24. Külkedisi

181 27 11
                                    

Helloooo nabersiniz güzel simalı vatandaşlar? Başlıktanda neler olacağını tahmin edebiliyormusunuz?

(Satır arası yorumlar bırakabilirmisiniz? Sanki kitabım hiç okunmuyormuş gibi hissediyorum hiç yorum olmayınca 😅)

Yani Simamızın külkedisicilik oyununu umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar dilerim.

◇👠◇

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

👠

Cinderella yani namıdeğer Külkedisi'nin masalını hayatınızda illa bir kere okumuş yada bir yerlerden duymuş olduğunuzu düşünüyorum. Peki orada tam olarak ne oluyordu? Güzelimiz Cinderella gittiği baloda gece 12 olmadan evine geri dönmek için prensle muhteşem dansını yarıda kesip koşup gidiyordu demi. Ama o sahnede masalı en özel yapan bir şey yaşanıyordu.

Göz alıcı kristal camdan ayakkabılar. Evet bizim akıllı Cinderellamız o pahalı ayakkabısının tekini düşürüyordu. İşsiz prensimizde ülkede yüzlerce güzel leydiler olmasına rağmen o ayakkabının sahibi aramaya başlıyordu. Neyse masalın sonu prensin Cinderellamızı bulması ve onunla evlenip ömür boyu mutlu mesut yaşaması ile son buluyordu. Ama şimdi benim sonum?

Aynadaki ağlamaktan akan rimelimin görüntüsünden daha önemli korkunç bir detay çarpmıştı gözüme.

Ayakkabımın teki!

Lanet olası sabah elbise ile uysun diye giydiğim siyah topuklularımın teki bir elimde ve diğer teki ise elimde değildi. Ayağımda da değildi. E diğer elimdede değildi. Neredeydi? O çatıdaki kahrolası terasın girişinde!

Başımdan kaynar su boşalmıştı resmen. Avuç içimi silmek için onları birkaç saniyeliğine yere bırakmıştım ve geri alırken muhtemelen diğer tekini orada unutmuştum. Hissettiğim korkudan içim içimi yerken tekrar yukarıya çıkıp onu oradan almak istemiştim. Çok tehlikeliydi ama o cani insanlar ayakkabıyı görürse Cinderelladaki prens gibi o ayakkabının sahibini arar ve bu kez benimle evlenmez bulduğu yerde öbür dünyaya göndereceklerdi.

Tekrar asansöre binip tam en üst kata basacaktım ki o düğmenin basıldığını görünce istemeden çığlık atmıştım. Hemen asansörden geri inip sekrater kadının garip bakışlarını umursamadan koşarak ofisime gittim ve kapıya yaslanıp çaresizlik ve korkudan ağlamaya başlamıştım.

Şimdi ne yapacaktım ben? Bahtsız sonum böyle mi olacaktı? Aklıma şimşek gibi düşen fikirle elimdeki telefonu açtım ve hemen Meteyi aradım. İlk çalmada açılmıştı. "Mete şimdi beni iyi dinle. Çok hızlı konuşacağım ve lütfen arada beni bölme..." Bir dakika evet toplam bir dakikada Meteye bazı kısımları atlayarak anlatmıştım. "Sima şirketin arka tarafında mağazalar var. Önce oraya git ve kendine ayakkabı al. Seni ayakkabısız görmemeliler. Eğer nakitin yoksa adımı ve bekle sana söyleyeceğim şifreyi söylersen ödeme yapmana gerek kalmaz. Önceliğin bu olsun ve hemen şirketten çık!" Mete bunları söylerken çoktan diğer sansüre binmiştim. Şükürler olsun ofisimde fazladan birer kıyafet ve terlikler vardı ve onu giymiştim.

HAYATIN SİMASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin