17. 'Çürük Portakal'

296 42 4
                                    

Merhabalar akıllı okuyucular. Biraz üzücü bir bölüm olacağını söylüyorum ve Keyifli okumalar diliyorum...

 Biraz üzücü bir bölüm olacağını söylüyorum ve Keyifli okumalar diliyorum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

☆☆☆

Elimdeki çayı dökmemeye özen gösterek kapısı kapalı odaya öylece dalmıştım.

Az önce asansörde karşılaştığım iki adam dahil üç kişi ayakta durmuş çok önemli bir mesele konuşuyorlardı sanki. Livio beni gördüğüne hem şaşırmış hem sinirlenmişti. Öfkeden kızardığına emin olduğum gözleri şaşkınlıktan yukarı kalkan tek kaşı bunu açıklıyordu. "Günaydın efendim çok özür dilerim, sanırım ben böldüm. Çayınızı getirmiştim." Bir cevap beklemeden çayı masaya bıraktım ve tam arkama dönüp çıkacakken adam sonunda konuşmuştu. "Odan hazır oldu oraya geçebilirsin. Ama bundan sonra bu odaya girerken her zaman kapıyı tıklat. Hiç hoşuna gitmeyecek görüntülerle karşılaşabilirisin." Son cümlesini söylerken karşısında iki adama bakıyordu. "Anladım Bay Livio. Tekrardan kusura bakmayın."

Nefes nefese ofisin içinden açılan kendi odamın kapısını açıp hemen içeriye girdim ve sırtımı kapıya yaslayıp derin nefes alışverişi yapmıştım. Bir an gözüm odanın içinde gezinmeye başlamıştı. Çok şaşırmıştım, çünkü dün istek kağıdına ne yazdıysam şuan gözümün önünde duruyordu. Krem renginde hafif desenli duvar kağıdı, duvara montelenmiş kocaman KİNG yazısı , siyah nazik masa koltuk takımı, odanın köşesinde büyük saksıda genç bir deve tabanı çiçeği, kapının hemen yanında yine siyah renkli bir askılık, yükseklik bana pek huzur vermediği için odanın içine bir ofis perdesi istemiştim. Yan duvarda yine siyah renkli dolap ve içerisinde ne olduğunu bilmediğim dosyalar vardı. Her şey istediğim gibi olmuştu. Doğrusu isteklerimin bu denli yerine getirileceğini hiç düşünmemiştim.

Bulunduğum yer benim için pek güzel bir yer olmasada hayatımda ilk defa güzel bir iş sahibi olmuştum ve tam istediğim gibi bir odam olmuştu. Yumuşak sandalyeme oturup Bunun verdiği küçük mutluluğu yaşarken çantamın içindeki telefon çalınca kendime gelmiştim. Arayan Meteydi. Zaten beni ondan başka arayan kimsede yoktu.

"Ciao (çav: merhaba) Sima napıyorsun?" Pozitif sesini duyunca bir mutlu olmuştum. "Grazie (gratsye: teşekkür ederim) Mete. Hiç öyle hayalini kurduğum  minik ofisimde keyif sürüyorum." İlk defa benimle kısacık bile olsa İtalyanca konuşmuştu. "Senin adına sevindim nasıl halledebildin mi?" Bir dakika neyi halletmem gerekiyordu? "Neyi halledebildim mi?" Sorusuna soruyla cevap vermem garip olmuştu. "Livionun sabah kahvesine Glikizordan koyabildin mi?"
"Adam sabah kahve içmiyor Amerikan çayı içiyor." Dur bir dakika ben çaya ilaç koymayı unutmuştum. "Peki çaya koydun mu?"
"Şey ben unutmuşum ya, ama sebebim var bak şimdi iki adam geldi ofise, sonra içeride bağırışmalar oldu bende tam ilacı koyacakken doğal olarak stresten unutmuşum." Evet unutmamın sebebi buydu. "Tamam yarın başlarsın. Yada öğle arası elbet bir şeyler içer ona katarsın. Ama lütfen çok dikkatli ol. Kendini tehlikeye atma. Biliyorsun yapmak zorunda değilsin." Ağzımı açıp tam bir şey söyleyecektimki Livionun ofisinde bağırışma sesleri tekrar yükselmişti.

HAYATIN SİMASIWhere stories live. Discover now