18. Bölüm-Alınan Son Karar (Düzenlendi)

15.4K 874 116
                                    

       Haru, Şeyma'nın arkasından gitmedi bu sefer, kalbinde bir burukluk, bir şeyleri kaybetmiş olmanın kırgınlığı vardı. Serap Ayça'sını gerçekten de kaybetmiş olabilir miydi acaba? Ne demişti o züppe, "Onlar sevgililer." Gerçekten de daha önceden tanışıyorlar mıydı? Serap Ayça onun için mi bu ülkeye gelmişti, sevgilisi için? Ama Haru'ya bu yine de mantıklı gelmedi. Yeni Zelanda'nın en zenginlerinden olan Carlos Sebastiano'yu nerede tanımış olabilirdi ki? Kendisinin de rastladığı gibi havaalanında rastlaşmış ve gazetecilere yakalanmış olabilirlerdi pekâlâ. Bu daha mantıklıydı ama niye öyle yakındılar? Elindeki gazeteye bakınca daha fazla görmek istemedi ve gazeteyi elinden yere atıp Carlos Sebastiano'yu ayaklarının altında ezdi. Serap Ayça'yı da ezmiş olacağını düşünmeden, üstüne basıp çiğneyerek yürüdü. Kulüpten çıktı, temiz havaya ihtiyacı vardı. Ayakları onu bilinçsizce götürüyordu, yüreğinde burukluk, bakışlarında mutsuzlukla...

O kadar dalgın ilerlemişti ki, marinalara kadar geldiğini fark edememişti. Yelkenlilerin ve beyaz teknelerin bir dizi halinde sıralı görüntüsü uyumluluk arz ederek, gecenin ay ışığında denizin hafif çalkantısına salınarak eşlik ediyordu. Başka zaman olsa Haru bu manzaranın tadını çıkarır, üstelik buradakiler kadar olmasa da, ona yeten küçük teknesiyle gecenin keyfini çıkarmak için denize açılırdı. Ama şu anda bunu yapmak içinden gelmiyordu bile. Aklı hala Serap Ayça'daydı. O pislik herif onu nereye götürmüştü? Yerlerini bilse hemen koşar, çekip alırdı o serseri züppenin elinden Serap Ayça'sını. Birden yemin etti kendi kendine; kesinlikle Serap Ayça onundu. Aralarında bir şey var ya da yok, Carlos Sebastiano'ya bırakmayacaktı onu. Serap Ayça için ciddi düşünüyordu Haru. Evlenmeyi bile düşünecek kadar ciddiydi üstelik. Sadece zamana bırakmıştı bu planını. Serap Ayça ona iyice alışana kadar beklemeyi düşünüyordu ama şimdi biraz daha acele etmesi gerektiğini anlamıştı Haru. Serap Ayça'dan emin olduktan sonra bu kararını hemen uygulayacaktı. Aldığı bu kararla içi biraz olsun rahatlayan Haru, ellerini ceplerine sokmuş bir halde karanlık ufka doğru baktı, denizin renk oyunlarını ise görmüyordu bile.

Bu sırada Şeyma Tao'nun odasında, oturduğu koltukta rahatsız bir şekilde sabırla bekliyordu. Tao telefonu defalarca çaldırmasına rağmen açılmamıştı. Şeyma, daha fazla dayanamayarak "Anlaşıldı, arkadaşın senin aramalarına bile bakmadığına göre, benim arkadaşımı gerçekten kaçırdı. Evet, ben şimdi yapacak başka bir şey olmadığına göre daha fazla bekleyemem, mecburen karakola gitmek zorundayım." diyerek yerinden kalktı ve kapıya doğru yönelmişti ki, Tao onu kollarından tutup geri çevirdi. Tüm ciddi tavrını takınarak, "Bak güzelim, sen hala anlamadın galiba, ortada kaçırma filan yok, İkisi de anlaşarak gittiler buradan. Senin sandığın gibi de değil üstelik. Ben çok iyi biliyorum ki, Carlos onun kılına bile zarar vermez. O, arkadaşına gerçekten değer veriyor. Şu an senin anlayamayacağın şeyler var. Carlos ve arkadaşın döndüklerinde sana bunu anlatacaklardır emin ol." dedi sakinleştirici bir şekilde. "O yüzden ortalığı daha da fazla karıştırma. Beni dinle ve evine git, belki de arkadaşın evdedir bile. " diyerek Şeyma'ya dikkatle bakarken, gözlerinde hem kararlılık, hem de bir uyarı vardı. Aslında Şeyma da Serap Ayça'nın gazetelerde sekiz sütuna manşet olup zor durumda kalmasını hiç istemezdi. O yüzden Tao'nun dediklerini mantıklı bulup başını salladı. "Tamam, sana hak veriyorum, en azından eve geldiğinde beni görürse sevinir." diyerek, yenilgiyi kabul etmiş bir savaşçı gibi arkasını dönüp kapıya ulaştı. Tao, çabuk ikna ettiğini düşündüğü kıza jest yapmak istermiş gibi, "İstersen seni evine bırakabilirim, çok bitkin görünüyorsun." dedi. Şeyma, arkasını dönmeden elini kaldırıp, hiç gerek yok dercesine onu durdurdu. Kilitli kapıyı açıp çıktı odadan. Etrafta Haru'yu aradı gözleri ama göremedi. Yavaşça kulise gidip çantasını aldı ve Serap Ayça'nın çantasıyla birlikte omuzuna asıp çıktı. Haru ya gitmişti ya da buralarda bir yerlerde olmalıydı ama onu aramakla zaman geçirmeyecekti. Kulüpten dışarı çıkınca birden üşüme geldi. Terli olduğunu hatırlayıp, "Evden çıkmadan keşke üstüme bir şey alsaymışım," diye geçirdi aklından. Titremesine engel olamıyordu ama yapacak bir şey de yoktu, bir taksi çağırttırması gerekiyordu. O sırada bir araba gelip önünde durdu. İçinden inen adam, hemen genç kızın yanına gelerek, "İyi geceler hanımefendi, Bay Colver sizi eve bırakmamı istedi, şöyle buyurun lütfen." diyerek lüks siyah arabanın arka kapısını açıp Şeyma'nın binmesini bekledi. Şeyma başka zaman olsa bütün hırçınlığıyla ret çekerdi ama şimdi bunu yapamayacak kadar yorgundu.

UZUN BEYAZ BULUTLARIN ÜLKESİNDE BİR SERAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin