36

77.4K 3.1K 560
                                    


MASAL

Enfes bir koku.
Yavaş yavaş kendime gelirken tüm duygularıma sızarak beni çevreliyordu. Toprağımsı, ormanımsı, suyumsu, hafif tatlımsı ama her şeyiyle erkeksi kokuyordu. Bu tanıdık koku beni sarmalarken gözlerimi araladım. Yağmurdan önceki gökyüzünü andıran bir tavan beni selamladı. Gözlerimi kırparak rüyada olmadığımı kendime kanıtladım.
Ne olmuştu bana? Burası neresiydi? Saat kaçtı?
Yattığım yerden doğrulurken bir anda başıma keskin, zonklayıcı bir ağrı saplandı. Gözlerimi sıkıca yumup parmaklarımla şakaklarıma bastırdım. Aklımda canlanan görüntüler, geceyi özetlerken panikle gözlerimi açtım. Yoksa ben... Hayır olamaz. Hale nerede?
Etrafa bakınırken başucumdaki suyun yanındakifotoğraf gözüm ilişti.Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Her atışı acı veriyor, sanki etkisi tüm bedenimde hissediliyordu. Başım kalp atışlarımla uyumlu olarak zonkluyordu. Evet düşündüğüm gibi Enes'in odasındaydım ve aşık olduğum adam, sarmaş dolaş olduğu bir kızla resim çerçevesinden bana gülümsüyordu. Uzanıp resmi elime aldım. İlk kez bu kadar içten gülümsediğini görmüştüm. Gözleri bile çizgi halini almıştı. Yanağındaki gamzesi gördüğümden daha da belirgindi.
Mutluydu. Onu bu halde daha önce görmemiştim. Sanki bana sıcak gelen davranışları, bu sahnenin fragmanıydı. O derece az. Bir o kadar yetersiz.
Kız güzeldi. Hatta çok güzel...
Yaprak yeşili gözleri vardı. Belirgin elmacık kemikleri, eşit kalınlıktaki dudakları, hokka gibi burnu yüzüne tam oturmuştu. Koyu renk saçları fotoğrafta bile parlıyordu. Enes'e o kadar sıkı sarılmıştı ki, bir elmanın iki yarısı gibi duruyorlardı. Kıskanıyordum. Hem kızın güzelliğini hem de Enes'e olan yakınlığını...
Kesin sevgilisiydi.Boynunda taşıdığı yüzük aklıma gelince dehşetle iç çektim. Fotoğrafa daha dikkatli bakınca kızın Enes'i andırdığını fark ettim. Evleneceğin insan kendine benzer sözü doğruydu belli ki. Enes'in nişanlısı bu kız olmalıydı.
Allah'ım ben ne kadar geri zekalı bir kızım. Hem kendimden 6-7 yaş büyük birine aşık olmuştum. Hem de bu çocuk nişanlıydı. Bizimki devlerin aşkından, bir anda evli mutlu çocukluya kaymıştı. Burada çocuk ben oluyordum.
Adam beni öpmüştü. Hem de iki kez!
Evlenme arifesindeki bir adamla öpüşmüştüm.
Gerçi bardaki o kızda öpüşmüştü. O zaman benim o ucuzdan ne farkım kalmıştı.
Allah'ım ölmek istiyorum. Hatta ölmeden mezara girmek istiyorum. Ancak mallığımın bedelini bu şekilde ödeyebilirim. Bir de az kalsın çocuğa aşkımı ilan edecektim. Rezil oldum.Bir an önce buradan gitmeliyim diye düşünürken resmi yerine koydum. Üzerimdeki pikeyi tekmeleyip hızla ayağa kalktım. Aniden başım döndü. Düşmemek için yatağa otururken midemde bir şeylerin harekete geçtiğini hissettim. Bunun ardından ne geleceğini biliyordum. Sanırım kusacağım diye düşünürken kapı açıldı. İçeriye derinlerden gelen bir gitar sesiyle beraber Enes girdi ve ben gece içtiğim biranın hepsini döşemeye çıkardım. Bunların hepsi birkaç saniye içinde olmuştu. Tıpkı Enes'in bir saniye içinde yanıma ulaşması gibi...
Ben öne eğilip odasının zemini berbat ederken, o beni tutmaya daha doğrusu yüzüme düşen saçları tutmaya çalışıyordu. Bunu başta garipsesem de midem o kadar kötüydü ki tüm enerjimi kusmaya harcıyordum.
''İyi misin?''
Başımı iki yana salladım. Daha sonra Enes'in arkama uzandığını hissettim. Bir tişörtle ağzımı silerken ''Banyoya gidip elini yüzünü yıkamak ister misin?'' diye sordu.Takıntılı olduğu tişörtlerinden birini benim için heba etmişti. Neden bu kadar iyi davranıyordu? Başımı olur anlamında sallayınca beni kucakladı. Buna itiraz etmedim. Çünkü bedenimi taşıyamayacak kadar yorgun hissediyordum. Hem fiziken, hem de ruhen çökmüştüm.
Odanın kapısını açtığımda Hale'nin gitar eşliğinde şarkı söylediğini duydum. Koyun can derdin de kasap et. Kıza bak, arkadaşı ölüyor, utanmasa göbek atacak. Şarkılar türküler, oh valla...
Banyoya girdik. Enes beni kucağından indirse de, belimden tutarak kendine sabitledi. Suyu açmaya yeltendim ama o benden önce davranıp açtı. Tek eliyle yüzümü yıkarken, dört yaşına dönmüş gibi hissettim. ''Daha iyi misin?'' Başımı evet anlamında sallarken suyu kapattım. Enes havluyu eline aldı.
''Kendim halledebilirim,'' diyerek havluyu ondan aldım ve yüzümü sildim. Enes hala beni tutmaya çalışıyordu. Sabun kokan havluyu ağzıma bastırırken ''Çok özür dilerim,'' dedim. ''Şimdi temizlerim odanı.''
''Sıkıntı yok. Ben hallederim,'' Beni bırakmasıyla sakat ayağımın ağrısını hissetmem bir oldu. Demek bu yüzden beni kucaklıyordu. Unutmamıştı. Yoksa şu anda iyiliğinin nedeni de sabah ki gibi vicdanının esiri olmasından dolayı mıydı? Sonuçta o bilmese de onun yüzünden içmiştim. Kendimi onun yüzünden kaybetmiştim ve onun yüzünden kusmuştum.
Duşun içindeki viledayı doldurmaya başladı. Ev işi yapan Enes'i ilk kez görecektim. Evleneceği kız çok şanslıydı. Evleneceği kız, karısı... Fotoğraftaki halleri aklıma geldiğinde gözlerim yaşarmaya başladı. Enes içine bir şeyler kattığı viledayı eline alırken kolundaki damarlar ortaya çıktı. Allah'ım ben bu adamı nasıl başka ellere verecektim.
Odaya döndük. O yerleri temizlerken ben odayı inceleme fırsatı bulmuştum. Aynı benim gibi karışık bir odası vardı ama bir yandan düzenliydi de. Kitap okumayı seviyordu belli ki. Yoksa en uzun duvarı kaplayan kitaplığın ve yerlerdeki kitapların başka bir açıklaması olamazdı. Çalışma masasında değişik biblolar vardı. Aslında korkutucuydu ama sanırım bir oyunun karakterleriydi. Benzerlerini Renan ve Aktan'ın odasında da görmüştüm. Her yer temizdi. İlk kez bu kadar titiz bir erkek görüyordum. Siyah ve gri tonları her ne kadar karanlık bir görünüme neden olsa da beni rahatsız etmemişti. Asal'ın odası gibiydi. Sadece biraz daha fazla eşya vardı.
Viledayı eline alan Enes ''Rahatına bak,'' dedikten sonra odadan çıktı. Tek ayağımın üzerinde daha fazla duramayacağımı anlayınca topallayarak yatağa doğru gittim. Damarlarımda dolaşan alkol azaldıkça daha mantıklı düşünür hale gelmiştim ama sanki bana enerji veren şey oymuş gibi, yorgun hissediyordum. Yavaşça yatağa uzandım. Enes kokan yastıklara sarıldım. Bir daha bu anı yaşayamayacaktım. Hatta bu kokuyu da duyamayacaktım. Gözlerim tekrar başucundaki mutlu aile tablosuna takıldı. Gözyaşlarım, göz pınarlarımdan akmak için hazır ol da bekliyorlardı. Kapı eşinde görünen Enes'le hızla gözlerimi sildim. Kulağında telefonla içeri gelen çocuğun neyse ki dikkatini çekmemiştim.
''Bu akşam gelemem Çakıl.''
Çakıl mı? Hangi ana baba evladına bir taşın ismini verir ki? Enes kapıyı ardından kapattı ve kütüphanesindeki bir yere doğru yürüdü. ''Bende seni özledim bebeğim ama işim var.'' Çakıl? Bebeğim? Kutuları karıştıran Enes'i takip ettim. Benim yanımda bir kızla bu kadar rahat nasıl konuşabiliyordu. Yoksa bu çakıl denen kız şu resimdeki miydi? Allah'ım o zaman ailesini suçlamamak gerekiyordu. Kız gerçekten taştı.
''Yarın söz. Şimdi kapatmam lazım.''
Kutulardan birini alıp çalışma masasına koydu ve ilaç olduğunu gördüğüm kutuları karıştırmaya başladı. ''Bende seni seviyorum.'' O telefonu kapattı. Ben kendimi dünyaya kapattım. İlk kez bir seni seviyorum kelimesini iliklerime kadar hissetmiştim. Hem de aşık olduğum çocuğun dudaklarından aşık olduğu kız için dökülmüştü. Gözlerim tekrar dolmaya başladı. Kendimi kastım. Onun karşısında fazlasıyla zayıf ve ezik gözükmüştüm.
Enes eline aldığı bir ilacın prospektüsünü okudu. Daha sonra başka birininkini. Eline aldığı iki ilaçla yanıma gelirken ''Kalk bakalım,'' dedi. ''Biri baş ağrına, diğer mide bulantına iyi gelir.''
Beni düşünmesi hoşuma gitmişti ama tek bir sorun vardı. ''Ben hap yutamıyorum.'' Enes ayakucuma otururken uzaylı görmüş gibi bakmaya başladı. ''Yani boğazımda dolanıyor ama bir türlü mideme inmiyor.''
''Ciddi misin?'' diye sorduğunda başımı evet anlamında salladım. Hafifçe gülümsedi. Neden güldüğünü anlamasam da bende ona karşı yarım yamalak çekingen bir gülüş gönderdim. ''O zaman bunları ezelim, öyle iç.''
''O şekilde zararlıymış ama.''
''O zaman yut?'' dediğinde kararlı bir şekilde ''Tamam ezelim,'' dedim. Gülümsemesi biraz daha genişledi. Gözlerindeki şefkat kafamı allak bullak ederken ''Hemen geliyorum,'' diyerek odadan ayrıldı. Bende gözlerimi ilk ve son kez bulunduğum odada bir kez daha dolaştırdım. Tavandaki şekillerin dalgalara benzediğini keşfettim. Bir taraftan baktığında fırtınalı bir gökyüzü, diğer taraftan baktığında hırçın bir deniz...
Kapı açıldı. Müzik sesi tekrar odayı doldurdu. Belli ki Hale'nin keyfi yerindeydi. Yoksa en az yüz kere buraya gelip beni kontrol ederdi. Enes elindeki iki kaşıkla içeri girip ayağıyla kapıyı kapattı. ''Suyu al,'' deyip yatağın kenarındaki bardağı işaret etti. Fotoğrafa bakmamaya çalışarak bardağı aldım ve Enes'in uzattığı kaşıklardaki ilaçları sırayla mideme indirdim. Zorla koca bir bardak suyu bitirdim. Enes'i son kez de olsa bu şekilde görmek harikaydı. En azından artık bir kalbi olduğunu biliyordum ve gerektiğinde gayet kibar olabileceğini. Bardağı elimden alan çocuk tekrar yatmamı söyledi ama ben artık gitme vaktinin geldiğini biliyordum.
''Her şey için teşekkür ederim ama artık gitsek iyi olur.''
Kaşık ve bardağı çalışma masasına koydu. İçim kan ağlasa da ''Hem sende nişanlını bekletmemiş olursun,'' dediğimde arkasını döndü. Kaşlarını o kadar çok çatmıştı ki, hafiften korkmuştum. Belki de o kız adı anılmayacak kadar özeldi Enes için. ''Nişanlı mı?'' diye sorduğunda başımı evet anlamında sallarken başucundaki fotoğrafı işaret ettim. Enes'in gözleri kısa bir an fotoğrafa kaydı. Anında yüz hatları gevşerken matrak bir kahkaha attı. Tıpkı fotoğraftaki gibi... Demek ki bu kızın basit bir fotoğrafı bile onu bu hale getirebiliyordu. Kıskançlığım tavan yapmıştı. İçim içimi yerken alt dudağımı dişlemeye başladım. Enes sıcak bir tebessümle yanıma gelip oturdu. Uzanıp resmi aldı ve kızın suratına gelen kısmı okşadı.
''O benim hayatımdaki en önemli varlık. Nefes alma nedenim.''
Beni kıskandırmaya mı çalışıyordu. Bunları söylemesine gerek yoktu. Zaten ikisinin de kafalarını duvara çarpıp kıvılcım çıkarabilecek kadar kıskanıyordum. Resmi bana döndürdü. Yüzünde hala keyifli bir gülümseme vardı.
''Çakıl, yani Çağla. Kardeşim.''
Trollenmiştim! Ağzım beş karış açılırken ''Senin yaşlarında olması lazım. 16 yaşında mısın?'' diye sorunca başımı hayır anlamında salladım. ''17. Şubatta 18 olacağım.''
Enes ''Woaw,'' diyerek resmi yerine koydu. ''Çok büyükmüşsün.'' Dalga geçiyordu. Benimle dalga geçiyordu ama olsun dalga geçerken bile çok tatlıydı. Bir rahatlama gelmişti. Sanki üzerimden tonlarca yük kalkmış gibi hafiflemiş hissediyordum. Arabeske bağlayacak olan ruhumu tekrar clup havasına çevirmiştim. O kız nişanlısı değildi. Sevgilisi bile değildi. Kardeşiydi, kardeşi...
''Nişanlı olduğumuzu nereden çıkardın?''
Bir an gözüm boynundaki ipe takıldı. Sonuçta onun ucunda bir yüzük vardı. O kız kardeşi olabilir ama mutlaka bir nişanlısı vardı. ''Kolyeni gördüm,'' dediğimde başını öne eğdi. Elini tişörtünün altında yüzüğü hissedebileceği bir yere koydu. İfadesi birden değişti. Az önce eğleniyor gibi görünen tavrı benim cümlem üzerine birden yok olmuştu. Çenesi kasıldı. Gözlerini buğusunu saklamak istercesine kıstı.
''Gerçekten artık gitsen iyi olacak.''
Hızla ayağa kalktı. Yatak onun şiddetiyle sallandı. Dolayısıyla bende. Sanırım söylememem gereken bir şey söylemiştim. Sinirlendirmiş miydim? Yoksa kırmış mı? Enes çantamı sandalyeden alıp bana uzattı. Bir dakika önceki halimizi özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi. ''Özür dilerim,'' diyerek ayağa kalktım. ''Böyle bir tepki vereceğini bilseydim, ağzımı açmazdım.'' Çantamı alırken göz göze geldik. Nefretini iliklerime kadar hissetmiştim. Bir cümleden dolayı bana karşı bu kadar nefret dolmuş olamazdı.
Arkasını döndü. Odanın kapısını açışı bile tüylerimi diken diken yapmıştı. Ürkek adımlarla peşinden ilerledim. Salon olduğunu düşündüğüm yere girdiğinde gitar sesi kesildi. Yavaşça salona girdim. Hale bakışlarını Enes'ten bana çevirdi ve telaşla ayağa kalktı.
''İyi misin bal böceği?''
Az önceki şarkıları duymasam, benim için gerçekten telaşlandığına inanabilirdim ama onunla burada kavga etmeyecektim. ''İyiyim. Gidelim mi?'' diye sorduğumda başını olur anlamında sallayıp koltuğun üzerinden çantasını aldı. Enes yüzüme bakmıyordu. Kendimi gerçekten çok kötü hissediyordum.
''Gecenizi berbat ettiğim için özür dilerim.''
Deniz sorun değil gibi omuz silkti. Enes ise tek kelime etmemişti. Gözlerim tekrar dolmaya başladı. Güçlü bir yüz ifadesi takınmaya çalışarak ''Her şey için teşekkür ederim,'' dedim. Sanırım biraz daha burada durursam ağlayacaktım. Bu yüzden iyi geceler faslını Hale'ye bırakıp ayakkabılarımı giydiğim gibi evden çıktım. Sanırım gerçekten bu eve ilk ve son kez gelmiştim.

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin