51. Bölüm - Tao'nun Teklifi

Comenzar desde el principio
                                    

Sabahın en aydınlık ışıkları pencereden içeri vurduğunda, ışığın yüzüne vuran dik ışınlarıyla gözlerini açtı Şeyma. Birden bir tuhaflık olduğunu hissetti. Vücudu mengene gibi kuvvetli kollar tarafından sımsıkı sarılmıştı, neredeyse kımıldayamıyordu. Dönüp mışıl mışıl uyuyan Tao'ya baktı. "Ne güzel kirpikleri var" diye düşündü. Uzun, dalgalı saçları yanaklarına düşmüştü. Hafif aralanmış, Şeyma'yı her yakaladığında öpen dudakları uykunun mahremiyetinde ne kadar masum görünüyordu. Onu uzun uzun izledi. Gülümseyerek hevesle baktı yüzüne ve artık kalkması gerektiğini düşünüp geri çekilmek istemişti ki Tao gözlerini açtı ve "Bekliyorum." dedi. Şeyma şaşkın üstelik yakalandığı için mahcup "Ne?" diye sordu birden. "Ne neyi bekliyorsun anlamadım, kalkmamı mı, ben de kalkacaktım zaten. " diyerek kıpırdandı. Ama Tao onu iyice yastıklara gömüp "İşine gelmeyince nasıl da çarpıtıyorsun lafı. Ne demek istediğimi bal gibi de anladın. Beni öpmeni diyorum, beni ne zaman öpecektin, onu bekliyordum." diyerek genç kızın gözlerinin kahverengi kuyularına daldı. İçine çekilmiş gibi kaybolmuştu bu kuyularda Tao. "Senin öpmeni beklemiştim ama madem öyle, iş başa düştü." Genç kızın dudaklarına yapışmak istemişti ama Şeyma elleriyle kapattı ağzını hemen. "Olmaaz, bu çok kötü, nefesimiz kokar" diyerek sabah sabah nefes kokusunu gidermek için hemen kalkmadığına pişman olmuştu şimdi. Son bir çırpınışla kalkmaya çalıştı eli ağzında. Tao kahkahalarla gülmeye başladı onun bu çocukça hallerine. Bu Türk kızı çok ilginçti gerçekten. "Bir sabah öpücüğü borcun olsun öyleyse." diyerek onu serbest bıraktı ve sırt üstü yatarak ona kalkması için yol verdi. Tabi bunu yaparken, örtüyü çekmiş kendi çıplaklığını da ortaya sermişti. Şeyma ilk defa duvara dayalı yatağından rahatsız oldu; şimdi Tao'nun üzerinden ona temas etmeden atlaması gerekecekti. Şeyma, düştüğü bu duruma hepten içerleyerek gözlerini kapatıp yataktan inmeye çalışırken dengesini kaybedip Tao'nun çıplak göğsüne yüz üstü düşüverdi. Tao onun bu paniklemiş mücadelesine hala gülerken onu kollarından tutup kaldıracaktı ki, panik halindeki Şeyma ellerinin üzerinde kendi kalkmak isteyince bir eli Tao'nun çıplak olan bir yerlerine abandı tabi. Şeyma neye uğradığını şaşırıp elinin altında hissettiği kabarıklıkla yataktan öyle bir fırladı ki dokunduğu şeyin utancından ellerine inanamazmış gibi bakarak odadan kaçarcasına çıktı.

Doğruca banyoya koştu ve uzun süre yüzüne su çarptı durdu. İkna olamadı, apar topar duş alıp derin derin nefesler alarak kendine gelmeye çalıştı. Ne yapacağını bilemiyordu, bu aynada gördüğü, paniklemiş ve yüreği hoplamış Şeyma kendisi miydi gerçekten? O özgüvenine ne olmuştu? Kalbi hala küt küt atıyordu. Bilemedi, tepkilerinin sebebini bilemiyordu. Asılı duran bornozlarından birini alıp sımsıkı sarındı ve odasına gitmeye çekinse de mecburen adımlarını odaya yöneltti. Tao elinde telefonu, çarşafların içinde eni konu keyif yapıyor, rahat ve huzurlu konuşuyordu. Birilerine üstü başı için hemen bir şeyler yollamasını söylüyordu Tao. Bir saate, verdiği adreste olmasını da otoriter bi biçimde belirtmişti. Şeyma'yı bornoz içinde al al olmuş bir suratla görünce, "Bana da bir bornozun vardır değil mi? Üstüm biraz olsun giyinik olurdu, çarşafa sarınıp Jül Sezar gibi gezmem hiç olmazsa." deyince, Şeyma dışarı çıkıp elinde Tao'ya olabilecek büyüklükte bir bornoz getirdi hemen. "Al bunu giyin ben de sen çıkınca üstümü giyinip geliyorum hemen, kahvaltımızı hazırlarım şimdi." diyerek bornozu Tao'ya yaklaşmadan uzattı. Onun utanmasına artık saygı gösteren Tao, uzanıp aldı bornozu ve üstündeki çarşafı kaydırmadan dikkatlice giyindi. Şeyma onun çıkmasını beklemeden, dolabından kendine kıyafet bakındı. Tao onun her hareketini izliyor, ona hayranlıkla bakıyordu. Şeyma aniden döndü ve ona "Eee çıkmayacak mısın? 'Ben giyineyim geliyorum,' dedim ya. Sen mutfağa geç lütfen." diyerek heyecanını bastırmaya çalışıyordu. Tao gülerek çıktı odadan ve mutfağa geçip Şeyma'dan izlediği kadarıyla su ısıtıcısına su koydu. Şeyma fazla oyalanmayıp mutfağa geldi ve kaynayan su ile yine çaylarını demledi, yine güzel bir kahvaltı hazırladı. Nefis bir otlu, biberli omlet yaptı ve hepsini mutfak balkonundaki masaya yerleştirdi.

UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAPDonde viven las historias. Descúbrelo ahora