41. Bölüm // Son gün

52 4 0
                                    

Bugün son gün. Uyarının üstünden bugün bitince 1 ay geçmiş olacak. Cumartesiydi bugün günlerden.

Sınıf biraz gergin, biraz heyecanlıydı. Bugün savaştan 1 gün önceki gündü sonuçta. Bir şeyler yapmalı bir yerlere gitmeliyiz diye düşünüyordum. Bunu diğerlerine söylediğimde hemen beni onayladılar.

"Ama kaçmak olmaz. İzin isteyeceğiz. Ya Aizawa-sensei izin vermezse?" dedi Iida.

"Ben hallederim." dedim ve telefonumdan onun numarasını çevirdim.

Bir süre çaldı. Diğerleri de heyecanla bana bakıyordu. Sonunda açtı. "Ne var?" dedi her zamanki soğuk sesiyle.

"Sensei, sınıf olarak dışarı çıkmak istiyoruz. İzin verir misiniz?"

"Hayır."

"Ama neden!?"

"Günün ne olduğunu biliyorsun değil mi? Dışarıda başınıza bir iş gelir."

"Biliyoruz! Ayrıca... Tüm sınıf çıkacağız. Sizce hepimize mi bir şey olur?"

"Hayır dedim."

"Ya lütfen. Bakın bir daha istemeyeceğiz. Son olacak. Bir kereliğine. Zaten bir daha birbirimizi görebilecek miyiz belli değil biliyorsunuz. Lütfeeeeeeeeeeeeeeeeen!!"

Bir süre durdu düşündü.

"İyi tamam. Ama Iida'ya söyle döndüğünüzde bana haber versin."

"Tamam tamam. Teşekkürler."

Telefonu kapatıp merakla bana bakan arkadaşlarıma döndüm. Konuşmamızı duymamaları için biraz öte de konuşmuştum.

"Ne oldu?"

"Ne dedi?"

"İzin verdi mi?" gibi sorular art arda sıralandı.

"Tabii ki verdi. Hallederim demiştim. Tek şartı, biz dönünce Iida'nın ona bildirmesi." dedim pişkin pişkin gülerken.

Mina boynuma atladı. Sevinçle "Yaşasın!!" diye bağırdı. Iida hemen, klasik sınıf temsilcisi pozuyla, "Arkadaşlar hemen hazırlanalım. Ortak salonda toplanır çıkarız." dedi. Göz açıp kapayıncaya kadar önümde duran arkadaşlarım toz oldu. Bende hemen odama koştum.

Dolabı açtım. Her zaman olduğu gibi bir süre boş boş dolaba baktım. Dışarı çıkarken hep giydiğim açık mor sweat-shirt'üm ve siyaha çalan mor rengindeki eşofmanımı giydim. Kumbaramdan  biraz yen kaptım. Telefonu da cebime attım ve ortak salona fırladım. Daha sadece erkeklerden bir kaçı gelmişti.

Hızlı hazırlanan tek kız bendim. Diğerleri saçını tarayacakta, üstüne başına bir şey seçecekte, iki allık süreceklerde... Onları beklersek akşama anca çıkardık.

"Of... Yine gelmediler mi?"

"Gelmiş gibiler mi?"

"Ya Iida sen niye bana gıcıklık yapıyorsun?"

"Ne alaka ya! Bir şey yaptığım yok."

Biz böyle kendi aramızda şakayla karışık tartışırken herkes gelmişti. Daha fazla vakit kaybetmeden dışarı çıktık. Sınıfın genelde gittiği bir kafe varmış. Benimle gidememişlerdi bir türlü.

Kafeye gırgır şamata bir şekilde gidecektik kesin. Ama zeki arkadaşımız Bay Brokoli "Yürüyerek gidersek çok zaman alır. Luna bizi ışınlar mısın?" dedi. "Yerini söyleyin yeter."

Kafenin tam önüne başarılı (!) bir iniş yaptık. Sokak boş olduğundan bizi gören olmamıştı. İçeri girdik. Burası ne istersen kafesi gibi bir yer. Bu tabiri ben buldum. 4 katlı binanın en alt katı kafe. İkinci katında bilgisayarlar ve öğrenciler için ders çalışılabilecek odalar mevcut. Üçüncü katta kütüphane var. En üst katta bizim gibi arkadaş grupları için diğer katlara ses gitmeyen bir alan var. Tam 25 kişilik yapılmış. Bizde 21 kişiydik yani bize yeterdi. Burada çalışanlar sınıfı tanıdığından hemen 4. kata servis gönderdiler. Çerezler falan. İstersek daha sonra yemek de getiriyorlarmış.

Kız Kardeşlerin Kavgası // BNHA FanFicWhere stories live. Discover now