32

73.2K 3.4K 900
                                    

ASAL

''Pisliğini temizle ve hemen eve gel!''
Babamın ağzından çıkan cümle vicdanıma bıçak gibi saplanmış, aklıma geldikçe ruhumu parça parça ediyordu. Böyle bir şeyi nasıl söyler, o kızı ne hakla küçük düşürür. Anlayıp dinlemeden nasıl beni yargılar!
İçimde kabaran öfke gözümü kör etmişti. Eve doğru yürürken biri bana seslendi. Sesi o kadar yakındı ki adımı söylemesi alevlere benzin fırlatmak gibiydi. Deli gibi titreyen bedenimi durdurmak istercesine yumruğumu sıkarken başımı Hale'ye çevirdim. Söyleyeceği şey için ağzını açtı. Kelimeler dilinin ucunda gibi duruyordu ama anladığım kadarıyla yüzümdeki ifade onları yutmasına neden oldu. Karanlıkta yüzünü tam seçemesem de ağladığını burnunu çekmesinden anlıyordum. Anlamadığım şekilde gardım düştü. Kafama birşeyler dank etti. Etrafa bakındım. Kimse dışarıda değildi, o yalnız başına burada ne yapıyordu? Belli ki ağlamak için insanlardan kaçmıştı, peki neden ağlıyordu? Ona doğru döndüm. Yüzünü daha net görebilmek için birkaç adım attım.
''Ne oldu?'' diye sorduğumda başını önüne eğdi. Sanki daha fazla ona yaklaşmamı engellemek ister gibi kollarını sıkı bir şekilde göğsünde bağladı. Aramıza neden duvar ördüğünü merak ederken ''Hale?'' dedim. ''Bence içeri girmen için doğru bir zaman değil'' dediğinde kaşlarım çatılırken eve doğru baktım. ''Amcam çok sinirliydi ve eminim ki içerideki manzaradan dolayı siniri boyut atlamıştır''
''İçerideki manzara derken?'' dediğimde başını kaldırdı. Kızarmış bal gözlerinin nefreti vicdanıma kadar işledi. ''Bir kız için bizi bırakmandan sonra gelişen olaylar işte'' Umursamıyormuş gibi kurduğu cümleyle bakışları ters düşüyordu. Bahar'la olduğumu nereden biliyor diye düşünürken aklıma babam geldi. Kim bilir öfkeyle neler söylemişti.
''Ne olayı?''
Burnunu çeken Hale ''İçeri girdiğinde görürsün'' deyip eve doğru yürümeye başladı. Kolunu son anda yakalayıp kendime doğru çevirdim. Kırgın bakışları yüreğimi dağlarken ''İçeride ne olduysa, onun yüzünden mi ağlıyorsun?'' diye sordum. Bir süre gözlerimin içine baktı. Daha sonra belli belirsiz başını hayır anlamında salladı. ''Ağlamıyorum'' dediğinde gözlerini kaçırması milimetrik bir gülümsemeyi dudağımı yerleştirirken ''Tamam o zaman'' dedim. Ses tonumdan gülümsediğimi anlayan peri kızı bakışlarını bana çevirdi.Neden gülümsediğimi anlamaya çalışan bakışları gülümsememi daha da arttırdı. Bu kızın bu şaşkın hallerini seviyordum. ''Benim yüzümden mi ağladın?'' Kaşları çatılan Hale hızla kolunu elimden kurtardı.
''Senin için neden ağlayayım?'' diye sorarken bile benim için ağladığını avaz avaz bağırıyordu. Rahatlamaya ihtiyacı vardı, belki ağlayarak, belki bağırarak. Cevap vermeden içini dökmesini bekledim. Sessizliğim sanki tekrar gözlerinin doldurmuştu. ''Sen benim göz yaşlarımı hak edecek biri misin?'' derken ki titreyen sesiyle kalbim yerinden sökülüyormuş gibi hissettim. Kelimeler o güne kadar ağzından çıkan en acı sözlermiş gibi boğazıma dizildi. Üzüntüsü taşıyamayacağım kadar ağır bir yüktü. Birden dudakları küçümser bir ifadeyle büküldü.
''Sen kimsin ki, senin için ağlayacağım?''
Bakışları nefretle doldu, kini sanki gözyaşını kuruttu. Birden bire ne oldu da bu hale geldi anlayamazken bana doğru yaklaştı. ''Senin için ağlayacağıma Asal Kara, gözlerimi oyarım daha iyi'' Geri adım atıp aramıza mesafe koydu. Ne yapmaya çalışıyordu bilmiyorum ama daha söylemek istediklerinin bitmediğini görebiliyordum. Öfkeyle baş edebilirdim ama kalp kırıklığıyla baş etmem imkânsızdı. Ne yapmıştım da onu bu hale getirmiştim, sormak için deli oluyorken sadece sessizce gözlerinin içine bakıyordum.
Asla oymasına izin vermeyeceğim, gözlerine...
* *
DEMİR KARA

Başım kalp atışlarımla aynı tempoda zonkluyordu. Kulüpten eve gelene kadar, odada gördüğüm manzara gözümün önünden gitmemişti. Benim oğlum, nasıl bu kadar iradesiz olabilirdi? Kardeşlerini yalnız bırakacak sorumsuzluğu hangi cüretle kendinde bulabilmişti?
Babam gibi olmamak için uğraşırken, onun iyi bir ebeveyn olduğunu şu anda anlıyordum. Sinirle soluyarak salona girmemle olduğum yere çakılmam bir oldu. Karşımda duran dört kişi ip gibi sıraya dizilmiş, korkuyla bize bakıyordu. Ben ise nereye bakacağımı şaşırmış bir haldeydim.
''Hasiktir''
Arkamdan gelen fısıltı şeklinde küfür, gördüğüm manzarayı tam olarak özetliyordu. Bora ve Cem, benim gibi kıpırdamadan berbat haldeki salonumu incelerken öne doğru bir adım attım. Birden Hazar'ın elindeki bez yere düştü. Aktan her zamanki gibi soğuk kanlılığını korurken, Renan'ın korkudan titremesi görülmeyecek gibi değildi. Benim kızım ise ne yapacağını bilmez halde sadece bana bakıyor, kasılmış bir şekilde dişlerini gösteriyordu.
''Bu salonun hali ne!''
Sesim, evin boydan boya kaplanmış olan camlarını bile titretecek yükseklikte çıktı. O sırada mutfakta bir şangırtı koptu. Masal olduğu yere siner gibi hafifçe eğilerek gözlerini sıkıca yumdu. Diğerleri de en az kızım kadar kasılmıştı. Arkamdaki koşuşturmayla Eliflerin dedikoduyu bıraktıklarını anladım.
''Gece! Mavi!''
Cem'in nadiren de olsa çocuklarına olan otoriter tarafı tekrar harekete geçmişti. Sanırım akşamki olay ve Cansu'nun tutumu fazlasıyla canını sıkmıştı, bu sıkıntıyı da çocuklardan çıkaracak gibi duruyordu. Ufak kızlar kol kola bir şekilde mutfaktan çıkıp kardeşlerinin yanına koştular.
''Masal''
Elif'in şaşkın ses tonu bile hayal kırıklığını saklayamamıştı. ''Ne oldu burada?'' diye sorduğunda kızım daha hızlı soluk alıp vermeye başladı. Zaman kazanmaya çalıştığının farkındaydım ama benim beklemeye tahammülüm yoktu. Önce sözüne güvenip güvenmeyeceğimi test etmem gerekiyordu. Tıpkı Hale'ye yaptığım gibi.
''Asal nerede Masal?''
Mavi gözleri kısa bir an bile olsa büyürken ''Asal mı?'' dedi sanki bu ismi daha önce duymamış gibi. Hala zaman kazanmaya çalışması gergin olan sinirlerimi kopma noktasına getiriyordu. ''Asal'ın kim olduğunu bildiğini düşünüyorum?''Benim gözlerim kısılırken onunki biraz daha açıldı. ''Biliyorum, biliyorum tabi-'' gibi birşeyler saçmalamaya başladığı an ''Asal nerede Masal!'' diye kükredim. Beşizler aynı anda nefesini tutarken kızım birkaç adım geriledi. Daha fazla salak yerine konmaya tahammülüm kalmamıştı. Elif'in elini kolumda hissetsem de ona doğru dönmedim, sadece kızıma baktım. Gözlerinin sulandığını fark ettiğim kızım başını öne eğerek ''Bilmiyorum'' dedi. Daha çok o lafı ağzında geveledi. Göz ucuyla baktığım Aktan'ın kaşlarını çattığını fark edince, kızımın bana yalan söylediğini anladım. Yine de bir şans vermek için Hale'ye sorduğum gibi ''Evde değil yani?'' dedim. Başını kaldırdı. Kirpiklerinin ucunda akmaya hazır göz yaşlarıyla başını sallayan kızım ''Bilmiyorum'' dedi. Aktan'a baktım. İfadesini hiç bozmamıştı. Sanki söylemek istediklerini zar zor bastırıyor ve sadece rahatsızlığını belli ediyormuşçasına hafif ve gırtlaktan gelen bir homurtu çıkarıyordu.
Yalan, yavaşça üst üste dizdiğin güven taşlarını bir saniyeden az bir sürede dağıtan şeydi. Hayatta en nefret ettiğim şeylerin başında geliyordu ve ben bunu çocuklarımın aklına kazımak istercesine her fırsatta söylüyordum.Buna rağmen göz göre göre yalan söyleyen kızıma bundan sonra nasıl güvenecektim. Kim bilir evin bu halde olmasına nasıl bir kılıf uyduracaktı.
Arkamı döndüm. Cem'in suratı asık, bedeninin her hücresi gergin, çenesi kenetliydi. Tıpkı karısı gibi. Ona baktığımın farkında olduğunu biliyordum ama o öylesine öfkeliydi ki sanki yanındaki varlığımdan bir haberdi. Sadece çocuklarına bakıyor, eminim ki kafasında söyleyeceği şeyleri toparlamaya çalışıyordu. Bora ve Melek, ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bir bize bir çocuklara bakarken karım, aşık olduğu gözlerine buğu yerleştirmişti. Onunda en az benim kadar hayal kırıklığına uğradığını biliyordum. Derdimiz, ne ev ne eşyalardı. Çocuklarımıza verdiğimiz güvenin boşa çıkmasıydı.
Oğlumun kalbini kırmamak için kulüpten çıkmıştım, şimdide kızımın kalbini kırmamalı, bir an önce bu ortamdan çıkmalıydım. Kapıya doğru yürümeye başladığımda Masal'ın derinlerden gelen ''Baba'' kelimesi içimi kavursa da öfkem onu dağlamaya yetiyordu.
''Demir nereye?''
Bora'ya cevap vermeden kendimi dışarı attım. Hava almaya, olanları hazmetmeye, kızım ve oğlumla konuşmak için sakin olmaya ihtiyacım vardı ama hayat bana bu imkanı sağlamıyordu. Karşımda duran iki kişiyle derin bir nefes aldım. Hale'nin tedirgin bakışları benden kapıya doğru kaydı. Yüzü korkuyla kaplandığında Bora'nın arkamda olduğunu anladım. Gergin bir sessizlik oluştu, hava bununla ağırlaşmış gibi beni boğmaya başladı. Sessizlik en aksi düşünceleri ateşlerdi. Saatli bomba misali, yanlış kabloyu kesip patlamam an meselesiydi. Yine de kendime sakin kalmam gerektiğini söylüyor, karşımdakinin düşmanım değil de oğlum olduğunu hatırlatıyordum.
Asal'ın hiçbir hamle yapmaması sabrımı zorlarken başımla ilerlemesini işaret ettim. Yürümeye başladığım gibi oda peşimden geldi. Bora'nın kızına hesap sormasını daha katlanılır bir seviyede duyacağım yere kadar ilerledim ve arkamı döndüm. Asal olduğu yerde dururken başını dikleştirdi. Onun bu güçlü tavrı, seneler önceki beni aklıma getiriyordu. Tek bir farkla, ben aşık olduğum kadın için babamı karşıma almıştım, o ise sadece bir...
''Dökül''
Emrimle burnundan soluk alıp veren oğlum ''Hiçbir şey göründüğü gibi değil'' diyerek konuşmaya başladı. ''Eğer açıklamama izin verseydin-'' derken elimi kaldırıp susmasını işaret etti. ''Neyi açıklayacaksın Asal Kara?'' dediğimde kaşları çatılırken ''Orada neden bulunduğumu'' dedi. Elimden geldiğince ifadesizliğimi korumaya çalıştım ama gözlerimin öfkemi yansıttığını biliyordum.
''Açıkla!'' dediğimde afallar bana bakan oğluma doğru bir adım attım. ''Söyleyeceğin hiçbir şey, sana verdiğim sorumluluğu çiğnemeni, kardeşlerini yalnız bırakmanı haklı göstermeyecek.'' Tane tane söylediğim cümleyle dişlerini sıkan oğlum ''Gösterecek!'' diye tısladı. ''Çünkü, senin verdiğin sorumluluktan önce başka bir sorumluluğum daha vardı.''
Gizemli konuşmasıyla gözlerim kısıldı. Asal bakışlarını benden kaçırarak derin bir nefes aldıktan sonra ''Baba'' dedi. Az önceki öfkeli tonunu bastırmaya çalıştığının farkındaydım. ''İçeride ne olduğunu inan bilmiyorum ama ben –''
''Bilmemen normal, çünkü o sırada bir kızı becermekle meşgul-''
''Sen o kızın kim olduğunu biliyor musun?!''
Bilmiyordum. Kıza dikkatli bir şekilde bakmamıştım bile ama şu anda bundan daha önemli bir sorunum vardı, Oğlum ilk kez sözümü kesmişti. Ses tonu çenemin kasılmasına neden oldu. Saygısızlıktan hiç hoşlanmazdım ama sanki şu anda bunun eksikliğini hissediyormuşum gibi oğlum benimle fazlasıyla saygısız bir şekilde konuşuyordu.Tepki vermemek için kendimi zor tuttum.
''Orospularını tanımak zorunda olduğumu bilmiyor-''
''Ben o kızla yatmadım!''
Bir kız için bana sesini yükseltmişti. Ev ahalisi dışarı çıkmış, büyük ihtimal Bora ve Hale her şeyi duymuştu. Korumaların gözleri bizim üzerimizde olmasa da konuşulanları dinlediklerini biliyordum. Asal o kadar çok bağırıyordu ki, dinlemeseler bile duymak zorunda kaldıklarına emindim. Bu kadar kişinin önünde bana bağırması bardağı taşıran son damlaydı. Otoritemi elimde tutabilmek için kendi oğluma bile gerekirse ders verecektim. Hızla ensesini kavrayıp kendime doğru çektiğim Asal'ın alnını alnıma dayadım. Dişlerinin arasından hızlı bir şekilde soluk alıp veren oğlum bana karşı koymadı.
''Karşında kim olduğunu unutma''
Öfkem dilime yansımış, düşüncelerimin zehrini oğluma akıtmıştı. Bakışlarını bana çeviren Asal ''O zaman sende bilip bilmeden konuşma'' dedi. Bana meydan okuyacak kadar cesaretli olması hoşuma gitse de ensesindeki elimi sıktım. Adamlarımın önünde benimle nasıl konuşması gerektiğini öğrenecekti.
''Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir sözünü bilir misin?''
Asal yüzünü acıyla buruştururken ''Beni dövecek misin yani?'' diye sordu. ''Biraz daha zorlarsan'' dediğimde gözlerimin içine baktı. Gözlerindeki panik, her zamanki iç çatışmasının gölgesinde yok oldu. ''O zaman şimdiden vursan iyi olur, çünkü bana yargısız infaz yapmaya devam ettiğin sürece böyle davranmaya devam edeceğim.''
Nabzım hızlandı, içimdeki öfke yüzünden parmak uçlarım karıncalandı. Boştaki elimi yumruk yaparak bu hissi yok etmeye çalıştım ama pek işe yaramadı. Dişlerimi sıktım. Onun verdiği acıyla dikkatimi dağıtmaya, sakinleşmek için bu acıya odaklanmaya çalıştım. Deli gibi titriyordum, karşımdakinin oğlum olduğunu unutmamaya çalışmak bedenimi daha da zorluyordu. Asal'ın yüzü buruşurken gözleri sulandı. Ensesini koparmak üzere olduğunu fark ettim, canını yakıyor olma ihtimaline karşı elimi gevşettim. Olabildiğince hareketsiz durmaya çalışırken derin bir nefes aldım.
''Gözümün önünden kaybol''
Fısıltıyla söylediğim cümle irademin son yansımasıydı. Oğlumu bıraktım ve arabama doğru yürümeye başladım. Kan beynime sıçramış, gözüme kırmızı bir perde indirmişti. Etraftaki seslenişler kulaklarıma lanet birer uğursuz uğuldama gibi geliyordu. Aralarından cımbızla alır gibi çektiğim birkaç kelime duraksamama neden oldu.
''Ben o kızla yatmadım baba!''
Başımı dikleştirdim. Belki de son söyleyeceği şeyi dinlemeliydim.
''Sadece kardeşim diyeceğim birinin daha zor zamanında yanında oldum!'' dediğinde kaşlarım çatıldı. Gözümün önüne kulüpteki kızı getirmeye çalıştım, daha sonra Cem'in söyledikleri hafızamda belirdi. O kız, Bahar mıydı?
* *

* *

Sosyal medya hesapları:

Blogum:
http://yazar-cizer-tubutubu.blogspot.com.tr/

Kitabın blogu: http://veliahtlar.blogspot.com.tr/

Serinin blogu: http://karanlikaskserisi.blogspot.com.tr/

İnstagram kullanıcı adım: tubux2

Twitter kullanıcı adım: tuptubu

Snap kullanıcı adım: tubux2

Facebook kullanıcı adım: Tuğçe Aksal

Facebook grup: Wattpad / Tubutubu Hikayeleri

Facebook sayfa: Karanlık aşk - wattpad -

Facebook Yazar Sayfası: Tuğçe aksal - tubutubu


Haberler için takip etmeyi unutmayın!

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin