Estonia's Birthday

202 27 16
                                    

Düşün;
Yerde hareketsizce yatarken canın yanıyor. Onun şuan hissedemediği acıyı hissediyorsun. Kimse daha onun yanına ulaşamamış. Yakın mesafeden ona doğru uçan yakın arkadaşların ve rakiplerin var. Yemyeşil çimenlere uzanmış, bembeyaz.. Yatıyor.
Tüm vücudunun uyuştuğunu hissediyorsun. Göğüsün yanmaya başladığında farkettin koştuğunu. Koskoca saha, bir köşesinde sen varsın, bir köşesinde o. Yakın arkadaşın. Aşık olduğun. Çok aşık olduğun.
Yanına ulaştığında dizlerin seni taşıyamıyor. Yüzüne, o güzel yüzüne aldığı yara.. Titreyen ellerinle dağılmış saçlarını kenara çekiyorsun. Onu kucaklamak, sıkıca sarılmak istiyorsun. Kokusuyla tüm hücrelerini tekrardan canlandırmak, bir daha yapabilecek misin?
Yüzüne vuran farkındalıkla tüm kanın çekiliyor. O, bu defa dediğini yapacak. Bir daha seni görmeyecek, sen onu göremeyeceksin. Hayatından tamamıyla çıkıyor.
Yüzünden akan kan, ısırdığı dilinden, yanaklarından akan kan bembeyaz formana bulaşıyor ama umrunda bile değil. Kan revan olmaya razısın, yeter ki o geri dönsün.
Burda olduğunu hissettirmen gerek ona. Seni seviyor, sana ihtiyacı var. Seni seviyor.
Boyu ne kadar uzun olsa da senin kucağında küçücük kalıyor. Kafası geriye doğru düştüğünde daha fazla dayanamıyorsun. Eğer ona zamanında yetişemezseniz bir daha kalp atışını bu denli hızlandıran kız olmayacak. Mavilerinde kaybolacağın biri olmayacak.
Çaresizce kafanı omzuna gömüyorsun. Kucağında, hareketsiz. İnanılmaz, o ilk defa böyle. Onu ilk defa bu denli çaresiz görüyorsun. Yasak Orman'a gittiğinde bile daha güçlü duruyordu. Şimdi o güçten eser yok.
Dudakların bükülüyor, çenen kasılıyor. Titreyen ellerinle saçlarını yine geriye atıyorsun. Esen rüzgar sürekli saçlarını savuşturuyor. Formasına gözyaşların düşmüş, yer yer ıslaklıklar var. Vücudunun geri kalanı kaskatı, buz kesmiş.
Kulağına anlamlandıramadığın, boğuk sesler geliyor. Anlıyorsun, diğerleri yaklaşmaya başlamış. Yine de sol elinden düşürmediği Snitch'e kayıyor gözün. Yine o aptal top için kendini tehlikeye attı. Olsun, uyanırsa asla kızmayacaksın ona, sıkıca sarılacaksın sadece.
Kollarının arasındaki bedene sarılıyorsun sıkıca, sımıskıca. Eğer daha fazla oyalanırsanız bu son olacak çünkü. Son sarılman.

"Merlin! Öldü mü Harry! Hayır hayır hayır! Şimdi değil Ash, lütfen!" Ron hızla kızın yanına çöktüğünde karşısına çöken kişiyi farketmemişti bile. Tam karşısına rakip takımın kaptanı çökmüştü. Krum hızla elini Ash'in boynuna götürüp nabzına baktı. "Tanrım, yaşıyor! Hadi hızlı olalım!"

"Biri Madam'ı çağırsın!" Hemşire demeye mecali bile yoktu zaten hayatında gördüğü en iyi sağlıkçı Pomfrey'di Harry'in. Ginny, George'in omzuna yaslanmış ağlarken gelen sesle irkilip tekrar kıza döndü. Ash, yaşıyordu. Yine dönmüştü, ölümsüz falan mıydı? Titrek birkaç nefes çekip onu kucağına alan Krum'a baktı. Harry hala donuk halde yerde duruyordu. Koşarak yanına gidip koluna girdi ve ayağa kaldırdı. "Yürü Harry! Yaşıyormuş, onu revire yetiştirmemiz gerek!"

Harry duyduklarını kavramaya çalışıyor, ama yapamıyordu. Sadece Ginny'in onu sürüklememesi için arkasından koşmaya başladı. Ne yaptığı hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu.

"Merlinin sakalı! Kaç metreden düştü bu kız?" Revir'in hemşiresi hızla yatağa yatan kıza bakmak için yerinden kalktığında arkasından bir sürü geldiğini bilmiyordu. "Bilmiyoruz, ama çok yüksekten. Rahat on metresi vardı."

"Oh, Tanrım.. Sağ kolu ve sağ bacağı kırılmış. Lütfen, sessiz olun tamam mı? Bu çok önemli." Tüm revir sessizleşirken hemşire asasını çıkarıp fısıldadı. Gerginlikten nefesini tutmuş gibiydi. "Brackium Emendo."

Yavaşça efsunladığı kola baktı, kemikleri yerli yerindeydi. Yine de sarıp yavaşça tekrar vücudunu kontrol etti. "O yüksekten düşüp nasıl hayatta kalır ki? Bu kız ilah mı?"

La Douleur Exquise | Harry Potter FanfictionWhere stories live. Discover now