Greek Mythology and Magic

185 23 26
                                    

"Tanrım, donmuşsun! Ne oluyor Ash?" Harry genç kızı kendinden ayırıp avuç içlerini yanaklarına sabitledi ve endişeyle gözlerine bakmaya başladı. "Burnun da kanamış, üzerindeki kürk de neydi? Ne için özür diliyorsun?"

"Ölmene izin veremem Harry, ölmeni istemiyorum. Nolur ölme lütfen, yalvarırım." Ash tekrar Harry'e sarıldığında şimdi neredeyse tüm masa onları izliyor gibiydi. "Ne ölmesi Ash, ne saçmalıyorsun?"

"Harry ölmeni istemiyorum, senden vazgeçmek de istemiyorum! Ne yapacağım?" Birkaç kez daha yanağından öpüp yavaşça başını çocuğun boynuna sakladığında Harry'de sırtını sıvazlamaya başlamıştı. "Bir bir şey mi yaptı Ash? Onlardan sonra girdin, o kürkte onların. Yoksa gelen öğrenciler mi bir şey yaptı güzelim?"

"Hayır. Harry boş ver şimdi onları. Ölmeyeceksin değil mi? Ölme Harry yalvarırım, dayanamam. Benim yüzümden olmasına-"

"Ash, saçmalamayı bırakır mısın? Ölmeyeceğim, en azından şuan öyle bir planım yok. Kendine gel, korkutuyorsun beni."

"Hey! Harry, sorun ne?" Ron yanındaki arkadaşını dürtüp ne olduğunu öğrenmeye çalışırken Hermione'de Ash'in yanından endişeyle saçlarını okşamaya başlamıştı. "Ash, hadi Harry'den ayrıl. Bize ne olduğunu anlat, lütfen."

Ash bir kaç saniye daha çocuğa sarılıp yavaşça ayrıldığında gözlüklerinin buğusu yüzünden etrafını göremediğini fark etti. Harry minik bir tebessümle yüzünden gözlüğünü çektiğinde tekrardan yeşil gözleri görmesiyle dudaklarının titremeye başlaması bir olmuştu. "Neredeydin Ash?"

"Bahçede. Eşyalarını bıraktıktan sonra gezmek için çıkmıştım, nefeslenmek için." Yüzünü cüppesine sildiğinde Hermione burnu için yeni bir peçete uzatmıştı. Masada ki kanlı beze baktı, bu efsunlandığı için akan kan mıydı acaba? "Sonra," gözleri ışık hızında Slytherin masasına kaydı. Adrian gözlerinden alevler çıkararak masalarına, özellikle de Ash'e bakıyordu. Yutkunup tekrar Harry'e döndü, sanki her göz kırpışında bir nebze daha ölüme yaklaşıyor gibiydi.

"Sonra?" Harry merakla yerinde hareketlendiğinde Ash gözlerini tekrar karşısında parıldayan gözlere çevirdi. Bir gün onun yüzünden kapanırsa ne yapardı k- Adrian ya yalan söylüyorsa? Sırf ayrılmaları için yalan uydurmuş bile olabilirdi değil mi? Sonuçta, ne büyüsü bulmuş olabilirdi ki? Sevdikçe ölen birini tanımamıştı hiç, ailesi ya da arkadaşları da böyle birinden haberdar değildi kesinlikle. Adrian o anın siniriyle bağırmış ve sonra da çekip gitmişti.

"Ash? İyi misin?" Harry kendi kendine sırıtan kızın yanağına elini koyduğunda Ash rahatlığın verdiği ifadeyle yüzünü çevirip çocuğun avuç içini öptü ve gözlerine bakarak gülümsedi. "Bilmiyorum, galiba az kalsın öpüşecek olmamız beni heyecanlandırdı ve yığıldım. Evet, kesinlikle böyle olmalı."

Harry gözlerini devirip derin bir nefes aldı ve inanmamış gibi Ash'e bakmaya başladı. "Hadi inandım var sayalım, burun kanamanı neye borçluyuz?"

"Muhtemelen soğuk yüzünden kanamıştır Harry. Sadece bir anda yere düştüğümü hatırılıyorum."

"Ee, buraya nasıl geldin o zaman? Üzerindeki kürk, kanlı bez?" Ron sorar gibi tek kaşını kaldırıp masaya kollarını koyduğunda Ash dudaklarını ısırdı. Hala inanılmaz üşüyor gibiydi. "Profesör Igor ve öğrencileri buldu beni. Eh, Viktor turnuvada ona yardım ettiğim için yapmış olmalı, bana bez ve kürk verdi." Harry ifadesizleşen suratı ve çatık kaşlarıyla karşısındaki mavi gözlere bakmaya başladı. "Sen düştüğünde de o taşımıştı, hayır yani sana mı yanlıyor bu Krum denen dağ ayısı?"

"Harry!" Ash Harry'in dizine sesli bir tokat attıktan sonra kaşlarını çattı. "Sadece yardımcı oldu. Sen başka bir okuldan kızı benim halimde görsen yardım etmez miydin?"

La Douleur Exquise | Harry Potter FanfictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin