup diğer ayağını –''
''Motora nasıl binileceğini biliyorum,'' diyerek Enes'in elini ittirdim. Sadece bu elbiseyle nasıl binebilirim onu düşünüyorum diye düşünürken ayağımı söylediği yere koydum. Diğer ayağımı atarken tekrar bir yırtılma sesi geldi. Utançtan alev alev yandığımı hissederken motora oturdum.
Enes'in beline ellerimi koymak için uzatmıştım ki ''Belimden tutulmasını sevmem. Arkadaki sırtlığı tutun.'' dedi. Resmen ellerim havada birkaç saniye dikiz aynasından Enes'e baktım. O ise beni umursamadan motoru pedalından indirdi. Sabır dileyerek arkamdaki sırtlığa tutundum. Yavaşça otoparktan çıktık. An yola çıkmasıyla gazı kökledi. Ufak bir çığlık atıp daha sıkı tutundum. Araçların arasından hızla ilerlerken ellerim yaşadığım adrenalinden terlemeye başladı. Sırtlıktan ellerimin kaydığını hissedince ''Biraz yavaş gidemez misin?'' diye bağırdım ama Enes beni umursamadan gaza daha çok bastı. Motor değişik bir sesle kükreyince korkudan gözlerim dolmaya başladı. Biraz daha bu hızla giderse, düşecektim ve ben bu şekilde ölmek istemiyordum.
''Lütfen yavaşla.''
Bu sefer beni dinlemişti ve yavaşladı. Derin bir nefes aldım. Beklemediğim bir şekilde durunca etrafa bakındım. ''Neden durduk?'' diye sorarak tek katlı, bahçeli evlerle kaplı sokağa baktım.
''Geldik çünkü,'' dediğinde ''Nereye?'' dedim. ''Bana,'' dediğinde gözlerim fal taşı gibi açıldı. Enes kaskını çıkartıp saçlarını karıştırdıktan sonra omzunun üzerinden bana baktı. Kafamda kask olmasına rağmen belli ki şu andaki şokumu yansıtıyordum. Ukala bir sırıtışla ''Seni eve atacağım,'' dediğinde nefesimi tuttum. Aynı bardaki gibi kahkaha attığını görünce yine benle dalga geçtiğini anladım. ''Merak etme, sübyancı değilim,'' deyip önünde durduğumuz evi gösterdi. ''İçeri gir, yıkan.''
Eve doğru başımı çevirdim. Işık yanmıyordu ama Enes'in kalabalık bir arkadaş grubu vardı. Eminim ki, beraber kalıyorlardı ve içeride biri olabilirdi. ''Kimse yok,'' dediğinde telaşla Enes'e döndüm. Şu anda Hale'nin ne hissettiğini anlıyordum. ''Anahtar kapının önündeki sansının altında.''
''Sen gelmiyor musun?''
Tekrar omzunun üzerinden bana baktı. ''Sırtına kese yapmamı mı istiyorsun ufaklık?'' diye sorduğunda o halimiz gözümün önünde canlandı. Yanaklarımın ısındığını hissederken ''Hadi in,'' dedi. Tekrar yırtılma sesi duymamak için dua ederek motordan indim. Kaskı kafamdan çıkartıp motorun üzerine koydum. ''Çıkarken yine anahtarı aynı yere bırakırsın.'' Gidecek miydi yani? Benimle içeri gelmiyordu. Hala motordan da inmemişti. Giderse ben eve nasıl dönecektim? Burada taksi durağı var mıydı?
''Hadi,'' dediğinde sorularımın hepsi bende kalarak yürümeye başladım. Taş merdivenlerden yavaşça çıktım. Önüme çıkan saksıların altlarını kontrol etmeye başladım. Resmen belimi hissetmiyordum. Enes gibi biri, bu kadar çiçeği neden bahçesine tutar ki?
Anahtarı bulduktan sonra kapıyı açtım. Duvarda el yordamıyla ışığı aradım. Lambaları yakmamla dudaklarımın aralanmasına engel olamadım. Burası hiç bekar evi gibi değildi. Aksine sanki bir aile yaşıyordu. Öte yandan bu eşyaları sadece bardan kazandığı paralarla alabilmesi imkansızdı. Bu çocuk barmenlik dışında ne yapıyordu?
Kapıyı ardımdan kapattım. Çantamı çıkartıp yemek masasına koydum. Bir süre salonda gözlerimi gezdirdim. Daha sonra banyonun olabileceğini düşündüğüm koridora girdim ve önüme çıkan ilk kapıyı açtım. Bingo.
Banyonun temizliği şaşkınlığımı daha da arttırırken lavabonun önündeki aynaya baktım. Çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. Saçlarım karman çorman, aralarında garip şekler var, makyajım akmış... Ben Enes'in karşısında saatlerdir bu şekilde mi duruyordum? Belimdeki önlüğü çıkardım ve elbisemin durumuna baktım. Sanırım artık bir işe yaramazdı. Üzerimi çıkartıp elbiseyi çöpe attım. İç çamaşırlarımı silkeleyerek kenara koyduktan sonra küvete girdim. Suyu açıp, parmaklarımı duş başlığından gelen soğuk suyun altında kıpırdattım. Borular hüzünlü bir şarkı söylüyormuş gibi ses çıkarmaya başladı. Sanırım sıcak suyun gelmesi, sonsuza kadar sürecekti. Acaba annemler gelmiş miydi? Gelmedilerse bile Asal yokluğumu fark etmiş miydi? Hale beni kurtarmak için ne yapmıştı? En önemlisi kendini o Hacer zillisinden koruyabilmiş miydi?
Su ısınmaya başlayınca düşüncelerimden ayrıldım ve olabildiğince hızlı bir şekilde banyomu yaptım. Temiz olduğunu düşünmek istediğim havluya sarılıp küvetten çıktım. Elimle aynanın buğusunu altıktan sonra yansımama baktım. İşte bu kız tam anlamıyla bendim.
''Acaba kurutma makinası nerede?'' Dolapları karıştırırken karşıma çıkan parfüm şişesini elime aldım. Pahalı bir markaya benziyordu. Kapağını açıp kokladım. Bir anda gözümün önünde canlanan Enes'le içimin sıcacık olduğunu hissettim. Telefonuma gelen mesaj sesiyle kendime gelirken az kalsın şişeyi düşürüyordum. Parfümü yerine koyup dolabı kapattım. Havluyu çekiştirerek salona döndüm. Kısa bir an çantamı nereye koyduğumu hatırlamaya çalıştım. Yemek masasının üzerinde olduğunu görünce koşarak elime aldım. Cep telefonumu elime aldığımda iki mesaj geldiğini gördüm. Arama olmaması her şeyin yolunda gittiğine işaret olmalıydı. En azından ben öyle düşünüyordum. Hızla mesajlara girdim. İkisi de Hale'dendi. Biri nerede olduğumu soruyordu. Son gelen mesaj ise, Asal'ın Hacerleri evden kovduğunu, evi topladıklarını, bir an önce dönmemi söylüyordu. Ne olmuştu? Onu bırak Hacer eve döndüğünde bizimkiler kalkması gerektiğini hatırlayacaktı. Allah'ım bir an önce eve gitmeliydim. Telaşla telefonumu çantama tıktım. Koşar adım banyoya döndüm ve kurulanıp iç çamaşırlarımı üzerime geçirdim. Kafama şimdi dank eden şeyle birkaç saniye dona kaldım.
Üzerime ne giyecektim?
Düşünmeye çalıştım. Asal'ın tişörtleri nasıl bana elbise gibi oluyorsa, Enes'inkiler de olurdu. Sorun eder miydi? Gittiğine göre nereden görecekti ki... Koşarak koridordaki odalara girdim. Hangisi Enes'inkiydi? Üçüncü kapıyla aradığım adrese geldiğimi anladım. Her şey siyah, oda iç karartıcıydı. Sigara kokusu resmen eşyalara sinmişti. Bir an bu kadar sigara içen birinin dişlerinin nasıl o kadar beyaz olabileceğini düşündüm. Yatağı alıştığımın aksine tekliydi ve etrafı kitaplarla çevriliydi. Bu kadar kitabı gerçekten Enes mi okumuştu?
Dolabını açıp elime geçen ilk tişörtü üzerime geçirdim.Düşündüğümden daha da uzun olmuştu. Bu çocuk Asal'dan daha mı yapılıydı? Öyleydi tabi, görmedin mi kızım kaslarını. Kafan kadar...
Aynanın karşısında parmaklarımı tarak yaparak karışmış saçlarımı birbirinden ayırdım. Acaba taksi bulabilecek miydim? Saçımı kurutmakla zaman kaybetmek istemediğim için koşarak salona döndüm. Çantamı takıp evden çıktım. Son anda anahtarı unuttuğumu hatırladım ve kapı kapanmadan durdurdum. Anahtarı masadan alıp evden çıktım. Alelacele kapıyı kilitledikten sonra aldığım saksının altına geri koydum. Koşarak merdivenlerden inerken kapının önünde duran motorla duraksadım. Gitmemiş miydi? Bahçeden çıktığımda Enes'in bahçe duvarına yaslanıp sigara içtiğini gördüm.
''Sen gitmedin mi?''
Başını telefonundan kaldırıp 'Salak mısın?' der gibi bakınca sorduğum sorunun gereksizliğini anladım. ''Yani şey, içeri girmeyince ben seni-''
''Rahat et diye girmedim.''
Enes cümlemi ağzıma tıkmıştı ama beni şok eden şey bu kadar düşünceli olmasıydı. Gözleri üzerimde gezinirken ''Üzerindekini bir yerden hatırlıyorum,'' dedi. Bakışlarımı kendime çevirdim. Lanet olsun. Tekrar Enes'e baktığımda kızıp kızmadığını anlayamıyordum. ''Ben, şey, elbisem-''
''Atla hadi. Seni evine bırakalım.''
Enes sigarasından son bir nefes alıp, izmaritini fırlattı. Dumanı dışarı üfleyerek motoruna doğru yürüdü. Kaskı başına geçirirken ''Evin nerede?'' diye sordu. Adresi bilmiyordum ki, şoför sağa sola götürdüğü için de etrafa dikkat etmemiştim. Aklıma gelen yerlerle çat pat adresi tarif ederken Enes'in tek kaşı havaya kalktı.
''Bir insan evinin adresini nasıl bilmez ya?''
Gururum incinirken ''Biliyorum işte,'' dedim. ''Sen git, ben tarif ederim demek, bilmek mi? Oradan bakınca taksici gibi mi duruyorum?'' Bir iyilik yapacaktı. Bir ağzıma sıçmadığı kalmıştı. Kaşlarımı çatarken ''O zaman beni bir taksi durağına bırak,'' dedim. Baştan aşağı beni bir kere daha süzdü. Onun bu bakışları yanaklarımın alev alev yanmasına neden oluyordu.
''Tak şu kaskı ve bin. İyi kötü neresi olduğunu anladım. Yaklaşınca da sağ sol dersin.''
Başımı tamam anlamında sallarken kaskı başıma geçirdim. Motora binip sırtlığa tutunmaya çalışırken Enes kolunu arkaya doğru uzattı. Eliyle koymuş gibi beni bulup ellerini belime yerleştirdi ve beni sert bir şekilde kendine çekti. Göğsüm kaslı sırtına çarpında tepki olarak nefesim kesildi. Ellerimi bulup beline sararken ''Ama sen az önce demiştin ki-'' diyordum ki motoru çalıştırdı. ''Yeterince geç kaldım. Yavaşla diye carlamanı çekemeyeceğim.''
Yola çıktık. Belli bir yere kadar Enes getirdi, daha sonra da ben hatırladığım kadarıyla evi tarif ettim. Evin geldiğimizi anladığımda Enes'in sırtına vurdum. ''Burada dur.'' Enes yavaşlayıp durdu. ''Burası mı evin?'' diye sorarken hızla motordan indim. Etrafı kolaçan ederek kaskı çıkarırken ''Hayır, şu ilerideki,'' dedim. Enes bakışlarını gösterdiğim yere kaydırdı. Evin etrafında korumalar gözükmüyordu ama her an her yerden çıkabilirlerdi. İçeri nasıl gireceğimi düşünürken aklıma bir fikir geldi. Heyecanla Enes'e döndüm. ''Biliyorum çok oldum ama son bir iyilik daha isteyebilir miyim?''
''İlk kez rica ettiğinin farkında mısın?'' Beklentiyle ona baktığımı gördüğümde sıkıntıyla nefesini dışarı üfledi. ''Son,'' dediğinde hızla başımı salladım. ''Neymiş?''
Arkamı dönüp evin girişini işaret ettim. ''Orada birkaç koruma var,'' dediğimde Enes gösterdiğim yere bakarak ''Ee?'' dedi.
''Onları oyalamanı istiyorum.''
Yüzü sorgulayıcı bir ifadeyle kaplandı. ''Şey ben evden gizlice çıktım. Şu anda hasta bir şekilde, uyuyor olmam gerekiyordu.'' Enes'in kaşları çatıldı. Gece hayatı için evden kaçtığımı düşünmemesi için savunmaya geçtim. ''Ya benim bu gece oraya gelmemdeki amaç, senden özür dilemekti. Daha doğrusu arkadaşından. Babamın yaptıkları için.'' Enes'in gözleri kısıldı. Doğru söyleyip söylemediğimi anlamaya çalışıyor gibiydi.
''O gün olanlar için özür dilerim.''
Bu çocuğun üzerimdeki etkisi inanılmazdı. Saçmalıklarım haricinde onun yanında olgunmuşum gibi hissediyordum.Birinden özür dilemiştim ve bu benim için bir ilkti.
''Bir daha karşıma çıkma,'' diyerek kaskı kucağına alan Enes, gaza bastı. Saniyeler içinde yanımdan ayrılmıştı. Öylece, o karanlığın içinde kalmış, uzaklaşan motorun ardından bakıyordum. İçeri nasıl gireceğimi hesaplamaya çalışırken Enes'in ani bir frenle durduğunu gördüm. Tam bizim kapının önünde! Temkinli bir şekilde eğilerek yürümeye başladım. Enes'in ne konuştuğunu duyamıyordum ama korumaların dikkatini çektiğini görebiliyordum. Adamlar Enes'e doğru yaklaşırken arkalarının dönüklüğünü fırsat bilip aralık olan kapıdan içeri girdim. Koşar adım ilerlerken omzumun üzerinden arkama baktım. Kaçamak bakışını yakaladığım Enes'e gülümsedikten sonra eve doğru koşmaya devam ettim. Sanırım bir kez de teşekkür etmek için de karşına çıkacağım Enes Bey...
* *

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin