1

434K 11.6K 3.8K
                                    

ASAL

Günün ilk ışıkları aralık olan perdeden arsızca sızarken kolumu gözlerime siper ettim. Bugün cumartesiydi ve hafta sonunun en güzel yani, erken kalkmak zorunda olmamandı. Uykuma kaldığım yerden devam etmeye çalışırken mide bulandırıcı şarkı çalmaya başladı. Masal'ın alarm sesinden daha çok nefret ettiğim bir şey varsa, o da alarmının benim odamdan duyulacak yükseklikte çalmasıydı. Başımın altındaki yastığı kulaklarımı kapatabilecek şekilde kafama bastırdım. Şarkının durmasını beklerken inatla devam etmesi, Masal'ın uykuya olan düşkünlüğünden dolayıydı. Uyurken yanında davul zurna çalsam, kılını bile kıpırdatmayan kardeşime tepki olarak doğmuş gibiydim. Sözde ikiz kardeşiz. Peh... Bizim ikiz olmamız sadece prosedürdü. Aynı gün, aynı saatlerde, aynı anneden doğmamızdan başka ortak noktamız yoktu. Birbirine bu kadar zıt, ikiz kardeşte büyük ihtimal dünyada ilkti. Hiç mi özelliğimiz benzemez, bu kadar mı özgün ve eşsiz olunur. Demir Kara'nın çocuklarından başka bir şey beklenmezdi zaten. Tek ve eşsiz olmak...
Tam bitti diye sevinirken alarm tekrar başladı. Sıkıntıyla inlerken kafamdaki yastığı duvara fırlattım. ''MASAL!'' Hala çalan şarkıyla yataktan kalktım. Ayaklarımı vura vura odamdan çıkıp Masal'ın odasına daldım. Götün de pireler uçuşarak garip bir pozisyonda yatan kardeşime baktığımda bir anlık sinirimi unutur gibi oldum ama komidinin üzerinde titreyen ve çalan telefon buraya neden geldiğimi hatırlattı. Hızla yanına yürüyüp alarmı durdurdum ve huzur...
Yaşıtlarımın şu çocukta ne bulduğuna anlam veremiyordum. Masal gözlerini açmadan ''Baby baby baby huuuu!'' diyerek az önceki iğrenç şarkıyı devam ettirince, yere kim bilir ne zaman fırlatmış olduğu yastığını alıp kafasına fırlattım.
''ASAL!''
Duyduğum sesle bıkkınca iç çektim. Arkamı döndüğümde babamın hafif çatılmış kaşlarıyla bana baktığını gördüm. Korkmam mı gerekiyordu? Büyük ihtimalle ama zerre kadar korkmuyordum. Bütün dünya Demir Kara'dan ölesiye korkarken ona dikleşen ikinci kişi olmam sanırım annemden geçen bir özellikti.
''Evet?''
''Sen ne cüretle kardeşinin odasına izinsiz girersin?'' Babam içeri girerken gözlerimi kafasındaki yastıkla horul horul uyuyan Masal'a çevirdim. Alaycı bir ifadeyle dudaklarımın kenarı kıvrıldı. ''İzin alacak pozisyonda olmadığı için olabilir,'' Babam sakinleşmek istercesine derin bir nefes aldı ve Masal'ın kafasındaki yastığı çekti. ''Aslında teknik olarak sende şuanda bu odada izinsiz bulunuyorsun.'' Babam ikizimle uğraşırken bana bakma gereği duymadı. Sadece kısa ve öz şekilde ''ASAL.'' diyerek uyardı. Bu Demir Kara'nın 'Konuşmaya devam edersen konuşacak bir organın kalmaz' deme şekliydi.
''Ne oluyor burada?!''
Gözlerim fal taşı gibi açılırken babamla göz göze geldik. O da en az benim kadar gerilmişti. Hızla arkamızı döndüğümüzde annemin çatık kaşlarıyla kapının pervazında durduğunu gördüm. Kollarını meydan okuyan bir ifadeyle göğsünde bağladı. Evet babamdan korkmuyor olabilirdim ama annem, kesinlikle karşımıza almak isteyeceğimiz biriydi.
''Hiç''
Babamla aynı anda verdiğimiz cevapla hafifçe gülümsedim. Göz ucuyla babama baktığımda onun da bıyık altından güldüğünü fark ettim. Bakışlarımı fark ettiği an yüzünü ifadesizleştirdi. Demir Kara'nın oğluyla ilişkisi böyleydi işte. Aramızda adını koyamadığım bir soğuk savaş vardı ve annemin dediğine göre bu ikimizin birbirine çok benzemesinden dolayıydı. Ne kadar severse sevsin bu savaştan dolayı sevgisini belli etmeyen bir baba. Hep hayalimdeki gibi...
''O zaman ne bu gürültü?''
Annemin sorusuyla ''Senin kızın-'' diye cümleye başlarken babam boğazını temizledi. ''Pardon, sizin kızınız!'' Babam memnun olmuş bir şekilde bakarken yanımdan geçti ve anneme sarılıp saçından öptü. Demir Kara'nın kızıyla ve karısıyla da ilişkisi böyleydi işte. Aitlik ekinin olmadığı cümle kurulmayacak. O derece sevilecek, o derece sahip çıkılacak...
''Tatil günlerinde bile inatla şu alarmını kurmasa, hadi kurdu diyelim çaldığı gibi kapatsa, kapatmayacaksa da şu sikimsonik boktan şarkıyı alarm yapmaktan vazgeçse, böyle bir gürültüye neden olmayacak.''
Annem duydukları karşısında dudakları aralanırken ''Çok ayıp oğlum,'' dedi. O sırada babamın gözlerini kısarak bana baktığını fark ettim. Demir Kara kuralları bilmem kaç; anne ve babayla konuşurken ağzına küfür alırsan o küfrü söyleyen dil itinayla kesilir. ''Özür dilerim.''
''Önemli değil şekerim.''
Gerinerek yataktan doğrulan Masal'la gözlerimi devirdim. ''Senden özür dilemedim,''
''Biliyorum. Justinime bieberime söyledin, bende onun yerine özrünü kabul ettim.'' Masal yataktan kalkıp koşarak annem ve babama sarıldı. ''Günaydın annelerin en lolitası,'' deyip annemin yanağına sulu bir öpücük bıraktıktan sonra babamı da aynı şekilde öptü. ''Günaydın babaların en kingi''
''Günaydın başımızın tatlı belası.''
Annemle cümlesiyle arkasını dönen Masal 'Ne haber şeker, Ben tatlıyım, sen acı.' diyen bir bakış attı. Daha sonra babama kedi gibi sokulup ''Kulüp hazır değil mi? Her şey istediğimiz gibi olacak değil mi?'' gibi bir çok soruyu ardı ardına sıraladı. Bugünün ayın kaçı olduğunu düşündüm. 7Ağustos. Tabi ya, Hale'nin doğum günü...
''Fazlası var eksiği yok fıstığım.'' Babam Masal'ın başının üstünü öperken ''Hayırdır? Masal tahtla içeri girdi. Hale'yi de paraşütle mi sokacaksınız?'' dedim. Annem kıkırdarken ''Kızların doğum günü partileriyle dalga geçme oğlum.'' dedi. Sesi onunda bu geceyi komik bulduğunu belli ediyordu.
''En azından biz doğum günlerine saygı duyuyoruz Asal Bey. Senin gibi, senin için gelmiş onca insanı sallayıp, pasta üflemek yerine kızları üflemiyoruz!''
''MASAL!''
Sanırım dünyanın sonu gelmişti. Babam beni tutup kızına bağırmıştı. Sanırım ağlayacaktım. ''Abinle doğru konuş,'' diye devam ettiğinde yapmacık bir şekilde gülümseyen Masal ''Aslında ben ondan önce doğdum,'' dedi.
''Çünkü ben önce doğmana izin verdim,'' deyince Masal ufak bir kahkaha attı. ''Oğlum sen doğmamak için elinden geleni yapmışsın ki. Ters gelen bebe!''
''Seni-'' diyerek Masal'ın üzerine yürüdüm. Hızla babamın arkasına saklanınca ''Saklanabilirsin ama kaçamazsın Masal Kara!'' dedim.
''Senden korkan senin gibi olsun,'' diyen Masal kısa bir an düşündükten sonra dehşetle iç çekti. ''Allah korusun!''
''YETER!''
Babamın sert uyarısıyla olduğum yerde durdum. ''Siz ne cüretle anne ve babanızın yanında böyle davranırsınız?'' diye bağırmasıyla Masal olduğu yerde korkuyla zıpladı ve bana doğru geldi. Denize düşen yılana sarılırdı işte. ''Herkes odasına. Kahvaltıya kadar odadan çıkmayacaksınız.!''
''Odamdayım ya babacığım,'' diyen Masal'a gözlerini kısan babam ''Sen ne demek istediğimi anladın,'' deyince başını evet anlamında salladı. Hiçbir şey söylemeden odadan çıkarken annem ''Oğlum'' dedi. ''Size de günaydın anne,'' diye bağırarak odama girdim ve kapıyı sert bir şekilde kapattım. Kendimi sırt üstü yatağa attım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Babamla ortak noktalarımızdan biri daha; ikimiz de doğum günlerinden hoşlanmıyoruz. Tıpkı babam zamanında halam yüzünden doğum günü kutlaması gibi, ben de her sene Masal yüzünden yapılan organizasyonlara dahil oluyordum. Tabi kaçana kadar... Ama bugün böyle bir şansım yoktu. Saçma on yedinci doğum günü partisi İRON'da olacaktı ve babam kızların sorumluluğunu bana vermişti. Her yer korumayla kaynarken başlarına ne gelebilirdi ayrı bir merak konusuydu.
İç çekerek ayağa kalktım. Gün uzundu ve kendime gelmek için soğuk bir banyoya ihtiyacım vardı. Kışın doğduğum için mi bilinmez, sıcaktan hoşlanmıyordum. Hele yaz ayı, benim için tam anlamıyla işkenceydi. Ben kalın ceketlerin, botların, berelerin adamıydım. Şort, tişört, terlik bana tersti. Hızla duş aldım. Daha sonra bornozuma sarılıp odaya döndüm. Bugün için nasıl giyinmem gerekiyordu? Özensem Hale mutlu olur muydu? Yoksa yanlış çıkarımlar mı yapardı? Kendimi bildim bileli bana aşık olan kızı ne yaparsam yapayım kendimden vazgeçirememiştim. O Hale'ydi. Masal'dan ayırıp ona nasıl başka bir gözle bakabilirdim.
Her zamanki gibi koyu gri kotumu ve onun üstüne yazılı açık gri tişörtümü giydikten sonra aynanın önüne geçtim. Saçlarımla uğraşmaya gerek kalmadan şekil alması Allah'ın bana verdiği bir lütuftu. Tıpkı çok fazla spor yapmama gerek kalmadan vücudumun yapılı olması gibi...
Dışarıdan gürültüler yükselince pencereye doğru ilerledim. Her cumartesi olduğu gibi anneannem ve babaannem kahvaltıya gelmişti. Vefat edeli üç sene olmasına rağmen gözüm hala Nalan Teyze'yi arıyordu. Derin bir nefes alıp telefonumu elime aldım. Ağır adımlarla aşağı inerken çalışma odasından çıkan babamla göz göze geldik. Neden bana karşı bu kadar sertti?
Hiçbir şey söylemeden dışarı çıktım. Havuz başında özenle hazırlanmış masaya doğru yürürken anneannem beni fark etti. ''Aman da aman benim paşam uyanmış.''
''Günaydın altın kızlar,'' dediğimde ikisi de birbirine bakıp gülümsedi. Babaannem ''Masal kalkmadı mı?'' diye sorduğunda ''Hah,'' diyerek sandalyeye oturdum. ''Oğlunun kime çektiği belli oldu.'' Babaannem hınzırca gülerken ''Hala mı kardeşini kıskanıyorsun?'' diye sordu. Masal'ı falan kıskandığım yoktu. Benim kıskandığım kişi babamdı. Kızına olan sevgisi...
''Günaaaaaaaaydın!''
Ellerini iki yana açıp, yaşam enerjisiyle dolmuş bir şekilde yanımıza gelen Masal'la derin bir nefes aldım. ''Ay fındık faremiz de kalkmış,'' diyen anneanneme hafifçe gülümsedim. Sanırım Masal'a en çok yakışan lakap buydu. Fındığa alerjisi olmasına rağmen o tam bir fındık faresi kadar ufaktı.
''Günaydın benim ana kraliçelerim''
Masal iki tontonu sulu sulu öptü. Sonra annemin yanına oturdu. Babam karşımdaki yerini aldı. ''Masal neden hazırlanmadın?'' diye soran annemle peynir tabağını eline alan ikizim ''Kim hazırlanmış ki?'' dedi. Masadakilere – Daha doğrusu bana- göz gezdirdikten sonra ''Ben hazırlanmış birini göremiyorum,'' dedi. Sesindeki kinaye dişlerimi sıkamam neden oldu. Elimdeki çatalı sıkı sıkı tutarak salatalığa batırdım. ''Kızım bugün tersinden mi kalktın?'' Alaycı bir kahkaha atan Masal ''Terslik Asal'ın işi anneciğim. Sonuçta ters doğan, ters emekleyen, ters konuşan kişi o,'' dedi. Daha fazla dayanamayacaktım. Çatalı sert bir şekilde tabağa bıraktım. Herkesin bakışları bana dönerken ''Size afiyet olsun,'' diyerek ayağa kalktım. ''Paşam daha bir şey yemedin,'' diyen anneanneme ''Sabahtan beri yeterince laf yiyorum,'' dedim. Tam içeri girmek için birkaç adım atmıştım ki, babam otoriter bir şekilde ''Asal!'' dedi. ''Hemen yerine otur!''
''Doyduğumu söyledim.''
Sandalyeyi sertçe itip ayağa kalktı. Sinirlenmişti ve şu anda beni oğlu olarak görmediğine emindim. ''Bende sana masaya oturmanı söyledim,'' derken sakinliğinin son kırıntılarını kullandığını fark ettim ama umurumda değildi. ''Oturmayacağım,'' dediğimde sinirli bir şekilde gülümseyen babam ''Emirlerime karşı mı geliyorsun?'' diye sordu. Emir mi? Ne sanıyordu beni? Adamlarından biri mi?
''Demir lütfen,''
Annem aramızdaki gerilim hattına girerek babamı sakinleştirmeye çalıştı. Başımı iki yana sallayarak eve doğru yürüdüm. ''Asal hemen buraya gel!''
''Asal!''
İçeri girdim. Bodrum kata inene kadar kulaklarımı bağırışlara tıkadım. Bodrum kat, benim sığınağımdı. İstediğim her şeye burada sahiptim. Ufak bir stüdyo, spor salonu, bilardo oynayabileceğim bir alan, mini bar, arkadaşlarımı ağırlayacağım bir bölüm ve mini bir sinema... İnsan daha ne ister ki?
Ayak sesleri duyduğumda kimin geldiğine bakma gereği duymadan koltuğa oturdum. Topuklu seslerinden annemin geldiğini biliyordum. ''Asal neden böyle davranıyorsun?'' Başımı anneme doğru çevirdiğimde kaşlarını çattığını gördüm. ''Babanla neden sürekli dikleniyorsun?'' diye sorduğunda derin bir nefes aldım. ''Damarlarımda senin kanının dolaşması benim suçum değil'' dememle annemin yüzündeki ciddi tavır bir anlık yumuşadı. ''Konumuz bu değil,'' diyerek tekrar ciddileşmeye çalıştı. ''O senin baban. Daha saygılı olmalısın.'' Annem yanıma gelip otururken ''Ben de onun oğluyum. Daha sevgili davranabilir,'' dedim. ''Bana adamı gibi davranmaktan vazgeçtiği an, bende ona babam gibi davranacağım.'' Annemin şaşırdığını görebiliyordum ama bakışlarında beni anlayan bir ifade vardı. Zaten bu hayatta beni anlayan tek kişi annemdi. Babam ise, anlamamak için aramıza duvarlar ören biri...
''Hadi kahvaltıya gidelim. Anneannenlere ayıp oluyor.''
''Size afiyet olsun anne, ben gelmeyeceğim.''
''Baban yüzündense, gitti,'' dediğinde anneme baktım. Ufak bir kavgadan dolayı gerçekten kahvaltıyı bırakıp gitmiş miydi? Annem gülümsemeye çalışarak sırtımı sıvazladı. ''Hadi,'' dediğinde iç çekerek ayağa kalktım. Anneme sarılarak yürümeye başladım. Dışarı çıktığımda gerçekten de babamın gitmiş olduğunu gördüm. Babaannemlerin Masal'la konuştuğunu görünce bakışlarımı ikizime kaydırdım. Ağlıyordu. Annem neden ağladığını sorduğunda burnunu çekti.
''Hiç... Benim yüzümden ortam gerildi ya... Onun için...'' Tekrar ağlamaya başlayınca abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim. Gerçekten timsah gözyaşlarına inanıyorlar mıydı? ''Hani bu akşam en yakın arkadaşımızın doğum günü ya, daha özenli giyinir diye düşünmüştüm. Her zamanki gibi giyineceğini bilmiyordum. Ondan dedim...'' Bu yüzden mi sinirlendiğimi düşünüyordu yani? Söylediklerinin farkında değil miydi bu kız?! ''Smokin mi giyseydim Masal?'' diye sorduğumda içini çeke çeke bana baktı. ''Oradan da Hale'yi alır nikah salonuna gideriz ha ne dersin?'' dediğimde annemler gülmeye başladı. Hepsi Hale'nin bana olan ilgisinin farkındaydı ve gariptir ki, hiç biri bu duruma karşı çıkmıyordu. Hayır, kız on yedi senedir bana takıntılı ve ailem bunu doğal karşılıyor. Garip...
Kahvaltı namına ağzıma birkaç şey attıktan sonra ''Anne bugün motorunu alabilir miyim?'' diye sordum. Daha ehliyetim yoktu ama gerek motor, gerekse arabayı senelerdir ehliyeti olan insanlardan daha iyi kullanıyordum. Babam sağ olsun...
''Dikkatli olacağına söz verirsen,'' dediğinde ''Söz,'' deyip yanağından öptüm. ''Akşam görüşürüz.'' Hızla içeri girdim. Eşyalarımı ve motorun anahtarını alıp otoparka doğru yürüdüm. Babamın araba koleksiyonuna bayılıyordum ama hiçbiri bir Audi R8 değildi. Motora oturup kaskı başıma geçirdim. Anahtarı çevirdiğim an çıkan sesle gülümsedim. Kapıdaki korumalara başımla selam verip yola koyuldum. Özgürlük buydu; Rüzgara karşı gitmene rağmen her zaman senin kazanman...
* *
HALE

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin