4

269K 10.2K 620
                                    


MASAL

Asal'ın aklıyla kuyuya inen arkadaşımı, her ne kadar orada bırakmak istesem de, teyzemlerin teklifi yüzünden affetmiştim. Bodrum'a gitmeye karar vermiştik. Babam ve Cem Baba, Bora Amca'yla kalmayı tercih etmişti. Emir Amca'm, Nika Teyze'nin hamileliği yüzünden bir yere kıpırdayamıyordu. Cansu Teyze ise beşizlerle beraber peşimize takılmıştı. Birkaç gün içinde hazırlanıp, babamın özel jetiyle Bodrum'a geldik. Hava gerçekten çok sıcaktı ve bir an önce denize girmek için can atıyordum. Bizi karşılayan arabalara bindik ve kalacağımız otele doğru yola çıktık. Babamın konforumuz için her şeyi düşünmesine bayılıyordum. Resmen elimizi kolumuzu sallaya sallaya tatile gelmiştik. Taştan büyük bir villanın önünde durduğumuzda etrafa bakındım. Bizim şu anda bir otelin otoparkında olmamız gerekmiyor muydu? Kapıyı açan korumalarla ''Anne!'' diye bağırdım. Annem, her şeyden haberi varmış gibi çoktan arabadan inmişti. Bana doğru baktığında ''Otele gitmiyor muyuz?'' diye sorarak arabadan indim. Asal çoktan villanın büyük bahçesine giriş yapmıştı. Pes! Ona söyleyip bana söylemediğiniz daha neler vardı acaba?! Hale ise en az benim kadar şaşkın bir şekilde etrafı inceliyordu. En azından Asal'la bu konuda fişnik yapmamışlardı!
''Baban otel yerine, yazlıkta kalmamızın daha uygun olacağını söyledi. Hem güvenlik hem de rahatımız için.''
Suratım düşmüştü. Otelde her şey ayağına geliyordu. Burada ise evdeki düzen devam edecekti ve bu çok sinir bozucuydu. ''Yatağımı kendimin topladığı bir tatil ne kadar rahat olursa,'' diyerek bahçeye girdiğimde villanın kapısındaki çalışanları gördüm. Sevinç çığlığı atarak anneme döndüm. ''Babanın rahatlık anlayışını bir ara detaylıca konuşalım kızım,'' deyip göz kırpmasıyla olduğum yerde zıpladım. Daha sonra aklıma Asal'ın içeri girdiği ve en güzel odayı seçecek olması geldi. Gözlerim fal taşı gibi büyürken ''Koş Hale Koş!'' diye bağırarak eve doğru koşmaya başladım. Çalışanlar can havliyle kenara kaçtı. İçeri girip merdivenleri paldır küldür çıktım. Nefes nefese kalmıştım. Asal ortada yoktu. Allah'ım kesin en büyük, denize en hakim odayı almıştı!
Tek tek kapıları açmaya başladım. ''Masal,'' diye uyaran annemin peşimden geldiğini bile anlamamıştım. ''Çocuklar üst katta kalacaklar,'' dediğinde yavaşça anneme döndüm. Ev büyüktü ama üst katta da en fazla bu kadar oda vardı. O zaman herkese bir oda düşmesi imkansızdı. Yine de en büyük oda benim olmalıydı. Koşar adım merdivenleri tırmandım. İlk olarak açık olan kapıya koştum. Asal'ın içerde olduğunu görünce gözlerimi oda da dolaştırdım. Salak! Sanırım evin en basit odasını seçmişti.
''Herkesin odası önceden belirlendi kızım.''
Dehşetle gözlerim açılırken anneme döndüm. Sesli düşündüğüme mi yanayım, yoksa odamızı kendimiz seçemediğimize mi bilemiyordum. Annem uyarak bir ifadeyle odadan çıkmamı işaret etti. ''Sen Hale'yle kalacak,'' dedikten sonra arkasındaki kadına odamızı göstermesini söyledi. Kadın Asal'ın tam karşısındaki kapıyı açarken ''Buyurun Masal Hanım,'' dedi. Ağır adımlarla ilerledim. Asal'ınkinin bir değişiği olan odaya girdim ama kesinlikle manzarası onunkinden daha güzeldi. 'Odamı seçemedim. Bari yatağımı seçeyim,' diyerek sağ taraftaki yatağa kendimi attım. Hale de odayı inceleyerek çantasını sol taraftakine koydu. Daha sonra büyük giysi dolabına doğru ilerledi. Kapaklarını sırasıyla açarken ''Masal!'' dedi. Sesinden şaşkınlığı belli oluyordu. Dolabın yarısı hınca hınç, bana uygun kıyafetlerle doluyken, diğer yarısı boştu. Sanırım oraya da Hale'nin kıyafetleri yerleşecekti.
''İnanmıyorum. Çok güzeller.''
''Bir Demir Kara klasiği,'' diyerek kıkırdadım ve yataktan kalktığım gibi soluğu giysi dolabının önünde buldum. Tek tek babamın aldırdığı kıyafetleri incelerken ''Demir Amca gibi bir baban olduğu için çok şanslısın,'' diyen arkadaşıma baktım. ''Baksana, her şey sana uygun seçilmiş.''
''Bize, bize uygun seçilmiş.''
Hale'yle göz göze gelince burukça gülümsedi. ''Benim babamın ayakkabı numaramı bile bildiğine şüpheliyim,'' dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Bora Amca ve babamı kıyaslayamazdım ama eminim ki, o da kızınla ilgili tüm detayları biliyordu. Yani umarım...
''Kızlar,'' Kapıyı tıklatarak içeri giren annem odaya göz gezdirdi. ''Beğendiniz mi odanızı?'' diye soran anneme ''Daha iyilerini görmüştüm,'' deyince kaşlarını çattı. ''Şaka anneciğim şaka. Her şey harika. Özellikle kıyafetlere bayıldım!''
Annem rahatlamış bir şekilde gülümsedi. ''Kocam diye söylemiyorum. Çok zevkli adamdır,'' dediğinde ufak bir kahkaha attım. Annem de bana eşlik ederken, Hale hafifçe gülümsedi. ''Aç mısınız? Bir şeyler hazırlatayım mı?'' Başımı hayır anlamında sallarken ''Aç mısın Hale?'' diye sordum. Damağını şaklatınca, ''O zaman canınız ne istiyorsa onu yapmakta özgürsünüz,'' diyen annemle gözlerim parlayarak en yakın arkadaşıma döndüm. Onun da benim gibi düşündüğüne emindim.
O zaman gelsin, deniz, kum, güneş ve erkekler...
* *
Neon rengi yeşil bikinimi giyip, üstüne mini bir kot şortu geçirdim. Hale her zamanki gibi, mor rengini tercih etti ve yırtık pırtık bir elbise giydi. Dövmesi gerçekten güzel duruyordu ama artık onu saklayamazdı. Bakışlarımı fark ettiğinde dövmesine baktı.
''Annemin haberi var,'' dediğinde dudaklarım aralanırken ''Kızmadı mı?'' diye sordum. Başını hayır anlamında sallarken ''Sanırım bunalımda olduğum için üzerime fazla gitmek istemiyor,'' dedi. Bu bunalım sanırım güzel bir şeydi; ebeveynler üzerine gitmiyor, seni tatile çıkarıyor, istediğini yaptırıyor...
''Hazır mısın?'' diye sorduğunda yatağın üzerinde duran şapkayı başıma geçirdim. Plaj çantamı koluma taktım. Odadan çıkıp aşağı indiğimizde annemlerin teras keyfi yaptığını gördüm. Beşizlerin ortada olmaması fırtınadan önceki sessizlikti. Dışarı çıktığımızda ''Biz gidiyoruz!'' diyerek annemlerin muhabbetini böldüm. ''Diğerlerini bekleyin,'' diyen teyzemle Hale'yle birbirimize baktık.
''Diğerleri?'' dememe kalmadan merdivenlerde bir şangırtı koptu. Cansu Teyze, koşar adım içeri girince ''Beşizlerde mi bizimle geliyor?'' diye sordum. ''Anne ya! Güneşin tadını mı çıkaracağım, bebelerle mi uğraşacağım!''
''Masal!'' diyerek gözlerini belerten annem içeriye doğru baktı. ''Çok ayıp, kuzenlerin onlar senin.''
''So?''
''Yani tabi ki ilgileneceksin.''
Yanaklarımı şişirerek nefesimi dışarı verdim. Ben etrafı kesmek istiyordum, çoluk çocukla uğraşmak değil! ''Hem Asal'da sizin geliyor, beraber bakarsınız çocuklara,'' dediğinde sinirle gözlerim büyüdü. O sırada arkamda hissettiğim hareketle annem sus pus işareti yaptı. ''Hazırlar mı?'' diye sorduğunda Cansu Teyze canına doymuş bir şekilde yerine oturdu. ''Geliyorlar.'' Annesi bile bıkmışken, bize bu Allah'tan reva mıydı?
Beşizler dışarı çıktı. Renan ve Aktan her zamanki gibi cinlik peşindeydi. Sonumuz hayır olsun! Hazar elinde kitabıyla bekliyordu. Bu çocuğun sekiz yaşında olduğuna inanmak güçtü. Ruhuna kırk yaşında adam kaçmış gibi duruyordu. Babasından bile olgundu yahu...
Gece ve Mavi kıkırdayarak dışarı çıktı. Mavi her zamanki gibi saçlarını spreyle rengarenk yapmıştı. Annemler denize girdiğinde akacağını söylediğinde omuz silkti.
''Benim saçım. Akarsa bana akacak...''
Şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Büyüklerini umursamayan bebeler, benim sözlerimi nasıl dinleyecekler...
''Abi ve ablalarınızın sözünden çıkmayacaksınız. Anlaşıldı mı?''
Cansu Teyze'nin otoriter cümlesi aklıma birini getirdi; Asal. 'Alt tarafı altına şort giyecek, bir türlü hazırlanamadı' diye düşünürken kapıda beliren kişiyle gözlerim yuvalarından çıktı. Asal ne zaman bu kadar baklavaya sahip olmuştu? Zaten yapılı bir çocuktu ama şu anda ona taktığım lakaba tam anlamıyla uymuştu. Yeni yaptırdığı dövmesi parıl parıl parlıyordu. Şu anda yaşından en az 4 - 5 yaş büyük duruyordu. Allah'ım ben ilkokul çocuğu gibiyken bu çocuk neden üniversiteli genç gibiydi! Biz aynı anne babadan, aynı zamanda doğan ikizler değil miydik? Adalet bunun neresinde?!
''Hah Asalcığım. Beşizler size emanet. Ben birkaç saat içinde yanınıza geleceğim.''
Asal Cansu Teyze'yle konuşurken Hale'ye baktım. İştahla ikizimi incelediğini gördüğümde dirseğimi koluna geçirdim. Hafifçe inleyerek bana döndü. ''Seni lama sanmasını istemiyorsan, ağzının suyunu sil.'' Hale elini dudağına götürdü. Mecazi anlamda söylediğim şeyi gerçek anlamasından dolayı gözlerimi devirdim. ''Dikkatli olun tamam mı?'' Asal beşizleri önüne katıp yürümeye başladığında, Hale'nin koluna girip peşlerinden içerledim. Hoş, koluna girmeme gerek yoktu. Kendisi bir fino modun da, ikizimin peşine çoktan takılmıştı.
Kumsala yaklaştıkça müzik sesi artmıştı. İskeleye çıkıp kendimizi boş olan bir minder grubu bulduk. Renan ve Aktan anında kendilerini iskeleden atarken, Mavi ve Gece, minderlere yayılmıştı. Altımdaki şortu çıkartırken etrafı inceliyordum. Asal ise, Hale'nin üzerindeki elbiseyi çıkarmasını... Tam sapık! diye düşünüyordum ki, asıl derdinin dövme olduğunu konuşmalarından anladım. Aman bunlarda iyi ki bir dövme yaptırmışlardı.
Mindere oturdum. Çantamdan çıkardığım güneş kremini vücuduma yedirirken, gözlüklerimin arkasından çevredeki sevişken çiftleri inceledim. İğrenç. İnsanda az utanma olur...
O sırada Eros okunu fırlattı ve beni tam kalbimden vurdu. Allah'ım sanırım ölmüştüm ve yaptığım tüm fişniklere rağmen cenneti kazanmıştım. Çaprazımda duran yakışıklı da, benim için gönderilen huriydi. Gençti ama bizden yaşlıydı. Ciddi manada kesilmeye ihtiyacı olan dağınık kahverengi saçları vardı. Sanki onları şekillendirmek için hiç uğraşmamıştı. Yine de fazlasıyla havalı bir görünüşü vardı. Kirli sakalları sert bir duruş için bırakılmıştı sanki. Geniş omuzları, pürüzsüz gibi görünen bir teni ve baklava şeklinde karın kasları vardı. Allah'ım daha önce sekiz tane karın kası görmemiştim ama bu çocuk bunu başarmış, türünün sayılı örneklerinden olmuştu. Belki de tek... Kaşını gözünü Rayban gözlüğü yüzünden göremesem de cool bir gülüşü vardı. Eminim ki gözleri de çok güzeldi. Bu adam bir ilahtı...
''Masal,'' Ne zaman yanıma oturduğunu bilmediğim Hale'nin beni dürtmesiyle irkildim. O da bu tepkimden dolayı irkilirken ''Ne oluyor?'' diye sordu. Etrafı kolaçan ederken ''Asal nerede?'' diye sordum. ''Denize gitti, görmedin mi?'' Benim gözüm o yakışıklıdan başkasını görüyor muydu acaba? ''Hale,'' diyerek heyecanla arkadaşımın minderine kaydım. Gece ve Mavi'nin duymayacağı şekilde fısıldadım.
''Sanırım ben aşık oldum.''
Hale bıkmış bir şekilde nefes alırken ''Yine hangi ünlüye?'' diye sordu. Bu zamana kadar babam yüzünden sevgilim olmamıştı. Hoş, yabancı ünlüler dışındaki kimse de dikkatimi çekmiyordu ama bu çocuk resmen üzerinde ikaz ışıklarıyla dolaşıyordu.
'Bir dakikadan uzun bakarsanız, bir daha kimseye bakamazsınız.'
''Hayır ya, ünlü değil. Yani ünlü de olabilir. O fizik, o duruşun basit bir vatandaşta olacağını sanmıyorum.''
Hale'nin kaşları çatılırken hafifçe mindere yaslandım. Çaprazımızda duran on kişilik kızlı erkekli grubu gösterdim. ''Oradaki yakışıklı,'' diye fısıldadığımda Hale gösterdiğim yere baktı. ''Masal, oradaki çocukların hepsi meteordan farksız. Biraz daha detay versen.''
''Ya işte, yüzü bize dönük, güneş gözlüğü var. Mayosu falan.'' Hale salakmışım gibi bana bakmaya başladı. ''Mayosu olduğunu iyi ki söyledin. Nefes alıyor mu bari?''
''Ya!'' diyerek çimdirdiğim arkadaşım acıyla inledi. ''Dalga geçmesene kızım! Heyecandan ne dediğimi biliyor muyum ben?'' Çaktırmadan çocuğu izlemeye devam ettim. ''Dövmesi var. Tüm kolunu kaplamış, acaba ne dövmesi o? Üç boyutlu gibi duruyor.''
''Gördüm,'' diye fısıldayan Hale'ye heyecanla döndüm. ''Nasıl? Çok yakışıklı değil mi? Allah onu özene bezene yaratmış, fark ettin mi?'' Hale'nin yüzündeki ifade hiç hoşuma gitmemişti. ''Allah'ı var havalı duruyor ama,'' dediğinde olumsuz bir şey söyleyeceği için suratım düşmüştü.
''O çocuk nereden baksan, 21-22 yaşındadır.''
''Asal'da öyle duruyor. Belki o da yaşından fazla gelişmiştir!''
Hale tekrar çocuğa baktı. ''Sanmıyorum, o zaman o grubun hepsinin yaşından fazla gelişmiş olması lazım,'' dediğinde omzumun üzerinden arkama baktım. Çocuktan o kadar etkilenmiştim ki yanındaki tipleri umursamamıştım. Gerçekten de hepsi üniversiteli gibi duruyordu.
''Anlayacağın onun aşkı sana extra large bal böceği,''
''Olsundu. Seneye de severim.''
Hale abartılı bir şekilde gözlerini devirince ''Aşk kaç beden giyer ki?'' diye sordum. ''Ben oldum olası rapçi gibi takılmayı severim zaten.''
''Masal saçmalamayı keser misin artık. Utanmasan Gökhan Amca'ya yazacaksın.'' Hale'nin cümlesiyle amcamı gözümün önüne getirdim. Allah'ı var yakışıklı adamdı ama benim gözüm bu gizemli delikanlıdan başka kimseyi görmüyordu.
* *
Hale'yi artık daha iyi anlıyordum. Aşk için sapık olmak gerekiyordu. Tüm gün çocuğu göz hapsine almıştım. O denize girdi, bende girdim. O çıktı, ben çıkamadım. Çünkü kaslı vücudundan damlayan suları havluyla silmesini izliyordum. O güneşlendi, altındaki minder olmayı diledim. O arkadaşlarıyla güldü, ben gülüşüne şarkılar yazdım. O alkollü bir şeyler içti, ben limonlu ice teami yudumlarken sarhoş oldum. Gözüm sürekli boynundaki kolyesine takılıyordu ama ucunda ne var çözemiyordum. Ara ara gözlerimiz bir noktada birleşiyor, birbirimize düğümleniyor gibiydi. Sanki aramızda bir şeyler hareket ediyordu. Sanki vücutlarımızın arasındaki havaya uzansam elime somut, yumuşak, sıcak bir şey gelecek gibiydi. Tabi bu sadece benim düşüncemdi. Yoksa çocuk gayet ifadesiz bir şekilde bana bakıyordu. Bir süre sonra bu bakışlarından rahatsız olunca güneş gözlüğümü taktım ve sanki ona bakmıyormuşum gibi davranmaya başladım. Etrafında bir sürü kız vardı ama belli ki hiçbiri sevgilisi değildi. Yoksa o kadar cilveye kayıtsız kalması imkânsızdı. Neden kayıtsız kalıyordu peki? Burada olmayan bir sevgilisi mi vardı? Allah korusun!
Hava kararmaya başladı. Annemler eve gitmek için toparlanıyor, ben ise inatla batan güneşte güneşlenmeye çalışıyordum. O çocuk gitmeden bu iskeleden ayrılmayacaktım ama onların da gitmeye hiç niyeti yok gibi gözüküyordu. Acaba bu gün tatillerinin son günleriydi de, her anın tadını mı çıkarmaya çalışıyorlardı. Allah'ım geç buldum, çabuk kaybettirme yalvarırım.
''Masal hadi kızım.''
Annemleri daha fazla burada tutamayacağımı anladığım için ayağa kalktım. Sağ olsun Hale, benim için çantamı toplamıştı. Yavaşça peşlerinden ilerlerken fırsat bulduğum gibi arkama bakıyordum. Ben onun için sahilde bir kum tanesiyken, o benim için istiridyenin incisiydi.
Eve geldiğimizde her yanımın acıdığını fark ettim. Özellikle de soğuk su tenime ufak iğneler gibi batmaya başladığında yandığımı anlamıştım. Hoş, ben zaten yanmıştım. Aşk yakar...
''Masal hadi ya!''
''Tamam be!''
Suyu kapatıp havluma sarıldım. Banyonun kapısını açmamla karşımda öfkeli yedi yüz görmem bir oldu. Akşam yemeğini dışarıda yiyeceğimizi söylediklerinde, sırf banyoda ilk sırayı kapabilmek için depar atmıştım. Hazırlanmak için en az bir saat fazladan vaktim olmalıydı. Çünkü prensimle Bodrum sokaklarında tekrar karşılaşabilirdik. Bu sefer onun dikkatini çekmeliydim.
''İşkembe mi yıkadın ya?''
Renan'ın cümlesiyle düşüncelerimden ayrıldım. ''Sana ne be bücür!'' Gözlerini kıstı. İşte bu bakışlar, bu çocuklarda hayra alamet değildi. ''Anca temizlenmiştir. Kafir,'' dediğinde bakışlarımı Aktan'a kaydırdım. O da Renan gibi gözlerini kısmıştı. Zaten al birini vur ötekisine...
''Sizin kafalarınızı birbirine sürter, kıvılcım çıkartırım ha. Beni sinirlendirmeyin!''
''Ay espri yaptı bal kabağı!''
''Renan!''
''Gülde boşa gitmesin kardişim''
''Aktan!''
''Masal!'' Annemin bağırışıyla başımı merdivenlere doğru çevirdim. Aktan ve Renan anında esas duruşa geçti. Ne mal olduklarını bilmesem masum olduklarına inanırdım ama bunlar şeytana bile pabucunu ters giydirirlerdi. ''Bağırışın aşağı kadar geliyor,'' diyerek yanımıza gelen anneme iki bebeyi gösterdim. ''Onlar yüzünden!'' Annem kaşlarını çatarken bakışlarını benden iki belaya kaydırdı.
''Teyze,'' Bir anda Renan'a döndüm. Bu çocuk ne zaman ağlamaya başlamıştı. ''Masal Abla benim boyumla dalga geçiyor,'' dediğinde dudaklarım aralanırken ''Bücür dedi!'' diyerek bağıra bağıra ağlamaya başladı. Resmen holde sesi yankılanıyordu. Aktan'ın da sesini titretmeye çalışarak ''Bizim kafalarımızı birbirine sürtüp kıvılcım çıkaracakmış,'' demesiyle gözlerim büyüdü. ''Sizi öldürürüm be!'' diyerek üzerlerine yürürken annem tekrar beni uyardı. ''Misafire böyle mi davranıyorsun?'' diye sorduğunda şaşkınca anneme baktım.
''Hepimiz bu evde misafiriz.''
''Sen ev sahibi vasfındasın Masal Kara.''
Annemin uyaran bakışlarıyla derin bir nefes aldım. Haklıydı. Bu evin parasını babam ödüyordu ve ben otomatikman ev sahibi oluyordu. Zaten oldum olası misafir çocuklarından nefret ederdim!
''Belli ki yıkanmışsın. Odana gidip hazırlan. Yarınızda aşağıdaki banyoyu kullansın. Hadi!''
Annemin emriyle ayaklarımı vura vura odaya gittim. Kapıyı biraz sert kapatmış olabilirdim ama o içimdeki öfkenin yarısı bile değildi. Resmen içimdeki hayat enerjisini emmişlerdi ya. Bebeler ne olacak!
Giysi dolabının önüne geçtim. Ben elbise seçene kadar Hale çoktan yıkanmış, odaya gelmişti. Bu kızın bu kadar hızlı olmasını bazen kıskanıyordum. O hazırlanmaya başlarken ben hala ne giysem diye düşünüyordum. En sonunda elime geçen pembe elbiseyi üzerime geçirdim. Saçlarımı sıkı bir topuzla tepeden topladıktan sonra hafif bir parlatıcı sürdüm. Makyaj yapmayı bir türlü beceremiyordum. Öte yandan hafif belirgin çillerimin kapanmasını da sevmiyordum. Doğal olmak güzeldi. Hale'nin değişine göre de, neysen o!
Aynada kendime bakarak babetlerimi giydim. Sanırım hazırdım. Hale'ye baktığımda kısa bir kot tulum giydiğini gördüm. Sarı saçlarını jöleyle şekillendirmiş, güzel dalgalara sahip olmuştu. Benim aksime o, makyaj yapmayı seviyordu. Özellikle de renkli rimeller vazgeçilmeziydi. Maviye boyadığı kirpikleri gözlerinin mavisini daha da açığa çıkarmıştı. Ona baktığımı fark edince ne olduğunu sordu. Omuz silkip ''Hazır mısın?'' dedim. Heybemsi çantasını omzuna takıp hazır olduğunu söyledi. Çanta kullanmaktan çok hoşlanmadığım için, gerekli şeylerimi Hale'ye uzattım. Oda çantasının içine koyarken odadan çıktık. Aşağıdaki gürültüler, ev ahalisinin çoktan hazırlandığını gösteriyordu. Merdivenlerden inerken Renan ve Aktan'la göz göze geldik. Öldürücü bakışlarımı onlara gönderirken iltifatların çoğunu kaçırmıştım.
''Herkes hazır mı?''
Asal yine ortada gözükmüyordu. Bu çocuk assolist işini biraz abarttı diye düşünürken korna sesi duydum. Annem ''Asal delirmeden gitsek iyi olur,'' dedi. Kaşlarımı çatarak dışarı çıktım. Ne yani! Arabayı o mu kullanacaktı! Allah'ım neden bu özelliklerin tümünü Asal'a verdin, bana sadece paten kaymayı becerttin.
''Kızlar siz Asal'ın yanına binin, çocuklar sizde benim arabaya gelin.''
Arabalara dağıldık. Asal'ın yanında oturmaktansa Gece ve Mavi'nin yanında oturmayı tercih ettim. İki arabalık konvoy halinde yola çıktık. Kıskançlıktan içim içimi yiyordu. En kısa zamanda bende araba ya da motor kullanmayı öğrenmeliydim.
Salaş gibi duran bir balıkçının önünde durduk. Melek Teyze'nin en sevdiği mekan olduğu için sesimi çıkarmadım. Ne yiyeceğimi uzun uzun düşündüm. Aç değildim. Hatta aksine kusacakmışım gibi hissediyordum. Verdiğimiz siparişler geldi. Herkes mutlu mesut karnını doyururken ben tabağımdaki balıkla kesişiyordum.
Keşke balık olsaydım ya da balık hafızalı biri. O zaman sahildeki çocuğu bir daha hatırlamamak üzere unuturdum. Ne kadar güzel...
* *
Yemekler bitip tatlılar yendikten sonra, Bodrum'u turlamaya karar verdik. Annemler sağ olsun her incik boncukçunun önünde duruyordu. Hale'de sanki hiç yokmuş gibi bileklik satın alıp duruyordu. Bu kız kesinlikle takıntılıydı. Hem bilekliğe hem de Asal'a...
''Hadi Hale ya! Aşağıda daha güzel bileklikler vardır. Takıldın kaldın buraya!.''
Hale'yi kolundan çekerken ''Anne biz ilerliyoruz!'' dedim. Annem dikkatli olmamızı tembihlerken ağır adımlarla yürümeye başladık. Hale'nin hala gözü takılardaydı. Yemin ederim bu kız bileklerinden kesip öldürecektim.
''Masal çok hızlı yürüyorsun ya!''
''Sıkıldım çünkü!''
Anlaşılmaz bir uğultu kulaklarıma doldu. Etrafa bakındığımda barlar sokağının önünden geçtiğimizi fark ettim. Sırf merak yüzünden Hale'yi çekiştirerek sokağa girdim. Sağlı sollu sokağa dökülmüş bir sürü mekandan yükselen sigara ve alkol kokusu nefesimi kesmişti. Bu insanlar kendilerini zehirlemekten neden zevk alırlardı ki. ''Masal burada ne işimiz var?'' diye fısıldayan Hale'nin tedirginliğini bana yaklaşmasından anlamıştım. Yanından geçtiğimiz herkesin birkaç saniyelik bile olsa dikkatini çekiyorduk. Sanırım hem yaşımızın küçük olması, hem de giydiğimiz kıyafetler buradaki çoğu mekana uygun değildi.
''Annemler merak edecekler, hadi dönelim.''
''Telefonlarımız yanımızda Hale. Merak ederlerse ararlar,'' dediğimde neden bu ortamın beni çektiğini anlamıyordum. Karanlık ve ürkütücü duran bir mekanın önünden geçerken gördüğümü sandığım şeyle duraksadım. Hale ne olduğunu sorarken gözlerimi kısarak kapının önünde sigara içen gruba baktım. ''Masal'' Gördüğüm kişiyle gözlerim fal taşı gibi açılırken ''O!'' dedim. Hale etrafına bakındıktan sonra ''Kim?'' diye sordu. ''Sahildeki meteor!''
''Nerede?'' Hale bu sefer çocuğu bulmak için etrafa bakındı. ''Öyle bakmasana kızım ya! Anlayacaklar!'' deyince ''Allah aşkına kim anlayacak ya. Herkesin kafası 1500 olmuş burada. Nerede çocuk, sen onu söyle,'' dedi. Bakışlarımla korkutucu mekanı gösterirken ''Şurası işte. Garip grup insanların oturduğu yer,'' deyince Hale kahkaha attı. ''Gothic olmasın o Masalcığım.'' Gözlerimi kısıp 'Çok biliyorsun sen' bakışını attıktan sonra tekrar çocuğa döndüm. Allah'ım bir insana düz siyah tişört nasıl bu kadar yakışabilir? Sigara içmedeki asalete bakar mısınız? Sigaran olayım içine çek beni yakışıklı...
''Hadi gidelim,'' diyerek gerisin geri beni çekmeye çalışan Hale'yi durdurdum. ''Olmaz. Burada oturalım.'' Hale bana inanamıyormuş gibi bakarken ''Sen ciddi misin?'' diye sordu. Başımı evet anlamında salladım. ''Bal böceği. Bir kere bu ortama oturmak için fazla renkliyiz, onu geçtim yaşımız bu mekâna oturabilecek büyüklükte değil. Tüm bunları geçtim birazdan yanımıza damlayacak Asal'la bence bu ortam fazla renklenebilir. Mesela kırmızı!''
''Lütfen, lütfen, lütfen, lütfen...''
Hale çocuksu ısrarımla nefesini dışarı üflerken ''Tamam!'' dedi. ''Sadece soda falan içip kalkacağız. Tabi burada varsa,'' Başımı hızlı hızlı olur anlamında salladım. O sırada benim yakışıklının bıraktığım yerde olmadığını gördüm. Sanırım içeri girmişlerdi. Hale'nin elini tutup içeri girdim. Girmez olaydım. Hayatımda hiç bu kadar farklı hissetmemiştim. Herkes siyahtı. Ortamdaki tek renkli şey, ilerideki sahne ışığı ve bizdik. Allah'ım aşık olduğum adam ne biçim mekanlara takılıyordu. Gözlerimi kıstım ve loş ışık altında mekanı inceledim. Duvarda asılı olan müstehcen posterlere bakmayayım diye uğraşırken kanlı canlılarını görmek midemi bulandırmıştı. Hale'nin dibimde olduğunu yeni fark etmiştim. Ağır adımlarla ilerlerken tek tük gözler bize dönmeye başladı. Yüzlerini tam seçemesem de, bizim burada ne işimiz olduğunu sorguladıklarına emindim.
Beklemediğim bir anda müziğin başlamasıyla yerimde zıpladım. Adam boğazlıyorlar gibi ses çıkaran hoparlörlerle kulaklarımı kapama ihtiyacı duymuştum ama hayatımın aşkının önünde çocuk gibi davranamazdım. Hale'nin beni dürtmesiyle arkamı döndüm. Bir şeyler söyledi ama ses o kadar yüksekti ki anlamamıştım.
''Anlamıyorum!''
Hale kulaklarını kapatarak bana doğru yaklaştı. ''Bence yol yakınken dönelim! Yoksa sağır olacağım!'' Kulağımın içi gıdıklanırken gülümsedim. Hale kaşlarını çatarak neden güldüğümü sordu. Daha doğrusu böğürdü. Omuz silkerek etrafa bakınmaya başladım. O çocuğu bu ortamda incelemeden gitmek istemiyordum. Hale sinirle iç çekti. O sırada kalabalık bir grubun ortasına oturmuş olan yakışıklıyı gördüm. Etrafının kızlarla çevrili olması sinirimi bozsa da, onu bulmuş olmak rahatlatmıştı.
''Buldum!''
''Ne?!''
Gözlerimi devirip Hale'nin kulağına ''Buldum!'' diye bağırdım. Yüzünü buruşturan kız ''Ne bağırıyorsun ya!'' deyince derin bir nefes aldım. ''Yürü hadi,'' diyerek elini tutup kalabalık gruba doğru yürüdüm. Bir yandan da yakınlarında boş bir masa bulabilir miyim diye etrafı kontrol ediyordum. Neyse ki çok yakın olmasa da çocuğu net bir şekilde görebileceğim bir masa bulmuştum. Bangır bangır çalan müzik durunca ''Oh be!'' dedim. Sanırım az önceki müziğin etkisiyle biraz fazla sesli söylemiştim. Çevredeki masalar bize bakınca başımı önüme eğdim. Kaçamak bir bakışı avıma attığımda onun da bana baktığını gördüm. Bana bakıyordu. Bana... Kalbim yerinden çıkacak gibi çarpmaya başladı. Gözüm bir anda kararınca başımı kaldırıp aramıza giren karaçalıya baktım. Gözlerini simsiyah boyamış, uzun kıvırcık saçlı iri yarı adamla irkildim. Satanist olabilir miydi?
''Ben de kedilerden hoşlanmıyorum,'' Hale dirseğini koluma geçirerek susmamı söyledi.
''Kimlikler!'' Sesi kendinden daha korkutucuydu. ''Kullanmıyoruz canım teşekkürler,'' dediğimde Hale sesli bir şekilde alnına vurdu. Jetonum sonradan düşerken ''Yani şey,'' dedim. ''Evde unuttuk.'' Sevimli bir şekilde gülümsemeye çalıştım. Adam ise ifadesini bozmadan ''Kendinizi neden unutmadınız?'' dedi. Aklıma okuldaki matematik hocası geldiğinde yüzümü buruşturdum. ''Bu cüsseye bu espri oldu mu acaba?'' dediğimde adamın hafifte olsa kaşları çatıldı. Ellerini masaya koyup üzerimize doğru eğildi. Hale'yle senkronize bir şekilde geri giderken ''Kimlik yoksa, bu mekanda yok,'' diyen adama ''Bugün git yarın gel diyorsun yani?'' dedim.
''Masal Allah aşkına sus!''
Adam öfkeyle gözlerimizin içine bakarken ''Hemen dışarı çıkın,'' dedi. Ses tonu ne kadar sakin olursa olsun, tüylerimizi diken diken edecek kadar boğuktu. O sırada gözüm benim yakışıklıya kaydı. Bize bakmıyordu ama yüzünde Monaliza gülümsemesinin bir tık üstü bir tebessüm vardı. Aralarında komik bir şey mi olmuştu. Gözlerimi arkadaş grubunda gezdirdim. Hepsinin odak noktası bizdik. O zaman bu çocuk bizimle dalga mı geçiyordu? Ne cüretle!
''Hadi!'' Bu sefer bağırmıştı. Çevredeki bakışların altında ayağa kalktık. Adam bakışlarıyla dışarı çıkmamızı emrederken gözüm tekrar çocuğa takıldı. Hala gülüyordu. Hoş buna gülmek denirse...
Sinirlenmiştim. Bu mekandaki hiçbir insan beni ilgilendirmiyordu ama onun gülmesi benim için büyük bir sorundu. Kaşlarımı çattım. İçimdeki öfkeyi, bir ergen gibi dışarı kusmamak için kendimi kastım.
''Hala duruyorlar ya!'' diyen adama nefret dolu bir bakış attıktan sonra arkamı döndüm ve olabildiğinde hızlı bir şekilde dışarı çıktım. Hale ne olduğunu anlayamasa da, oradan çıktığı için mutlu görünüyordu. Ben ise karşımda gördüğüm kişiyle kızgınlığımı unutmuştum.
''Asal''
Koşar adım ikizime doğru yürürken, burada ne işimiz olduğuna nasıl bir kılıf uyduracağımı düşünüyordum. ''Ne işiniz var lan burada?'' Hah işte bildiğim yerden gelmişti ama cevabı hazır değildi. Hale'ye baktım. Kal gelmiş gibi Asal'a bakıyordu. Ondan yardım istemenin saçmalık olduğunu anlarken, bir yalan bulmaya çalışıyordum. Bakışlarımı ikizime kaydırdığımda bir an karşımda babamın durduğunu sandım. Öyle bir bakış, öyle bir duruş...
''Ee şey... Tuvaletimiz geldi. Çişimiz tuvalette kakamız tuvalette diye diye bir bakmışız buradayız.'' Asal kaşlarını çatarak arkamızdaki mekanı inceledi. Benim asla böyle bir yere girmeyeceğimi bilecek kadar beni tanımıyorsa bile, Hale'yi tanıyordu. Onun böyle yerlerin yanından koşarak geçtiğine şahit olacak kadar çok vakit geçirmişti. ''Başka bir yer bulamadınız mı?'' diye sorduğunda hızlanan nefesim kulağımda uğuldamaya başladı. Bir şeyler uydurmalıydım. Yoksa bu tatili bana zehir edecek bir çözüm bulurdu. Allah'ım neden aklıma beni bu durumdan kurtarabilecek hiçbir yalan gelmiyor! diye düşünürken salaklığım dile geldi.
''Mekanları dış görünüşüne göre yargılama Asal Kara! Tuvaletini gördün mü sen? Sıcacık.''
* *

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin