45

50.8K 2K 1.1K
                                    

HALE

Asal'ı sevmek yaz günü kışa maruz kalmak gibiydi. Sabah ayazı bile, okula giderken yaşadıklarım kadar üşütmemişti. O kızla adalar vapuruna bindiğini gördükten sonra zaman durmuş, beni o anlara hapsetmişti. Ne okula gidebilmiştim ne de eve dönebilmiştim. Sadece ağlamıştım. Ciğerim sökülene, gözyaşlarım tükenene kadar ağlamış...
Hatta amcamlara ne zaman geldiğimizi bile hatırlamıyordum. Bu olanlar yüzünden tüm gün Koray Avcı'nın Yazımı kışa çevirdin şarkısını dinlemiştim. Emre geldiğinde teyzemler sanıp panikle müziği değiştirmiştik. Büyük ihtimal bizi deli sanmıştı. Hoş bu aşk yüzünden deliden de farkım kalmamıştı. Ağlamamıza kılıf uydurmak için izlemediğimiz bir film açmıştık. Ta ki Asal gelene kadar...
Kızgınlığım onu görmemle kırgınlıklarımın önüne geçti. Gözyaşlarım bıçak gibi kesildi. Kalbim soğuk ısırığına yakalanmış gibi hissizleşti ama şu anda içimdeki kopan fırtınalara güneş gibi doğacak bir harekette bulunmuştu ve ben ne tepki vereceğimi bilemediğim için kas katı kesilmiştim. Sırtım, nefes aldıkça inip kalkan göğsüne dayalıydı. Parmaklarımın arasında içimdeki kışı yakacak kadar sıcak olan parmakları...
Kulağım fısıldadığı cümle yüzünden hala tüylerim diken dikendi. Bir yanım bu anın hiç bitmemesini diliyordu. Diğer yanım Masal yada Emre'den birinin bizi görmesiyle hissedeceklerimi düşünüyordu. Hele amcamlar... Biz bu kadar yakınken gelirlerse ne yapacaktım? Ama ne kalkıp gitmeye gücüm vardı ne Asal'a bakmaya cesaretim.
Titrek bir nefes aldım. Asal elimi daha sıkı kavradı. Nefesim kesilir gibi oldu. Ölmek gibi bir şeydi ama ölen yoktu. Sanırım ekranda oynayan filmden korktuğumu sanıyordu ama ben ne izlediğimizin bile farkında değildim. Avuç içlerim terlemişti. Nedense bu durum yanaklarımın alev alev yanmasına neden oluyordu. İstemesem de elimi çekmeye yeltendim ve sonsuza kadar bırakmasını istemediğim kişi, daha sıkı kavradı elimi...
''Mısır mı patlatsaydık ya?''
Emre'nin gözlerini ekrandan ayırmadan konuştu ama ben sanki bizi basmış gibi panikle ayağa kalktım. Bu hareketimle bana doğru dönen çocuğa bir açıklama borçlu olduğumun farkındaydım. ''Ee,'' derken önüme düşe birkaç tutam saçı kulağımın arkasına ittim. Sırtımdaki gözlerin beni daha çok gerdiğini hissedince ''Ben gidip patlatayım o zaman,'' dedim.
''Boş ver bal surat ya, sıkıntıdan patlasın bırak.''
Masal'ın robot temsili konuşmasına aldırış etmeden ''Hemen gelirim,'' dedim ve Asal'la göz teması kurmadan merdivenlere yöneldim. Normalde karanlıkta yön bulma konusunda iyi değildim ama bu sefer şansım yaver gitmişti. Düşmeden ulaştığım basamakları önce yavaş, Asalların görüş alanından çıktığım an koşar adım tırmanmıştım. Nefes nefese halimin nedeni bu değildi. Asıl neden on altı sene boyunca bekleyip kısacık da olsa yaşadığım yakınlaşmanın heyecanıydı. Ellerimi yanaklarıma bastırdım. O kadar sıcaklardı ki, annem olsa kesinlikle hasta olduğumu düşünürdü. Yüzümdeki aptal gülümsemeyi silmeye çalıştıkça daha da yayıldığını anlayınca, bedenimle savaşmayı kestim. Ağlamak, ağlamak getirir derlerdi ama ilk kez ağlamak tebessüm getirmişti.
Allah'ım şu anda bir rüyanın içindeysem bile, lütfen uyandığımda az önceki kısımlar gerçek olmuş olsun.
Aşağıdan gelen adım sesleriyle düşüncelerimden ayrıldım. Hafifçe eğildiğimde Asal'ın merdivenleri tırmandığını gördüm. Adrenalin, her hücremi ayrı ayrı titretirken ne yapacağımı şaşırdım. Sağa sola bakıyor, kendi etrafımda dönüyor, bir sağa bir sola gidiyordum. Resmen ne için yukarı çıktığımı unutmuştum.
''Hale?''
Donakaldım. İşte bu sefer yakalanmıştım ve arkamı dönmek istemiyordum. Büyük ihtimal Asal'ın yüzünde sorgulayıcı bir ifade olacaktı ve ben ona bakarken saçmalayacaktım. O da bir şeylerin olduğunu anlayacaktı. Ne yapacaktım ben? Adım sesleri yaklaştıkça daha güçlü gelmeye başladı. Derin birkaç nefes alıp kendimi rahatlatmaya çalıştım. ''Hale,'' diyerek yanımdan geçip önümde duran çocuk ''Bir sorun mu var?'' diye sordu. İşte tamda düşündüğüm gibi bakıyordu bana. Allah'ım ne diyeceğim ben şimdi?
''Peri kızı?''
Bunu dememeliydin. Bunu gerçekten şu anda dememeliydin. ''Efendim,'' derken sesim o kadar cılız çıkmıştı ki, sanki o sıfatın sahibi ben değildim. Asal elini bana doğru uzatıp kolumu okşadı. ''Neyin var?'' diye sorduğunda göz ucuyla kolumda hareket eden eline baktım. Neyim yoktu ki? Şu anda bayılmıyorsam kesinlikle bir mucize. ''Hiç,'' diyerek başımı iki yana salladım.
''Hiç,'' diye beni tekrarlamasıyla bu sefer onu onaylarcasına başımı salladım. ''Mısır patlatacaktın,'' dediğindeki şüpheli tavrı aklıma neden geldiğimin dank etmesini sağladı. Buraya mısır patlatmak için çıkmıştım. ''E-evet ama,'' deyip kekelememi fark ettirmemek için sustum. ''Ama?'' Asal sen ne zamandan beri bu kadar soru sorar oldun ve neden hala elin kolumda hareket ediyor. ''Ama,'' deyip ne söyleyeceğimi düşünmek için zaman kazanmaya çalışırken ''Mısır bulamadın?'' diye cümlemi tamamladı. İlk anda itiraz etmeyi düşündüm ama daha sonra söylediği şeyin ne kadar mantıklı olduğunu fark ettim.
''Evet. Evet mısırı bulamadım. Nerede olduğunu sormak için aşağı geliyordum.''
Asal'ın çatık kaşları gevşedi. Yüzünde milimetrik bir tebessüm belirdi. Kolumdaki eli yavaşça aşağı kayıp, tekrar elimi kavradı. ''Gel göstereyim.'' Beni mutfağa doğru çekmeye başladı. Zaten bunu yapmasa beni oradan, şu andaki hislerimle kimse kıpırdatamazdım. Gözlerim kenetlenmiş parmaklarımızda Asal'ın peşinden yürümeye başladım. Mutfağa geldiğimizde elimi bıraktı. İşte o an, bu büyük evin mutfağının neden bu kadar yakında olduğunu sorguladım. Asal dolaplardan birine yöneldi. Ben ise içimdeki harareti biraz olsun alması için su sebiline doğru yürüdüm.
''Çok az kalmış ama sanırım bize yeter.''
Asal'a saçma bir cevap vermemek için doldurduğum soğuk suyu dudaklarıma götürdüm. ''Yalnız makinanın nerede olduğunu bende bilmiyorum.'' Arkamda açılıp kapanan dolap kapaklarıyla Asal'ın mısır patlatma makinasını aradığını anladım. Oflamasından da bulamadığını... Suyumu bitirene kadar ona zaman verdim. Arkamı döndüğümde ellerini belinin iki yanına koymuş mutfağı izleyen bir çocuk bulmayı beklemiyordum. Gözümün önüne bir anda ana okulundayken Masal'ın sakladığı arabasını bulmaya çalıştığı zamanlar geldi. Şu anda tıpkı o anlardaki gibi bakıyordu. Nefesini dışarı üfleyerek bana doğru döndü. Bakışlarımızın buluşmasıyla şaşkınlıkla alnı kırıştı ama dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı.
''Çaresizliğim hoşuna mı gitti?''
Ne söylediğini anlamaya çalışırken neden gülümsediğimi sordu. Gülümsüyor muydum? Ellerim yanaklarıma gitti. Buzdan farksız su bile sıcaklığımı düşürememişti. ''Neden çaresiz olasın ki?'' diye sorduğumda makinayı bulamadığını söyledi. ''Mısırı nasıl patlatacağız?''
''Çok basit,'' diyerek tencerelerin olduğu yere doğru ilerledim ve aralarından bir tanesini aldım. ''Ananem hiç makine kullanmazdı,'' deyip tencereyi ocağın üzerine koydum. Asal'ın beni pür dikkat izlediğini biliyordum. ''Bizim için gerekli olan şeyler. Yağ...'' Dolapların içinde sıvı yağı aramaya başladım. ''Mısırdan vazgeçip yemek mi yapmaya karar verdin Hale?'' Hafifçe gülümserken başımı hayır anlamında salladım. Neyse ki çok fazla aramama gerek kalmadan yağı bulmuştum. Tencereye bir miktar döktüm ve mısırları içine boşalttım. ''Tuz,'' deyip tuz kavanozunu elime aldım ve birkaç tutam serptim.
''Ocağı yakar mısın?''
Tencerenin kapağını kapatırken Asal arkamdan dolanıp ocağın başına gitti. Hafifçe sallayıp yağ, mısır ve tuzun iyice karışmasına yardımcı oldum. ''Ve,'' deyip e'leri uzatarak ocağa doğru yürüdüm. ''Kas gücü,'' deyip tencereyi ocağın üzerine bıraktıktan sonra Asal'a döndüm. ''Kasına kuvvet.'' Kaşlarını çatarak gözlerini benden tencereye çeviren çocuk ''Ne yapmamı istiyorsun?'' diye sordu. Bunu bilmemesine şaşırmamak gerekiyordu. Sonuçta o soylu bir kandı.
''Salla.''
''Ne?!''
''Tencereyi tut, ateşin üzerinde sağa sola salla.''
Sanki küfür etmişim gibi bana bakmıştı. Tenceredeki yağın kızmaya başladığını hafif hafif çıkan çıtırtılardan anlıyordum. Uzanıp kapağın içinden mısırların halini görmeye çalıştım. ''Asal sallamazsan yanarlar,'' deyip tencerenin kollarını tutarken ''Bak şu şekilde yapacaksın,'' dedim ve tencereyi var gücümle sallamaya başladım. Başımı Asal'a çevirdiğimde gözlerinin tencerede değil de arkamda bir yerde olduğunu gördüm. Yüzündeki keyifli ifade hoşuma gitmese de bana neden öyle baktığını merak ediyordum.
''Asal, nasıl salladığıma bakman gerekiyor.''
Alt dudağını ısıran çocuk bakışlarını bana çevirdi. Sanki gülmemek için kendini zor tutuyor gibi duruyordu. ''Bakıyorum zaten,'' dediğinde kaşlarımı hafifçe çattım. ''Nasıl bakıyorsun, gözlerin arkam-''
''Tencereden çok popon sallanıyor Hale.''
Cümlemi yarıda kesmesi sorun değildi de, kestiği cümle daha soğumamış bedenimi tekrar ateşe vermişti ama bu sefer gerçek anlamda. Acıyla inlememle tencereyi sesli bir şekilde ocağın üzerine bırakmam bir oldu. Daha elimin ne halde olduğuna bakamadan bileğimi kavrayan Asal beni lavaboya doğru çekiştirdi. Birkaç saniye içinde yanan yer, soğuk suyla buluştu. Refleks olarak elimi geri çekmeye çalıştım ama Asal daha sıkı kavrayıp suyun altında tuttu. Parmaklarımın üzerine çıkıp yanan yeri görmeye çalıştım. O sırada iç çekme sesi mutfakta yankılandı. Sorun şu ki bu ses benden gelmemişti. Başımı Asal'a doğru çevirdim. Yüzündeki acı çeken ifade dudaklarımın aralanmasına neden oldu. Ufak bir yanık, hem de kendi teninde hissetmediği ufacık bir yanık için bu acı büyük değil miydi? ''Asal,'' dediğimde ''Hı?'' diye cevap verdi. ''Korkma yaşayacağım.'' Bakışlarını birkaç seferde bana çeviren çocuk ne söylediğimi anlayınca ifadesizliğine büründü. ''Dikkatli olsana kızım ya,'' diyerek suyu kapattıktan sonra bileğimi bıraktı. Birkaç kağıt havlu koparırken ki fevri tavrı gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmama neden oldu. ''Evde yanık kremi olacaktı.'' Burnuma gelen koku ve çıtırdayan seslerle panikle arkamı döndüm. ''Ama eve fayda edeceğini sanmıyorum,'' deyip koşar adım ocağa yöneldim. Tencerenin sapını tutmamla elimi çekmem bir oldu. Az önceki hareketim yüzünden ateşe yakın duran sapın erimediğine şükretmem gerekiyordu. ''Bırak,'' diyerek yanıma gelen Asal'ın elindeki bez, zekasına bir kez daha hayran kalmama neden oldu. Dikkatli bir şekilde tencereyi ocağın üzerine oturtmadan önce gösterdiğim gibi birkaç kez salladı. Ben beni izlemediğini düşünürken o izlemişti. ''Gidip kremi bulacağım. Bir şeye dokunma.'' Sinirlenmişti ama kendimi yakmamdan dolayı mı yoksa onunla dalga geçmemden dolayı mı çözemiyordum. Her iki koşulu da düşününce gülümsememe engel olamıyordum. Kağıt havluları çekip yanağın ne derece olduğuna baktım. Aslında abartılacak bir kızarıklığı yoktu ama sanırım Asal yap dediğim şeyi yapmadığı için kendini suçlu hissediyordu.
''Yanık kremi bulamadım ama,'' diyerek mutfağa giren Asal, prospektüs olduğunu düşündüğüm kağıda göz gezdirerek yürüyordu. ''Pişik kremi buldum,'' deyip başını kâğıttan kaldırdı. ''Sanırım Güneş'in.'' Ufak bir kahkaha atıp dudaklarımı devamının gelmemesi için birbirine bastırdım. ''Pisik kremimi mi süreceğim Asal?'' Kâğıdı tezgâha koyup kutunun içinden merhemi çıkarttı. ''En azından kızarıklığını alır,'' dediğinde kıkırdamaya başladım. ''Saçmalama,'' dediğimde gözlerini kısarak üzerime doğru yürüdü. O sırada tek tük mısırlar kapağa çarpmaya başladı. Gözleri tencereye kaydı ve üzerime gelmeyi bırakıp ocağın başına gitti. Tencereyi birkaç sefer salladıktan sonra tekrar yerine bıraktı ve bana doğru gelmeye devam etti. Bir yandan da merhemi parmağının ucuna sürdü.
''Asal gerçekten gerek yok. Acımıyor-''
Söylediklerimi umursamadı. Bileğimi kavradığı gibi yanık tarafı kendine çevirdi ve kuş tüyünden farksız dokunuşlarla kremi sürmeye başladı. Sanki hayatındaki en önemli işi yapıyormuş gibi ciddiydi ve bu onu bir kat daha sevmeme neden olmuştu. Ona baktığımı fark ettiğinde bakışlarını bana çevirdi. O kadar yakındık ki, göz bebeklerinin içinde kendimi görebiliyordum. Bu zamana kadar birçok kez bu kadar yakın olmuştuk ama şu anda hissettiklerim bambaşkaydı. Sanırım buna film başlamadan önce yaşadıklarımın etkisi büyüktü.
''Şimdi nasıl?''
''Hiç bu kadar iyi olmamıştı.''
Asal'ın keyifli bir ifadeyle dudaklarının kenarının kıvrılmasıyla dehşetle gözlerimi açtım. Aklımdan geçenleri dile mi vurmuştum ben? ''Güzel,'' diyerek bileğimi bırakan çocuk elimdeki peçeteleri alıp parmağını sildi. ''Pişik kreminin işe yarayacağını biliyordum.'' Peçeteyi top haline getirip çöpe fırlattı. Tam isabet olduğunu görmek duruşunu dikleştirmesine neden oldu.
''Şimdi yanan diğer şeylerle ilgilenelim. Sonrada aşağıda patlamaya hazır olan ikiliyle...''

* *

Sosyal medya hesapları:

Blogum:
http://yazar-cizer-tubutubu.blogspot.com.tr/

Kitabın blogu: http://veliahtlar.blogspot.com.tr/

Serinin blogu: http://karanlikaskserisi.blogspot.com.tr/

İnstagram kullanıcı adım: tubux2

Twitter kullanıcı adım: tuptubu

Snap kullanıcı adım: tubux2

Facebook kullanıcı adım: Tuğçe Aksal

Facebook grup: Wattpad / Tubutubu Hikayeleri

Facebook sayfa: Karanlık aşk - wattpad -

Facebook Yazar Sayfası: Tuğçe aksal - tubutubu


Haberler için takip etmeyi unutmayın!

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin