Severe Wound

219 32 19
                                    

Tam yanına vuran ay ışığı ve köpek uğuldaması sesi ile biribirine yapışan kirpiklerini daha çok araladı ve ellerinden destek almak istercesine kendini yerde sürttü. Ayağa kalkmaya mecal bulamıyordu, sesi yüksek ihtimal kısılmıştı, boncuk boncuk terlediğini hissetti. Boğazı kurumuş, burnu tıkanmıştı. Gözlerinin şişliği önünü görmesini engelliyordu.

"Tanrım.." Diye fısıldadı çocuk.

"Gerçekten, kimseyi yollamayacak mısın yanıma? Hepsini mi alacaksın benden?"

Hiçbirinin gelmeyeceğini adı kadar iyi biliyordu. Bencilliği bu sefer suratına tokat gibi çarparken toprakta biraz daha sürtündü. Korkudan, nefes alamayacak kadar çok hıçkırıyordu. Sessiz olmaya çalışarak biraz daha sokuldu toprağa.

"Lütfen, senin için o kadar mı kötü bir çocuktum Tanrım?" Genç kız içine biraz daha kapandı ve kesik kesik nefes almaya çalıştı.

Tiriyordu, yalnızdı. Korkuyordu, karanlıktı. Sesi kısılmıştı, bağıramıyordu.

Kimseye kendini duyuramamak içten içe kendini yerken ay ışığı bu sefer onu hedef aldı. Açık yaralı yüzüne sert rüzgar ve alabildiğince mükemmel ay tüm ihtişamıyla ona bakarken nefes alamadığını hissetti. Kendini sağa atıp yakasını tuttu. Gerçekten nefes alamıyor gibiydi.

"Hadi ama.."

Sesini kendisi bile duymuyordu. Fısıldamamış, adeta sadece dudaklarını hareket ettirmişti. Bu kadar aciz öleceği aklının ucundan dahi geçmezdi.

Remus ona sırtını dönmüş, uzunca bir süre etrafına bakıp etrafından dolanmıştı. Ama hala yakınlardaydı. Rüzgar Ash'in kokusunu dağıtıyordu. Bu da kurt adamın dikkatini toplamasını engelliyordu çünkü Remus dönüştükten sonra görüşü zayıflıyor, ses ve kokuya duyarlı hale geliyordu.

Elini ağzına götürüp hıçkırdı ve parmaklarına dökülen sıcak gözyaşlarını hissetmeye çalıştı. Yaraları açıktaydı ve hava eksili derecelere düşmüştü. Soğuktan ve korkudan titriyor, kendini tutmak için gücünün son damlasını kullanıyordu.

Tam o sırada onu görmeden yanından hızla geçen iki at-adam yüzünden seslice çığlık atmış ama yaptığı aptallığı anlayıp hemen ağzını kapatmıştı. Fakat inlemeyi duyduğunda her şey için çok geç olduğunu farketmesi uzun sürmedi. Kesinlikle, ölüyordu.

Sirius ve James'in gelmesi uzun sürüyordu, artık kendi evlerinde kalıyorlardı çünkü. Ama ya hiç haberleri bile olmamışsa? Sonuçta bugün çok üzülmüştü. Belki de patronusu onları hiç ziyaret etmemişti bile.

Ona doğru bağırarak gelen Vaftiz babasına bakıp sadece kafasını salladı. "Yalvarırım," diyordu, tek mırıldandığı buydu. "Yalvarırım hemen eski haline dön, aksi takdirde kendini asla affetmeyeceğin bir şey yapacaksın."

Kurt adam üzerine eğildiğinde hiçbir şey yapamamıştı. Oysa ki eski haline dönmesine birkaç dakika kalmıştı. Sabah olmak üzereydi. At-adam'lar biraz sonra geçse ne olurdu sanki?

Genç kız sadece karnının acıdığını hissediyordu. Soğuktan uyuşmuştu. Remus bir anda üzerinden kalktığında ise anlık bir refleksle kendini geri çekti. İşte tam o sırada acı hissetmeye başlamıştı.

Nerde olduğunu, neden canının yandığını ve neden şuan burnunun sızladığını bir anlık sorguladı. İçine dolan korku onu uyandırmak için güçle iterken gözlerini kırpıştırdı ve derin bir nefes ile bulanık bakan gözlerini açtı. Hala elinin altındaki yumuşak şeyi sıkıyor ve daha çok kavrıyordu.

"TANRIM!"

Birilerinin çığlığı kulağına doluyordu. Gözlerini sıkıca kapattı. Remus dibindeydi. Hızla geri çekildiğinde, midesinde bir yerlerde bir acı hissetti. Keskin ve soğuk bir his. Dudağını ısırıp elini formasına götürdü ve kaldırdı. Kan, kan geliyordu. Yutkundu ve uzuvlarının işlevini kaybetmesi ile kendini tam anlamıyla toprağa bıraktı.

La Douleur Exquise | Harry Potter FanfictionWhere stories live. Discover now