**

ASAL

'Sende mi Brütüs?'

Sanırım şu anda Jül Sezar'ı daha iyi anlıyordum. Emre, Masal ve Hale'nin hançerlerini teker teker sırtımda hissediyordum. Bu hayatta kimseye güvenmemek lazımdı belli ki, kardeşlerine bile...
Öfkem vücut bulmuş, yanımda oturuyor ve beni daha hızlı araba sürmem konusunda gazlıyordu. Bende sanki kendi aklım yokmuş gibi, onu dinliyor, gaza bastıkça basıyordum. Arabaların yanından o kadar hızlı geçiyordum ki, çoğu refleks olarak sağa sola kaçma ihtiyacı duruyordu. Altımdaki canavar kükrüyor, çıkardığı sesle yeri göğü inletiyordu. Kısa bir an sonra soluğu kulüpte aldım. Sanki bir rüyadaydım ve buraya geldiğimi fark etmemiştim.
Ani bir frenle girişin tam önünde durdum. Tüm bakışlar bana döndü. Ben ise, adrenalinin etkisiyle gülümsüyordum. Hızlanan nefesim kulaklarımda uğulduyordu. Başımı geri eğip koltuğa yasladım. Boğazımın kurumuştu. Yutkundum. Sakinlemeye çalıştım. Garip ama, rahatladığımı şu anda fark ediyordum.
Adamların bakışlarını daha yoğun hissettiğimde derin bir nefes aldım ve arabadan indim. Daha ilk saniyeden lastik ve balata kokusu burnumun direğini sızlatmıştı. ''Hoş geldiniz Asal Bey,'' diyen adama başımla selam verdikten sonra arabayı otoparka çekmesini emrettim. Başka kimseyle göz teması kurmadan kulübe girdim. Sanırım kendimi en huzur hissettiğim yer burasıydı. O yüzden canımın sıkkın olduğu her an kendimi burada buluyordum.
Etrafı kolaçan ederek merdivenlerden indim. Durağandı. Garip. Bir an mutfağa yönelmek istedim ama okuldan erken çıktığım aklıma geldi. Saate baktım. Eminim ki Bahar daha gelmemişti. Bu yüzden çalışma odasına doğru yürüdüm. İşittiğim seslerle kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. Babamın bu saatte burada ne işi vardı?
Adımlarımı yavaşlattım. Neredeyse hiç ses çıkarmadan çalışma odasına doğru yürüdüm. Kapının kapalı olmasını fırsat bilip, kapının önünde durdum. Uzun sessizlikler anlayamadığım konuşmalarla bölünüyordu. Kulağımı kapıya doğru yaklaştırdım. İçerideki huzursuzluğu buradan bile hissediyordum. Bir anda kapının açılmasıyla, gözüne far tutulmuş tavşan gibi kalakaldım. Babam, saniyelik şaşkınlığını öfkeli ifadesinin ardında gizledi.
''Asal,''
Duruşumu düzeltirken ''Baba,'' dedim. ''Senin şu anda okulda olman gerekmiyor muydu?'' diye sorduğunda başımı evet anlamında sallarken ''Senin de holdingde olman gerekiyor sanırım,'' diye cevap verdim.Gözlerim kısa bir an bana arkası dönük duran Cem Baba'ya kaydı. Sanki burada olduğumdan bi haberdi. Başını ellerinin arasına almış, öne eğmişti. ''Sanırım hesap verme yaşımı geçeli çok oldu, Ha oğlum?'' dediğinde bakışlarımı tekrar babama kaydırdım.Endişeli ifademi fark etmiş olacak ki, çatık kaşlarını makul bir ölçüde gevşetti ve omzunun üzerinden arkasına, Cem Baba'ya baktı.
''Akşam için her şeyi ben ayarlayacağım Cem.''
Cem Baba ağzını bıçak açmayıp sadece başını tamam anlamında salladı. Bir şey olmuştu. Ters giden bir şey... Babam bana dönüp omzumu sıktı. ''Burada ne işin varsa bitir. Çünkü akşam evde, kardeşlerine bakacaksın.'' Gözlerim fal taşı gibi açılırken ''Sebep?'' diye sordum. Babam omzumdaki elini yanağıma kaydırdı ve çok sert olmayacak şekilde üç kere vurdu.
''Sanırım hesap verme esprisi fazla uzadı. Akşam geç kalma ve kardeşlerine sahip çık.''
Babam yanımdan geçip gitti. Vurduğu yanağımı okşayarak gözden kaybolmasını izledim. Daha sonra önüme döndüm ve temkinli adımlarla içeri girdim. Cem Baba'nın karşısına oturduğumda perişan hali gözümden kaçmadı. Önünde bir zarf ve açılmış bir kâğıt duruyordu ve o kirpiklerini kırpmayı bile reddederek kağıda bakıyordu. Sanki şu anda burada olduğumu, ona baktığımı fark etmemişti. Ya da umursamıyordu. Telaşlanmaya başlamıştım.
''Cem baba?''
Fısıltıyla konuşmama rağmen sanki ona bağırmışım gibi irkildi. Derin bir iç çekişle başını kaldırdı. Refleks olarak ben de koltuğa yaslandım. ''Asal.'' Sesindeki şaşkınlık tanısı, ilk düşüncemi doğrulamıştı. Benim varlığımı bile fark etmeyeceği ne olmuş olabilirdi?
''Bir sorun mu var?''
Sıkıntıyla iç çekip arkasına yaslandı. Elleriyle yüzünü ovuştururken gözüm tekrar önündeki kağıtlara kaydı. Belli ki sorumun cevabı onda gizliydi. Uzanıp kağıdı elime aldım. Bu hareketimi fark eden Cem Baba, bir an duraksadı. Daha sonra müdahale etmeye çalıştı ve anlayamadığım bir şekilde kendini engelledi. Bunların hepsi birkaç saniye içinde olmuştu. Gözlerinin içine baktım. Başını hafifçe sallamasıyla okumama izin verdiğini anlamış oldum. Gözlerim tedirgince aşağı kaydı. Bu bir hastane raporuydu. Bir an aileden birinin hasta olduğunu düşündüm. Panikledim. Ellerim terlemeye başladı. Daha sonra hastanenin isminin altındaki yazı dikkatimi çekti.
'DNA Testi' Daha sonra da onun altındaki iki isim. 'Bahar Ak, Haydar Cem Adanan.'
Hiçbir şey anlamıyordum. Bizim magandanın Cem Baba'yla ne ilişkisi olabilirdi ki. Raporu incelemeden önce Cem Baba'ya baktım. Kenan Işık pozisyonunda durmuş, işaret parmağıyla yanağını okşuyordu. Dalmıştı. Bu halleri telaşımı arttırırken raporu incelemeye başladım. Salak saçma rakamlardan hiçbir şey anlamıyordum. Ta ki, altta tüm bu gerginliği açıklayan cümleyi okuyana kadar...
'%99 uyumludur.'
Kaşlarımı çattım. Doğru okuyup okumadığımı anlamak için tekrar tekrar rapora göz gezdirdim. Hiçbir şey anlamıyordum. Kafamdaki ikisiyle ilgili hiçbir bağlantı kuramıyordum. ''Bahar senin kızın mı?'' diye sorarak başımı kaldırdığımda kapıdaki kişi nefesimi tutmama neden oldu.
''Hangi Bahar?''

VELİAHTLAR 1जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें