23. Ölüme Tanıklık

246 26 4
                                    

Merhabalar güzel kalpli okuyucular. Umarım böyle ağır depresyondayken yazacağım bu satırları beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim...

 İyi okumalar dilerim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

:):):)

Nefes alıyorsam eğer yaşıyorumdur. Kalbim hâlâ atıyorsada yaşıyorumdur. Ama hadi siz söyleyin adınızın oyulduğu hatta en sevdiğiniz çiçeklerin dikildiği, hayatta en değer verdiğiniz insanım başında ağladığı bir mezar taşınızı görürseniz halen yaşadığınızı hisseder miydiniz? Sanırım bende o an yaşadığımı unutmuştum.

Ben kameranın ucundan mezarlığıma sulu gözlerimle şaşkın şaşkın bakarken Mete kamerayı tekrar kardeşime çevirdi. Hareketlenmeyi hissetmiş olacak ki Arda'da Mete'ye baktı. İşte o an sanki göz göze gelmiştik ve beni görmüş gibi hissetmiştim. Ağlamaktan kızaran gözleri içimin burkulup acımasına neden olmuştu. İç yanağımı ısırıyor ve sesimi çıkartıp ağlamamaya çalışıyordum. Çok zordu onu yanlız başına bıraktığım için suçlu hissediyordum. Arda tekrar önüne dönünce Mete biraz geriye gitti ve kamerayı kendine çevirdi. "Seni ağlayıp üzülmen için aramadım küçük kızıl. Lütfen kendini daha fazla üzme. Aksine onu görmüş olamanın sevincini yaşa." İngilizce olarak söylediği şeyleri kabullenmem zordu. Acaba şuan benim ne hissettiğimi anlıyor muydu?

Aradan geçen dakikalarda, sevgili kardeşim bütün çiçekleri sevgiyle sulayıp , benim içinde olmadığım mezara bir süre konuşup kalkana kadar Mete bana kardeşimi izletmişti. Onu aylar sonra görmek bana mutluluk mu vermişti yoksa daha mı üzmüştü diye sorarsanız kesinlikle kendim bile cevabını anlayamamıştım. Arama sonlandıktan sonra masadaki hiçbir yemeğe bakmaya bile tahammülüm kalmamıştı. Boğazımda düğümler oluştuğunu hissedebiliyordum.

Benim yüzümden ağlayıp kızaran gözlerini düşündükçe kendine olan öfkem artıyordu. Binanın en üstünde bulunan büyük terasa çıkıp hava almak en iyisi olabilirdi.

Asansörün en üste götüren düğmesine bastım ve bütün şirketin içindeki insanlar camlı asansörün dışından karınca gibi küçülürken sonunda en üst kata çıkmıştım.

Asansörden indiğimde garip bir şekilde koridorların ışığı yanmıyordu ve açık ofislerde kimsenin olmadığını görmek şaşırtmıştı. Terasa giden koridora saptığımda sanki içimden bir ürperti geçmişti çünkü sessiz koridorun havası bu katta kimse yokmuş gibi bir enerji yayıyordu. Kapısı kapalı ofisleri tıklattığımda içeriden hiçbir sesin gelmemesi gerçekten kimsenin olmadığının belirtisiydi. Sekretar kadın şirket binasını tanıtırken üst kattaki terastan bahsetmişti ama bu büyük katta kimsenin olmadığından bahsetmemişti. Kimsenin olmadığı yerler pek gidilecek yerler değildi bence. Bu sebeple tam geri dönüp asansöre yöneliyordum ki arkamdan yani teras tarafından bir şeyin devrilme gibi bir ses gelmesiyle olduğum yerde sıçramıştım. Belki rüzgardır diyecektim fakat şuan öğle saatleri olduğu için hava hiç esmiyordu ki. En iyisi bir şeyleri kurcalamamak olabilirdi. Bu kez daha sessizce dikkatli adımlarla asansöre doğru ilerliyordum ama terastan bir ses daha gelmişti. Acı çeken bir insanın inilti sesi. Tüylerim diken diken olmuştu. Olduğum yere çivilenmiştim sanki. Dış sesim buradan ayrılmamı söylerken iç sesim geri dönüp bakmamı emrediyordu.

HAYATIN SİMASIWhere stories live. Discover now