46

47.6K 2.5K 546
                                    

BAHAR

Sanayide araba toparlamak bile bu mutfağı toparlamaktan kolaydı ama neyse ki saatler sonunda başarmıştım. Daha ilk saniyeden de şefin kıymetini dağlara yazacak kıvama gelmiştim. Yaşlıydı, aksiydi ama en azından acıma duygusu vardı. Baktı gördü beceremiyorum, git köşede oyna der gibi bana bir şeyler ayıklattırırdı. En kötü depoya gönderir, malzeme taşıtırdı. Hiç olmadı 'Hadi evine' der popoma tepik atardı. En azından hepsi farklı bir aktiviteydi. Ya bu Korhan denen, hastalık derecesindeki titiz mahlukata ne demeliydi? Bir işi birkaç kez tekrarlamadan bittiğine inanmıyordu. İliğimi ömrümü kuruttu yine de sildiğim yerlerin kurumasına izin vermedi. Bir yer, 3 kere silinir miydi?
Hayır, adam babasının aksine zaten temiz çalışıyordu. Hatta fazla temiz. Seri katil olsa, kimse onu takip edemezdi. Öylesine ince işçilik. O ardı ardına yaktığı sigaraların külleri uzun ince bir yol olurdu da, yine de Korhan istemeden düşmezdi. Peki, 'Her yer pis, her yer tozlu' modundaki annelere özenmesindeki amaç neydi?
"Aaaahhhh?!"
Sinirin bir tonuna bürünmüş sesi duyduğum an donakaldım. Neyseki hala kendimde olduğun için son anda kucağımdan düşmek üzere olan tatlı tabağını yakalamıştım. O kadar yorgunluğun üzerine tatlı iyi gider diye düşünmüştüm ama şu anda pekte iyi hissetmiyordum. Nefes alamıyor gibiydim. Ağzıma attığım lokma büyümüş, sanki beni boğmaya niyetlenmişti. Güçlükle çiğneyip enfes tadı olan tatlıyı, tatsız bir şekilde mideme gönderdim.
"Nerede bu tatlı?!"
Gözlerim kucağımda duran tabağa kaydı. Midem de oluşu sanırım istediği cevap değildi. Hangi akla hizmet gerginliğimi geçirsin diye bu tatlıyı seçmiştim ki...
"Lanet olsun! Lanet olsun!"
Bağırışına, masaya sesli bir şekilde vurması eşlik edince olduğum yerde sıçradım. Az kalsın bu sefer tabağı düşürüp kırıyordum. Reflekslerime teşekkür ederken gerginliği geçsin diye kalan parçayı ona verip vermemeyi düşündüm.
Korhan anlamadığım bir aksanla söylenerek mutfakta dolaşmaya başladı. Bu adam kesinlikle kaçıktı. Bu kadar sinirlenecek ne vardı? Altı üstü bir tatlı. Yine yapardı ne olacak ki...
Dolap kapakları sesli bir şekilde açılıp kapandı. Sanırım hala tatlıyı arıyordu. Belli ki birkaç kez dolapları kontrol etmeden orada olmadığına inanmayacaktı. Manyak işte. Yaptığı şeylere kendinden ne katıyorsa artık, onlara bir şey olduğu an çocuğuna bir şey olmuş gibi davranıyordu. Yenmek için yapılan tatlının utanmasa turşusunu kuracaktı. Ah... Düşündüm de bu tatlının üzerine bir salatalık turşusu olsa, tuzlu tuzlu...
"Bahar neredesin?!"
Adım, beynimdeki tüm düşünceleri kışkışladı. Beni arıyordu. Arayan belasını da bulurdu, mevlasınıda... Sanırım bu olayda bela benim için söylenmişti. Belki de onun için... Pusuya yattım. Öfkesini belli eden adım sesleri sayesinde nerede olduğunu az çok tahmin ediyordum. Tehlike geçene kadar buzdolabı ve duvar arasındaki yerimden çıkmamaya karar verdim.
Korhan'ın sövdüğünü düşündüğüm cümleleri eşliğinde parmağımla tabaktaki sosu sıyırdım. Ağzıma götürdüğüm an istemsizce gözlerim kapandı. Altı saattir uğraşmasının hakkını vermişti. Bir tatlının tabağı süsleyen sosu bile bu kadar mı lezzetli olurdu. Bu adam bu işte gerçekten bir numaraydı.
"Sen!"
Parmağım dudaklarımın arasında kalakaldım. Yakalanmıştım ve üzerimdeki bakışlar hiçte hayra alamet değildi. Bir çeşit kıyamet habercisi olmalıydı. En yakıcısından...
"Sakın bana kucağındaki tabağın benim altı saattir uğraştığım şey olduğunu söyleme. SAKIN!"
Bakışlarımı sanki orada olduğunu bilmiyormuşum gibi kucağımdaki tabağa kaydırdım. Sesli bir şekilde yutkunurken parmağımı ağzımdan çektim.
"Tamam. Söylemem."
Kelimeler ağzımdan dökülür dökülmez, Korhan yumruklarını sıkarak kükrercesine bağırdı. Ses, büyük mutfağın boşluğundan kaynaklı mı emin olamadığım bir hızla yankılandı. Neredeyse kapılar titreyecekti. Tavanda avize olsa kesin şangur şungur sallanmıştı. Geriye doğru kaydım ve duvara tamamen yapıştım. Kapana sıkışmış gibiydim. O geniş omuzlarla bu daracık alana girebilir miydi? Bu sinirle o fare deliğine bile girmiş olsam girer beni çıkarırdı. Allahım... Sığınak gibi hissettiğim yerin, bana mezar olmasını sağlayacak tatlıyı eski haliyle tabağa koyacak bir yol göster yarabbi...
"Sana mutfağı temizleni söylerken, o tabaktan bahsetmiyordum. Alt tarafı 5 dakika yanından ayrıldım ya! 5 dakika! Beş! O koca tatlıyı 5 dakikada nasıl yiyebildin sen?"
Sanki çok katlı düğün pastasından bahsediyordu. Alt tarafı süslü bir tabağa konan insanlık için büyük, benim için küçük bir tatlı dilimiydi. Çok zor olmamıştı.
Korhan alev alev yanan ruhuna benzin atmışım gibi bir anda daha da parlak bir hal aldı. "Çok zor olmadı mı?" Hay ekşi lolipop, sesli mi düşünmüştüm ben.
"Çık oradan!"
Yemeği aşık biri olabilirdim ama aklımı peynir ekmekle yiyecek kadar da- "Hemen çık oradan Bahar!" Pışık hareketi yapsam, yediğim tatlıyı çıkarma hızımı ne kadar arttırırdı? Peki omuz silksem?
"Ya oradan kendi rızanla çıkarsın, ya da ben seni zorla çıkartırım."
"Aslında teknik olarak, şu andaki çıkmamda kendi rızamla olmu-"
"Çık oradan artık!"
Cümlemi bıçak gibi kesen sesin sahibi, biraz daha diretirsem beni ince ince doğrayacaktı. Hemde bunu ustaca yapabildiğine birkaç saattir yakından şahit oluyordum. Kısa bir an aklıma Cem Bey'e sığınmak geldi. Sonuçta buranın yöneticisi oydu. Eminim Korhan onun karşısında süt dökmüş kedi gibi olurdu. Sonuçta yeni girdiği işten kovulmayı kimse istemezdi. Böyle bir babalık yapar mıydı bana?
Hiç sanmıyorum.
Yaptıklarının bedelini her zamanki gibi sen öde ki Bahar Ak, borçlu kalma. Yavaşça ayağa kalktım. Üzerime atlayacak gibi duran adam minicikte olsa gevşemiş gibiydi. Öne doğru adım atmaya yeltendim. Dışarı çıkmadan önce pazarlık yapsam hiç fena olmazdı.
"Bak elimdeki tabağı, midemdeki tatlıyı kullanmaktan çekinmem. Sakın bana dokunma."
Burnundan derin bir nefes alırken gözlerini kapattı. Ne zaman geri açacağını bilsem, bu anı değerlendirip kaçardım ama kahretsin ki adım atmama kalmadan garip bir maviliğe sahip gözlerini, kapaklarının arasından çıkardı.
"Hadi tabağı anladım da. Tatlıyı nasıl kullanacaksın?"
"Kusarım."
Hiç düşünmeden verdiğim cevabın onu iğrendirmesini beklerken, o sadece gözlerini devirmekle yeltendi. Arkasını dönüp tezgaha doğru yürüdü. Kısa bir an durum değerlendirmesi yapıp, kaçabileceğim noktaları hesapladım. Kahretsin arka kapı çok uzaktı ve benim koca popom ivmeye meydan okuyacak kadar büyüktü. Depolardan dışarı çıkışı yoktu. O tarafı seçtiğim an, sadece cesedim birkaç saat daha kokmazdı. Ön kapı içindetezgahın önünden geçmem gerekiyordu. Yani be kadar sallarsan salla dona düşen son damla gibi, her türlü enselenirdim.
"Unu getir."
Yanlış mı duymuştum yoksa o benden gerçekten un istemek gibi bir gaflette mi bulunmuştu? Başımı buz dolabının yanından tezgahların olduğu kısma doğru uzattım. Yine sigarasını dudaklarının arasına kıstıran adam, geniş bir kabı bana doğru tuttu. Barış kasesi mi uzatıyordu o bana?
"Bakalım yapılışı, yemen kadar kolay olacak mı?"
Bu seferkini doğru duymamak için bir saat hiçbir şey yememeyi göze alabilirdim. Yemek harika birşeydi ama o yemeği hazırlamak... Hemde buradaki çalışanların hareketlerini gördükten sonra... işkence!
"Oradaki önlüklerden birini giy, eline de eldiven tak. O saçlarını da topla, tatlının içinde onlardan birini görmek istemiyorum. Sonrada unu getir."
Vücudum emirlere itaat ederken, beynim bu olaydan kaçmak için bir şeyler uydurmaya çalışıyordu. Tatlıyı haram zıkkım mı ettin vicdansız karnım ağrıyor desem, hem ona hem emeğine laf ettim diye beni getirdiğim una gömerdi. Una alerjim var desem, yemezdi. Sakar rolü yapıp unu etrafa saçsam, mutfağı dilimle temizleme gibi bir tecrübem olabilirdi. En iyisi kaderime razı olmaktı.
Önlüğü giydim. Saçlarımı topladıktan sonra bonemsi şeyi taktım. Ellerimi yıkadıktan sonra eldivenleri giydim. Ameliyata hazırlanan doktor edasında yürürken çabuk olmamı emreden ses, peşine köpek takılmış halinde koşturmama neden oldu. Un kavanozunu dolaptan çıkarırken "Onu değil, yeni bir un paketi aç," dedi. Elimdeki ağzına kadar dolu kavanoza baktım. Belli ki daha yeni doldurulmuştu. "Bu da yeni," dediğimde nereden bildiğimi sordu. "Sen mi doldurdun? Ya da doldurulurken yanında mıydın?"
Başımı hayır anlamında sallayınca "Git yeni bir paket aç," dedi. İçimden birkaç küfür mırıldanarak boş bir kavanoz aldım. Tam kuru depoya doğru ilerliyordum ki, "Unu gözümün önünde doldur," cümlesi tepemin tasını, tas kebabı yapmak üzereydi. Emirleri can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı ama onunda istediği buydu. Zorlandığımı görerek aklı sıra, bir daha yaptıklarına dokunmamam gerektiğini söyleyecekti. Bahar yer miydi bu numaraları be? Çok aç olursa yiyebilirdi ama şu anda tıka basa dolu bir mideye sahipti. Yani Korhan Bey, size istediğinizi vermeyeceğim!
Yapmacık bir gülümsemeyle "Emredersiniz," dedim ve depoya doğru yürümeye devam ettim. 30 kiloluk un paketlerinden birini kucakladım. Eve giderken bel fıtığı numaralarından birine rastlamak için dua eder haldeydim. Ağır ağır mutfağa döndüm. Taşımak neyse de, bunu o kavanoza nasıl boşaltacaktım ben?
"Nerede kaldın?"
Sanki neden yavaş geldiğimi görmemişti. Cevap vermemek için yanağımı dişledim. "Çabuk ol biraz. Müşteriler bekliyor." Sanırım daha fazla dayanamayacaktım. "Onu diğer çalışanları kovmadan önce düşünecektin."
"Ayağımın altında fazla insan dolaşmasını sevmem dediğimi hatırlıyorum."
"Bende bu kulübün yoğunluğundan bahsettiğimi hatırlıyorum. Üzgünüm ama iki kişi, dışarıdaki müşterilerin yarısına bile yetişemeyiz."
"Az laf çok iş diye bir şey duydun mu? Susup ellerini çalıştırırsan en azından yarısına yetişirsin."
Yarısın yetişirsin mi dedi o? Ben mi? "Hadi o unu, kavanoza doldur. Daha sonra kalan paketin ağzını hava almayacak gibi kapatıp depoya götür. Sonra da kavanozu al, yanıma gel. Bunları 5 dakika içinde yapacaksın, yoksa aynısını beş dakikada tamamlayana kadar tekrarlarsın."
Psikopat. Ciddi anlamda bu adam babasını özlemle aratacak kadar sorunluydu. Kolundaki pahalı olduğunu düşündüğüm saate bakan Korhan "Ve süren başladı," dedi. Birkaç saniye ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne baktım. Aklıma mutfağın temizliğini tekrar tekrar yaptırdığı geldi. Sanırım bu adamın gerçekten tekrarlama takıntısı vardı. Cezaları bile re-play tuşundan oluşuyordu. 30 kiloluk unu birkaç sefer taşırsam, yeni oluşan fıtığım kesin atardı. Hızlı olmak zorundaydım. Hızlı be temiz.
Un paketini açmaya çalıştım. Başaramayınca koşar adım gittim ve makaslardan birini aldım. Düzgün bir şekilde kestikten sonra kavanozu yere koydum. Kınayan sesi umursamadan un paketini kucakladım ve kavanoza doğru dökmeye başladım. Sanırım ağzını fazla açmıştım ya da acele edeyim derken kucağımdaki ağırlığı kontrol altında tutamıyordum. Çünkü kavanoz hariç her yeri un yapmıştım. Allahım... Bu iş bittikten sonra tekrar tekrar sileceğim yerlere acınası bir halde bakarken kavanozu doldurdum. Paketin ağzını sıkıca rulo yaptım ve poşetin içine koydum. Ağzını sıkıca bağladıktan sonra içindeki havayı boşalttım. Kucakladığım gibi depoya doğru koştum. Paketi yerine koyduğum gibi gerisin geri mutfağa döndüm. Yoldayken de, döktüğüm unları peşimden sürüklediğimi görmüş oldum ama şu an onlara düşünemezdim. Resmen zamanla yarışıyordum.
Yerdeki kavanozu kucakladığım gibi Korhan'ın yanına gittim. Nefes nefese kavanozu tezgaha koydum. Sanırım biraz sert bırakmıştım. Çünkü camın metalle birleşmesinin çıkardığı ses, birkaç kere yankılandı. Beklentiyle Korhan'a baktım. O ise rahat hareketlerle kolundaki saati kontrol etti. Yüzünün aldığı şekile sevinsem mi üzülsem mi karar veremezken "5 dakika" dedi. Derin bir nefes alıyordum ki "30 saniye" diye ekledi. Aldığım nefes resmen boğazıma kaçtı. Öksürerek "Şaka," dedim. O ise sadece saati bana döndürmekle yeltendi. Resmen saatinde kronometre vardı ve tam da söylediği zamanı gösteriyordu. Allah kahretsin. Bu demek oluyor ki...
"Tekrarla."
Bu bir kabus olmalıydı. Resmen yediğim tatlı yüzünden ağırlık çökmüş uyumuş, o da midem de hararet yapmış, bana kabuslar göstermeye başlamıştı. En azından öyle olmalıydı. Öyle olmak zorundaydı. Ne olur öyle olsundu.
"Süren başladı."
Bu sefer ciddiliğini sorgulayacak vaktim yoktu. Yarın yokmuş gibi koştum. Depoya bıraktığım unu kucaklayıp geri döndüm. Tam sıkı sıkıya bağladığım poşeti açmaya çalışıyordum ki "Yeni bir paket aç," dedi. Şaka mı yapıyorsun der gibi baktım. "Müsrif misin ya?" Tek kaşını kaldırırken saati işaret etti. Gerçekten de bunu tartışacak zamanım yoktu. Gerisin geri koştum. Koşarken de küfretmeyi ihmal etmedim. Yeni bir paketi kucaklayıp mutfağa döndüm. O kadar hırslanmıştım ki paketi kesmekle uğraşmadım. Parçalarcasına yırttım. Bu hareketimle yer gök, üstüm başım un oldu.
"Bana müsrif olmaktan bahsedene bakın hele..."
Cevap vermek yerine söylenmeyi tercih ederek unu kavanoza boşalttım ve yeni bir poşetin içine kalan unu koyup depoya götürdüm. Tekrar geri döndüm ve kavanozu geçen seferden daha sert bir şekilde tezgaha bıraktım. Korhan bu sitemli hareketimi umursamadan saatine baktı. Alt dudağı öne doğru uzadı. Kirli sakallarını kaşırken "7 dakika," dedi ve acır gibi bana baktı.
"Tekrarla."
Gözlerimi kıstım. Bu neyin kiniydi. Alt tarafı bir tatlı yemiştim. Yemez olaydım. "Ve süren başladı." Son kez ters bir şekilde Korhan'a baktım. Anlayan için öyle şeyler barındırıyordu ki bakışlarım... Her şeyi depar ata ata tekrarladım. Artık koşmaktan bacaklarım, ağır taşımaktan belim, sövmekten nefesim tükenmişti. Artık mutfağın her yeri un içindeydi. Kavanozu tezgaha bıraktım. Korhan kronometreyi durdurdu. "Hiç fena değil," dedikten sonra saatini bana doğru çevirdi. "5 dakika 10 saniye."
"Senin saatin bozuk." Nefes nefeseydim. Elimin tersiyle saatini ittim. "Sakın bana tekrarla deme."
"Anlaşmamız böyle değil Bahar."
"Umurumda değil. Ya tatlıyı yapmaya başlayalım ya da istifamı resmi halde Cem Bey'e sunarım."
Meydan okumamı ukala bir tebessümle karşıladı. Aşık olduğu sigaralarından birini dudaklarının arasına kıstırıp yaktı. Ciğerlerine doldurduğu derin bir nefesten sonra, sigarasını kül tablasına koydu.
"Tekrarla."
* * * * *

* *

Sosyal medya hesapları:

Blogum:
http://yazar-cizer-tubutubu.blogspot.com.tr/

Kitabın blogu: http://veliahtlar.blogspot.com.tr/

Serinin blogu: http://karanlikaskserisi.blogspot.com.tr/

İnstagram kullanıcı adım: tubux2

Twitter kullanıcı adım: tuptubu

Snap kullanıcı adım: tubux2

Facebook kullanıcı adım: Tuğçe Aksal

Facebook grup: Wattpad / Tubutubu Hikayeleri

Facebook sayfa: Karanlık aşk - wattpad -

Facebook Yazar Sayfası: Tuğçe aksal - tubutubu


Haberler için takip etmeyi unutmayın!

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin