Suicide Letter

192 22 7
                                    

    Zor zamanlardan geçiyorum ve bu bir ilk değil ama sanki ilkmişçesine iliklerime kadar acıyı hissediyorum. Çok yoruldum, yorgunum. Pes ediyorum yavaşça ya da çok hızlı bir pes ediş bu, bilmiyorum. Alışamıyorum bu halime ya da alışmak istemiyorum.
    Aynaya baktığımda göz altları çökmüş bu kişiyi tanıyamıyorum, gittikçe beni sağlığımdan eden bu kişiyi tanıyamıyorum.
    Artık bir şeyler için çabalamıyorum, her şey olacağına varıyor sonuçta, sadece yok olup gitmeyi bekliyorum veya farkedilmeyi.
    Çok geç olmadan kurtarılmayı bekliyorum.
   Uçurumun kenarındayım ve saatlerdir düşünüyorum. Nerede hata yaptım, yetemedim mi acaba yoksa sevgim mi yetmedi?
    Kan revan içinde ölmek istiyorum diye bağırmam mı gerekiyor canımın acıdığını belirtmek için ya da her şeyi boş verip atlamalı mıyım buradan?
    Senden başka gidecek yerim yokken artık uçurumun kenarına bırakmalı mıyım kendimi?
    İçim rahat ölüyorum. Beni sevmediğin için hissedemezsin. Eğer ki ölümüm sana zerre acı verecek olsaydı ölmezdim. Ama eğer bir gün, ben her şeye karar vermişken, her şey bitmeden, çok geç olmadan beni ölüm döşeğinden çağırsan.. Bilmiyorum, yine de bir güç bulur, kalkar yanına gelirdim.

Defterini kapatıp kendini Astronomi Kulesi'nin mermerinden hızla yere bıraktı, bu mektup bu aralar yazdığı açık ara en iyisiydi.

Ne zaman kendini değersiz hissetme döngüsüne girse ya da anne-babasını özlese son bir aydır yaptığı gibi Astronomi Kulesi'nin tepesine çıkıyor, kendince bir şeyler karalıyor, rahatlayınca da geri inip hayatına devam ediyordu. Bu gün de o günlerden birine talipti. Yaklaşık bir saattir burada, bomboş bir şekilde gök yüzüne bakıyor, ayaklarını aşağıya sallandırıp manzarayı seyrediyordu.

Ayaklarını sallandırıken aklına sadece tek bir düşünce oturuyordu her defasında, bir gün ya burdan atlarsa? Ya atlamak için çıkarsa buraya? O zaman kendini böyle kolay durdurabilir miydi acaba? Mermerden kendini bıraktığı taraf neresi olacaktı? Yanında birileri olur muydu acaba?

Derin bir nefes alıp gitarını sırtına geçirdi ve defterini kolunun altına sıkıştırıp aşağıya inmek için hareketlendi. Birazdan kahvaltı başlayacaktı.

"Pembe bilet." Şişman hanım kenara çekildiğinde Ash sessiz olmaya çalışarak içeri girdi, gitarını bırakacaktı. Bir an defterini de bırakmak için hamle yapsa da elini hemen geri çekti. Öylesine bir yere defteri bırakmak aptallıkla eş değer olurdu. Defterini yavaşça cüppesinin iç cebine yerleştirdi ve önünü tekrar ilikledi. Saçlarını hızla tekrar toplayıp ağzına küçük bir şeker attı. Amacı, arkadaşları uyandığında sanki kendisi de yeni uyanmış gibi davranmaktı.

Gözlerini oğuşturup biraz daha yorgun bir mimik takındı, yaklaşık üç saniye sonra çan çalacak ve öğrenciler uyanmak zorunda kalacakla- Ash daha düşüncesini tamamlayamadan çalan çana gülümseyip yatağının yanında cüppesini giyiniyor gibi yaptı. Hermione ve Ginny mırıldanarak yatakta dönüyorlardı. "Günaydııın."

Yalandan esneyip gerindi ve iki arkadaşına döndü. "Ah, nasıl bu kadar hızlı giyindin?" Hermione daha uyanamamış gibi boğuk boğuk konuşuyordu. Ash bir daha esnedi. "Bilmem, biraz erken uyandım."

"Neyse, Ginny kalk hadi, geç kalacağız." İkisi de yataktan resmen vücutlarını kazıyarak kaldırmış, lavabolara yönelmişlerdi. Ash yatağını toplayıp tülünü kapadı ve asasını cebine koyup diğer ikisini beklemeye başladı. O sırada onların da yataklarını toplamış, tüllerini kapatmıştı.

"Ah, minnettarım sana. O kadar iyisin ki!" Ginny uykusu yeni açılmış gibi Ash'in yanağına sulu bir öpücük kondurmuş, Hermione'de parşömenlerini çantasına yerleştirip Ash'e havadan öpücük göndermişti. İkisine de gülüp çantasını omzuna taktı, kapının pervazına yaslanmış, hazırlanmalarını bekliyordu.

La Douleur Exquise | Harry Potter FanfictionOnde as histórias ganham vida. Descobre agora